Canım, evrensel fizik kuralları içerisinde olmayanı arayabilirsin ama bulamazsın. Felsefe bu yüzden vardır.
Siyah bir kuğu var olabilir. Çünkü mümkündür. Pigmentleri manipüle etmek o kadar da zor bir olay değil. Doğal yolla oluşması çok nadirdir ama mümkündür.
Tanrı için veya dinler için böyle bir durum söz konusu değil. Olabilir de diyemezsin çünkü ne geçmişi ne geleceği ne de şimdisi vardır.
İnançtan bahsettiğimizin farkındasın umarım: bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma, güvenle doğru sayma, inanma durumu.
İnanmak nedir? Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek olarak söylenebilir mevcut durumda.
Kişisel bir düşüncedir. Yani ÖZNELDİR. Artık dil bilgisine geçiyoruz. Öznel nedir? Söyleyenin kendi düşüncesini, duygusunu veya beğenisini içeren cümlelere
öznel cümle denir.
Peki nesnel nedir? Söyleyenin duygu veya düşüncesini içermeyen; doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye göre değişiklik göstermeyen cümlelere
nesnel cümleler denir. Nesnel yargılar, araştırma sonucu ulaşılabilecek, herkesçe kabul görmüş, kanıtlanabilir yargılardır.
Nesnel Yargı nedir? Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişmeyen, deney ve gözleme dayanan tarafsız yargılara
nesnel yargı denir.
Nesnel Yargı fizikseldir, kanıtlanabilir olanı içerir. Buna inanmasan bile doğru olduğunu bilirsin. Su, insanın %72'sini oluşturur. Gözünle göremezsin, ancak çeşitli bilimsel yöntemler kullanarak hücresel boyutta suyu görebilirsin veya tespit edebilirsin. Tanrı için en azından İslam için tek kaynak, bilmem kaç yılında, bir adama, doğrulunu sadece kendisinin teyit edebileceği, sözlerin söylenmiş olması ve bu sözlerin ezberciler tarafından daha daha sonra yazılarak kitap haline getirilmesi söylenebilir. Mucizelerse asla teyit edilememiştir. Hatta pek çoğu tamamen rivayetten ibarettir. Ayın yarılması gibi.
Öznel Yargı nedir? Doğruluğu ya da yanlışlığı kişiden kişiye değişen, doğruluğu tartışılan düşüncelerin anlatıldığı yargılara
öznel yargı denir.
Bunların herhangi bir kesinliği olmak zorunda değildir. Tanrı inancı gibi.
Yani:
Aslında kanıta gerek olmadan inanmanın mantığını göstermeye çalışıyorum.
bunu yapmana gerek yok. Bir şeye inanmak için kanıt gerekmiyor zaten. Öznel bir yargı.
İşin içine olasılığı katarsan ama yaptığın şey kanıtlama girişimi olur.
Bu yüzden dilbilgisi üzerinden anlatıyorum ya sana.
İnanç kişisel bir durumdur, ben inanmıyorum, çünkü ihtiyacım yok. Kendi ruh durumumu bir yaratıcıya ihtiyaç duymadan düzenleyebiliyorum, yaratıcıya değil belki ama elma veren ağaca şükür edip, o ağacı suluyorum. Mama verdiğim kediden bana tapınmasını beklemiyorum, mama aldığım anneme de tapmıyorum. İkisine de hak ettikleri değeri veriyorum. Bunun için tanrıya ihtiyaç duymuyorum. Evrenin yaratılışı için beynimi patlatıyorum, tanrı yapmıştır yea diyip geçmiyorum.
İhtiyacım yok, inanmam için bir kanıt gösterilmesi gerekir. Kanıt yoksa, şimdilik inanmama da gerek yok.
Ahiret inancımda yok, nörolojik ve nöroanatomi düzeyinde hastalarla çalıştım, kendimde deneyimledim, ölümden ve sonrasından korkmuyorum, ölmekten korkuyorum elbette. Yani öldüğümde varsa gideceğim yer umurumda değil.
-----
Bir tanrı neden sonsuz azap var etsin? Sonsuz azap çektirecekse neden yaratmış olsun? Sonsuz azap çektirip çektirmeyeceğini benim iradem nasıl belirleyebilir, eğer sonsuz bir tanrıysa? Madem sonsuz, neden bizim ömrümüz, evrenin ömrü kısıtlı? Kıyametten sonra ne olacak? Kıyamet sonrası, sonsuz kudrete sahip bir tanrının sadece insanları cennet/cehennem ayrımını yaptırması için meleklere neden ihtiyacı var? Bunlar bana insanı hatırlatmak öteye gitmiyor. Çünkü insan kurgusu olan bir şey, ne kadar sonsuz olabilir? Tanrının bu soruları sordurmayacak bir varlık olması, sözlerini buna göre söylemiş olması gerekmez miydi?