Dînî Tartışma

Users who are viewing this thread

Nasıl Da vinci hem ressam, hem müzisyen, hem jeolog, hem anatomist, hem mimar, hem hezarfen, hem heykeltıraş, hem yazar, hem gökbilimci, hem haritacı, hem botanikçi, hem matematikçi olabiliyorsa, başka kişiler de (peygamberler mesela) bu tür vasıflara sahip olabilirler. Bu tamamen anlatıma dayalı, sonradan yazılmış eser ve eserler bu kişiler tarafından düşünülmüş olabilir. Tarihe kayıt edilmemiş şeyleri saymıyoruz bile.

Yani tamamen beynimizin yetmediği durumlar için oluşturulmuş bir inanç olgusu var. Zaten "iman" "inanç"  kanıt gerektirmez ve deneye tutulamaz. Bu tür konular bilim ile düşünülmemelidir. Sizin bir tanrıya, yaratıcıya, gizli güce, bilinmeyene yüklemeniz gereken düşünceleriniz, stresiniz, sırlarınız varsa iman ediniz.

Etik ve ahlak kurallarınızı var olan toplumsal inançlara göre düzenleyebilirsiniz, ortak kültürdeki dili konuşabilirsiniz, en basitinden ateist birinin şaşırmak için "allah, allah" demesi onu dine inanan biri yapmaz, bu dil ortak kültürde geçtiği için kullanılmıştır. Bu tamamen insanın doğası gereği topluma uyum sağlamak için yapılan bir eylemdir. Yeni doğan bir bebeğin inancı, etik ve ahlak kuralları etrafındaki toplum ile oluşturulmuştur ve bu sonradan değiştirilebilir durumdadır.

Kimseyi bak burada yazıyor diyerek imana zorlayamazsınız, kimseyi de bu çürütüldü diye kendi inancından vazgeçiremezsiniz. Kişinin tamamen ihtiyaçları ile alakalıdır. Bir kişi zina yapmaktan korkuyorsa bunu inancındaki ölüm sonrası korkusu yüzünden yapıyordur diyebiliriz. Tecavüz meselesi mesela, tecavüz eden kişilerin gerçekten imanlı ve inançlı olduğu düşünebilir mi? İrade sahibi olabilir mi?  Bu eylem sırasında ölüm sonrası aklına gelmemiştir, geldiyse de inanmamıştır * Yani bir dine inanıyor olması onu mutlak ahlaklı ve etikli hale getirmez* Benim bir dine inanmamam* beni ahlaksız, etik kurallara inanmayan uymayan biri yapmaz. Aksine belki de benim ahlak ve etiğim bu inanlardan çok daha üst düzeydedir.

Benim şahsi fikrim, kutsal kitapların bu tür düşünür, siyasetçi, vasıflı kişi veya kişiler tarafından duruma göre düşünülmüş, tartışılmış olmasıdır. Çoğu da sonradan esere dönüşür. Yine de bu beni inançsız biri yapar mı? Terminolojide "batıl inanç" denen davranışları sergiliyor olabilirim. "Şans yüzüğü", "Okunmuş Prinç", "okunmuş su" vs vs örnekleri benim "kendime" olan inancımı arttırıyor, beni motive ediyor, sakinleştiriyor olabilir. Siz Allah bilir, eder, görür, yardımcı olur derken; Ben kalemim yanımda, yüzüğüm yanımda diye düşünerek *kendimi motive edebilir,* var olan bilgim ve yeteneğim sayesinde iş yapabilirim. İkisi de aynı noktada birleşir. Şans faktörü. Ola gelen şeyler sonucundan, bilgi ve yeteneklerde eklendikten sonra, allah inancı olanda bir iş başarabilir, yapabilir, batıl dediğimiz inancı olanda. Ve budist olabilirim, budaya değil düşüncelerine inanıyorumdur.
Olan her şey zihnin sonucudur, zihin üstüne temellenir, zihinden oluşur. Eğer bir insan arı bir zihinle konuşur ya da edimde bulunursa, onu asla terk etmeyen bir gölge gibi bunu mutluluk izler.
Nitekim dinleri var eden kişiler de bunu kullanmıştır.

Tekrar kitap konusuna dönelim, dönemin sorunlarına çözüm getiren bu araç, insanların yüreğine bilinmeyenin korkusunu salmış ve bu sayede toplumsal düzeni sağlamıştır. Bu Tanrıya spesifik olan şeyler, nedense bundan önceki tanrılarda nedense görülmemiştir. Misal Hristiyanlıkta tanrı daha merhametlidir ancak zebur çok daha gaddar bir tanrıdır. Tanrının sakinleşip köpürdüğü fikri daha İskandinav tanrılarına özgüdür.

Demem* o ki kimse kimseye hakikat nedir diye bir yerlerini yırtmasın arkadaş. Bir kişinin ahlak ve etiği, sizin ahlak ve etiğiniz ile çakışmıyorsa bu kişinin bir şeye inanıp inanması kimseyi etkilemez. AKSİNE size katkı sağlayabilir? Bir şeyler öğrenebilirsiniz. Güneşe inan, fikir ve düşüncelerini güneş etrafında şekillendiren biri toplumsal açıdan zararlı değilse, size de zararı olmaz, hatta aksine ondan yeni şeyler öğrebilir, ufkunuzu açabilirsiniz.

Ahitleri okumak sizi "dinden çıkarmaz". Dinden çıkmada ne ise artık? Bu bir inanç şeklidir, bu bir toplum veya örgüt değildir. Sonuçta "Allah" bağışlayıcı değil miydi?
Zebur okumakta nitekim aynı şeyi yapmaz. Okuyun, düşünün ve sizin için doğru olan inanç biçimine inanın ya da inanmayın. "İnanmama" düşüncesi de sonuçta bir inançtır. Olmayan bir şeye inanmayı reddettiğinize inanırsınız.  Güzel inançlı günler ve geceler.


Hatta ileride tüm inançları birleştirip, "evrensel iyi" dediğimiz inancı ortaya çıkaracak biri olur aranızdan? Kim bilir?  :wink:

* olan kısımları şimdi düzenledim.
 
Nattens Madrigal said:
Deneme said:
Nattens Madrigal said:
Bilimsel ve teknolojik gelişmeler Kuran ile başlamadı.Senin mucize dediklerin ağdalı bir üslupla yazılmış rahatlıkla gözlemlenebilen bilimsel gerçekler.Ayrıca gönderdiğin hadisten ne anlam çıkarmam gerektiğini anlayamadım.İnanmadığım için cehenneme gideceğimi söylüyor bu mudur?
Gözlerini ellerinle kapatıp "Ben güneşin varlığına inanmıyorum kimse inandıramaz" diyorsun. Senin bileceğin iş kimse kimseyi zorlayacak değil güneşin var olduğu hakikatini anlattıktan ve kanıtladıktan sonra.
Verdiğin cevap çok alakasız.Tam tersi olarak sen 1500 sene önce yazılmış bir kitap sana öyle buyurduğu için gözlerini kapatıp o güneşin varlığına inanıyorsun.Ben o güneşin var olduğunu akıl ve mantık çerçevesinde sorgulayarak bulmaya çalışıyorum.Şu gözlemlenemeyen muhteşem mucizelere birkaç örnek verebilir misin? Diyecek bir şey yok diyerek hemen kestirip atmışsın. Ayrıca bu mucizeler,hak dini falan neden Mezopotamya'da ortaya çıkmış?
Hayır ben gözlerimi kapatmıyorum tam aksine Allah Teala'nın bana emrettiği şekilde gözlerimi açıyorum, aklediyorum, bakıyorum, şaşırıyorum ve şükrediyorum. Güneşin varlığını zaten akıl ve mantık çerçevesinde sunmaya çalışıyoruz. Bir şey gözlemlenmeden mucize olup olmadığını nereden bilebilirsin? Bir şey var ama daha bulunmadı çok büyük bir mucize mi dememi bekliyorsun. Bulunduğu zaman zaten değeri anlaşılıyor. Bana kalırsa sabaha kadar konuşalım yardım etmeye hazırım elimden geldiğince. Bir kişiyi kurtarmak insanlığı kurtarmak değerindedir. Sen kestirip attığın için bende uzatmadım. 124.000 Peygamber gelmiş dünyaya. Bildiğin üzere peygamberler bozuk toplumlara ve insanların olduğu yere gelirler. Çok eskiden insanların çoğunluk olarak yaşadığı yerlerden en fazlası da orta-doğu kısımları. Kutuplarda mı çıkması gerekiyordu?

Düzenleme: Yukarıdaki yazıyı, yazdıktan sonra gördüm. Allahu Teala'nın değiştiği yok, değişen insanlar. Bir insanın ve toplumun değişmesi aynı şekilde ona verilen eğitiminde değişmesi anlamı gelmektedir. Nasıl ki birisi merhamet ile terbiye oluyorsa ona o gösterilir. Nasıl ki birisi kızgınlık ile terbiye oluyorsa ona da o gösterilir. Bugüne kadar değişenler din değildi, şeriatlardı. Şeriatta o topluma yönelik değişimler gösterir nasıl ki Yahudilere, Hristiyanlara indirilen şeriat ile bize indirilen şeriat farklılık gösteriyor ve tabii ki uyuştuğu kısımlar da var çünkü şeriat Allah'ın. Sana katılmıyorum. Beynin yettiği ve yetmediği durumlarda da kullanılır inanç. İnancın kanıtı da vardır deneye de tutulur. Sen bir şeye inanıyorsan onun gerektirdiklerini yapman bunun deneyidir. Kanıtı da içindedir sen inanıyorsan sen bilirsin. Fiiliyatı kanıta tutarsak münafıkların bundan pay almasına vesile oluruz. Sen ne kadar kabul etsen de etmesen de senin şuan ki ahlakını oluşturan dindir. İnsan öldürme, tecavüz etme, taciz etme, hırsızlık yapma, başkasına hakaret ve küfür etme, başkasıyla dalga geçme vs vs. Bunların hepsini sende var eden şey din. Toplum aracılığıyla geçmiş olsa bile. Ahlak değişkenlik gösterir. Sen bugün bu toplum yerine afrika kabilesinde dinin gitmediği bir yerde olsaydın ahlakın şuan ki ile aynı mı olacaktı? Onlardan tamamen izole bir ahlak mı gösterecektin? Allahu Teala sonsuz merhametlidir ancak belirttiği şeylere uyarsan. Hem inanmayıp hemde karşısına çıktığın zaman merhamet bekleyecek kadar ahmak olmamak lazım gelir. Dinde durmanın ve çıkmanın eylemleri vardır. Nasıl ki sen bir insana silahla sıktığın zaman vurmuş olursun bu da öyle. Halbuki sadece tetiğe basmıştın, naptın ki? Zihin sınırlıdır. Okyanus bardağa sığmaz. Sığmadığı için ne okyanusu yalanlamak gerekir ne de bardağı yalanlamak gerekir.
 
Hobeto13 said:
Kim bu 124 bin peygamber peki? Her yerde karşımıza çıkıyor. Bu kadar isabetli bir sayı için isabetli isimler de vardır umarım.
Kur'an-ı Kerim'de sadece 25 tanesinin ismi geçer. Biz ise çok az bir şeyi biliriz, bildirdiği kadar. Hem ben sana 124 bin tane isim saysam memnun mu olacaktın ki bu soruyu sordun?

Avf b Mâlik'in bildirdiğine göre Ebû Zer (r.anh), Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yanına oturdu. Hadisin devamında şöyle denilmiştir: "Ya Rasûlallah Peygamberlerin ilki hangisiydi" dedim, "Âdem" buyurdu.
"Nebî miydi O" diye sordum. "Evet Allah'ın hitabına muhatab olan bir nebidir" buyurdu.
"Ey Allah'ın Rasulu, Peygamberlerin sayısı kaçtır?" diye sordum, "124 bin" buyurdu.
"Bunların kaçı rasuldur?" diye sordum, "315'i büyük kalabalık" buyurdu.
(Ahmed b. Hanbel, el-Musned 5/265-266; İbn Hibbân, es-Sahîh, 2/77)

"Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” Isra suresi 85. Ayet.

Sadece ruh hakkında değil bütün konular için geçerli olduğu söylenir tefsirler de.


 
Ben de öyle düşünmüştüm.

Sorunun temeli bilimi inançla bir tutmanız, yeri geldiğinde aynı şey olarak görmeniz. Bilim şu konumda olsaydı isim vermeden 124 bin diyip gerisini Allah bilir demezdi. Çünkü bilimde ortaya atılan iddianın kanıtları bellidir, insanlar bunu kullanarak bir bilgiye ulaşırlar. Ama 124 bin peygamber olmasının sonucu Allah'ın varlığı olmaz. 124 bin tane peygamber olduğu olur. İnanç ise bunun yerine mucizeler gösterip bunların Allah'ın kanıtı olduğunu iddia eder.

Eğer inanıyorsanız bilimle bunu kanıtlayamazsınız. İnancın anlamı zaten bu. Hiçbir dayanak, mantık veya bilimsel bir kanıt sorgulamadan bir şeyin bu şekilde olduğunu iddia etmek. Bunun ne kadar iyi veya kötü olduğu başka bir tartışma konusu ama bilimle dinin sentezi sadece bir çelişkidir. Bilim ay güneşin ışığını yansıtıyor, o zaman bir tanrı olmalıdır demez. Bilim ay güneşin ışığını yansıtıyor çünkü bunun arkasında fiziksel bir gerçeklik var der.
 
Bilimi inançla bir tutan ben değildim. Dinin bilimle uyuştuğu yerlerde var uyuşmadığı yerlerde var. Bilim dini tamamen açıklayacak bir merci değil. Bilim Allah'ın varlığını açıklar çünkü hiç bir şey sebepsiz olamaz. Mucizeler ise Allah'ın bir anlık adetinden vazgeçmesidir. Normalde olmayan şeyler. Bir şeyin sebebinin açıklanması onun o sebepler sayesinde olduğunu göstermez bilakis onun arkasındaki gücün Allah'ın sebepleri yaratarak o olayı oluşturduğunu gösterir. Kitabı yere atıp bak yere düştü Allah olsaydı düşmezdi demek gibi saçma olur. Yer çekimini yaratan Allah onu sebeplere dayandırmıştır. Bu yüzden bilim Allah'ı varlığını açıklar.
 
Bilim yanlışlanabilir iddialarla uğraşan bir disiplindir. Bilim Allah'ın varlığını açıklar diyorsun, peki. Allah'ın taşıdığı sıfatların hangi biri yanlışlanabilir bir iddia oluyor? Başı yok, sonu yok, doğurmamıştır, doğrulmamıştır, her şeye kadirdir falan filan. Eee, bunların hangi biri yanlışlanabilir veya doğrulanabilir bir iddia.

Evrenin başlangıcından önce(bir zaman tabiri ama kullanacak başka kelimem yok) zamanın kendisi var olmadığı için evrenin var olması için herhangi bir sebebe de ihtiyacı olmadığı iddialar arasında.

"Allah aşkına" şu mucizeleri insanların gözüne kanıtmış gibi sokmaktan bir vazgeçin.

Cpt. Tlgklz ▄︻̷̿┻̿═━一 said:
Yani tamamen beynimizin yetmediği durumlar için oluşturulmuş bir inanç olgusu var. Zaten "iman" "inanç"  kanıt gerektirmez ve deneye tutulamaz. Bu tür konular bilim ile düşünülmemelidir. Sizin bir tanrıya, yaratıcıya, gizli güce, bilinmeyene yüklemeniz gereken düşünceleriniz, stresiniz, sırlarınız varsa iman ediniz.

Ve herkes sonsuza kadar mutlu yaşadı.
 
Kara Bey said:
İddianın kelime anlamını bildiğini sanmıyorum.

Dostum, Kuran'da Anaksagoras'ın iddiasında daha geçerli bir kanıt var mı? Anaksagoras'a da vahiy inmemiş heralde ama adam çeşitli gözlemler sayesinde bugün doğru olduğunu bildiğimiz bir gerçeği ilk defa dillendirmiş ve bunu da Güneş ve Ay tutulmalarının nedenini açıklamak için gayet doğru bir şekilde kullanmış.

Senin bakış açınla bakarsak Anaksagoras da, Hz. Muhammed kadar mübarek bir adam olmalıydı islam alemi için.
 
Bjorn The Baker said:
Bilim yanlışlanabilir iddialarla uğraşan bir disiplindir. Bilim Allah'ın varlığını açıklar diyorsun, peki. Allah'ın taşıdığı sıfatların hangi biri yanlışlanabilir bir iddia oluyor? Başı yok, sonu yok, doğurmamıştır, doğrulmamıştır, her şeye kadirdir falan filan. Eee, bunların hangi biri yanlışlanabilir veya doğrulanabilir bir iddia.

Evrenin başlangıcından önce(bir zaman tabiri ama kullanacak başka kelimem yok) zamanın kendisi var olmadığı için evrenin var olması için herhangi bir sebebe de ihtiyacı olmadığı iddialar arasında.

"Allah aşkına" şu mucizeleri insanların gözüne kanıtmış gibi sokmaktan bir vazgeçin.

Cpt. Tlgklz ▄︻̷̿┻̿═━一 said:
Yani tamamen beynimizin yetmediği durumlar için oluşturulmuş bir inanç olgusu var. Zaten "iman" "inanç"  kanıt gerektirmez ve deneye tutulamaz. Bu tür konular bilim ile düşünülmemelidir. Sizin bir tanrıya, yaratıcıya, gizli güce, bilinmeyene yüklemeniz gereken düşünceleriniz, stresiniz, sırlarınız varsa iman ediniz.

Ve herkes sonsuza kadar mutlu yaşadı.
Bilimin Allah'ın varlığını nasıl açıkladığını zaten söyledim. Tamamen açıkladığından bahsetmedim. Sebepler kendi başına iş göremeyeceğini bildiğimizden, bir iş varsa işi yapan olmak zorunda olduğundan Allah'ın varlığı ortaya çıkar. Zaman ve Mekan yaratılmış olduğundan ötürü bunun dışına aklen bile çıkamazken insan bunları yaratanı tamamen anlamayı beklemek biraz garip kaçıyor doğrusu. Mucizelerin dışında da kanıtlar var. Her şey etkisiyle bilinir; Susuzluk varsa su vardır. Açlık varsa yemek vardır. Şehvet varsa cinsellik vardır. Ebediyete olan arzu insan da varsa bu neyi açıklıyor? İnsan sevdi mi sonuna kadar sever hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadı mı aynı şekilde yaşar. Hiç kimse yok ki zevk alırken öleceğini bile bile zevk almaya devam etsin. Anlık gaflete düşer ve unutur bu sayede zevkini alır. İnsanlığın yaşamı boyunca bir güce tapınma ihtiyacı duymuşsa demek ki bunun da bir karşılığı var olarak yorumlayabiliriz.
 
Fusuy said:
Kim çölde, konuyla ne alakası var?
Herhalde Hz. Muhammed'in Anaksagoras ağabeyimizden haberdar olmamasının veya yorumlarını bilmemesini çölde yaşamasına bağlıyor.

Deneme said:
Bilimin Allah'ın varlığını nasıl açıkladığını zaten söyledim. Tamamen açıkladığından bahsetmedim.
Bilim bir yaratıcı varlığını daha kabul etmedi. Bilim somut verilerle ilerler. Hatta Tanrı ve varlığı ile kıyaslamamız gerekirse Big Bang bile daha çok gerçekçi geliyor bilim dünyasına.
 
Birbirinizin düşüncelerini kanıtlayamacak veya çürütemeyeceksiniz ne diye boş yere tartışıyorsunuz?
Önceden söylemiştim galiba ama yinede söyleyeceğim tartışma konuları kaldırılsın.
 
Tüm dediklerinin cevabı şu:
İnsanlığın yaşamı boyunca bir güce tapınma ihtiyacı duymuşsa demek ki bunun da bir karşılığı var olarak yorumlayabiliriz.

İnsan ihtiyacı sonucu bir maddeyi veya fikri var eder. "ŞEY" dediğimiz de buradan gelir:

"Şey: Bir anlatıya göre şey aslında hiçbir şeydir, hiçbir şey olduğu için de her şeydir."

Yani sen bilmediğin, düşünemediğin, algının yetmediği bir olguya, varlığa, maddeye "ŞEY" diyebilirsin. Neden? Çünkü buna ihtiyacın var, onu betimlemek, belirtmek, bir nedene bağlamak, bir sonuca bağlamak için ihtiyacın var. O "şey" sonsuz olmalı çünkü ben değilim. O "şey" tüm evreni ve ötesi hakkında sonsuz bilgiye sahip olmalı çünkü ben değilim. O "şey" tekil olmalı çünkü bir sürü olduğu zaman "şey" olmaz. Ne olmaz?

İhtiyaç ortadan kalkarsa tanrı da kalkmış olur mu? Buradan sonrası felsefeye girer. Çünkü bu ne bilimdir ne dindir.

Ayrıca arkadaş ortamında anlamsız kelimeler uydurarak bu anlamsız kelimelerin anlamına "hiçbir şey" dersekte aynı durum ortaya çıkar. Mesela "Kula Mula" anlamı küfürde olabilir, yaratıcı da, aklına gelebilecek tüm dillerin kelimelerini/cümlelerini içerebilir... Ek gereksiz bilgi olarak yazayım dedim.
 
Erozbey said:
Fusuy said:
Kim çölde, konuyla ne alakası var?
Herhalde Hz. Muhammed'in Anaksagoras ağabeyimizden haberdar olmamasının veya yorumlarını bilmemesini çölde yaşamasına bağlıyor.

Deneme said:
Bilimin Allah'ın varlığını nasıl açıkladığını zaten söyledim. Tamamen açıkladığından bahsetmedim.
Bilim bir yaratıcı varlığını daha kabul etmedi. Bilim somut verilerle ilerler. Hatta Tanrı ve varlığı ile kıyaslamamız gerekirse Big Bang bile daha çok gerçekçi geliyor bilim dünyasına.
Bilim tamamen somut baktığından ötürü böyle bir şey kabul etmesine gerek yok. Açıklayamadığı şeyleri bile askıya alır, teoriler üretir. Sebebine ulaşmak için yırtınır. Allah bu kainatı hikmet dairesinde yaratmış. Bir filizin filizlenmesi için su lazım, güneş lazım, oksijen lazım. Merdiven şeklinde yürüyor iş. Yine diyorum; bu demek değil ki bunlar olduğu için bunları yaratan ve olmasını sağlayan bir zât yok. Sesimiz birbirimize nasıl ulaşıyor? Atomlar sayesinde. Bitmiştir. Atomlar da ne akıl var ne şuur var ne irade var yokta yok ama bu kadar iş görüyorlar ve birbirleriyle iletişim halindeler. Çünkü sesimiz birinden birine aktarılmasa gene ulaşmaz. Kainattaki bütün atomlar için bu geçerliyse demek ki bir zât var bunları elinde tutan. Ya da öbür türlü bütün atomlara ilahlık istinad edelim.
Cpt. Tlgklz ▄︻̷̿┻̿═━一 said:
Tüm dediklerinin cevabı şu:
İnsanlığın yaşamı boyunca bir güce tapınma ihtiyacı duymuşsa demek ki bunun da bir karşılığı var olarak yorumlayabiliriz.

İnsan ihtiyacı sonucu bir maddeyi veya fikri var eder. "ŞEY" dediğimiz de buradan gelir:

"Şey: Bir anlatıya göre şey aslında hiçbir şeydir, hiçbir şey olduğu için de her şeydir."

Yani sen bilmediğin, düşünemediğin, algının yetmediği bir olguya, varlığa, maddeye "ŞEY" diyebilirsin. Neden? Çünkü buna ihtiyacın var, onu betimlemek, belirtmek, bir nedene bağlamak, bir sonuca bağlamak için ihtiyacın var. O "şey" sonsuz olmalı çünkü ben değilim. O "şey" tüm evreni ve ötesi hakkında sonsuz bilgiye sahip olmalı çünkü ben değilim. O "şey" tekil olmalı çünkü bir sürü olduğu zaman "şey" olmaz. Ne olmaz?

İhtiyaç ortadan kalkarsa tanrı da kalkmış olur mu? Buradan sonrası felsefeye girer. Çünkü bu ne bilimdir ne dindir.

Ayrıca arkadaş ortamında anlamsız kelimeler uydurarak bu anlamsız kelimelerin anlamına "hiçbir şey" dersekte aynı durum ortaya çıkar. Mesela "Kula Mula" anlamı küfürde olabilir, yaratıcı da, aklına gelebilecek tüm dillerin kelimelerini/cümlelerini içerebilir... Ek gereksiz bilgi olarak yazayım dedim.
İnsan kendisinde olmayan bir şeyi gene zıddıyla bilir. Etkisiyle bilinir. İhtiyacı koyan Allah zaten kendisini bulman için koymuş. İhtiyacını gidermen için. İhtiyaç yoktur ki verilsin karşılığında onu giderecek bir şey verilmesin.
 
Erozbey said:
Herhalde Hz. Muhammed'in Anaksagoras ağabeyimizden haberdar olmamasının veya yorumlarını bilmemesini çölde yaşamasına bağlıyor.

İlginç. Adam birşey sordu ben de cevabını merak ettiğimden araştırıp buldum, burada paylaştım. Cevabı beğenmedi ama Hz. Muhammed'in Anaksagoras'tan haberi olup, olmayışının verdiğim cevabı etkileyeceğini sanmıyorum.

Ayrıca zamane Mekke'si ticaretin olduğu bir şehir. Antik Yunan çoğrafyasına ait bilgilerin oraya gitme ihtimali var. Çöl diyip geçmek çok doğru olmaz.
 
Ben Kur'an mucizelerini genellikle ciddiye almiyorum. Cunku genellikle asiri mecaz seylerden mucize cikariyorlar. Din alimlerimiz 'Kuantum fizigi Kur'an'da vardi' demeyi cok seviyor biliyorsunuz. Bu gune dek karsima oyle etkileyici bir Kur'an mucizesi cikmadi, oyle hepsini tek tek arastirip curutecek de degilim. Ama bu cok ustune konusulunca aratip ilk linki okudum:
"O ki, güneşi ışık, ayı nur kıldı."(Yunus, 10/5);

"Ayı (göklerde) bir nur ve güneşi de lamba yaptı."(Nuh, 71/16)

Bu iki kelime arasında manâ farkı vardır. Büyük müfessir,merhum Elmalılı Hamdi Yazır'ın açıklamasına göre, nur ışığa göre daha şümullü, ışık nura göre daha husûsi bir manâ ifade eder. Işıkta şiddetli bir aydınlık ve yayılma, nurda ise karanlığın zıddı olan yumuşak bir yayılış, sukûn ve letafet vardır. Bir tarife göre de nur, ışığın karanlığı gideren şuaıdır. Işıkta, nurdan başka sıcaklık ve yakıcılık da olabilir. Bu önemi farklar dolayısıyladır ki, Kur'ân-ı Kerim, güneşi nur saçan bir lamba veya bizzat ışık olarak anarken, ayı nur olarak tavsif etmekte, böylece ayın ışığının güneşten olduğunu ima ve ihsas etmektedir.

Bununla birlikte nur ile ziya, eş manâlı olarak da kullanılır.
https://sorularlaislamiyet.com/kuranda-ay-icin-neden-nur-denilmistir-0
Ben burda bi mucize gormuyorum. Birincisi ayin isigini gunesten aldigina dair hicbir isaret yok Kur'an'da. Ikincisiyse anladigim kadariyla Arapca'da nur ve ziya birbirinin yerine yaygin olarak kullanilan, ve asil anlam farki 'yansitmak' ve 'kendi kaynagi olmak' olmayan kelimeler. Siirsel anlatim gucu icin iki farkli kelimenin kullanilmis olmasi gayet dogal. Burada bilimsel bir gercegin ima edildigini gormuyorum ben.

Ki zaten boyle cok guclu bir sekilde Kur'an'da mucizeye isaret edecek bir delil koyacak olsaydi Allah Kur'an'a, kullariyla zaten dogrudan konusmayi da secerdi. Ama zaten muslumanlar genellikle boyle Kur'an mucizesi gibi inanmaya zorlayacak bir delil olmadigi, inancin bir sinav oldugunu ve kolay olmamasi gerektigini dusunuyor.
 
Mizah serbest mi?

CikQd4PWsAAZlSb.jpg
 
Siraç: Çıra, kandil, lamba gibi yakıtı kendinden olup etrafı aydınla­tan alete denir. Cenâb-ı Hak bu kelimeyle Güneş'in enerjisinin kaynağının kendisinde mevcut olduğunu, başka bir kaynaktan alıp yansıtmadığını bil­dirmektedir.

Nur: Etrafa yayılıp eşyayı görmemize yardımcı olan ışık demektir. Kaynağı kendinden değil de başka bir cisimden alıp yansıttığı için Ay'a "nur" denilmiştir. Güneş'e "sirac" denildiği gibi, "ziya" da denilmiştir. Ka­mus sahibinin de belirttiği gibi, "ziya" genellikle "nur"dan daha kuvvetlidir. Çünkü enerjisi kendisinde mevcuttur.

Bunlar da mucize göremiyorsan orası senin problemin çünkü ben gayette görüyorum. Aşırı mecaz şeylerden mucize çıkarıyorlar derken buraya bir kanıt koymak zorundasın. Rastgele aşırı mecaz şeylerden mucize çıktığı yok çünkü.

Ay’a da bir takım evrelerle ölçü biçtik. Nitekim o eski ve eğri hurma dalı gibi döner. (Yasin 39)

Allah, akıl sahipleri ibretler alsın diye Kur'an-ı Kerim'e mucizeler koymuş ve göstermiştir ve yine göründüğü üzere görülüyor ki yine yetmemiştir. Sınav itibariyle böyle bir şeyin imkansız olduğu söylemiştik. Sınav'da ipucu verilmiş ama sorunun cevabı tamamen verilmemiş senin o istediğin cevabın direk verilmesi, verilse herkes çözerdi. Ben yine düşünüyorum ki Allahu Teala kullarıyla konuşsa reddetmek isteyen gene reddederdi. Eskiler buna "büyü" derdi. Şimdikiler de "Teknoloji çok gelişti olabilir" derlerdi. İnanmayan hiç bir türlü inanmıyor zaten. Demir'in gökten indirilmesinden bahsediliyor diyorum sen diyorsun ki şaşırtıcı değil. Anlamıyorum ne şaşırtıcı olabilir? Hz. Muhammed (sav)'e madem peygambersin bir mucize göster de inanalım dediler. O'da Ay'ı yardı Allah'ın izni ile buna inanmadılar. Büyü dediler. Sonra içlerinden bir kişi çıktı bize büyü yapmış olabilir 2 gün bekleyelim taiften kervanlar gelecek onlara da soralım o zaman anlaşılır olay diye anlaştılar. Sorduklarında evet bizde gördük Ay yarıldı dediler. Cevapları ise Muhammed'in büyüsü (haşa) göğe tesir etti oldu.
 
Bununla birlikte nur ile ziya, eş manâlı olarak da kullanılır
nur ışığa göre daha şümullü, ışık nura göre daha husûsi bir manâ ifade eder. Işıkta şiddetli bir aydınlık ve yayılma, nurda ise karanlığın zıddı olan yumuşak bir yayılış, sukûn ve letafet vardır. Bir tarife göre de nur, ışığın karanlığı gideren şuaıdır. Işıkta, nurdan başka sıcaklık ve yakıcılık da olabilir.
Kardesim bak kanit koyduk iste.
1. bu kelimeler birbirinin yerine serbestce kullanilan kelimelermis
2. bu kelimeler arasindaki tek anlam farki isigin kaynagi degilmis. Figuratif bir suru anlam farki var. Bir sair
'Ataturk lambamiz Nutuk kandilimiz' gibi bir sey dese mecaz anlam farklarini kullanmak icin yapmis olur. Lambayla kandil arasindaki fiziksel farklari kastediyor olmaz.
3. Bu kelimeler teknik kelimeler degilmis.

Ben sana Kur'an mucizesinin gercek testini soyleyeyim. Kur'an'i okuyan ve Arapca bilen bir kisi, AYIN ISIGININ GUNESTEN GELDIGINI BILMEMESINE RAGMEN ayin isiginin gunesten geldigi sonucuna varabiliyorsa o zaman Kur'an mucizesi olur. Eger bir islam alimi sadece Kur'an okuyarak bu sonuca varmis sonra da ispatlamissa o zaman derim ki eyvallah. Ama bir kesif olunca 'aa aslinda Kur'an boyle de okunabilirmis' dendiyse o zaman mucize falan olmaz.
 
Back
Top Bottom