Büyünün Esirleri [Ayrı Bir Evren] [Fantastik] [2.Sezon 1.Bölüm]

Users who are viewing this thread

SonSipahi

Veteran
                                                                          Büyünün Esirleri


1.Bölüm
Yağmurlu bir günün sonunda,yorgun bir biçimde hana gitmiş ve handaki odasında endişeli bir şekilde dolaşmaya başlamıştı.Aklında sürekli olarak”Bunu yapabilecek miyim?” endişesini taşıyordu.En sonunda ise kendisine tarihçi ünvanını veren insanlara karşı bunu yapmak zorunda olduğunu hissederek yazmaya başlamıştı:Kara Kılıç Ustası’nın liderlik dönemini…
“Büyünün her şey olduğu bir yer.İnsanların,büyü kullanabilen Ertel ırkının kol gezdiği acımasız bir dünya…
Erteller görünüm olarak tamamen insanlara benzese de ruhsal olarak İnsanlardan çok daha ilerde bir ırk idi.
Güneyde yaşayan Erteller için tek mutlak güç Büyücü Konseyi idi.Tamamiyle sınırsız bir güce sahip olan büyüyü kontrol altına almaya çalışan Konsey, bu hedefini baskıyla ulaşmaya çalışıyordu.
Ancak “güç yıkılır,mutlak güç mutlaka yıkılır.” sözünü haklı çıkarırcasına bir isyan patlak vermiş ve Konsey hakimiyetinin zayıf bir bölgesi olan Doğu Konsey’i tamamen yok etmişlerdi.
Aslında Konsey için ufak bir isyan olan bu durum birtakım dış güçler tarafından büyümüş ve yasak büyüler olan Kara Sanat’ı kullanarak Konsey’i alt etmeyi başarmıştı.Yasak büyüler Konsey’in yasakladığı büyüler olarak geçiyordu ve normal büyülerin aksine oldukça ölümcül ve yıkıcı idi.
Tabiki de bu durum üzerine diğer büyücü kavimleri de isyan etmiş ve Batı Konsey’i tam 5 parçaya bölmüşlerdi.
Bunlar; Doğa Ertelleri,Antik Erteller,Kutsal Ateş Ertelleri,Yeraltı Ertelleri ve geriye kalan Konsey toprakları…
Doğa Ertelleri yerüstü,doğa büyülerini ustaca kullanabilen büyücülerdir.
Antik Erteller ise bütün büyüleri orta seviye kullanabilen büyücülerdir.Bunu Kadim büyülerden öğrendikleri öğretiler sayesinde yapmaktadırlar.
Kutsal Ateş Ertelleri kendilerini tamamen ateşe adamış büyücülerdir.Ateş büyüleri en iyi şekilde kullanabilen tek büyücü kavmidir
Son olarak Yeraltı Ertelleri ise çoğunlukla dışarı bile çıkmazlar,yeraltındaki kurdukları eşsiz bir dünyanın keyfini çıkarırlar.Doğa Ertelleri’nin aksine yerüstü değil yeraltı büyülerini kullanırlar.
  Ruhlarının enerjilerini kullanarak büyü yapabiliyorlardı.Ancak İnsanların ruhları bunun için elverişli ve yeterli değildi.
Ertellerin bir diğer adı da büyücüler idi.İnsanlık çoğunlukla büyücüler olarak tanırlardı.Bu yüzden Ertellerden büyücü olarak bahsedeceğim.
Kuzeyde yer alan İnsan Krallıkları büyüyü bir lanet olarak kabul ettiği bir yerdi.Çünkü büyünün ölümcül ve yakıcı etkisi insanları hep korkutmuştu.İnsanlar büyünün yıkıcı gücüne karşı koymak için büyü engelleyici madenleri bulmuş ve sadece kuzeyde çıkan bu madenleri canlarına pahasına korumaya yemin etmişlerdi.Büyü engelleme taşları seviyesine göre büyünün bir kısmını emip,geri kalanını savaşçıya gönderirdi.Güçlü bir büyüye karşı güçlü bir taş lazımdı.
İnsan Krallıklarının isimleri ise;Astalya,Forsanya,Kajamaki,Poylan idi.
Kajamaki Krallığını yöneten lider ise Kara Kılıç Ustası idi.
Öte yandan güneyde yer alan Büyücü Kavimleri ise İnsanlara karşı bir kin gütmüyor,bir devenin bir fareye yaptığı muamelenin aynısı sergiliyorlardı.

İsyancılar ise hem Büyücü Konseyi’ni hem de diğer büyücü kavimler yendikten sonra kendilerini Kara Sanat olarak isimlendirirler.Daha sonra ise kolay bir av olarak gördükleri İnsanlara saldırmaya başlamışlardı.
Niçin saldırmışlardı ya da ne gibi hedefleri vardı tamamıyla bilinmiyordu.
Fakat tek bilinen şey ise İnsanların Kara Sanat’a karşı direnememiş olmasıydı.
Zaten 4 parça olan İnsan Krallıkları bu durumda daha da güçsüzleşmiş ve bu durumda birleşme kararı almışlardı.Artık onlar Şövalye Konseyi idiler.
Büyü engelleme taşları maalesef Kara Sanat büyülerine karşı işlememişti.
Fakat bir umut ışığı bütün Şövalye Konseyi’ni sarmış durumdaydı.
Bu umut ışığı ise uzun zaman önce Büyü Konsey’nin hapsettiği ve tamamen girişini yasakladığı yer olan Unutulmuş Diyarlardan geliyordu.
Oradan belki daha güçlü bir büyü bulabilir ya da büyü engelleyici taşlarını daha da güçlendirebilirlerdi


Şövalye Konseyi’nin büyük binasında herkes telaşlı bir şekilde koşuşturuyordu.Bazıları silah ve zırh bakımları yaparken,bazı subaylar devriyeye çıkacak birlikleri kararlaştırıyordu.Bazıları ise yemekler yapıyor ve binanın bakımını yapıyordu.
Fakat bütün bu karmaşadan etkilenmeyen tek kişi liderlik koltuğunda oturan Kara Kılıç Ustasıydı.O,eşsiz Kara Sanat işgaline karşı bütün kayıpları en aza indirgemeyi başaran büyük komutan olarak anılıyordu.Zaten liderlik koltuğunda oturabilmesinin en büyük nedenlerinden birisi buydu.Yapılan liderlik yarışında kendisine gelen halk ve asker desteği üzerine açık ara fark kazanmıştı.Diğer liderler bunun üzerine onu “Lider” olarak kabul etmek zorunda kalmıştı.Ve kendileri ise sadece yardımcı koltuğuna oturmakla yetinmişti.Birlik olmak yerine kibirlilikleri yüzünden liderlik koltuğuna oturma yarışları onlara pahalı patlamıştı.Aslında bunu kendisi de istiyordu.O da en az diğerleri kadar kibirliydi.
Ancak şuan daha büyük bir sıkıntı vardı.Özellikle liderliği kesin olduktan sonra uykularını kaçıran bir tehdit vardı:Kara Sanat.Yapılan onca savaşta doğru dürüst bir saldırı eyleminde bulanamamışlardı bile.Ellerinde olan bütün büyü engelleyici taşları yetersiz kalmıştı.Hiçbiri o muazzam büyülere karşı etkili değildi.Sadece oyalama görevi görüyorlardı.O da ne kadar olabilirse…
Bugün kendisine gelen mektup bütün karamsarlığını alıp götürmüştü.Mektupta Unutulmuş Diyarların zayıflamış Büyü Konseyi’nin etkisiyle artık girişi imkanlı hale geldiğini yazıyordu.Bu haber Kara Kılıç Ustası’nı yeterince sevindirmişti.Böyle bir haber kesinlikle lazımdı.Sonuçta kendi kılıcı bile eşsiz siyah madenden yapıldığı halde o büyülere karşı koyamamıştı.
Yarın bir bölük ordu ile Unutulmuş Diyarlar’a doğru yol alacaktı.İnsanlığın en güçlü kılıcına sahip olduğundan zayıflamış koruma büyüsünü kırması zor olmayacaktı.
Kurduğu düşüncelerin tesiri ile koltuğunda kendisini yaymaya başlamıştı ve yanı başında bulunan hizmetçisinden kendisine bir çay yapmasını söylemişti.

2.Bölüm
Yarın sabah erkenden yola koyulan bir bölük atlı önlerindeki Kara Kılıç Ustası’nı takip etmeye çalışıyordu.Kara Kılıç Ustası o kadar heyecanlıydı ki heyecanını dizginleyememiş ve kendisine yetişmeye çalışan bir bölük atlıyı bile görme çabasına bile girişmemişti.En sonunda ise Unutulmuş Diyarların sınıra gelmiş ve atından hızlıca inmişti.Attan indiği anda at kendisini yere atmıştı.O kadar çok yorulmuştu ki…
Kara Kılıç Ustası bunu umursamadan kılıcını çekmiş ve koruyucu büyüye kılıcını saplamıştı.Önce büyüde bir değişiklik olmamış fakat ardından yavaş yavaş çözülmeye başlamıştı.Bir zamanların geçilmez koruma büyüsü kolaylıkla yok edilmişti.
Kara Kılıç Ustası bu durumu görünce bir keyfe gelmiş ve havalı bir şekilde siyah kılıcını kınına koymaya çalışmıştı,tabiki de bunu belini acıtmadan yapsaydı daha iyi olabilirdi.
Koruma büyüsü kırıldığında ise Unutulmuş Diyar’a koşarak girişini yapmıştı.Daha sonra etrafını incelemeye koyulmuştu.
Etrafında bir yaşam belirtisi yoktu.Fakat her şey ama her şey mordu.Dağlar,topraklar,sular hatta hava bile mordu.Daha derine indikleri zaman ise önce mor renginde askerler ondan sonra büyücüler en sonunda ise bütün bunların lideri olan Büyücü Lordu’nu görmüşlerdi.
Tabiki de Büyücü Lordu’da herkes gibi mordu.Tek fark ise çok büyük asasının olmasıydı.Elbette ki o da mordu her şey gibi.
Kara Kılıç Ustası Büyücü Lordu’nun üstündeki cübbeyi çıkartınca teninin de mor olduğunu farketmişti.Evet,burası garip bir dünyaydı.Ama buraya kesinlikle muhtaçtı.Kesinlikle…


Büyücü Lordu kendisine doğru gelen insanlara bakmıştı.Önce umursamamış fakat ardından onların mor olmadığını fark edince temkinli bir şekilde yavaşça cübbesini yere atmıştı.Sonuçta buraya gelen ilk ve tek insanlardı onlar.Belki,kendilerini mor olma lanetinden kurtaracak insanlar olabilirdiler.Ah,Büyücü Konseyi kendilerine en büyük cezalardan birisini vermiş ve tenlerini bile mor yapmıştı.
Kara Kılıç Ustası kendilerine büyük bir merakla bakan Büyücü Lordu’ndan rahatsız olsada büyük bir saygı ile konuşmaya başlamıştı:
-Merhaba,yüce büyücü.
-Merhaba savaşçı.İsminizi lütfeder misiniz ?
-Adım yoktur.Fakat lakabım vardır.O da Kara Kılıç Ustası’dır.Peki sizin adınız nedir?
-Bu zaman içerisinde adımı çoktan unuttum Kara Kılıç Ustası.Ama benimde bir lakabım vardır.O da Büyücü Lordu.Peki benden ne istiyorsunuz?
-Sizden yardım istiyoruz.Koruma büyüsünü kırmayı başardık ve size özgürlük sunuyoruz.Fakat bunun karşılığında elimizde gördüğünüz taşları güçlendirmenizi istiyoruz.
Büyücü Lordu dikkatlice taşlara bakmış ve ardından Kara Kılıç Ustası’na geri vermişti:
-Büyü ile güçlendirebilirim.
-Ama büyü engelleme taşlarını nasıl büyü ile geliştirmeyi düşünüyorsunuz?
-Bu taşlar sadece onu yok etmeye çalışan büyüleri durduruyor.Onu güçlendirmek isteyen büyüleri değil.
Daha sonra mor bir ışıltı ile tüm taşları daha güçlü bir hale sokmuştu.Artık tüm taşlar parıl parıl parıldıyordu.
Kara Kılıç Ustası sevinçten çıldırıyordu. Artık bir umut vardı.Artık İnsanlık yükselebilirdi.


Özgürlüğüne kavuşan mor büyücüler,İnsanlık topraklarına yerleşmeye başlamıştı.Birbirinden ilginç büyüleri gösteriyor ve insanlar onlara gittikçe hayran oluyordu.Böylelikle büyüye duyulan kin yavaş yavaş sönüyordu.
Gittikçe her yere büyü yayılmaya ve kullanılmaya başlanıyordu.Öyleki artık insanlar büyü öğrenmeye çalışıyor fakat doğaları gereği başarılı olamıyordu.
Öte yandan Kara Sanat tekrar İnsanlığa saldırmış fakat yeni gelen büyücüler ve güçlendirilmiş büyü engelleme taşları sayesinde akınlar durdurulmuş ve Kara Sanat’ın saldırı gücü kırılmıştı.
Artık roller değişmiş,İnsanlık saldıran, Kara Sanat savunan olmuştu.
Tabiki bu olaylar diğer büyücüleri de tedirgin ediyordu.Çünkü yeni gelen büyücüler bütün büyüleri en iyi şekilde kullanıyor ve kendilerini aşağı bir seviyeye çekiyordu.
Bunun üzerine büyücü kavimleri Konsey’e haksızlık ettiğini kabul edip,tekrar birleşme yoluna gitmişti.
Büyü Konseyi’de bunu kabul etmiş ve Batı Konsey tekrar birleşmişti.
İnsanlık Büyü Konseyi’nin tekrar birleştiğini görünce onlardan çekinmeye başlamıştı.Eğer tüm büyücüler ve Kara Sanat kendilerine saldırırsa yenilgi kaçınılmaz olurdu.
Fakat İnsanlığın korktuğu başına gelmemiş ve Kara sanat her zamanki gibi saldırgan tutumuna devam etmişti.Bunun üzerine Büyü Konseyi ve Şövalye Konseyi müttefik olup,Kara Sanat’ın üstüne doğru yürümeye başlamıştı.
Devam eden savaşlar süresince hep Kara Sanat yenilmiş ve en sonunda ise Kara Sanat’ın merkezine dayanmışlardı.
Herkes için uzun bir savaş olacaktı bu.
Herkes için…


Sadece kan ve büyü…
Gözlerin tek gördüğü şeyler bunlardı…
O uzun surlara tırmanmaya çalışan insanların yanışını mı ararsın yoksa bitmek tükenmeyen büyü savaşlarını mı ?
İnsanlar ellerinde maden işlenmiş kılıçlarıyla savaşırken büyücüler ise onlara destek veriyordu.
Kara Sanat birbirinden korkunç büyüler yapsa da,Kara Kılıç Ustası liderliğin verdiği güven ile onlara cesaret aşılıyordu.
Bütün askerler korkuyordu.Hem de saplarına kadar korkuyorlardı.
Fakat hepsi korkularından vazgeçmişti.Herkes korkularını birer birer aşmaya çalışıyordu.Çünkü cesaret buydu.Korkusuz olmak değildi cesaret,Cesaret korkularını yenmek için ihtiyaç duyulan duygu idi…
Kara Sanat’ta büyük bir acımasızlıkla saldırmaya devam ediyordu.Sonları olsa bile ellerinden geldikçe üzüntü,öfke ve yıkım getirmekte kararlıydılar.
Neden böyleydiler bilmiyorlardı.Neden sadece yakmak,yıkmak istiyorlardı bilmiyorlardı.
Ama şunu biliyorlardı ki, bunu yapmaktan büyük zevk alıyorlardı.
Kötü olmayı onlar seçmişti,onlar kötü olmaktan haz almıştı.
Nasıl başkaları kahraman olmak isterse onlarda yıkım getiren kişi olmak istemişlerdi.
Tutkular çarpışıyordu.
Fakat sadece 1 kazanan olacaktı.
Bu uzun savaşta kazananda en sonunda belli olmuştu.
Kahraman olmak isteyen insanlar kazanmıştı.
Hep iyiler kazanır sözü sayesinde kazanmamışlardı. Sadece tutkuları daha güçlü olduğu için kazanmışlardı.
3.Bölüm
Kara Sanat yok olmuştu,artık bir düşman kalmamıştı.
Bütün insanlar sevinçten festivaller veriyor,kutlamalar yapıyordu.
Fakat Kara Kılıç Ustası’nın canı sıkkındı.Çünkü bir düşman kalmamıştı oysaki o hala savaşmak istiyordu.
Yüzyıllardır genlerine işlenen öldürme ve savaş isteği bir türlü sönmüyordu.
O bütün dünyanın hâkimi olmak istiyordu.
Kendilerine ve halkına bir fare gözüyle bakan Büyü Konseyi’nden intikam almak istiyordu.
Sonuçta arkasında zamanın en güçlü büyücüleri vardı.Bu çok da zor olmayacaktı.
Ve bu düşünceler ikinci bir savaşın fitilini ateşlemeye yetmişti.
Oldukça aptalca gözüküyor değil mi?
Ama bütün savaşlar zaten aptalca değil mi ?
Kara Kılıç Ustası ordusunu toplamış ve Büyü Konseyi’ne akınlar düzenlemeye başlamıştı bile…
Büyü Konseyi ise oldukça çaresizdi.Zaten Unutulmuş Diyar büyücülerini zar zor yenerken,birde güçlendirilmiş büyü engelleyici taşları ortaya çıkınca yenilgiler kaçınılmaz olmuştu.
İnsanlık büyük kin ve anlaşılmaz bir öldürme isteği ile saldırmaya devam ediyordu.
Ta ki Büyü Konseyi’nin başkentine gelinceye kadar…
Bütün büyücüler kanının son dalmasına kadar savaşmaya hazırdı.
Ardından o büyük savaş gerçekleşmişti.
Gene gözlerin görebildiği tek şey kan ve büyü idi.
Aynı senaryo ikinci defa gerçekleşiyordu.
Gene tutkular çarpışıyor,fakat bu sefer tutkular tamamiyle farklıydı.
Büyücüler kendi özgürlükleri için savaşırken,
İnsanlar işgal etmek,güçlenmek ve öldürmek için savaşıyordu.
Savaş günler,aylar hatta yıllarca sürmüştü.
Ama eninde sonunda sadece bir kazanan olacaktı.
Ve o kazanan ise İnsanlardı.
Vahşetleri,büyücülerin özgürlük duygusunu yok etmişti.


Artık o dünyanın hakimiydi.
Artık her şeyi yapabilir,her istediğini elde edebilirdi.
O artık bir “Dünya” hükümdarıydı.Kara Kılıç Ustası’nın ismi her yerde yankılanıyordu.
Birgün şehrinin içerisini teftiş etmek amacıyla kılık değiştirerek dolaşmaya başlamıştı.
Her yerde kendi adı geçiyor ve yüce bir hükümdar olarak anıyorlardı.
Bu gururunu okşamaya gayette yetmişti.
Fakat gördüğü bir görüntü onu tamamen değiştirmişti.
Bir ara sokak içinde bir büyücü ve beş insan.Önce pek umursamamış ve yoluna devam etmişti fakat bir çığlık sesi onu tekrar oraya getirmişti.
Büyücü kendi halkından insanlarına tekmeler atıyor fakat insanlar bir şey yapmıyordu.
Bunu görünce öfkeden deliye dönse de gücü o büyücüyü öldürmeye yetmezdi.Çünkü büyü engelleme taşları gelişmiş olsa bile onlar geliştirdiği için işe yaramazdı.
Bu şekilde tam on dakika geçti.Hala insanlar bir şey yapmıyor ve büyücü onları  tekmelemeye devam ediyordu.
En sonunda ise birisi yüksek bağırmıştı:
-Lütfen,bize büyü ile yiyecek ver.
Bir başkası ona katılmıştı:
-Lütfen,bize büyü öğret
Gittikçe diğerleride katılmaya başlamıştı:
-Lütfen,büyü ile beni güçlendir.
-Lütfen,büyü ile ailemi korumama yardımcı ol.
Büyücü ise bir el hareketi ile herkesi susturmuş ve ardından şunu söylemişti:
-Eğer benim kölelerim olursanız kabul ederim.
İnsanlar ise tereddütsüz kabul etmişti.
İnsanlık bir zamanlar büyüyü Tanrıların cezası olarak görürken şimdi ise onun esiri olmuştu.
Bütün bu acı gerçekler ise Kara Kılıç Ustası’nın kafasına bir balyozmuşçasına bir bir vuruluyordu.
O bütün dünyanın hakimi değil,sadece bütün dünyanın “Gerçek” hakiminin elinde bir oyuncaktı.

Kara Kılıç Ustası sarayına geri döndüğü zaman gördüğü olayları sindirmeye çalışıyordu.
Kendisine büyük kin duyuyordu.Elde ettiği gücün sadece ama sadece büyücülere muhtaç olduğunu görememesi kesinlikle büyük bir hataydı.
Elde ettiği gücün bedelsiz olduğunu düşünmesi de ayrı bir konuydu.
Daha bir hafta önce büyücülerin dokunulmaz olduğunu ilan etmiş olması onu derinden yaralamıştı.
Hele ki Büyücü Lordu’nun aslında bütün bir zaman boyunca kendisini kullanması da tamamen yüreğini yakan bir hadise idi.
Fakat burda dövünüp durması ona bir şey katmayacaktı.Eskiden kullandıkları en büyük silahını kullanmasının vakti gelmişti.Bu silahın adı ise merak idi.
Merak sayesinde büyücülere karşı kullandıkları büyü engelleyici madenleri bulmuş ve ikinci en önemli silahları olan azim ile de onları işlemişlerdi.
Güçlü olan büyücüler her zaman pençeleri olan büyüleri keskinleştirirken,zayıf olan insanlar ise her zaman zekalarını ve meraklarını keskinleştirmişlerdi.
Fakat son zamanlarda başkalarına bel bağladıkları için bu iki önemli silahı paslanmaya mahkum bırakmışlardı.Hep Unutulmuş Diyar büyücülerine hayranlık duymuşlardı ve kendilerini onların yanında birer fare olarak görmüşlerdi.
Artık bu silahların tekrar çalışması lazımdı.Eğer bir yol bulmazlar ise en sonunda büyücüler tarafından tamamen köleleşmiş bir ırk olacaklardı.
Bu düşüncenin korkunçluğu içerisinde hemen en maharetli demircilerini ve bilgelerini çağırmıştı.
Toplanan bilge ve demirci ve kimyacılarla büyük bir toplantı yapmış ve sonucunda tek bir çözüm yolu bulunmuştu:Araştırmak.
Ülkenin yeni fethedilmiş bölgelerine  gönderilen görevliler yeni bir formül ya da yeni bir madde aramaya başlamıştı.
Bütün bir ülke umut içerisinde bekliyordu.Gizli madenlerde araştırılan maddeler,gene gizli madenlerde işlenmeye çalışılıyordu.Sonuçta büyücülerin tek girmediği yerler madenlerdi.
Aradan geçen yıllara rağmen bir şey bulunamamış olması Kara Kılıç Ustası’nı etkilemiyordu bile.Zaman içinde bazı bilgeler ve demirciler ümidini kaybetse de geçmiş hatalarını düzeltmek için çırpınan Kara Kılıç Ustası onlara her zaman ümit aşılamaya çalışıyordu.
Tabi bu arada büyücüler de boş durmuyor,büyüyü insanların benliklerine işlemeye devam ediyordu.
Artık bazı insanlar büyü için canını bile feda etmeye hazır bir haldeydi.
En sonunda ise kimyacılardan birisi müjdeyi vermişti.Yeni bir madde bulunmuştu.
4.Bölüm(Sezon Finali)
Kara Kılıç Ustası müjdeyi getiren kimyacıyı odasına almış ve sorular sormaya başlamıştı:
-Bunun adı nedir demirci?
-Bunun ad baruttur hükümdarım.
-Hmm,değişik bir şeye benziyor.Peki bu ne işe yarıyor ?
-Bununla ile hem taşları güçlendirip, hem de yeni bir uzak menzil silah yapabiliriz.
-Bu nasıl olacak peki demirci?
-Bunu size anlatmam oldukça uzun ve anlaşılmaz olacaktır hükümdarım
-Anladım gene anlaşılmaz formüller diyeceksin.Peki silahlar hazır olduğunda bana haber vermeni istiyorum.Ama şunu unutma,asla bunları büyücülere anlatmaya kalkışma.
O sırada büyük bir ışık patlaması tüm sarayı sarmıştı.Bunu gören Kara Kılıç Ustası kimyacıya saklanmasını söylemişti ve kendisini toparlayarak gelen Büyücü Lordu’nu beklemeye başlamıştı.
Büyücü hızlıca geldikten sonra büyük bir öfkeyle Kara Kılıç Ustası’na bağırmaya başlamıştı:
-Sana dediğim büyücülerin imtiyazlarını artıran kanunu niye uygulamaya geçirmedin ? Bundan sonra ben ne dersem onun olacağını söylemedim mi ?
-Beni affedin,hemen bugün sokacaktım uygulamaya.
-Bunu yapsan iyi edersin Kara Kılıç Ustası…
Ardından aynı şekilde odadan çıkmıştı.
Bütün bunlara şahit olan kimyacı ise yapacağı silahların ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha kavramış oldu.
Hükümdardan izin aldıktan sonra elinde formüllerle yeraltında ki  demirhaneye gitmişti.
  Artık her gün sabah erkenden demirhaneye gidiyor ve demircilerle beraber silahlar yapmaya çalışıyordu.
Her gün, her gün ama her gün çalışıyordu. Başarısız oluyor tekrar deniyordu. İnsanlığın en önemli silahlarından olan azmi sonuna kadar kullanıyordu.
2 yıl sonra hükümdar demirhaneye geldiğinde oldukça şaşırmıştı.
Hükümdar direkt olarak konuya girmişti:
-Silahları bir ay içinde bitirmen lazım.
-Ama hükümdarım…
-Aması maması yok. Eğer bir ay içerisinde bitirmezsen İnsanlık köle bir ırk olacak.
-Peki hükümdarım emredersiniz.
Kara Kılıç Ustası demirhaneden ayrılınca dakikalar önce kendisine verilen mektuba tekrar bakmıştı. Mektup casuslarından birisinden geliyordu ve bu haberin kesinlikle doğru olduğunu söylemekteydi.
Artık çok fazla zaman kalmamış ve artık büyücüler ile insanların son savaşı bir ay içerisinde gerçekleşecekti.

Bir ay sonra…
Bu ay İnsanlık tarihi için en uzun aydı.
Silahlar binbir güçlükle bir aya yetiştirildiğinde ve Kara Kılıç Ustası bunun üzerine savaş konuşması yapınca resmen savaş başlamıştı.
İnsanlığın en zayıf bölgesi olan Güney toprakları hemen büyücüler tarafından ele geçirilmişti.
Ama İnsanlığın en güçlü bölgesi olan Kuzey topraklarında hiç ummadıkları bir güç karşılarına çıkmıştı:Ateşli silahlar.
Bu ateşli silahlar 5 dakikada bir doldurulabiliyor ve bu silahların büyülere karşı ekstra bir hasarı vardı.
Ayrıca oktan daha fazla bir menzile sahipti.Ama en büyük dezavantajı ani ısınma sorunuydu.Isınınca büyük bir patlama gerçekleşip,kullanan kişiyi öldürebiliyordu.
Büyü engelleme taşları ise yeni maddeyle bir bütünleşme yaşayıp,en az büyülü engelleme taşları kadar güçlü olmuştu.
Fakat büyücülerde boş durmamış,sürekli olarak büyülerini geliştirmişlerdi.
Bütün bunlara bakılınca tarafların tamamen eşit bir güce sahip olduğu anlaşılıyordu.
Önce küçük gruplar halinde taciz saldırıları yapan büyücüler İnsanlığın muhteşem savunması karşısında aciz kalmış ve bunun üzerine büyük gruplar şeklinde saldırmaya başlamıştı.
İnsanlar sürekli olarak direniyor ve her seferinde püskürtüyordu. Her püskürttükleri zaman atağa geçselerde onlarda güçlü savunma büyüleri karşısında yeniliyor ve geri çekiliyorlardı.
Bu savaşlar aylarca sürmüştü.Her tarafında bir şey kazanmadığı sürüsünce savaş gerçekleşiyordu.
En sonunda ise iki taraf ortak bir karar alıp,bu savaşın son bir meydan savaşıyla sonlanması gerektiğini düşündüler ve ordular hazırlanmaya başlandı.
Artık hem büyücüler için hem de insanlık için son savaş gerçekleşiyordu.


Gözlerin tek gördüğü gene kan ve büyü idi.Ha artık bir yeni madde daha eklendi:Barut.
Gözlerin tek gördüğü kan,büyü ve barut idi.
Askerlerin bazıları elinde kılıçları ile saldırıyor ve ateşli silahları olan diğer askerleri korumaya çalışıyordu.
Barut ile fırlayan büyü engelleme taş parçacıkları büyülere büyük oranda zarar veriyor ve büyücüleri zor durumda bırakıyordu.
Büyücülerde üzerlerine gelen kılıçlıları öldürmeye çalışıyor ve aynı zamanda ateşli silahlardan kaçmaya çalışıyordu.
Büyücü Lordu gidişatın kendi aleyhine işlediğini görünce kendisi de büyü yapmaya başlamıştı:
-Uyama kaja manse tanse mense
Ardından gökyüzü mor rengini almıştı.Bunun üzerine tüm büyücüler güçlenip,daha şiddetli bir şekilde savaşmaya başlamışlardı.
Bunu gören Kara Kılıç Ustası’da savaş meydanına gelerek bizzat savaşmaya başlamıştı.Lordlarının yanında gören askerlerde cesaretlenip,daha iyi savaşmaya başlamıştı.
Savaş tamamen kıran kırana geçiyordu.Büyüler,barutlar havada uçuşuyor ve akan kanlardan küçük göletler oluşuyordu.
Tutkular çarpışıyordu.Bir zamanların işgalcisi olan insanlar bu sefer özgürlükleri için savaşırken,büyücüler ise işgal etmek ve köleleştirmek için savaşıyordu.
En sonunda ise her iki taraftan da ağır kayıplar mevcuttu.İnsanlık savaş başlangıcında on bin kişi iken şimdi ise sadece iki yüz kişi kalmışlardı.
Büyücülerde savaş başlangıcında iki bin kişiyken şimdi ise kırk kişi kalmışlardı.


Kara Kılıç Ustası düşünceli bir şekilde çadırında oturmaktaydı.Bütün gün savaşsa da üstünde bir yorgunluk emaresi yoktu.
Tek düşündüğü konu ise bu savaşı nasıl kazanacağı idi.Ardından aklına gelen düşünce ile gülümsemiş ve bir askerini büyücü tarafına yollamıştı.
Geçmişte yaptığı hatalarının bedelini şimdi ödemeye hazırdı…
Büyücü Lordu’da gelen teklifi düşünmüş ve kabul etmişti.Yavaş adımlarla savaş meydanına doğru ilerlemeye başlamıştı.
Kara Kılıç Ustası’da teklifini kabul eden Büyücü Lordu’na doğru yürümeye başlamış ve onunla göz göze gelmişlerdi.
Büyücü Lordu konuşmaya başlamıştı:
-Eğer ben seni yenersem yenilgini kabul edeceksin ha?
-Evet,ama ben seni yenersem büyücülerinle beraber buradan ayrılacaksınız.
-Kabul.
  Kara Kılıç Ustası kılıcını kaldırıp,Büyücü Lordu’nun üstüne yürüdü.Büyücü Lordu ona bir alev topu atmış ancak Kara Kılıç Ustası yana kaçıp bu saldırıdan kurtulmuştu.
Yanına gelince kılıcı saplayacaktı ama Büyücü Lordu’nun toprak kalkanı planını bozmuştu.
Kılıcıyla kalkanı kırınca kolu Büyücü Lordu’nun yaptığı alev kılıcıyla yara almıştı.
Bunun üzerine kendisine özel yapılan tabanca ismini verdikleri küçük ateşli silahla Büyücü Lordu’nun kolunu yaralamayı başarmıştı.
Büyücü Lordu şifa büyüsü kullanmaya çalışsa da Kara Kılıç Ustası ona izin vermiyordu.
Bu şekilde savaş uzayıp gitmişti.En sonunda ise ikiside soluk soluğa kalmış ve her ikisi de son hareketlerini yapmak üzere geri çekilmişti.
Büyücü Lordu bağırarak:
-Uyakma kansa ıksa okla iksa”demişti.Ardından büyük bir mor renginde büyü topu Kara Kılıç Ustası’na atılmıştı.
Kara Kılıç Ustası ise tabancalarını çıkarmış ve ardı ardına ateşlemeye başlamıştı.
Büyücü Lordu’nun savunma yapacak kadar takati kalmadığından bir bir mermileri yemişti.
Kara Kılıç Ustası da bu büyüklükteki büyüye karşı bir şey yapamamış ve her iki lord da hayata veda etmişti.
Şaşkınlığa düşen askerler ise hemen lordlarına koşmuş ve onun öldüğünü anlayınca büyük bir sadakat duygusu ile büyücülere saldırmaya başlamıştı.
Büyücülerde ölen Lordularının üzerine onlarda büyük bir öfkeyle askerlere saldırmıştı.
Tutkular çarpışmış ve sadece tek bir kazanan kalmıştı:İnsanlar…
Nasıl kazandıkları hakkında bir gram fikirleri yoktu.
Her savaşlarında hissettikleri tutkular farklıydı ama her seferinde kazanmayı başarmışlardı.
Çünkü tutkuları güçlüydü.Tutkularını güçlendiren şey ise zayıflıklarını kabul etmiş olmalarıydı…
Onlar elması kıran çakıl taşları olmak istemişlerdi…
                                                                            -SonSipahi

 
Büyünün Esirleri 2.Sezon


1.Bölüm
Uykusuz geçen bir gecenin sonunda yazacaklarını bitiren tarihçi usulca handan dışarıya çıkmıştı.Tam olarak 1 gece geçirmese de bütün bir gece için ödenen paranın hepsini hancıya vermişti.Hancı önce bu durumu yadırgasa da verilen paranın sıcak yüzü onun soru sormasını engellemişti.

Odasından aldığı siyah cübbesiyle gece vaktinde yollara koyulmuştu.Ne yaptığına dair bir fikri yoktu açıkçası.Sadece dışarı çıkmak istemiş,o da oldukça zararlı olsada tam bir gece geçirmeden handan ayrılmıştı.

Bütün geceyi yazarak geçirsede uykusuzluğun etkileri henüz onda gözükmüyordu.Gözünü karanlık gökyüzüne çevirmiş ve tekrardan o çok sevdiği mağrasına doğru yürümeye başlamıştı.Mağarası ülkenin yani dünyanın en büyük dağının tepesinde bulunan orta büyüklükte ki bir mağaraydı.

Tam yola koyulmaya başlamıştı ki arkasında dolaşan iki gölge onu rahatsız etmişti.Fakat onların dağın tepesinde yaşayan yerlilerden olduğunu görünce rahatlamıştı.Ardından onlarla sıcak bir sohbete girişmişti:
-Merhaba dostlar.
Yerliler de onu görmüş ve sevinçle ellerini sallamışlardı:
-Merhaba tarihçi.Ne işin var bu saatte buralarda?
Şehirden uzakta yaşadıkları için çoğunlukla devrik şekilde konuşurlardı.Kendisinin tepeye yerleşmesi ile beraber şiveleri düzelse de hala az da olsa devrik konuşmaya devam ediyorlardı.
Tarihçi “bilmiyorum” dercesine omzunu silkmesi üzerine yerliler gülmeye başlamışlardı:
-İnsan yürüdüğünü bilmez mi niçin?
-Açıkçası temiz hava almaya çıkmıştım.Ayrıca biraz da düşünmek için…
-Hava soğuk buz gibi.Gel bizimle evlerde sımsıcak otur.Biz rahatsız etmeyiz seni.
-Yok sağ olun dostlar.Gelmeyi düşünmüyorum.Soğuk zihnimi açıyor.
-Peki sen bilirsin.
Ardından umursamaz tavırlarla keçi yolundan dağa doğru yürümeye başlamışlardı.Fakat son anda yerlilerden birisi durmuş ve üstünde duran siyah cübbeyi tarihçiye vermişti:
-Bugün hava çok soğuk olacak cidden.2 cübbe üşümeni engeller.
Tarihçi bu iyilik karşısında duygulanmıştı.Fakat bu seferde o yerliler için endişelenmişti:
-Peki ya siz?
-Biz alışkanız soğuğa.İyi bak kendine.
-Peki,öyle olsun bakalım.Çocuklara da selam söyle.Yarın benim mağarama gelsinler.Onlara tekrar bir hikaye anlatacağım.
-Tamam.Şu çocuklarda baya sevdi seni ha.
Tarihçi bunun üzerine gülümsemişti ve tekrar karanlık gökyüzüne bakmaya başlamıştı.Yerlilerde onu kendi haline bırakıp,kendi köylerine doğru yola koyulmaya başlamışlardı.Fakat kendilerini izleyen 2 gölgeyi görmemişlerdi.Bunun farkında olan tek kişi ise tarihçiydi.
Tarihçi de bunun üzerine kendi kendi mırıldanmıştı:
-Demek bugün de saldırmayacaklar.
Ardından tekrar düşüncelere dalmıştı.Şuana kadar yaşadığı maceraların hepsi gözünün önünde tek tek akıp gidiyordu.Daha sonra ise her zaman ki gibi ülkenin eski tarihini tekrar baştan zihninde dolaştırmıştı.

Kara Kılıç Ustası’nın ölümünden sonra geçen 200 yıl tam anlamıyla insanlığın kendisini toparlamalarıyla doluydu.
Önce insanlar o kadar bağlandıkları büyüleri topraklardan kovmuş,ardından büyünün yok olmasından sonra oluşan büyük zorlukları bir bir aşmaya çalışmışlardı.Bütün bu 200 yıl içerisinde insanlık sürekli olarak kendisini geliştirmeye vermiş ve hiçbir şekilde birbiriyle savaş ilan etmemişlerdi.Bunun başlıca nedenlerinden birisi ise 200 yıl önce yapılan savaşların zaten yeterince insan nüfüsunu eksiltmesiydi.Daha fazla savaş insanlığın sonunu getirebilirdi.

2. nedeni ise dış mihraklardan gelebilecek bir işgal akını idi.Kendi aralarında savaşarak bu işgallere karşı zayıf düşmek istemiyorlardı.Butün bunları anlıyordu tarihçi.Zaten Kara Kılıç Ustası’nın ölümünden sonra gelen krallar da bu ortamın korunması için ellerinden geleni yapmışlardı.Ama son kral Yurok diğer krallar gibi davranmamış,dış dünyaya merak salmıştı.Fakat bu merakı iyi niyetli değildi.O dış bölgeleri işgal etmek istiyordu.İnsanlığın 200 yıl boyunca bir fetih hareketinde bulunmuş olmaması onu öfkelendiriyordu.İnsanlığın sürekli olarak yerinde saydığını düşünüyordu.Çünkü onun için ilerlemenin tek yolu toprak almaktı.O da bunu yapacaktı.

Bu düşüncelerle ile önce gönüllüleri toplamış,ardından gelen kişi sayısını yeterli bulmayarak zorla askere almaya başlamıştı.Tabi bu durumda halkın öfkesini de üstüne çekmiş bulunuyordu.Ama bu durumu açıkçası umursamıyordu.Yeterli asker sayısını toplayınca önce doğu tarafında bulunan 6 parçaya bölünmüş insan krallıklarına saldıracaktı.Orası da kendileri gibi büyüden izole edilmiş bir bölgeydi.

Doğu tarafını alınca bu sefer batı bulunan büyücü kavimlere saldıracaktı.Fakat öncelikle doğudaki insan kavimlerini yenerek güç kazanması lazımdı.

Kuzeyde ise birkaç güçsüz dağ kavminden başka topluluk yoktu.Kral onları pek fazla  umursamıyordu.Güneyde ise boylu boyunca uzanan bir deniz vardı.Fakat henüz oralara gitmek için oldukça erkendi.Çünkü doğru dürüst bir gemiye sahip değillerdi.

Tarihçi ise kralın bütün bu düşüncelerini öğrenince krala karşı çıkmış ve bunun sonucunda saraydan kovulmuştu.Tarihçi ise buna şaşırmış ve sürekli olarak neden sadece sürgün ile kurtulduğunu düşünmüştü.Normalde kralın onu çoktan idam etmesi lazımdı.Fakat bu gerçekleşmemiş tam tersine sadece sürgün edilmişti.

Kendisi de bunun üzerine Kara Kılıç Ustası’nın silahını aramaya başlamıştı.Çünkü eninde sonunda bu ülke büyücü kavimlere karşı kaybedecekti ve bu durumda kendilerinin bir koza ihtiyacı vardı ama bütün tarihi kaynaklara baktığı halde silahın nerede olduğunu söyleyen bir cümle bulamamıştı.

Gerçi son zamanlarda bulduğu ipucular sayesinde 2-3 tahmini yer saptayabilmişti.
O sırada geçen bir gölge daha onu düşüncelerinden sıyrılmasını sağlamıştı.Son 5 gündür bu gölgeler kendisini sürekli olarak takip ediyordu.Ve kendisi bunları yakalamaya çalışınca da kolaylıkla kaçmayı başarıyorlardı.Yüreğini hafif bir korku kaplamıştı.Burda daha fazla durmasının bir manasının olmadığını farketmişti.Ardından yavaş adımlarla kendi mağarasına doğru yol almaya başlamıştı.
O sırada ise gölgelerden belli belirsiz sözler gelmişti:
“-ün mü?”
“Evet.”
 
Back
Top Bottom