Xendor
Knight at Arms

Sözlükten lhun, anarşizm'in akli çerçeveye ilk bakışta oturan, ancak çok değil, biraz kafa patlatınca mantıksızlığa giden bir hayal olduğunu oldukça güzel bir şekilde açıklamış. Okuyalım....
Anarşizmin doğaya aykırı olduğu savunulanilir, Şöyle ki: aynı tür iki memelinin kavgasını düşünelim; çiftleşme, veya doğal kaynaklar üzerine olabilir. bu kavga öldürücü bir kavga değildir, bir ihaledir; zira eğer sadece zayıf olan korkup kaçmayı kabul etmezse, ki bu da güçlerinin birbirine yakın olduğunu ifade eder, kavga gerçekleşir ve herkes iddia ettiği gücün bedelini gerçekten savaşarak ödemek zorundadır. Olgun hemcins kavgalarında amaç öldürmek değildir, zayıf olanı çekip gitmeye ikna etmektir. böylece totalde neslin devamı amacı da korunmuş olur, güçlü olanın doğal kaynakları ve alanını seçebilme önceliği de, bu da totalde güçlü genin hayatta kalması ihtimalini arttırır.
gördüğümüz gibi doğanın özünde de çatışma vardır. bir güçlü olan ve olmayan vardır. anarşizme antitez olan kısmı tam olarak burasıdır; sistematik bir otoriteden gelmese bile, birden çok canlının varlığı sözkonusu olduğu anda bir otorite vardır. dolayısıyla otoritenin reddi veya primitif romantik hayallerin, insan tarafından uydurulmuş kompleks mekanizmaların basit halinden başka birşey olmadığı ve aslında anarşist olmadığı savunulabilir.
dahası, ister primitif ister değil, otoritenin sadece baskı için var olduğu düşünmek, insanların çoklukla şikayetçi olduğu otoritelerle muhattap olmalarının getirdiği bir yanılgı olsa gerek. zira yöneten yönetilen arasında aslında bir görev paylaşımı vardır, otorite sadece taşaklarını yaymak için otorite değildir, çok canlılı sosyal gruplarda grubun yönetilmesi de ayrı bir iştir. bu işin de en güçlüye verilmesi kadar doğal birşey yoktur. yani güçlü bir alfanın altında olmak , alfa olmayanların ama grupta kabul edilenlerin de hayatta kalışını arttırır.
çok hücreli bir organizmada da bu geçerlidir. insan bedenini düşünelim. beyin yönetici fonksiyonu üstlenmiştir. burada *** deliğindeki hücrelerin anarşit takılması düşünülemez. ha ama *** hücreleri, beyinin acılı çiğköfte yeme kararında dil hücrelerini kayırıyor olmasına sonuna kadar isyan edebilir. ama neticede ona kan akışını sağlayan, varlığını bağışlayan beyin ve onun emrettiği diğer sistemlerdir. öyle ki toplamın yaşaması için bir kısmının ölmesi bile göze alınabilir, hatta bu adeta rutin bir iştir.
özetlemek gerekirse, çok hücreli sistemlerin, çok canlılı sistemlerin toplam entropi miktarını kontrol etmek gibi bir problemleri vardır. anarşizm güzel, ama ortada 1 güzel hatun 2 kalkmış pipi varken vicdan ve iyilik ortadan kaybolmak zorundadır. bu allokasyon ve entropi artışı problemi de ancak otorite uygulayan ve otoriteye uyan varlığıyla ortadan kalkabilir.
(kısaltılmıştır)
Yukarıdaki anarşizm antitezine tamamıyla katılıyorum. Ki zaten üzerine söylenecek çok da fazla birşey kalmıyor. İşin felsefik tarafı budur. Şahsi fikrimce basit düşünmenin sulu boya resmi, yahut ergenlik problemlerinin dışa vurumudur.
Peki Türkiye'de anarşizm nası oluşuyor, nerelere yapışıyor?
Çoğunuz lisede okurken böyle tiplerle tanışmışsınızdır. Punk dinler, konvers giyer, saçı başı dağınıktır, tamam. Buraya kadar gayet güzel, zira ben dahil hepimiz benzer şeyler yapardık. Sonra bu genç, gider sokaklarda anarşizmin simgesini, spreyle yazılmış sloganlarını görür. İlgisini çeker, çünkü ergenliğin verdiği agresiflik ve isyankarlık, her şeye karşı çıkmasını gerektirir. Buraya kadar da sorun değil, hepimiz lise yıllarında birşeylere karşı çıktık. Ardından ailesinin ilgilenmediği bu tipler, tanıştığı kızlara bu ideoloji hakkında ahkam keser, bilip bilmediği terimleri kullanır, isyankarlığıyla, asiliğiyle hava atar. Açıkcası olayın düşünsel yanıyla da pek ilgilenmez, zira toplumda kabul görmesinin tek yolu, yine topluma isyan etmenin verdiği o heyecanı kanıtlamaktır. Bu ergen isyankarlığı, bir süre sonra büyüyememesine, kendisini topluma dahil edememesine dönüşür. Tıpkı düşününce imanının bozulacağını, çarpılacağını sananlar gibi, ideolojilerini sorgulayınca arkadaş grubundan atılacaklarına, çevresinde saygı görmesine yarayan tek şeyi yitireceklerine inanırlar. Hatta dikkat ederseniz sizinle yanlızken asla tartışmazlar. Tartışacaklarsa mutlaka bunu etkilemek istedikleri arkadaşlarının, bazen kızların önünde yaparlar. Yanlış anlamayın, tabiki de kimseye sosyologluk taslamak istemiyorum. Ama benim çevremde gördüğüm budur, ki çoğunuz da bunu görmüşsünüzdür.
1 Mayıs'da ne oldu?
Hepimiz haberlerde takip ettik. Başlangıç itibariyle Taksim'e giremeyecek gibi görünen sendikalar, sakin sakin, polisle diyalog içinde meydana yürüdüler. Ulaştıklarında ise çok geçmeden bariyerler açıldı, Taksim'de 1 Mayıs'ı idrak etmelerine, kutlamalarına ve ölenlerini anmalarına izin verildi. İki tarafın da haklı olduğu bir mücadele, iki taraf için de mutlu sonla bitti. 1 Mayıs 2009'un buraya kadarki kısmı oldukca insancıl, çağdaş ve olması gerektiği gibi. Sonlara doğru başlayan ufak kavgalar vs. önemli değil, taksim konusunda polis de sendikalar da nispeten daha iyi bir sınav verdiler, gelecekteki 1 Mayıs'lara da bir umut yarattılar.
Fakat iş ara sokaklara gelince kendilerine anarşist diyen bazı kanıbozuklar, yüzlerini gözlerini bağlayıp dün ekmek aldıkları bakkalın camını kırdılar, devletten gelen burslarını çektikleri ATM'leri parçaladılar, okullarına gitmek için otobüs bekledikleri durakları yıktılar. Bu insan müsvetteleri, evelsi gün ders kitaplarını koydukları sırt çantalarına, bu kez molotof kokteylleri doldurdular. Bu şişeleri dükkanlara, arabalara, sokaklara attılar. Sadece bizim vergilerimizle yapılmış, senin benim malım olan kamu mallarını tahrip etmekle kalmadılar, bu kriz döneminde yine işcinin, emekcinin ,esnafın borç harç aldığı dükkanları yağmaladılar. Belki de bu insanları ödeyemeyecekleri borçlara soktular, belki de ocaklar söndürdüler. Sokakta gördükleri, sahiplerini bile tanımadıkları arabaları hurdaya çevirdiler, yaktılar. İşcinin emekcinin haklı bayramında, sadece işciye emekciye değil, bütün topluma düşmanlıklarını kustular. Üstelik bütün bunları kameralara oynaya oynaya yaptılar. Daha doğrusu toplum düşmanlığının reklamını yaptılar. Taptığı düşüncesini bile iki kelime ile savunamayıp hemen hakarete, şiddete başvuran bu köpekler, yüzlerini gözlerini bağlayınca sokak terörizminin reklamı olmaktan çekinmediler.
Terörizm, bir düşünceyi, bir hedefi gerçekleştirmek için, sivillere ve yönetimlere şiddet, baskı uygulamaktır. Terörizmin amacı düşüncesini oturup konuşmak, haklılığını kanıtlamak değildir, terörist halkı korkutur, sindirir, yıldırır ve nihayetinde düşüncesini egemen kılar. Bunu yapmak için her fırsatta halkın güvenliğini tehtid eder, halkın malına ve canına her türlü saldırıyı mazur görür. Şimdi tutup da kendilerine anarşist diyen bu insan bozuntularının terörist olmadığını iddia etmek de aymazlık olur. Sadece televizyonları açıp şöyle bir 1 Mayıs haberlerine baksanız bile, yüzünü gözünü bağlamış bir takım adilerin, ekmek yedikleri vatanın malına nasıl zarar verdiğini, halkı nasıl evlerinden çıkamaz hale getirdiğini, korkuttuğunu, sokakları savaş alanına çevirip toplumunun huzurunu nasıl tehtid ettiğini görürsünüz. Anarşizmin her türlü otoriteye karşılığını, topyekün topluma saldırarak eyleme geçiren bu hainlere terörist denmez de ne denir?
Daha önce bu forumda polisleri çok eleştirdim. Şahsi olarak polis teşkilatının çoğu mensubundan hazzetmem. Yanlış hareketlerine yanlış, pişkinliklerine pişkinlik, şerefsizliklerine de şerefsizlik derim. Fakat nihayetinde, polis de bir memurdur. İç güvenlik teşkilatları devleti, dolayısıyla halkı temsil eder. Her ne kadar polisi eleştirsek de, o atılan taş, bu milletin öğretmenine, avukatına, doktoruna, iş adamına, fakirine, zenginine, herkese atılmıştır. Kısaca polise durduk yere saldırmak, topluma saldırmaktır.
Evet bu 1 Mayıs'da polisin de hataları olmuştur. Yer yer yakalanan teröristler bile dövülmüştür. Halbuki hiç birşey için olmasa bile toplumumuzun kültürü gereğince bu insanlık dışı. Tarihte bizim kültürümüz, savaş esirini bile namus sayar. Düşman bile sana teslim olduktan sonra, onun başına gelecek her şey senin sorumluluğundadır. Kaldı ki yakalananların bazıları ertesi gün serbest bırakıldı. O dövülen çocukların da her ne kadar yediği dayağı hakettiğini düşünsen bile bir ailesi, bir annesi var. Neticede o da bir evlat, demeye dilim varmasa da o da bir insan. Ona o muameleyi yapmak, sadece insanlığa değil, kültürüne, ahlaki değerine de aykırıdır. Savunulamaz.
Şimdi yukarıda söylediklerim bi kenarda dursun. Kolundan tuttuğun, zaten yakaladığın adama copla vurmayı ve daha önceki 1 mayıslarda işciye uygulanan şiddeti bu diyeceklerimin dışında tutuyorum. Fakat bu 1 Mayısta sokak aralarındaki gençlere orantısız güç kullanıldı diyenler, pardon ama ne yapılmalıydı? "OOoo gençler, buyrun buyrun, şu dükkan yanmamış biraz da buraya atın, şu arabanın da bi farı sağlam" mı denmeliydi? Polisin görevi, kanunu çiğneyen herkesi yakalamak, en yakın hakimin önüne koymaktır. Bunu yapmak için zor kullanması da, polisin yöntemleri arasında mecburen mevcuttur. Zira yakalanmamak için size zor kullanana adama, yakalamak için siz de zor kullanmak zorundasınızdır. Şimdi polise kaldırım taşı, misket (evet, bildiğiniz bilyeyi mermi gibi sapanla attılar) hatta molotof atan adama copla karşılık vermek, ne orantısız güce girer, ne de yasadışılığa.
Bu yazdıklarımdan sonra eminim forumun ipsiz sapsız anarşistleri ilişecek, fütursuzca laf sokma çabalarına gireceklerdir. Ya da daha önce dedikleri gibi, "yancısın sen yancı, faşistsin olum sen faşosun" ayarında saçma sapan laflar, söz enkazları dizeceklerdir. Bunları beceremezlerse hakaret edeceklerdir. Çok çok büyük ihtimalle de vatandaşın, halkın malına zarar vermeyi mazur göstermeye çalışacaklardır. Ama üzgünüm, tanımadığın bir insanın malına zarar vermenin, toplumun huzurunu, sokakların güvenliğini yerle bir etmenin, ekmek yediğin eli ısırmanın mazur görülecek bir tarafı yok.
Okuyan herkese teşekkürler...
Anarşizmin doğaya aykırı olduğu savunulanilir, Şöyle ki: aynı tür iki memelinin kavgasını düşünelim; çiftleşme, veya doğal kaynaklar üzerine olabilir. bu kavga öldürücü bir kavga değildir, bir ihaledir; zira eğer sadece zayıf olan korkup kaçmayı kabul etmezse, ki bu da güçlerinin birbirine yakın olduğunu ifade eder, kavga gerçekleşir ve herkes iddia ettiği gücün bedelini gerçekten savaşarak ödemek zorundadır. Olgun hemcins kavgalarında amaç öldürmek değildir, zayıf olanı çekip gitmeye ikna etmektir. böylece totalde neslin devamı amacı da korunmuş olur, güçlü olanın doğal kaynakları ve alanını seçebilme önceliği de, bu da totalde güçlü genin hayatta kalması ihtimalini arttırır.
gördüğümüz gibi doğanın özünde de çatışma vardır. bir güçlü olan ve olmayan vardır. anarşizme antitez olan kısmı tam olarak burasıdır; sistematik bir otoriteden gelmese bile, birden çok canlının varlığı sözkonusu olduğu anda bir otorite vardır. dolayısıyla otoritenin reddi veya primitif romantik hayallerin, insan tarafından uydurulmuş kompleks mekanizmaların basit halinden başka birşey olmadığı ve aslında anarşist olmadığı savunulabilir.
dahası, ister primitif ister değil, otoritenin sadece baskı için var olduğu düşünmek, insanların çoklukla şikayetçi olduğu otoritelerle muhattap olmalarının getirdiği bir yanılgı olsa gerek. zira yöneten yönetilen arasında aslında bir görev paylaşımı vardır, otorite sadece taşaklarını yaymak için otorite değildir, çok canlılı sosyal gruplarda grubun yönetilmesi de ayrı bir iştir. bu işin de en güçlüye verilmesi kadar doğal birşey yoktur. yani güçlü bir alfanın altında olmak , alfa olmayanların ama grupta kabul edilenlerin de hayatta kalışını arttırır.
çok hücreli bir organizmada da bu geçerlidir. insan bedenini düşünelim. beyin yönetici fonksiyonu üstlenmiştir. burada *** deliğindeki hücrelerin anarşit takılması düşünülemez. ha ama *** hücreleri, beyinin acılı çiğköfte yeme kararında dil hücrelerini kayırıyor olmasına sonuna kadar isyan edebilir. ama neticede ona kan akışını sağlayan, varlığını bağışlayan beyin ve onun emrettiği diğer sistemlerdir. öyle ki toplamın yaşaması için bir kısmının ölmesi bile göze alınabilir, hatta bu adeta rutin bir iştir.
özetlemek gerekirse, çok hücreli sistemlerin, çok canlılı sistemlerin toplam entropi miktarını kontrol etmek gibi bir problemleri vardır. anarşizm güzel, ama ortada 1 güzel hatun 2 kalkmış pipi varken vicdan ve iyilik ortadan kaybolmak zorundadır. bu allokasyon ve entropi artışı problemi de ancak otorite uygulayan ve otoriteye uyan varlığıyla ortadan kalkabilir.
(kısaltılmıştır)
Yukarıdaki anarşizm antitezine tamamıyla katılıyorum. Ki zaten üzerine söylenecek çok da fazla birşey kalmıyor. İşin felsefik tarafı budur. Şahsi fikrimce basit düşünmenin sulu boya resmi, yahut ergenlik problemlerinin dışa vurumudur.
Peki Türkiye'de anarşizm nası oluşuyor, nerelere yapışıyor?
Çoğunuz lisede okurken böyle tiplerle tanışmışsınızdır. Punk dinler, konvers giyer, saçı başı dağınıktır, tamam. Buraya kadar gayet güzel, zira ben dahil hepimiz benzer şeyler yapardık. Sonra bu genç, gider sokaklarda anarşizmin simgesini, spreyle yazılmış sloganlarını görür. İlgisini çeker, çünkü ergenliğin verdiği agresiflik ve isyankarlık, her şeye karşı çıkmasını gerektirir. Buraya kadar da sorun değil, hepimiz lise yıllarında birşeylere karşı çıktık. Ardından ailesinin ilgilenmediği bu tipler, tanıştığı kızlara bu ideoloji hakkında ahkam keser, bilip bilmediği terimleri kullanır, isyankarlığıyla, asiliğiyle hava atar. Açıkcası olayın düşünsel yanıyla da pek ilgilenmez, zira toplumda kabul görmesinin tek yolu, yine topluma isyan etmenin verdiği o heyecanı kanıtlamaktır. Bu ergen isyankarlığı, bir süre sonra büyüyememesine, kendisini topluma dahil edememesine dönüşür. Tıpkı düşününce imanının bozulacağını, çarpılacağını sananlar gibi, ideolojilerini sorgulayınca arkadaş grubundan atılacaklarına, çevresinde saygı görmesine yarayan tek şeyi yitireceklerine inanırlar. Hatta dikkat ederseniz sizinle yanlızken asla tartışmazlar. Tartışacaklarsa mutlaka bunu etkilemek istedikleri arkadaşlarının, bazen kızların önünde yaparlar. Yanlış anlamayın, tabiki de kimseye sosyologluk taslamak istemiyorum. Ama benim çevremde gördüğüm budur, ki çoğunuz da bunu görmüşsünüzdür.
1 Mayıs'da ne oldu?
Hepimiz haberlerde takip ettik. Başlangıç itibariyle Taksim'e giremeyecek gibi görünen sendikalar, sakin sakin, polisle diyalog içinde meydana yürüdüler. Ulaştıklarında ise çok geçmeden bariyerler açıldı, Taksim'de 1 Mayıs'ı idrak etmelerine, kutlamalarına ve ölenlerini anmalarına izin verildi. İki tarafın da haklı olduğu bir mücadele, iki taraf için de mutlu sonla bitti. 1 Mayıs 2009'un buraya kadarki kısmı oldukca insancıl, çağdaş ve olması gerektiği gibi. Sonlara doğru başlayan ufak kavgalar vs. önemli değil, taksim konusunda polis de sendikalar da nispeten daha iyi bir sınav verdiler, gelecekteki 1 Mayıs'lara da bir umut yarattılar.
Fakat iş ara sokaklara gelince kendilerine anarşist diyen bazı kanıbozuklar, yüzlerini gözlerini bağlayıp dün ekmek aldıkları bakkalın camını kırdılar, devletten gelen burslarını çektikleri ATM'leri parçaladılar, okullarına gitmek için otobüs bekledikleri durakları yıktılar. Bu insan müsvetteleri, evelsi gün ders kitaplarını koydukları sırt çantalarına, bu kez molotof kokteylleri doldurdular. Bu şişeleri dükkanlara, arabalara, sokaklara attılar. Sadece bizim vergilerimizle yapılmış, senin benim malım olan kamu mallarını tahrip etmekle kalmadılar, bu kriz döneminde yine işcinin, emekcinin ,esnafın borç harç aldığı dükkanları yağmaladılar. Belki de bu insanları ödeyemeyecekleri borçlara soktular, belki de ocaklar söndürdüler. Sokakta gördükleri, sahiplerini bile tanımadıkları arabaları hurdaya çevirdiler, yaktılar. İşcinin emekcinin haklı bayramında, sadece işciye emekciye değil, bütün topluma düşmanlıklarını kustular. Üstelik bütün bunları kameralara oynaya oynaya yaptılar. Daha doğrusu toplum düşmanlığının reklamını yaptılar. Taptığı düşüncesini bile iki kelime ile savunamayıp hemen hakarete, şiddete başvuran bu köpekler, yüzlerini gözlerini bağlayınca sokak terörizminin reklamı olmaktan çekinmediler.
Terörizm, bir düşünceyi, bir hedefi gerçekleştirmek için, sivillere ve yönetimlere şiddet, baskı uygulamaktır. Terörizmin amacı düşüncesini oturup konuşmak, haklılığını kanıtlamak değildir, terörist halkı korkutur, sindirir, yıldırır ve nihayetinde düşüncesini egemen kılar. Bunu yapmak için her fırsatta halkın güvenliğini tehtid eder, halkın malına ve canına her türlü saldırıyı mazur görür. Şimdi tutup da kendilerine anarşist diyen bu insan bozuntularının terörist olmadığını iddia etmek de aymazlık olur. Sadece televizyonları açıp şöyle bir 1 Mayıs haberlerine baksanız bile, yüzünü gözünü bağlamış bir takım adilerin, ekmek yedikleri vatanın malına nasıl zarar verdiğini, halkı nasıl evlerinden çıkamaz hale getirdiğini, korkuttuğunu, sokakları savaş alanına çevirip toplumunun huzurunu nasıl tehtid ettiğini görürsünüz. Anarşizmin her türlü otoriteye karşılığını, topyekün topluma saldırarak eyleme geçiren bu hainlere terörist denmez de ne denir?
Daha önce bu forumda polisleri çok eleştirdim. Şahsi olarak polis teşkilatının çoğu mensubundan hazzetmem. Yanlış hareketlerine yanlış, pişkinliklerine pişkinlik, şerefsizliklerine de şerefsizlik derim. Fakat nihayetinde, polis de bir memurdur. İç güvenlik teşkilatları devleti, dolayısıyla halkı temsil eder. Her ne kadar polisi eleştirsek de, o atılan taş, bu milletin öğretmenine, avukatına, doktoruna, iş adamına, fakirine, zenginine, herkese atılmıştır. Kısaca polise durduk yere saldırmak, topluma saldırmaktır.
Evet bu 1 Mayıs'da polisin de hataları olmuştur. Yer yer yakalanan teröristler bile dövülmüştür. Halbuki hiç birşey için olmasa bile toplumumuzun kültürü gereğince bu insanlık dışı. Tarihte bizim kültürümüz, savaş esirini bile namus sayar. Düşman bile sana teslim olduktan sonra, onun başına gelecek her şey senin sorumluluğundadır. Kaldı ki yakalananların bazıları ertesi gün serbest bırakıldı. O dövülen çocukların da her ne kadar yediği dayağı hakettiğini düşünsen bile bir ailesi, bir annesi var. Neticede o da bir evlat, demeye dilim varmasa da o da bir insan. Ona o muameleyi yapmak, sadece insanlığa değil, kültürüne, ahlaki değerine de aykırıdır. Savunulamaz.
Şimdi yukarıda söylediklerim bi kenarda dursun. Kolundan tuttuğun, zaten yakaladığın adama copla vurmayı ve daha önceki 1 mayıslarda işciye uygulanan şiddeti bu diyeceklerimin dışında tutuyorum. Fakat bu 1 Mayısta sokak aralarındaki gençlere orantısız güç kullanıldı diyenler, pardon ama ne yapılmalıydı? "OOoo gençler, buyrun buyrun, şu dükkan yanmamış biraz da buraya atın, şu arabanın da bi farı sağlam" mı denmeliydi? Polisin görevi, kanunu çiğneyen herkesi yakalamak, en yakın hakimin önüne koymaktır. Bunu yapmak için zor kullanması da, polisin yöntemleri arasında mecburen mevcuttur. Zira yakalanmamak için size zor kullanana adama, yakalamak için siz de zor kullanmak zorundasınızdır. Şimdi polise kaldırım taşı, misket (evet, bildiğiniz bilyeyi mermi gibi sapanla attılar) hatta molotof atan adama copla karşılık vermek, ne orantısız güce girer, ne de yasadışılığa.
Bu yazdıklarımdan sonra eminim forumun ipsiz sapsız anarşistleri ilişecek, fütursuzca laf sokma çabalarına gireceklerdir. Ya da daha önce dedikleri gibi, "yancısın sen yancı, faşistsin olum sen faşosun" ayarında saçma sapan laflar, söz enkazları dizeceklerdir. Bunları beceremezlerse hakaret edeceklerdir. Çok çok büyük ihtimalle de vatandaşın, halkın malına zarar vermeyi mazur göstermeye çalışacaklardır. Ama üzgünüm, tanımadığın bir insanın malına zarar vermenin, toplumun huzurunu, sokakların güvenliğini yerle bir etmenin, ekmek yediğin eli ısırmanın mazur görülecek bir tarafı yok.
Okuyan herkese teşekkürler...