Andelion - Krallığa doğru ~Bölüm 10 yayınlandı.~ ~Beyaz Işık Teşkilatı!~

Users who are viewing this thread

carrier

      Selam arkadaşlar. Burada oyun boyunca karşılaştığım maceralarımı hikaye şeklinde yazacağım. Karakterim andelionun nasıl kral olduğuna kadar. İyi okumalar. Umarım seversiniz.

Karakter Tanıtımı
Andelion: Andelion eski Takia krallığında bir çavuştu. Çok iyi bir nişancı ve çok iyi bir dövüşçüydü. Krallığın uç kalelerinden birinde görev alıyordu. Takia krallığı birçok krallıkla savaştaydı. Akılsız kral Delamon Takia birçok krallığa diş bilemişti ve bunu haketmişti. Sonuçta şanlı bir savaş sonuçta Andelion'un görev aldığı uç kalesi düştü ve Andelion mecburen teslim oldu. Ölmektense teslime olmak daha yararlıydı. Yeniden öldürmesi gerekiyordu.. Bir gün düşman esir kampından kaçtı ve atıyla beraber sürdü, sürdü. Ta ki Kalradya krallığına gelene kadar. Burada maceralar onu bekliyordu.
Firentis: Doğru yolu bulmaya çalışan eski bir asker. Kardeşini öldürdükten sonra onu kaybolduğu delikten kurtaran Andelion'un kalradyadaki en iyi dostu oldu.
Sutan Hakim: Sultan Hakim soylu olduğu için kendini en büyük ve en değerli olduğunu sanar. Fakat kendisi sadece başkalarının omzuna basarak Sultanlığa çıkmış kalpsiz ve duygusuz birinin teki. Andelion la iyi anlaştığına bakmayın yakında ezeli düşman olacaklar :smile:
Kloria: 19 yaşında, Tanrısal güzelliği olan genç bir kız. Andelion'dan hoşlanıyor ve büyük ihtimal yakın zamanda evlenecekler.
Sancar Han Soylu bir kralda ne varsa aynısı Sancardada mevcut. Sadece kendisini düşünüyor ve köyleri, köylüleri güçüp görüp aşağılıyor. Öte yandan bayağı zeki ve kurnaz bir yönetici.
Emir Nuwas: İyi bir taktisyen fakat çok utangaç ve itici bir kişilik.
Emir Atisle, Lakhem: Bunları aynı yazmamın sebebi adları dışında neredeyse tüm özelliklerinin aynı olması. Daha çok duygu yönüyle. İkiside kibirli, öfkeli, savaş düşkünüdür. Halkına köpek muamelesi yapar.
Emir_Hiwan: Sarranid lordlarının arasında neredeyse tek güveniir, halkına şefkatli, barış yanlısı, sadece kendini düşünmeyen bir lord.



Bölüm 1:
Bariyye şehri o akşam sessiz ve bomboştu. Köpek havlamaları ve baykuş sesleri ortama özel bir tını başediyordu. Andelion şehre girdi. Hemen Pazar yerine yöneldi. Erzak tüccarının yerine yöneldi. İyi ki kapanmamıştı. Ticaretten anlayan biri olarak Velucadan alınan şarabın Bariyye' de iyi para edeceğini hesaplayabiliyordu. Hatta bu diyarda sadece 1 ay geçirmesine rağmen. Tüccar Qivan la konuştu. Tüccar Qivan Orta boylu, tıknaz vücutlu, Gözleri parlayan zeki bir insandı. Sürekli yalan söyleyerek ticaret işlerini yürütürdü. Doğrusu civardaki bütün tüccarlar öyleydi. Ama çoğu zeki değildi. Andelion binanın içine girdi. Qivan her zaman gelenlerle dostça konuşurdu ama yalanlarla kandırmayı iyi becerirdi. Qivan "Hoşgeldil beyim ne istemiştin. " " Biraz şarap getirdim bilirsin sarranidde şarap bulunmaz bunlar Veluca'dan gelmiş özel şaraplardır. Bunları sana satmaya geldim. " Tüccar çok sevindi. Şarap meraklı halka kapış kapış giderdi. " Elbette beyim buranın halkı çok memnun olur. Bir paketine 300 dinar veririm. Diğer pakette 5 dinar azaltırım. " Andelion'un 3 paketi vardı. Bir paketini 150 dinara almıştı. Çok iyi pazarlık etmişti. Diğerini 155 sonuncusunu 160 a almıştı. Andelion bu adamın hiç şarap ticareti yapmadığını anladı. Yoksa aynı dertten yakınan Ahmerraddaki tüccar paketine 230 veriyordu. Andelion Tüccar akıllanmadan kabul etti. Sonra hana yöneldi. Çok uykusu vardı. Yarın güzel bir gün olacaktı.

************

Uyandığında insanlar daha uyanmamıştı. Hemen mal alıp satması gerekiyordu. Duyduğuna göre buralarda hurma çok ucuzdu. Bunu Çok uzak bir diyarda kudanda meraklı halka satar, oraya gitmişkende demir alırdı. Yüklerini doldurdu ve yola koyuldu. Yolculuk Vaegir diyarınaydı. Yolda sarranid diyarında kum fırtınası başladı. Yüzüne gelmesin diye sarığını bağladı. Ama kum fırtınasu atlarını rahatsız ediyordu. Hayvanlar rahatsız oluyordu. O yüzden kamp kurdu ve kum fırtınası dinene kadar dinlenmeye karar verdi. Yere bir kazık çaktı. Atlarını bağladı. En sevdiği beyaz koşu atının üstüne oturup yelesini tuttu. Tam atın üstünde yatacakken 7 tane atlının Andelion'a doğru yaklaştığını gördü. Kampın üzerine geliyorlardı ve Andeliona yardım edecekleri görünmüyordu. Bunlar kızgın çöllerin azılı haramileriydi. Sarrdak çöllerini avuçlarının için gibi bilirlerdi. Andelion onların dost olmadığını anladı ve kundaklı yayını eline aldı. O eski hayatında bir çavuştu. Düşmanları tarafından silah arkadaşlarıyla beraber esir olarak alınmıştı. Fakir krallıklarının kefaret ödememesi yüzünden bir gün esir kampından kaçtı ve özgürlüğüne kavuştu. Atını sürdü ve Kalradyaya vardı. O zamandan beri usta bir nişancıydı. Elindeki kundaklı yayıyla en öndekini ayağından vurdu. Uzak olduklarından kafadan vuramazdı. Ayaktan vurması en taktiksel olanıydı. Adam atın üstünden düştü. Ölmemişti ama harekette edemiyordu. Hepsini tek başına alamayacağını anlayan Andelion atına atladığı gibi kaçmaya  başladı. Hurmaları onlara bırakması gerekiyordu. Hurmalar onu yavaşlatırdı. Dinarlarını aldı. Beyaz atını mahmuzladı ve rüzgar hızıyla oradan uzaklaştı. Diğer arap atlarının onun gibi soylu bir koşu atına yetişmesi mümkün değildi. O yüzdne haydutlar geride kalan yaşlı bir yük beygiriyle hurmaları almakla yetindi. Andelion neredeyse bütün paralarını hurmaya yatırmıştı ve cebinde şu anda sadece 40 dinar vardı. Artık ticaret yapacak parası yoktu. Kelle avcılığına başlamalıydı. Kendi memleketinde hiçkimsesi olmadığı için memleketine gidemiyordu. Yoksa bu diyardan bir dakikada ayrılırdı. Şimdi ise tek düşündüğü: " Demek bu diyardan ayrılamıyorum. Bu diyarı ben kontrol ederim ! Bütün haydutları ben dizginlerim ! " Yola koyuldu ve dişine uygun bir kaç çapulcu aramaya koyuldu. Çapulcularla başlayacaktı. Gerisi gelirdi zaten. Artık bu kızgın çöllerde tek başına yapayalnızdı. Kılıcı, atı, yayı ve 40 dinarından başka hiçbirşeyi yoktu!​
1. BÖLÜMÜN SONU   

Bölüm 2: Yeni bir dost.
Firentis Shariz şehrinde bir ailenin küçük oğluydu. Babası tüccar abisi ile kendisi  Shariz de asker  olarak görev yapıyorlarıdı. Kendisi orta boylu, biraz uzun saçlı, kalın burunlu, geniş ve tatlı yüzü vardı. Serin ve kasvetli bir Sarranid akşamında gelen Rodok kuvvetlerini Shariz şehrinde ağabeyiyle beraber yan yana savaşarak bozguna uğrattıktan sonra ağabeyi ile beraber bu zaferi kutlamak için hana gitti. Bir masaya oturdular. Han çift katlı bir kulübeydi. Kerpiç ten yapılmıştı. Zemin kattaki masalar yapış yapış vepislikten geçilmiyordu. Yan taraflarında bir işini yeni kaybettiği belli olan bir levazımat memuru durmadan içip saçma sapan bir şeyler mırıldanıyordu. Hancı : “Buyrun beyim ne alırdınız? “ “Bana ve ağabeyime iki şişe şarap getir Çabuk! “ “Elbette beyim “. Oturup konuşuyorlardı. Keyifleri yerindeydi. Fakat hayır?  Bu ağabeyini kardeşine öldürtecek olan o fahişeydi! İkiside önlerinde oturan uzun boylu güzel fizikli kadına aşık olmuşlardı. İkiside sadece bakıyorlardı ve ağızları açık kalmıştı. Firentis zil zurna sarhoştu. Kardeşide öyle. Ne yaptıklarını bilmiyorlardı. Firentis kardeşinin de aşık olduğunu anladı ve : “Hey sen ona mı bakıyorsun? “ “Çok güzel kız ama değilmi? “ “ Ama benim olacak! “ ağabeyi eldivenini çıkardı ve Firentisin yanağına eldivenle şaplak atttı. Firentis te o sarhoşlukla ne yaptığını bilemeyerek ağabeyinin karnını deşti. Sonra yerine oturdu. Önlerindeki kadın korkarak kaçmaya başladı. Firentis birde irkilmişti. Kendine gelmmişti. “ Aman Allah’ım ben ne yaptım! “ Her zaman ki insanlar gibi kaçmaya başladı. Soğukkanlılığını koruyamamıştı. Kirli sokak köşelerinden birine oturup hüngür hüngür ağlamaya başladı…
*************************************************************
Andelion Shariz şehrine yolculuk ediyordu. Yolda birkaç çapulcu. Yada 1 2 tane harami bulursa öldürüp parasını alacaktı. Deri urbası ve kılıcı bunun için vardı. Yolda iken bir ordu gördü. Bu ordu bayağı büyük heybetli idi. Bu kadar büyük ve heybetli bir ordu ancak bir kralın veya Sultan’ın olabilirdi. Kamp kurmuşlardı. Andelion ordununun hangi komutanın ordusu olduğunu anlamak için bir askere sordu. “ Bu ordu hangi komutanındır? “  “Bu ordu Sarranid Sultanı Sultan Hakim’in ordusudur.  Kergitlere olan seferden yeni döndük ve dinlenmek için kamp kurduk. Yakında Shariz topraklarına döneceğiz ve aileleremize kavuşacağız!” “ Andelion kolay para kazanabileceğini umut ediyordu. Sultan Hakim’den bir görev isteyecekti. Karşılığında cebini dolduracak kadar yeterince bir para isteyecekti. “Peki  Sultanımızla görüşebilirmiyim? Ona hizmet etmekten zevk duyarım. “ “ Elbette “ Bu büyük bir kente benzeyen kampta tamı tamına 200 tane çadır vardı. Her çadırda iki asker yan yana ikamet ediyorlardı. Sultan hakimin çadırının üstünde bayrak vardı. Sarı fon üstüne siyah şahin resmi. Asker Sultanın muhafızlarına Sultanla görüşmek istediğini söyledi. İçeri girdiler. Andelionun iki yanndan muhafızlar Sultan’a bir şey yapmasın diye kollarından tutuyorlardı. Sultan Hakim “ Söyle bakalım ne istiyorsun?” “Efendim sizin için bir görev yapmaktan onur duyacağımı bilmenizi isterim.” “Hmm daha Shariz’e varmama çok var. Ama para ve kaynaklar tükendi. Vergilere ihtiyacım var. Askerlerim aç ve yemek gerekiyor. Benim yerime gidip oradan bana verilecek vergileri toplayabilirsin. Sonrada gelir bana verirsin. 5 te 1 i senin olur. Anlaştık mı?” “ Elbette Sultan’ım siz ne uygun görürseniz. “  Shariz e doğru yola koyuldu. Shariz’in fakir bir şehir olduğu belliydi. O kadar çok rodok saldırıları ve kuşatmaları  yüzünden şehrin duvarları yıkı dökük. Evler harap olmuş ve yeniden yapılanması uzun sürerdi. Yollar bozulmmuştu. Veluca şehri gibi değildi. Geldiği andan itibaren saraya bakan la görüşmek için yola koyuldu. Sokak ta yürürken yolun kenarında acısından tükenmiş. Ağlayan zavallı birini gördü. Asker olduğu belliydi. Belki onunla aynı kaderi paylaşıyordu. O yüzden  onunla tanışmak istedi.” Hey dostum nedir bu kasvet?” “Kayboldum dostum kayboldum! Bir fahişe yüzünden çok sevdiğim kardeşimi öldürdüm ve şu anda vicdan azabından yanıp tutuşuyorum.” “ Senin adın nedir?” “Ben Firentis. Şuradaki kule de garnizon olarak görev alıyordum. Fakat kardeşimi öldürtükten sonra bu şehir bana da geliyor, burada yaşadığımız anılar hepsi üstüme geliyor. Burada kurtulmak istiyorum. Beyim beni yanınıza alırmısınız? Sizden diğer soysuz paralı askerler gibi kılcımı parayla satmayı teklif etmeyeceğim. Sizin iyi bir insan olduğunuzu farkettim. Benim sizin gibi bir insana ihtiyacım var. Bana yardımcı olacak bir insana! Beni bu düştüğüm çukurdan kurtaracak bir insana!” “ Dostum hikayene çok üzüldüm. Benimde kimsem yok. Senin acını azda olsa paylaşıyorum. “ Firentise bu diyara gelmeden yaşadıklarını. Uç kalelerinin nasıl düştüğünü ve ailesinin orada oturduğunu fakat düşman tarafından öldürüldüğünü anlattı. “Dostum seninle beraber at sürmek bana büyük keyif olur. İkimizinde artık kimsesi yok. Birbirimize kardeş oluruz.” “Sağol dostum beni bu kasvet duman ından kurtar!” Kalkıp beraber yürüyerek konuşmaya başladılar. Yolculuk Shairz sarayına idi…​
2.BÖLÜM SONU

Bölüm 3: İsyan!
                           
Andelion saraya gitmeden önce Hana uğramaya karar verdi. Oradan her türlü köylü isyanına karşı birkaç gözcü kiralamaya karar vermişti. Zaten bu işten sonra çok fazla parası olacaktı. Firentisle beraber hana girdiler. Firentis gelmek istemedi. Kardeşini burada katletmişti. Handa dört tane asker vardı. Hepsinde arbalet, nacak ve kalkan vardı. Hanın ateşinin başında birbirleriyle şakalaşıyor sohbet ediyorlardı. Birincisi: “Son savaşımızda arkanı nasıl kolladığımı hatırlatayım.” Dedi. Diğeride: “ Ama senin arkamı kollamandan ne olacak yine bir çavuştan tekmeyi yedik.” Andelion onlara yaklaştı. Adamlar birden bozuldular. Birden ciddileştiler. İyi bir kumandanın kokusun yarım mil öteden alılardı. İçlerinden birisi Andelion’un bir şey isteyeceğini anladı. “Buyrun beyim eğer paralı askerlere ihtiyacınız varsa size seve seve yardımcı oluruz.” “Hmm güzel ne kadara kiralarım sizi?” “ Dördümüzü 500 dinara kiralayabilirsiniz. Meraklanmayın beyim pişman olmazsınız. Biz tecrübeliyizdir.” “ Tamam sizi kiralıyorum fakat paranızı sonra vereceğim. Burada bir görevim var. Sonra yeterince param olacak. O zaman vereceğim.” “Elbette beyim.”

**************************************************************************************************************
                                  Sarayın bakanı Kısa,siyah saçlı. Uzun boylu. Siyah kirli sakallı Siyaha çalan esmer bir vücudu vardı. Bir Sarranid olduğu her tarafından belliydi.  Saraya girdiğinde Bakan şaşırmıştı. Davetsiz misafir beklemiyordu. Andelion Sultan Hakim’den gelen bir mektubu ona uzattı. Bakanın yüzü güldü.  Yüzüne renk geldi. Sanki aradığı adam ayağına gelmişti. Bakan bu görevi onun yapacağına çok sevinmişti. Nasıl olsa kızgın köylü isyanından kurtulamazdı. Bakan Sultan Hakim’in gitmesini fırsat bilen bu köylüleri dizginleyemiyordu. Kendisini ortaya atacağına Andelion’u ortaya atacaktı. Gerçekten zeki idi fakat Andelion daha zeki idi. Andelion Sultan’ın neden bu görevi kendisi gibi tanımadığı bir insana verdiğini anlamıştı. Vergi toplayacak biri lazımdı ve Andelion gibi kararlı biri lazımdı. Andelion Meydana çıktı ve vergi toplamasını yapacağını bakanla beraber anons etti. Sonra bakan saraya çekildi işi Andelion’a bıraktı. Andelion çok zekiydi. Masayı asker konaklarından birinin yakınlarına kurmuştu. Böylece bir isyan sırasında çabucak askerlerden yardım alabilecekti. Tabi ki Firentis’ten de. Firentis dostlarını bunun için örgütleyec ekti.  Askerlik anıları elbette unutulmazdı ve Firentis bunları kullanacaktı. Ödemeler başladı fakat ilk andan itibaren bağırışmalar homurdanmalar artmaya başladı. Andelion’a göre halk haklıydı. Kuşatmalar yüzünden halk açtı ve fakirdi. Daha şehri doğru düzgün düzeltemeye Sultan birde üstüne vergimi alıyordu? Sonunda bir isyan kaçınılmazdı ve 50 ye yakın şehirli ellerinde meşaleler, diğer ellerinde paslı kılıçlar, tahta sopalar, Kasap bıçaklarıyla Andelion’a doğru yürümeye başladılar..  Andelion bir an durakladı ve içinden “ Firentis nerede kaldı. Acaba başaramadımı arkadaşlarını ayartmayı. Yoksa yolda ailesi ile mi karşılaştı.” Bu soruları sorarken köylüler yaklaşmaya başladı. Yanındaki paralı askerler ve Andelion kılıçlarını çekti. Savaşa hazırlardı –yani ölüme bu şartlarda büyük olasılıkla ölecekti- Birden firentis ve yanındaki 30 tane yaya belirdi. Köylüler birden irkildi. Yayalar birkaç cida fırlattıktan sonra hepsi dağıldı. Andelion “ Tam yerinde yetiştin dostum “ “Dostlar bunu içindir. Zor günlerde kurtarmazsam seni niye dost olalım?” Gülüştüler ve bütün vergileri toplayıp bakana gittiler. Bakandan Sultanın son yeri ile ilgili rapor istediler. Bakanın söylediğine göre Sultan Şibal Zumr köyünün oralardaydı. İki dost ve 5 tane paralı asker Sultana doğru yola çıktı..​
3.Bölüm Sonu

Bölüm 4: Teklif
Bölüm 4: Teklif

Andelion ve dostu Firentis Shariz’den çıkmak üzere kapıya yöneldiler. Shariz sokakları çok pis ve yıkık döküktü. Savaşlar bu sokakları çok yıpratmıştı. Üstüne soylu ve zenginlerin savunmasız köylüleri köle gibi kullanmaları şehri çok itici kılıyordu. Andelion bunları gördü ve Firentis’e “Biliyormusun Firentis, bir gün bütün bu diyar yani Kalradya benim olacak. Köylüler köle gibi yaşamayacak. Kölelik olmayacak ve köle tüccarları idam edilecek. Köyler soyluların boş istekleri için yağmalanmayacak. Kısacası gerçek adalet yerini bulacak!” “Hah! Dostum güldürme beni. Senin halini görüyoruz. Cebinde beş para yok! Benim dışımda bu diyarda bir bağlantında yok. Nasıl olacak bu dediklerin? Kalradya’ ya nasıl adalet getireceksin? “ “ Sevgili dostum bir insanın bir işi başarması için önce hayal etmesi gerekir. Nasıl bir inşaat yapmadan önce mühendisler kafalarında tasarlar sonra uygular, hayallerinde böyledir. Bu hayalimde bir gün gerçekleşecek !” Gözünü kırparak “Senide mareşalim yapacağım.” Firentis gülerek “ Pekala dostum mareşal olacaksam tüm sözlerimi geri alıyorum.”
                                                    ************************
Sharizden çıktılar. Şibal Zumr köyü yolunda  sultanın hareket eden ordusunu bulurlar. Ordu artık susuzluk ve açlıktan teker teker ölmektedir. Normalde 400 kişilik ordudan artık 380 i kalmıştır.  Andelion Firentisle beraber geçen gittiği askerin yanına gider ve seslernir. “ Hey dostum beni tanıdınmı! “ “ Evet dostum tanıdım! Hayırdır ne arıyorsun? “ “ Yine beni sultanla görüştürebilirmisin?” “Elbette ! “ Biraz sonra Sultanın yanına varmıştı. Sultana aldığı görevi tamamladığını söyledi ve parayı takdim etti. Sultan “ Andelion! Kararlılığın karşısında hayran kaldım. Öte yandan sana güvenebileceğimi kanıtladın. Paraları sana emanet edebileceğimi biliyordum. Şimdi 5 te 1 i 1200 dinar ediyor. Al bakalım. “ “ Sağolun sultanım “ Sultanım derken içinden hiç saygı duymuyordu ve her soyluya ettiği gibi Sultana da içinden küfürler savuruyordu. “ Andelion! Senin gibi kararlı insan  az bulunur. Sana ordumda paralı asker olarak çalışmanı teklif ediyorum ! Sen benim ordumda önemli bir yer tutacaksın inan bana! “ Andelion’un aradığı şey ayağına gelmişti. Paralı asker olarak başlayacaktı. Sonra Lord olacaktı. Sonrasında krallıkta kendi kendine gelecektir. “ Elbette beyim. Sizin için çalışmak benim için şereftir! “ “Andelion. Şimdi sana vereceğim bu ilk 500 dinarlık avansını kabul et. Bununla köylerden adam topla ve onları eğit. Yakında savaşa çağıracağım seni. Şimdi hızlıca hareket etmen gerekiyor. Şimdilik selametle kal! “ Andelion sultanın yanından ayrıldı. Şibal Zumr köyünün yakınlarındaydı. Onu krallığa götürecek ilk adımı bu köyde atacaktı​
.4. Bölümün Sonu

Bölüm 5

                              Andelion ve arkadaşı Firentis amansız ve kızgın çölün yakıcı sıcağında küçük ve zavallı Sarranid köylerini tek tek dolaştı. Bu köylerden topladığı genç askerler toplam 45 tane ediyordu. Bunların hepsi köylüydü ve bırak kılıç saplamayı kavramasını dahi bilmiyorlardı. Bunların hepsi hayatını çiftçilikle geçirmiş zavallı ve sefil köylü gençlerdi ve talihlerini savaş alanında arıyorlardı. Andelion onlara adaleti hissettirecekti. Bu sersefil ve zavallı köylüler Andelion’un onlara sağlayacağı adaletle adaletin nasıl kutsal bir güç olduğunu anlayacak ve Andelion’un yada doğru söylemek gerekirse adaletin amansız bekçileri, yılmaz savaşçıları olacaklardı. Neredeyse bütün komutanlar ganimetin büyük kısmını paylaşırdı. Bu Andelion’a göre çok adaletsiz ve çok bencilce bir hareketti. Çünkü komutanla beraber askerlerde düşmana karşı mücadele verirdi ve bu yüzden hepsinin neredeyse eşit oranda ganimet alması gerekirdi. Andelion  ganimetin onda birinin kendisinin alacağını gerisinin askere dağıtılacağını söylediğinde o genç ve zavallı, fakir köylüler artık birer aslan ve kaplanlara dönüşmüşlerdi. Yüzlerine renk gelmişti ve herhalde hayatlarında hiç bu kadar şen olduklarını düşünülemezdi.  Hepsi hep bir ağızdan “ Komutanımız çok yaşa! Komutanımız çok yaşa !” Naralarını sanki bir imparatora atarmışçasına atıyordu. Andelion bunu sevmişti çünkü oda Kalradyanın imparatoru olmayı, adaleti başta söyleyerek, izah ederek. Dinlemezlerse soğuk çelikle vermeyi bütün benliğiyle istiyordu.
                  Akşam olmuştu ve günün talimi bitmişti. Bütün askerler büyük bir istekle çalışmıştı, sanki yarın savaş varmışcasına . Görünen oydu ki direk savaşlara girip böyle adaletli ve cömert bir komutan için canlarını vermeye hazırlardı. Hem de daha hiç savaşa girmemiş Andelion’un komutanlık tarzının nasıl olduğunu görmemiş olmalarına rağmen.  Andelion talimden çıktığında yorgundu. Ahmerrad hanında geceleyec ekti. Bu han o kadar pis ve tiksindirici idi ki, bir domuz bile buradan nefret ederdi.  Ama kalacak bir yer bulana kadar burada kalması mecburdu. Hana girdi. Han 2 katlıydı. Alt katında insanlar birşeyler içiyordu. Üst katında ise kalıyorlardı. Bu han tahtadandı. Hana girdi. Bu hanın servisçisi Kloria adında genç bir kızdı. Kloria 19 yaşlarındaydı. Yüzü bir ay gibi bembeyaz. Saçları güneş gibi altın sarısı idi. Gözleri denizin en berrak yeri gibi masmavi idi. Dudakları ise bir kiraz gibi dolgun idi. Ama böyle olduğu kadar güçlüydü de.  Çokta namuslu. Kendine sarkan bir paralı askere balyozunu çıkarıp acımasızca kafasına indirmişti. Paralı asker  yere yığılmış ve bir daha kalkmamıştı. Kloria Andelion’ u görür görmez etklienmişti.  Andelion onu fark edememişti. Talim den çıktıktan sonra bir köpek kadar yorgundu. Gözleri sadece uyumak için çalışıyordu. Andelion “ Hancı bize iki bira ve biraz tavuk.” Dedi. Fakat Kloria yanına gelir gelmez ağzı açık kalmıştı. Bu tanrısal güzellik nereden geliyordu?..
5. Bölümün Sonu

Bölüm 6: İlk Sınava Doğru

Kloria gülümseyerek “Buyur yakışıklı komutan.” “Sen her müşterine böylemi hitap edersin.” Dedi gülümseyerek Andelion. Kloria denen tanrısal güzellik herkesi kendine çekiyordu. “ Sadece senin gibi yakışıklı olanlara!” Andelion gülümseyerek “ Seninle bir ara görüşelim. Bana ne kadar yakışıklı olduğumu anlatırsın hem. Bende senin tanrısal güzelliğini anlatırım sana. “ Andelion çok uykuluydu, merdivenlerden çıktı. Saman birikintisinden oluşan yatağına yattı. Firentis te yanındaki yataktaydı. Hanın kendisi gibi yataklarıda çok pisti. Sanki yataklara domuz pislemişti. Buna dayanılamazdı. Ama daha güzel bir han bulana kadar burada dayanmalıydı.
  Sabah kalktı. Talim için erken kalkmıştı. Uyuku mahmurluğu üzerindeydi. Hanın alt katına indi. Kloria yoktu. Onun yerine yaşlı bir kadın ve tüccara benzeyen bir adam vardı. Andelion tüccar kılıklı adamdan yakındaki ticari anlaşmaları öğrenmek için konuşmaya başladı  “ Selam beyim tüccara benziyorsunuz.” “ Evet  ama ben mal satmıyorum.” “ Hmm At veya eşek benzeri bir şey mi satıyorsunuz? “ Tüccar gülümseyerek “ Çok yaklaştın ama hayır.” “ Pes ediyorum ne satıyorsun? “ “ Ben köle tüccarıyım evlat. Bana Ramun derler. Komutanlar benden köle alır çünkü gemilerde her zaman kürekçi gerekir ve bu kürekçilerde bu kürekçilerde benden alınır. Sendede savaş esirleri, veya haydutlar varsa 50 dinara alabilirim! “ Andelionun sinirler tavan yapmıştı. İçinden “ Bir pislik daha.” Diye geçirdi. Andelionun suratı kıpkırmızı oldu. Sinirden küplere bindi.” Siz bayım! Bir pisliksiniz! Evet pisliksiniz! Bu işten kazandığınız paralar kanlı! O üzerinizdeki deri parka kanlı! Çünkü sattığınız bütün esirler küreklerin başında hayatlarını kaybediyorlar! Ölene kadar çalıştırılıyorlar! Yediği kamçılarla sırtları mosmor oluyor! Siz ise onların acısından zenginlikle gül gibi geçiniyorsunuz! Bu yaptığın sizce adaletlimi? Siz bu yaptıklarınızla nasıl yaşayabiliyorsunuz? “ Ramun sinirlenmişti.  Anlındaki damarlar gözüküyordu. O kadar zengin olmasına rağmen hiç zeki değildi. Hiç cevap veremedi ve öylece sus pus kaldı. Andelion “ Lütfen bana cevap verin! Size nasıl yanlış yolda olduğunuzu daha açık bir şekilde açıklayayım.” Ama Ramun o sinirlilikle handan çıktı. Cevap veremeden. Yalnızca ağzından homurtular çıkıyordu. Bu hayvanlara ait bir özellikti fakat insanlarda bazen hayvansal özelliklere sahip olabiliyordu. Andelion söylediklerinden sonra nefes nefese kaldı. Eğer Ramun oradan çıkmasaydı Andelion tarafından bir doğal afete uğrayabilirdi. Andelion oturdu. Biraz kahvaltılık istedi. O arada bir asker geldi. Hanın önünde atından indi. Andelion’un yanına gitti. Ciddi bir ses tonuyla “ Komutan Andelion siz misiniz? “ “ Evet benim.” “ Sultanımızdan size bir mektup var.” Mektupta ne yazdığını okumadan anlayabiliyordu. Yeni bir sefer vardı. En azından nerede askerlerini hazır ebkleteceğini anlamak için mektubu okudu.  Weyyah kalesinin hemen önünde toplanılacaktı. Hakimin seferi belli ki Rodok krallığına doğruydu. Hazırlıklara başladı. Yakında ilk sınavına girecekti.

6. Bölümün Sonu

Bölüm 7
Andelion handan çıktı. Askerleri şehrin arkasında kamp kurmuştu. Yanında sadece dostu Firentis vardı. Askerlerine gidecekti. Fakat ondan önce erzak deposunu doldurması gerekiyordu. Pazar yerine yöneldi. Pazar yerine giden yola köylüler Pazar yolu diyorlardı. Fakat sefalet yolu deselerdi daha doğru olurdu. Sokaklar pisti. Yollar, evler, tezgahlar ve nice önemli binalar köylü isyanı yüzünden talan olmuştu. Köylüler açtı. Pazar yolunun kenarında dilenciler kol geziyordu. Sultan Hakim bu sefaleti görüyordu. Fakat hiç bir şey yapmıyordu. Bu insanların kalbini hangi yaratık almıştı? Bir insan bu kadar kalpsiz, bu kadar vurdumduymaz olabilirmiydi? Andelion erzağını aldı. Şehirden çıktı ve askerlerinin kampına doğru yöneldi. Ordusu 50 kişilik ti. 40 Atlısı 10 tanede okçusu bulunuyordu. Hep meydan savaşları için çalıştırılacaktı ve süvariler meydan savaşında büyük avantaj demekti. Öte yandan sarranid süvarileri zaten dönemin havan topu idi. Efsanevi memlüklerin hikayelerini bilmeyen varmıydı ki? Rodokların korkulu düşmanı memlükler. Rodok mızrakçıları tek Memlüklerle baş edemiyorlardı. Askerleri şimdilik atlıydı. Ama hepsi potansiyel birer memlüktü.  Orduda bir çavuş bulunuyordu. Sadece o memlüktü. Andelion’ un içi rahat olmuyordu. Weyyah kalesi yolundaki  Hawaha adında küçük ve şirin bir köyden asker toplayacaktı. Yola çıktı. Kızgın çölün yakıcı sıcakığı ve sürekli çıkan kum fırtınası Andelion’ u çok yoruyordu. Ama Sarranid askerleri bu duruma alışkın olduklarından  çok mutlu ve mesuttular.
                          *******
Hawaha köyünde sıcak ve fırtınalı bir gündü. Kum fırtınası göz gözü görmez ediyordu. Sarranid yerlileri buna çöl sisi diyorlardı. Hawaha köyü küçük, şirin ve oldukça fakir ve zavallı bir köydü. Sarranid diyarındaki bir çok köy veya şehir gibi zavallı ve fakirdi. Son yağmalamalardan sonra köylüler yeniden köyü derlemiş, toplamıştı. Ama köy parasızlıkla boğuşuyordu ve köylüler bütün gün çalıştıktan sonra yine yataklarına aç giriyorlardı. Gözcü kulesinde 2 gözcü düşman için tetikteydi. Ama fırtına düşmanı görmelerine izin vermiyordu.
                      **********
Kont Kurnias askerlerinin arkasında yavaş yavaş ama temkinli bir şekilde ilerliyordu. Bu fırtınadan hiçbir şey görünmüyordu. Hiç beklemediği bir anda haramiler veya Sarranidler tarafından pusuya kurban gidebilirdi. Yaklaşık 50 kadar askeri vardı. Bir miktarı mızrakçı, bir miktarı  okçu, bir miktarı ise Müttefik kergit atlı okçuları idi.  Rotasını Hawaha Köyüne ayarlamıştı. Köyü yağmalayacak kazandığı paralarla ordusunu büyütecekti.  Kurnias kısa boylu, çelimsiz biri idi. Elbette askerleri bu özelliği için onu takip etmiyordu. Kurnias bir askeri deha idi! Onunla savaşa giren bir ordunun zaferi mutlaktı. Orduya tanrısal bir güç geliyordu. Yada öyle sanılıyordu. Aslında asker aynı askerdi ama kumandan muhteşemdi. Onu yenebilen kumandan sayılı idi. Ordu Hawaha Köyüne yaklaştı. Arbaletçiler köye yaklaştı, yaklaştı. Ta ki köyün girişine girene kadar. Zaman akşamdı ve kimse sokakta yoktu. Gözcülerde kum fırtınası yüzünden düşman farkedemiyordu. Fakat düşman arbaletçileri onların burunlarının dibindeydi. Arbaletçilerin çavuşu diğer arbaletçilere hedef yerini göstermek için ıslık gibi ses çıkaran bir ok gönderdi. Sonra Arbaletçilerin hepsi kuleye ateş etti. Bu taktiği kergitlerden öğrenmişlerdi. Kergit çavuşları savaş karışıklığında saldırılacak yeri göstermek için bu ıslık sesi çıkaran okları kullanırdı. 

          **************
Köy muhtarı bir ıslık sesiyle uyandı. Evinden dışarı baktı ve arbaletçileri gördü. Muhtarlık binasının çanlarını çaldı. “Rodoklar geldi! Rodoklar geldi! “ diye bağırdı. Bağırmasında muhtaç ve ağlamaklı bir ifade vardı. Uzun zamandır lordlarından yardıma ihtiyaçları vardı ama onlara tek bahşedilen 2 tane daha yayı geremeyen çapulcu idi. Bazı köylüler aletlerini veya palalarını kapıp direniş başlattı. Bazı korkak ve soysuzlar ise kendilerine yetecek kadar erzak alıp kaçmaya başladı. Bunlar kurtulacaklarını sanıyorlardı ama bu yavaşlılıkla birkaç harami veya başka bir rodok birliği tarafından öldürülecekti. Esir alınanlara işkence yapılacaktı. Kadınlarına tecavüz edilecekti. Rodokların esirlerine uyguladığı yöntemlerden sadece birkaçıydı bunlar. Direniş gösterenler ise Rodokların eline kalmaktansa ölmeyi yeğlerlerdi. Köy muhtarının adı Marnid idi. Marnid eski bir tüccar idi. Çok zeki idi ve o kadar da fakir idi. Son kervanı Kergit yağmacıları tarafından yağmalanınca bu çok doğaldı. Rodokların aksine Kergitler aldıkları esirleri ya öldürür yada ordularına alırlardı. Daha merhametliydiler. Marnid Weyyah kalesinde ordunun toplandığını yakın bir zamanda öğrenmişti. Bu umutsuz durumdan yalnızca ordu kurtarırdı onları. Hemen orduya haber vermesi için bir köylü gönderdi. Ordunun yardıma geleceğine inanıyordu. Onun için rodok istilacılarını biraz tutacaklardı.
                            *********
Andelion ve askerleri köye gelmişlerdi. Kum fırtınası yüzünden  burunlarının diplerindeki mücadeleyi göremiyorlardı. Yalnızca ses duyuluyordu. İnleyen, ağlayan, acı çeken insan sesleri. Bu kuşkusuz savaşın sesiydi. Andelion bunu tecrübe edinmişti. Bu sesi duydu ve köyün saldırıya uğradığını hemen anladı. Biraz daha yaklaştığında elinde bir bayrak tutan bir çavuş görmüştü. Savaşan ordu bir ülkeye aitti. Haydut olsalar işi kolay olurdu ama bir lorda karşı savaşmaktan çekinmyor değildi. Hatta o lordun Kurnias olduğunu bilseydi… Şu anda tek bildiği köylülerin ağır bir yenilgi ve yıkım alacaklarıydı. Tabi yardım etmezse. Bu kargaşada atlılarını Rodokların hantal piyadelerinin üstüne sürerse zafer kazanırdı. Bie tepeye okçularını dikti. Bu okçular bir şey göremesede boş boş ateş ediyorlardı. Süvarilerinin hepsi hücum emri verdi ve savaşa katıldı..
                    ************
            Weyyah kalesindeki ordu toplanmıştı. Ordunun büyüklüğü devasa idi. Belkide Kalradyadaki en büyük orduydu. Sadece Andelion’u bekliyorlardı. Emir Atis ise basit bir paralı askeri (!) neden beklediklerini anlamıyordu. Sultan bir paralı asker için seferini geciktirecekti! Sultanın çadırında sultan ve onun tüm beyleri, emirleri, komutanları toplanmıştı. Taktik yapıyorlardı. Emir Atis “ Sultanım bir paralı askeri neden bekliyoruz? Ordumuz yeterince büyük ve seferimiz gecikmemeli bence.” Demişti. Lakhem’de Sultana bunu onaylayan bir bakış attı. Sultan “ Sefer için biraz geç kalmış olabiliriz fakat bu seferde 50 tane süvariye dahi ihtiyaç duyabiliriz. Düşman askerlerinin bölgesine gidiyoruz bence bu çok normal. Rodoklu sütçocukları belki iyi saldıramıyor ama dağda iken ne yapacakları belli olmuyor.”
Böyle taktik yaparlarken bir ulak geldi ve köyün haberini verdi. Düşmanın sayısını ve durumunuda. Neredeyse bütün lordlar Andelion’ un o köyde olduğunu anladı. Hakim Andelion’a yardım için Emir Hiwan’ı gönderecekti. Ordusu büyüktü ve kesin zafer kaçınılmazdı.
            **************
          Kurnias düşmanları görür görmez köyü yağmalamanın zorlaşacağını anladı. Bir kergitten düşmanın durumunu istedi. Düşman okçularını yalnız bırakmıştı. Okçular kilit noktaydı. Tüm kergit atlılarını okçulara yönlendirdi. Arbaletçilerini de okçulara ateş ettirecekti. Çavuş okçuların olduğu yöne doğru ıslık sesi çıkaran okunu attı. Tüm arbaletçiler oraya doğru ok attı ve okçular birden yerle bir oldu. Atlı okçuları süvarilere yönlendirdi ve mızrakçılarıyla süvarileri çembere almaya çalıştı..

  ****************
      Andelion savaşın verdiği heyecanla “ Herkes çabuk atından insin! “ diye bağırdı. Süvarileri arkadan bindirme yapıp mızrakçılara bayağı bir zarar vermişti. Fakat mızrakçılar süvarileri farkedip düşmanı çembere aldı. Bu halde iken atlar kesinlikle telef olacaktı. Onun yerine mızrakçıları kalkan ve kılıçlarla haklayabilirlerdi. Yaklaşık 8 tane atlısı kalmıştı. Hepsi bir avuçtu ve durumları umutsuzdu. Mızrakçılar yavaş yavaş çemberi daraltıyordu. Birden Kurnias askerlerini durdurdu. Kurnias komutanla konuşmak için çemberin içine girdi. “Komutanınız kim!” “Benim kim soruyor? “ “ Bu cesur askerlerin yegane kumandanı Kurnias! “ Andelion Kurnias ismini duyduğunda irkildi. Kurnias ismini duymuştu ama böyle bir savaşta karşılacağından emin değildi. “ Kurnias senin ne kadar iyi bir kumandan olduğunu duymuştum! Yalnız bu kadar onursuz ve haysiyetsiz olduğunu duymamıştım! Bu köylülerin erzaklarını sadece sana yeni servetler kazandırsın veya yeni güçler vaad etsin diye yağmalıyorsun! İnsanlıktan yoksun bir kancıksın sen! “ Kurnias kahkahalar atarak “ Şimdide o kancık seni mızrağının ucunda sallandıracak. Hepsini öldürün ve hiç sağ bırakmayın! “ Kurnias çemberin içinden çıktıktan sonra çember tekrar daralmaya başladı.
   

*********
    Hiwan köye yaklaştığında bir avuç Sarranid askeri ve etrafında yığınca asker görmüştü. Düşman komutanı başka komutanın geleceğini hesaba katmamıştı ve Hiwan şimdi saldırsa düşman askeri hiza alana kadar hepsini kesecekti. Askerlerine hücum emri verdi. Rodok askerleri neye uğradığını şaşırarak sıçanlar gibi oraya buraya kaçışmaya başladı. Kurnias bile. Zafer Sarranidlerindi...

7.Bölümün Sonu

Bölüm 8

                Andelion dağılan Rodok kuvvetlerini izlerken içine bir rahatlık çöktü. Başladığı engebeli yolu baştan zor mu bulmuştu yoksa? Askerleri ise mutluydu. 5 dakika önce öleceklerdi ama şimdi galibiyet aldılar. Savaş böyle bir şey di. Askerlerine atlarına binmelerini emretti. Onlara yardım eden Sarranid komutanıyla konuşmak için müttefik orduya doğru at sürdüler.  Emir Hiwan birden ordunun içinden çıkıp atlıların önüne gitti ve durdu. Andelion “ Ben ve askerlerim size minnettarız. Size borcumu nasıl ödemeliyim bilemiyorum. “ “Önemli değil dostum. Aynı ülkenin askerleriyiz. Sende olsan aynısını yapardın.” Askerlerinin yanına döndü ve yanında 5 memlüklüyle Andelion’a geri döndü. “Sana aynı ülkedeniz diye bahsetmiştim ya? Bu memlükler bende veya sende olsun bir önemi yok. Al bu memlükleri. 8 tane atlıyla bu işi kotaracağını düşünemiyorum!”  Son cümlesini gülümseyerek söylemişti. “ Bu adam nasıl bir lord? Benim bildiğim mavi kanlı züppeler kendini düşünür ama bu adam ülkesini düşünüyor. Ben değil biz diyor. Sanırım Hiwan’a yakınlaşmalıyım.” Bunlar Andelion’un düşünceleriydi. Andelion: “ Efendim açıkçası böyle bir iyiliği hiçbir soylunun yapacağını düşünmüyordum.” “ Ben soylu değilim ki!” “Efendim ama emirsiniz. Bu demek ki kanınız mavi.” “ Her kanı mavi olan Emir olmuyor. En azından savaşlar bitene kadar. Krallar, Sultanlar veya Hanlar kendilerine yeni güçler katmak için soylu olmayanlarıda lord yapabiliyor!” Andelion beklediği cevabı almıştı. Krallığa giden ikinci basamağı emirlikti. Sonra Hakim’in tahtını devirecekti. Sarranide adalet, barış ve huzur getirecekti. Hiwan ise en büyük yandaşlarından olmalıydı. Böyle bir fırsatı kaçıramazdı. Düşünceleri neredeyse aynıydı. Hiwanla birlikte ordunun olduğu yere doğru yola koyuldular..

                ******
              “ Dediğim gibi başta Jamiche kalesini düşüreceğiz.  Orası stratejik önem taşımakta.” Emir Nuwas: “Efendim ama ya Kergitler yardıma gelirse?” Sultan Hakim gülümseyerek. “Merak etme onlar Svadya belasından kurtulduktan sonra gelebilir ancak.” İçeriye bir asker girdi “ Efendim Emir Hiwan ve yanında bir paralı asker komutanı izninizi bekliyorlar.” “ Gelsinler.” Az sonra Andelion ve Hiwan içerideydi. Sultan: “ Tüm beylerim, komutanlarım burada olduğuna göre sefer yolu bize gözükür. Herkese son bir kez planı mareşal Nuwas anlatsın. Sonrada yola koyulacağız.”
Nuwas kızarmış ve terlemişti. Belki iyi taktik yapıyordu ama mareşallik için bu yeterli değildi. Konuşurken çok heyecanlanıyordu ve bu onun konuşmasını engelliyordu. “ Öncelikle bildiğiniz gibi Jamiche kalesini aldıkmı Rodok diyarının kapılar bize açılır. O yüzden Öncelikle Jamicheyi işgal etmemiz gerekiyor. Jamichede güçlü bir savunmayla karşılaşacağız ve Rodok kuvvetlerinin nerede olduğuna dair bir istihbarat alamadık. Jamiche kalesinin yakınlarında büyük bir çarpışmaya hazırlanmalısınız.” Andelion içinden “ Tanrım hangi ahmak bu adamı mareşal yaptı? Daha iki cümleyi bir araya getiremiyor.” Üyelerin birçoğunun Emir Azadun u seçmesine rağmen Sultan Nuwası seçmişti. Nedenide belliydi. Nuwas Sultanın köpeklerinden biriydi. Mareşallik gibi bir gücü kazandıktan sonra tahta göz dikemezdi. Sultan hem akıllıca hemde ahmakça bir hamle yapmıştı. Kendini kurtarmıştı ama böyle bir mareşal Emirler arasında bağlılığı zor sağlar ve Emirler arasındaki bağlılığı sağlayamazsa ihtilaflar, hainlikler olur. Sultan bunları düşünemeyecek kadar ahmakmıydı?
Sefer başlamıştı. Çölün yakıcı kumlarını 3500 kişi birden ezip Jamiche’ye doğru ilerliyordu. Bu kadar büyük bir orduya yiyecek bulmak, su bulmak akıl karı değildi. Üstüne bu askerler kergit seferinden yeni dönmüşlerdi. Aileleriyle bir hasret bile gideremeden Rodok Krallığına seferde neyin nesiydi? Neydi bu kadar acele olan? Nitekim askerler daha yolun yarısında homurdanmaya, komutanlarına laf atmaya başlamıştı bile. Yol uzun olsaydı büyük ihtimal Sultan’ın kellesi kalmayacaktı. Fakat yol Jamiche’ ye idi. Ordu 4 saatlik bir yoldan sonra zarda olsa zorda olsa Jamiche’ye vardılar. Kalenin savunma kuvvetleri yaklaşık 350 kişiydi. Ordu bu kalenin 10 katıydı ama kalenin savunma sistemi kalenin işgalini zorlaştırıyordu. Üstüne kuşatma zamanında Rodok ordusunun yardıma gelme ihtimali vardı. Onun için hazırlanılmalı ve hemen bu kale ele geçirilmeliydi. Ama kaleye vardıklarında vakit akşamdı. Sabaha kadar beklemeleri gerekti. O yüzden kalenin önünde heybetli bir kuşatma kampı kuruldu. Askerler yaptığı yolculuklardan o kadar yorgun ve bitap düşmüşlerdi ki bu kaleden gelecek kaynaklarla hem ihtiyaçlarını giderirlerdi hemde bu kalede dinlenerek yorgunluklarını gidereceklerdi. Bu kaleyi çok almak istiyorlardı. Ama bu yorgunluk yüzünden iyi savaşamayacakları aşikardı. Yinede 3500 kişi 350 kişiye ölemezdi değilmi? Böyle bir şey mümkün olamazdı.

              ******
               
                Adı Asamun olan Bir Sarranid Muhafızı bu savaşın getireceği ölümler, aile faciaları ve yıkımlar için şu anlamlı dizeleri için için ağlayarak ve hem kendi kardeşleri hemde Rodoklu hasımları için bir araya getirdi:
Jamiche’nin önünde.
Dizildik ölüme.
Jamiche cehennemdir.
Bu yiğitlerde yakıtı biline.
Bu dizelerden sonra hem Rodok askerlinin hemde Sarranid askerlerinin içine bir üzüntü çöktü. Bu Muhafız sadece kendi ve silah arkadaşları için dile getirmemişti bu dizeleri. Adı Aleas olan bir Rodok Çavuşuda şu dizeleri bir araya getirdi:
Bu sabah bu kalede,
Kıyamet kopacak.
İki milletin yiğitleri,
Yan yana yatacak.
Askerlerin gözü uyku tutmuyordu. Askerlerin neredeyse hepsi anasını, babasını, sevdiğini düşünüyor ve onlardan ayrılacağını düşünerek uyuyamıyorlardı. Yarın analar kuzularını kaybedecek, askerler sevdiklerinden ayrılacaktı…

Bölüm 9:

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,239638.msg5805890.html#msg5805890

Bölüm 10:

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,239638.msg5843209.html#msg5843209
 
Güzel olmuş ama bence daha iyi olabilirdi ve ayrıca şu Andelion'u çölde tek bırakma arkadaşları falan olursa daha heyecanlı olur.2.Bölümü bekliyorum  :smile:
 
Bölüm 4 yayınlandı

Bölüm 4: Teklif

Andelion ve dostu Firentis Shariz’den çıkmak üzere kapıya yöneldiler. Shariz sokakları çok pis ve yıkık döküktü. Savaşlar bu sokakları çok yıpratmıştı. Üstüne soylu ve zenginlerin savunmasız köylüleri köle gibi kullanmaları şehri çok itici kılıyordu. Andelion bunları gördü ve Firentis’e “Biliyormusun Firentis, bir gün bütün bu diyar yani Kalradya benim olacak. Köylüler köle gibi yaşamayacak. Kölelik olmayacak ve köle tüccarları idam edilecek. Köyler soyluların boş istekleri için yağmalanmayacak. Kısacası gerçek adalet yerini bulacak!” “Hah! Dostum güldürme beni. Senin halini görüyoruz. Cebinde beş para yok! Benim dışımda bu diyarda bir bağlantında yok. Nasıl olacak bu dediklerin? Kalradya’ ya nasıl adalet getireceksin? “ “ Sevgili dostum bir insanın bir işi başarması için önce hayal etmesi gerekir. Nasıl bir inşaat yapmadan önce mühendisler kafalarında tasarlar sonra uygular, hayallerinde böyledir. Bu hayalimde bir gün gerçekleşecek !” Gözünü kırparak “Senide mareşalim yapacağım.” Firentis gülerek “ Pekala dostum mareşal olacaksam tüm sözlerimi geri alıyorum.”
                                                    ************************
Sharizden çıktılar. Şibal Zumr köyü yolunda  sultanın hareket eden ordusunu bulurlar. Ordu artık susuzluk ve açlıktan teker teker ölmektedir. Normalde 400 kişilik ordudan artık 380 i kalmıştır.  Andelion Firentisle beraber geçen gittiği askerin yanına gider ve seslernir. “ Hey dostum beni tanıdınmı! “ “ Evet dostum tanıdım! Hayırdır ne arıyorsun? “ “ Yine beni sultanla görüştürebilirmisin?” “Elbette ! “ Biraz sonra Sultanın yanına varmıştı. Sultana aldığı görevi tamamladığını söyledi ve parayı takdim etti. Sultan “ Andelion! Kararlılığın karşısında hayran kaldım. Öte yandan sana güvenebileceğimi kanıtladın. Paraları sana emanet edebileceğimi biliyordum. Şimdi 5 te 1 i 1200 dinar ediyor. Al bakalım. “ “ Sağolun sultanım “ Sultanım derken içinden hiç saygı duymuyordu ve her soyluya ettiği gibi Sultana da içinden küfürler savuruyordu. “ Andelion! Senin gibi kararlı insan  az bulunur. Sana ordumda paralı asker olarak çalışmanı teklif ediyorum ! Sen benim ordumda önemli bir yer tutacaksın inan bana! “ Andelion’un aradığı şey ayağına gelmişti. Paralı asker olarak başlayacaktı. Sonra Lord olacaktı. Sonrasında krallıkta kendi kendine gelecektir. “ Elbette beyim. Sizin için çalışmak benim için şereftir! “ “Andelion. Şimdi sana vereceğim bu ilk 500 dinarlık avansını kabul et. Bununla köylerden adam topla ve onları eğit. Yakında savaşa çağıracağım seni. Şimdi hızlıca hareket etmen gerekiyor. Şimdilik selametle kal! “ Andelion sultanın yanından ayrıldı. Şibal Zumr köyünün yakınlarındaydı. Onu krallığa götürecek ilk adımı bu köyde atacaktı.

4. Bölümün Sonu
 
Bölüm 5 yayınlandı:

                              Andelion ve arkadaşı Firentis amansız ve kızgın çölün yakıcı sıcağında küçük ve zavallı Sarranid köylerini tek tek dolaştı. Bu köylerden topladığı genç askerler toplam 45 tane ediyordu. Bunların hepsi köylüydü ve bırak kılıç saplamayı kavramasını dahi bilmiyorlardı. Bunların hepsi hayatını çiftçilikle geçirmiş zavallı ve sefil köylü gençlerdi ve talihlerini savaş alanında arıyorlardı. Andelion onlara adaleti hissettirecekti. Bu sersefil ve zavallı köylüler Andelion’un onlara sağlayacağı adaletle adaletin nasıl kutsal bir güç olduğunu anlayacak ve Andelion’un yada doğru söylemek gerekirse adaletin amansız bekçileri, yılmaz savaşçıları olacaklardı. Neredeyse bütün komutanlar ganimetin büyük kısmını paylaşırdı. Bu Andelion’a göre çok adaletsiz ve çok bencilce bir hareketti. Çünkü komutanla beraber askerlerde düşmana karşı mücadele verirdi ve bu yüzden hepsinin neredeyse eşit oranda ganimet alması gerekirdi. Andelion  ganimetin onda birinin kendisinin alacağını gerisinin askere dağıtılacağını söylediğinde o genç ve zavallı, fakir köylüler artık birer aslan ve kaplanlara dönüşmüşlerdi. Yüzlerine renk gelmişti ve herhalde hayatlarında hiç bu kadar şen olduklarını düşünülemezdi.  Hepsi hep bir ağızdan “ Komutanımız çok yaşa! Komutanımız çok yaşa !” Naralarını sanki bir imparatora atarmışçasına atıyordu. Andelion bunu sevmişti çünkü oda Kalradyanın imparatoru olmayı, adaleti başta söyleyerek, izah ederek. Dinlemezlerse soğuk çelikle vermeyi bütün benliğiyle istiyordu.
                  Akşam olmuştu ve günün talimi bitmişti. Bütün askerler büyük bir istekle çalışmıştı, sanki yarın savaş varmışcasına . Görünen oydu ki direk savaşlara girip böyle adaletli ve cömert bir komutan için canlarını vermeye hazırlardı. Hem de daha hiç savaşa girmemiş Andelion’un komutanlık tarzının nasıl olduğunu görmemiş olmalarına rağmen.  Andelion talimden çıktığında yorgundu. Ahmerrad hanında geceleyec ekti. Bu han o kadar pis ve tiksindirici idi ki, bir domuz bile buradan nefret ederdi.  Ama kalacak bir yer bulana kadar burada kalması mecburdu. Hana girdi. Han 2 katlıydı. Alt katında insanlar birşeyler içiyordu. Üst katında ise kalıyorlardı. Bu han tahtadandı. Hana girdi. Bu hanın servisçisi Kloria adında genç bir kızdı. Kloria 19 yaşlarındaydı. Yüzü bir ay gibi bembeyaz. Saçları güneş gibi altın sarısı idi. Gözleri denizin en berrak yeri gibi masmavi idi. Dudakları ise bir kiraz gibi dolgun idi. Ama böyle olduğu kadar güçlüydü de.  Çokta namuslu. Kendine sarkan bir paralı askere balyozunu çıkarıp acımasızca kafasına indirmişti. Paralı asker  yere yığılmış ve bir daha kalkmamıştı. Kloria Andelion’ u görür görmez etklienmişti.  Andelion onu fark edememişti. Talim den çıktıktan sonra bir köpek kadar yorgundu. Gözleri sadece uyumak için çalışıyordu. Andelion “ Hancı bize iki bira ve biraz tavuk.” Dedi. Fakat Kloria yanına gelir gelmez ağzı açık kalmıştı. Bu tanrısal güzellik nereden geliyordu?..5. Bölümün Sonu
 
carrier said:
      Selam arkadaşlar. Burada oyun boyunca karşılaştığım maceralarımı hikaye şeklinde yazacağım. Karakterim andelionun nasıl kral olduğuna kadar. İyi okumalar. Umarım seversiniz.

Karakter Tanıtımı
Andelion: Andelion eski Takia krallığında bir çavuştu. Çok iyi bir nişancı ve çok iyi bir dövüşçüydü. Krallığın uç kalelerinden birinde görev alıyordu. Takia krallığı birçok krallıkla savaştaydı. Akılsız kral Delamon Takia birçok krallığa diş bilemişti ve bunu haketmişti. Sonuçta şanlı bir savaş sonuçta Andelion'un görev aldığı uç kalesi düştü ve Andelion mecburen teslim oldu. Ölmektense teslime olmak daha yararlıydı. Yeniden öldürmesi gerekiyordu.. Bir gün düşman esir kampından kaçtı ve atıyla beraber sürdü, sürdü. Ta ki Kalradya krallığına gelene kadar. Burada maceralar onu bekliyordu.
Firentis: Doğru yolu bulmaya çalışan eski bir asker. Kardeşini öldürdükten sonra onu kaybolduğu delikten kurtaran Andelion'un kalradyadaki en iyi dostu oldu.
Sutan Hakim: Sultan Hakim soylu olduğu için kendini en büyük ve en değerli olduğunu sanar. Fakat kendisi sadece başkalarının omzuna basarak Sultanlığa çıkmış kalpsiz ve duygusuz birinin teki. Andelion la iyi anlaştığına bakmayın yakında ezeli düşman olacaklar :smile:

1.Bölüm:
Bariyye şehri o akşam sessiz ve bomboştu. Köpek havlamaları ve baykuş sesleri ortama özel bir tını başediyordu. Andelion şehre girdi. Hemen pazar yerine yöneldi. Erzak tüccarının yerine yöneldi. İyi Neyse ki kapanmamıştı. Ticaretten anlayan biri olarak Andelion Velucadan alınan şarabın Bariyye' de iyi para edeceğini hesaplayabiliyordu. Hatta bu diyarda sadece 1 ay geçirmesine rağmen. Tüccar Qivan la konuştu. Tüccar Qivan Orta boylu, tıknaz vücutlu, Gözleri parlayan zeki bir insandı. Sürekli yalan söyleyerek ticaret işlerini yürütürdü. Doğrusu civardaki bütün tüccarlar öyleydi. Ama çoğu zeki değildi. Andelion binanın içine girdi. Qivan her zaman gelenlerle dostça konuşurdu ama yalanlarla kandırmayı iyi becerirdi. Qivan "Hoşgeldil beyim ne istemiştin. " " Biraz şarap getirdim bilirsin sarranidde şarap bulunmaz bunlar Veluca'dan gelmiş özel şaraplardır. Bunları sana satmaya geldim. " Tüccar çok sevindi. Şarap meraklı halka kapış kapış giderdi. " Elbette beyim buranın halkı çok memnun olur. Bir paketine 300 dinar veririm. Diğer pakette 5 dinar azaltırım. " Andelion'un 3 paketi vardı. Bir paketini 150 dinara almıştı. Çok iyi pazarlık etmişti. Diğerini 155 sonuncusunu 160 a almıştı. Andelion bu adamın hiç şarap ticareti yapmadığını anladı. Yoksa aynı dertten yakınan Ahmerraddaki tüccar paketine 230 veriyordu. Andelion Tüccar akıllanmadan kabul etti. Sonra hana yöneldi. Çok uykusu vardı. Yarın güzel bir gün olacaktı.

************

Uyandığında insanlar daha uyanmamıştı. Hemen mal alıp satması gerekiyordu. Duyduğuna göre buralarda hurma çok ucuzdu. Bunu Çok uzak bir diyarda kudanda meraklı halka satar, oraya gitmişkende demir alırdı. Yüklerini doldurdu ve yola koyuldu. Yolculuk Vaegir diyarınaydı. Yolda sarranid diyarında kum fırtınası başladı. Yüzüne gelmesin diye sarığını bağladı. Ama kum fırtınası atlarını rahatsız ediyordu. Hayvanlar rahatsız oluyordu. O yüzden kamp kurdu ve kum fırtınası dinene kadar dinlenmeye karar verdi. Yere bir kazık çaktı. Atlarını bağladı. En sevdiği beyaz koşu atının üstüne oturup yelesini tuttu. Tam atın üstünde yatacakken 7 tane atlının Andelion'a doğru yaklaştığını gördü. Kampın üzerine geliyorlardı ve Andeliona yardım edecekleri görünmüyordu. Bunlar kızgın çöllerin azılı haramileriydi. Sarrdak çöllerini avuçlarının için gibi bilirlerdi. Andelion onların dost olmadığını anladı ve kundaklı yayını eline aldı. O eski hayatında bir çavuştu. Düşmanları tarafından silah arkadaşlarıyla beraber esir olarak alınmıştı. Fakir krallıklarının kefaret ödememesi yüzünden bir gün esir kampından kaçtı ve özgürlüğüne kavuştu. Atını sürdü ve Kalradyaya vardı. O zamandan beri usta bir nişancıydı. Elindeki kundaklı yayıyla en öndekini ayağından vurdu. Uzak olduklarından kafadan vuramazdı. Ayaktan vurması en taktiksel olanıydı. Adam atın üstünden düştü. Ölmemişti ama harekette edemiyordu. Hepsini tek başına alamayacağını anlayan Andelion atına atladığı gibi kaçmaya  başladı. Hurmaları onlara bırakması gerekiyordu. Hurmalar onu yavaşlatırdı. Dinarlarını aldı. Beyaz atını mahmuzladı ve rüzgar hızıyla oradan uzaklaştı. Diğer arap atlarının onun gibi soylu bir koşu atına yetişmesi mümkün değildi. O yüzdne haydutlar geride kalan yaşlı bir yük beygiriyle hurmaları almakla yetindi. Andelion neredeyse bütün paralarını hurmaya yatırmıştı ve cebinde şu anda sadece 40 dinar vardı. Artık ticaret yapacak parası yoktu. Kelle avcılığına başlamalıydı. Kendi memleketinde hiçkimsesi olmadığı için memleketine gidemiyordu. Yoksa bu diyardan bir dakikada ayrılırdı. Şimdi ise tek düşündüğü: " Demek bu diyardan ayrılamıyorum. Bu diyarı ben kontrol ederim ! Bütün haydutları ben dizginlerim ! " Yola koyuldu ve dişine uygun bir kaç çapulcu aramaya koyuldu. Çapulcularla başlayacaktı. Gerisi gelirdi zaten. Artık bu kızgın çöllerde tek başına yapayalnızdı. Kılıcı, atı, yayı ve 40 dinarından başka hiçbirşeyi yoktu!​
1. BÖLÜMÜN SONU   
Dostum şu ana kadar 1. bölümü okuyabildim. Çok başarılı bir giriş olmuş, ama kafama takılan ufak şeyler vardı, zaten görürsün: eklediğim/tuhaf bulduğum/tekrarlanan şeyleri kalınlaştırdım... Başarılar :smile:
 
ealpays said:
bana gayet güzel gibi geldi.Devamını okumak için sabırsızlanıyorum :lol:
                         
begenmene sevindim  :smile:bugun yada yarin yeni bir bolum yzacagim  :smile:
 
Bölüm 6: İlk Sınava Doğru

Kloria gülümseyerek “Buyur yakışıklı komutan.” “Sen her müşterine böylemi hitap edersin.” Dedi gülümseyerek Andelion. Kloria denen tanrısal güzellik herkesi kendine çekiyordu. “ Sadece senin gibi yakışıklı olanlara!” Andelion gülümseyerek “ Seninle bir ara görüşelim. Bana ne kadar yakışıklı olduğumu anlatırsın hem. Bende senin tanrısal güzelliğini anlatırım sana. “ Andelion çok uykuluydu, merdivenlerden çıktı. Saman birikintisinden oluşan yatağına yattı. Firentis te yanındaki yataktaydı. Hanın kendisi gibi yataklarıda çok pisti. Sanki yataklara domuz pislemişti. Buna dayanılamazdı. Ama daha güzel bir han bulana kadar burada dayanmalıydı.
Sabah kalktı. Talim için erken kalkmıştı. Uyuku mahmurluğu üzerindeydi. Hanın alt katına indi. Kloria yoktu. Onun yerine yaşlı bir kadın ve tüccara benzeyen bir adam vardı. Andelion tüccar kılıklı adamdan yakındaki ticari anlaşmaları öğrenmek için konuşmaya başladı  “ Selam beyim tüccara benziyorsunuz.” “ Evet  ama ben mal satmıyorum.” “ Hmm At veya eşek benzeri bir şey mi satıyorsunuz? “ Tüccar gülümseyerek “ Çok yaklaştın ama hayır.” “ Pes ediyorum ne satıyorsun? “ “ Ben köle tüccarıyım evlat. Bana Ramun derler. Komutanlar benden köle alır çünkü gemilerde her zaman kürekçi gerekir ve bu kürekçilerde bu kürekçilerde benden alınır. Sendede savaş esirleri, veya haydutlar varsa 50 dinara alabilirim! “ Andelionun sinirler tavan yapmıştı. İçinden “ Bir pislik daha.” Diye geçirdi. Andelionun suratı kıpkırmızı oldu. Sinirden küplere bindi.” Siz bayım! Bir pisliksiniz! Evet pisliksiniz! Bu işten kazandığınız paralar kanlı! O üzerinizdeki deri parka kanlı! Çünkü sattığınız bütün esirler küreklerin başında hayatlarını kaybediyorlar! Ölene kadar çalıştırılıyorlar! Yediği kamçılarla sırtları mosmor oluyor! Siz ise onların acısından zenginlikle gül gibi geçiniyorsunuz! Bu yaptığın sizce adaletlimi? Siz bu yaptıklarınızla nasıl yaşayabiliyorsunuz? “ Ramun sinirlenmişti.  Anlındaki damarlar gözüküyordu. O kadar zengin olmasına rağmen hiç zeki değildi. Hiç cevap veremedi ve öylece sus pus kaldı. Andelion “ Lütfen bana cevap verin! Size nasıl yanlış yolda olduğunuzu daha açık bir şekilde açıklayayım.” Ama Ramun o sinirlilikle handan çıktı. Cevap veremeden. Yalnızca ağzından homurtular çıkıyordu. Bu hayvanlara ait bir özellikti fakat insanlarda bazen hayvansal özelliklere sahip olabiliyordu. Andelion söylediklerinden sonra nefes nefese kaldı. Eğer Ramun oradan çıkmasaydı Andelion tarafından bir doğal afete uğrayabilirdi. Andelion oturdu. Biraz kahvaltılık istedi. O arada bir asker geldi. Hanın önünde atından indi. Andelion’un yanına gitti. Ciddi bir ses tonuyla “ Komutan Andelion siz misiniz? “ “ Evet benim.” “ Sultanımızdan size bir mektup var.” Mektupta ne yazdığını okumadan anlayabiliyordu. Yeni bir sefer vardı. En azından nerede askerlerini hazır ebkleteceğini anlamak için mektubu okudu.  Weyyah kalesinin hemen önünde toplanılacaktı. Hakimin seferi belli ki Rodok krallığına doğruydu. Hazırlıklara başladı. Yakında ilk sınavına girecekti.
 
Bölüm 7
Bölüm 7

Andelion handan çıktı. Askerleri şehrin arkasında kamp kurmuştu. Yanında sadece dostu Firentis vardı. Askerlerine gidecekti. Fakat ondan önce erzak deposunu doldurması gerekiyordu. Pazar yerine yöneldi. Pazar yerine giden yola köylüler Pazar yolu diyorlardı. Fakat sefalet yolu deselerdi daha doğru olurdu. Sokaklar pisti. Yollar, evler, tezgahlar ve nice önemli binalar köylü isyanı yüzünden talan olmuştu. Köylüler açtı. Pazar yolunun kenarında dilenciler kol geziyordu. Sultan Hakim bu sefaleti görüyordu. Fakat hiç bir şey yapmıyordu. Bu insanların kalbini hangi yaratık almıştı? Bir insan bu kadar kalpsiz, bu kadar vurdumduymaz olabilirmiydi? Andelion erzağını aldı. Şehirden çıktı ve askerlerinin kampına doğru yöneldi. Ordusu 50 kişilik ti. 40 Atlısı 10 tanede okçusu bulunuyordu. Hep meydan savaşları için çalıştırılacaktı ve süvariler meydan savaşında büyük avantaj demekti. Öte yandan sarranid süvarileri zaten dönemin havan topu idi. Efsanevi memlüklerin hikayelerini bilmeyen varmıydı ki? Rodokların korkulu düşmanı memlükler. Rodok mızrakçıları tek Memlüklerle baş edemiyorlardı. Askerleri şimdilik atlıydı. Ama hepsi potansiyel birer memlüktü.  Orduda bir çavuş bulunuyordu. Sadece o memlüktü. Andelion’ un içi rahat olmuyordu. Weyyah kalesi yolundaki  Hawaha adında küçük ve şirin bir köyden asker toplayacaktı. Yola çıktı. Kızgın çölün yakıcı sıcakığı ve sürekli çıkan kum fırtınası Andelion’ u çok yoruyordu. Ama Sarranid askerleri bu duruma alışkın olduklarından  çok mutlu ve mesuttular.
                          *******
Hawaha köyünde sıcak ve fırtınalı bir gündü. Kum fırtınası göz gözü görmez ediyordu. Sarranid yerlileri buna çöl sisi diyorlardı. Hawaha köyü küçük, şirin ve oldukça fakir ve zavallı bir köydü. Sarranid diyarındaki bir çok köy veya şehir gibi zavallı ve fakirdi. Son yağmalamalardan sonra köylüler yeniden köyü derlemiş, toplamıştı. Ama köy parasızlıkla boğuşuyordu ve köylüler bütün gün çalıştıktan sonra yine yataklarına aç giriyorlardı. Gözcü kulesinde 2 gözcü düşman için tetikteydi. Ama fırtına düşmanı görmelerine izin vermiyordu.
                      **********
Kont Kurnias askerlerinin arkasında yavaş yavaş ama temkinli bir şekilde ilerliyordu. Bu fırtınadan hiçbir şey görünmüyordu. Hiç beklemediği bir anda haramiler veya Sarranidler tarafından pusuya kurban gidebilirdi. Yaklaşık 50 kadar askeri vardı. Bir miktarı mızrakçı, bir miktarı  okçu, bir miktarı ise Müttefik kergit atlı okçuları idi.  Rotasını Hawaha Köyüne ayarlamıştı. Köyü yağmalayacak kazandığı paralarla ordusunu büyütecekti.  Kurnias kısa boylu, çelimsiz biri idi. Elbette askerleri bu özelliği için onu takip etmiyordu. Kurnias bir askeri deha idi! Onunla savaşa giren bir ordunun zaferi mutlaktı. Orduya tanrısal bir güç geliyordu. Yada öyle sanılıyordu. Aslında asker aynı askerdi ama kumandan muhteşemdi. Onu yenebilen kumandan sayılı idi. Ordu Hawaha Köyüne yaklaştı. Arbaletçiler köye yaklaştı, yaklaştı. Ta ki köyün girişine girene kadar. Zaman akşamdı ve kimse sokakta yoktu. Gözcülerde kum fırtınası yüzünden düşman farkedemiyordu. Fakat düşman arbaletçileri onların burunlarının dibindeydi. Arbaletçilerin çavuşu diğer arbaletçilere hedef yerini göstermek için ıslık gibi ses çıkaran bir ok gönderdi. Sonra Arbaletçilerin hepsi kuleye ateş etti. Bu taktiği kergitlerden öğrenmişlerdi. Kergit çavuşları savaş karışıklığında saldırılacak yeri göstermek için bu ıslık sesi çıkaran okları kullanırdı. 

          **************
Köy muhtarı bir ıslık sesiyle uyandı. Evinden dışarı baktı ve arbaletçileri gördü. Muhtarlık binasının çanlarını çaldı. “Rodoklar geldi! Rodoklar geldi! “ diye bağırdı. Bağırmasında muhtaç ve ağlamaklı bir ifade vardı. Uzun zamandır lordlarından yardıma ihtiyaçları vardı ama onlara tek bahşedilen 2 tane daha yayı geremeyen çapulcu idi. Bazı köylüler aletlerini veya palalarını kapıp direniş başlattı. Bazı korkak ve soysuzlar ise kendilerine yetecek kadar erzak alıp kaçmaya başladı. Bunlar kurtulacaklarını sanıyorlardı ama bu yavaşlılıkla birkaç harami veya başka bir rodok birliği tarafından öldürülecekti. Esir alınanlara işkence yapılacaktı. Kadınlarına tecavüz edilecekti. Rodokların esirlerine uyguladığı yöntemlerden sadece birkaçıydı bunlar. Direniş gösterenler ise Rodokların eline kalmaktansa ölmeyi yeğlerlerdi. Köy muhtarının adı Marnid idi. Marnid eski bir tüccar idi. Çok zeki idi ve o kadar da fakir idi. Son kervanı Kergit yağmacıları tarafından yağmalanınca bu çok doğaldı. Rodokların aksine Kergitler aldıkları esirleri ya öldürür yada ordularına alırlardı. Daha merhametliydiler. Marnid Weyyah kalesinde ordunun toplandığını yakın bir zamanda öğrenmişti. Bu umutsuz durumdan yalnızca ordu kurtarırdı onları. Hemen orduya haber vermesi için bir köylü gönderdi. Ordunun yardıma geleceğine inanıyordu. Onun için rodok istilacılarını biraz tutacaklardı.
                            *********
Andelion ve askerleri köye gelmişlerdi. Kum fırtınası yüzünden  burunlarının diplerindeki mücadeleyi göremiyorlardı. Yalnızca ses duyuluyordu. İnleyen, ağlayan, acı çeken insan sesleri. Bu kuşkusuz savaşın sesiydi. Andelion bunu tecrübe edinmişti. Bu sesi duydu ve köyün saldırıya uğradığını hemen anladı. Biraz daha yaklaştığında elinde bir bayrak tutan bir çavuş görmüştü. Savaşan ordu bir ülkeye aitti. Haydut olsalar işi kolay olurdu ama bir lorda karşı savaşmaktan çekinmyor değildi. Hatta o lordun Kurnias olduğunu bilseydi… Şu anda tek bildiği köylülerin ağır bir yenilgi ve yıkım alacaklarıydı. Tabi yardım etmezse. Bu kargaşada atlılarını Rodokların hantal piyadelerinin üstüne sürerse zafer kazanırdı. Bie tepeye okçularını dikti. Bu okçular bir şey göremesede boş boş ateş ediyorlardı. Süvarilerinin hepsi hücum emri verdi ve savaşa katıldı..
                    ************
            Weyyah kalesindeki ordu toplanmıştı. Ordunun büyüklüğü devasa idi. Belkide Kalradyadaki en büyük orduydu. Sadece Andelion’u bekliyorlardı. Emir Atis ise basit bir paralı askeri (!) neden beklediklerini anlamıyordu. Sultan bir paralı asker için seferini geciktirecekti! Sultanın çadırında sultan ve onun tüm beyleri, emirleri, komutanları toplanmıştı. Taktik yapıyorlardı. Emir Atis “ Sultanım bir paralı askeri neden bekliyoruz? Ordumuz yeterince büyük ve seferimiz gecikmemeli bence.” Demişti. Lakhem’de Sultana bunu onaylayan bir bakış attı. Sultan “ Sefer için biraz geç kalmış olabiliriz fakat bu seferde 50 tane süvariye dahi ihtiyaç duyabiliriz. Düşman askerlerinin bölgesine gidiyoruz bence bu çok normal. Rodoklu sütçocukları belki iyi saldıramıyor ama dağda iken ne yapacakları belli olmuyor.”
Böyle taktik yaparlarken bir ulak geldi ve köyün haberini verdi. Düşmanın sayısını ve durumunuda. Neredeyse bütün lordlar Andelion’ un o köyde olduğunu anladı. Hakim Andelion’a yardım için Emir Hiwan’ı gönderecekti. Ordusu büyüktü ve kesin zafer kaçınılmazdı.
            **************
          Kurnias düşmanları görür görmez köyü yağmalamanın zorlaşacağını anladı. Bir kergitten düşmanın durumunu istedi. Düşman okçularını yalnız bırakmıştı. Okçular kilit noktaydı. Tüm kergit atlılarını okçulara yönlendirdi. Arbaletçilerini de okçulara ateş ettirecekti. Çavuş okçuların olduğu yöne doğru ıslık sesi çıkaran okunu attı. Tüm arbaletçiler oraya doğru ok attı ve okçular birden yerle bir oldu. Atlı okçuları süvarilere yönlendirdi ve mızrakçılarıyla süvarileri çembere almaya çalıştı..

  ****************
      Andelion savaşın verdiği heyecanla “ Herkes çabuk atından insin! “ diye bağırdı. Süvarileri arkadan bindirme yapıp mızrakçılara bayağı bir zarar vermişti. Fakat mızrakçılar süvarileri farkedip düşmanı çembere aldı. Bu halde iken atlar kesinlikle telef olacaktı. Onun yerine mızrakçıları kalkan ve kılıçlarla haklayabilirlerdi. Yaklaşık 8 tane atlısı kalmıştı. Hepsi bir avuçtu ve durumları umutsuzdu. Mızrakçılar yavaş yavaş çemberi daraltıyordu. Birden Kurnias askerlerini durdurdu. Kurnias komutanla konuşmak için çemberin içine girdi. “Komutanınız kim!” “Benim kim soruyor? “ “ Bu cesur askerlerin yegane kumandanı Kurnias! “ Andelion Kurnias ismini duyduğunda irkildi. Kurnias ismini duymuştu ama böyle bir savaşta karşılacağından emin değildi. “ Kurnias senin ne kadar iyi bir kumandan olduğunu duymuştum! Yalnız bu kadar onursuz ve haysiyetsiz olduğunu duymamıştım! Bu köylülerin erzaklarını sadece sana yeni servetler kazandırsın veya yeni güçler vaad etsin diye yağmalıyorsun! İnsanlıktan yoksun bir kancıksın sen! “ Kurnias kahkahalar atarak “ Şimdide o kancık seni mızrağının ucunda sallandıracak. Hepsini öldürün ve hiç sağ bırakmayın! “ Kurnias çemberin içinden çıktıktan sonra çember tekrar daralmaya başladı.
   

*********
    Hiwan köye yaklaştığında bir avuç Sarranid askeri ve etrafında yığınca asker görmüştü. Düşman komutanı başka komutanın geleceğini hesaba katmamıştı ve Hiwan şimdi saldırsa düşman askeri hiza alana kadar hepsini kesecekti. Askerlerine hücum emri verdi. Rodok askerleri neye uğradığını şaşırarak sıçanlar gibi oraya buraya kaçışmaya başladı. Kurnias bile. Zafer Sarranidlerindi...
 
Back
Top Bottom