Altın Yıldız

Users who are viewing this thread

Öncelikle, diğer hikayelerimi yazmaktan sıkıldığım için bıraktım. Ve bana yeni bir heyecan veren, yazma şevkimi tavan yaptıran bu hikayeye başladım. Umarım beğenirsiniz. Yazım yanlışlarım için şimdiden özür dilerim.

kl542.jpg

Thodea, Kalradya'nın kuzeyinde, mavi suların ötesindeki beyaz ülke. Altın saçlı, beyaz tenli insanların ülkesi. Üç küçük, ve bir büyük adadan oluşan Thodea halkının tamamı, eskiden dünyanın en kuzeyi olarak kabul edilen Graben, yani buz ülkesinde yaşayan ama yaklaşık dörtyüzyıl önce Kalradya'ya göç eden Nord'ların soyundan geliyordu. Anlatılanlara göre, göç sırasında yaklaşık 130 gemi, Kalradya'ya ilerleyen ana filodan bir fırtına sırasında ayrılmıştı. Gemiler fırtınadan korunmak için yer aramışlar, ve sonunda da o zamana kadar ayak basılmamış, üzerinde tek bir insanın bile yaşamadığı Thodea'yı bulmuştular. Ve, beyaz karın hiçbir zaman eksik olmadığı, sık ormanlar ve bereketli av hayvanlarının olduğu bu diyar onların yeni evi olmuştu. Şimdilerde ise, ülke korsan akınları ve yağmacılar tarafından hedef halini almıştı...

Beyaz karın keskin soğuğunu, yanan evlerin alevleri dağıtıyordu. Gökyüzüne yükselen siyah duman boğucu bir havaya neden oluyordu. Ve savaş çığlıkları ve kılıç sesleri kulakları tırmalıyordu. Thodea'nın en güneyindeki küçük ada yine bir korsan saldırısına hedef oluyordu. Erlend, etrafına baktı. Yaklaşık ikiiyüz civarında korsan vardı. Çetin bir savaş oluyordu. Kendisi ve arkasındaki elli Thodea muhafızı, bir anda kurt gibi ulumaya başladılar. Sırtlarında kurt postları vardı. Ve ellerindeki balta ve kalkanlarla beraber korkunç bir hava veriyordular. Hepsinide saçları uzun ve altın rengiydi. Hepsi de farklı bir şekilde örmüştü saçlarını. Erlend, deniz mavisi gözleriyle tepenin aşağısındaki yanan kasabayı göstererek "Saldırın!" dedi. "Saldırın Thodea'nın kurtları!". Bu sözlerle beraber hepside bayırdan aşağıya koşmaya başladılar. Ve korsanların üzerine bir kurt gibi atladılar. Erlend karşısına gelen ilk korsanın bogazına baltasını yerleştirdirdi. Baltayı eliyle çıkarttığında, adamın boğazındaki yarıktan boşalan kan, beyaz karın üzerine akmaya başlamıştı. Etrafına baktı, kendine yeni bir hedef arıyordu. Bir kurdunki gibi keskin bakışlarını yeni hedefine kitledi. Adam, şu anda başka birisiyle dövüşüyordü. Erlend'e arkası dönüktü. Erlen koşarak dama doğru gitti, kalkanıyla adamın kafasına bir darbe vurduğunda, uzun boylu adam yere savruldu, elrend onun üzerine çıktı, baltasını adamın kafasına geçirmeye hazırlanıyorduki, kafasında bir acı hissetti. Uzun kel bir korsan Erlend'in kafasına tekme atmıştı. Elrend savrulup yere dütü. Baltası elinden fırlamıştı. Şimdi bir tek kalkanı vardı. Az önce yediği tekmeden dolayı sendeleyerekte olsa ayağa kalkmayı başardı. Başı ağrımaya başlamıştı. Kalkanını iki eliyle birden destekleyerek karşısındakilere baktı. Deminden öldürmeye çalıştığı uzun boylu adam ve Erlend'e tekme atan kel adam vardı. Adamlardan uzun olan pek kaslı sayılmazdı. Elinde bir tek kısa kılıç vardı ve zırh giymiyordu. Kel olan adamsa elindeki gürz ve kalkanla beraber, güçlü kaslara sahipti. Örme zincirli zırh vardı üzerinde. İşinin zor olduğunu düşündüğü sırada bir ses duydu, "Prensim!" hemen sol tarafına baktı, ve bir muhafızın kendisine gönderdiği mızrağı gördü.

Elrend çevik bir hareketle mızrağı havadayken yakaladı. Adamlar Elrend'in elindeki mızrağı gördüğünde aralarına mesafe koymak için biraz geri çekildi. Normalde yapılması gereken harekette buydu. Bir mızraklı rakiple karşılaştığında ya mızrağı kullanamayacak kadar yakınına gitmeliydin, yada onun menzilinden çıkacak kadar uzağa. Ama bu bir Thodian* için geçerli değildi. Elrend mızrağı sert bir şekide, üstünde zırh olmayan adama fırlattı. Adam ne olduğunu anlayamadan, göğüs kafesini kırıp geçerek kalbini delen mızrağın şiddetiyle geriye doğru savrulup yere yığıldı. Diğer adam gözlerini korkudan dolayı irice açtı. Ama korkusu kısa sürdü, zırhından cesaret alarak Elrend'in üzerine yürüdü. Gürzünü savurmaya başladı. Elrend ise bunun karşısında sadece savunma yapabiliyordu. Kalkanıyla savunmaya devam ediyordu, ama adamın yavaş yavaşta olsa cesaretinin arttığını hissedebiliyordu. Bu sırada kalkanından gelen keslerde değişmeye başladı. Daha önce sert ama az bir ses gelirken, şimdi her darbede ses titrek ve çok çıkıyordu. Kalkanının kırılacağını anlamıştı. Kel adam şimdi darbelerinidahada sert vuruyordu. Elrend'in içini korku sarmaya başladı. Böyle bir yerde mi ölecekti. Değersiz bir korsan tarafından öldürülecek ve hayatı böylece bitecekmiydi şimdi. Terlediğini hissedebiliyordu, ve yorulmuştu. Kalkanı tutmakta zorlanıyordu. Bacakları, onu diz çökmeye zorluyordu. Ve sonunda bir çatırtı sesi geldi. Kalkanı kırılmıştı. Yere savrulduğunu hissetti, ve başında bir acı. Gözleri yavaşça kapanmaya başladı. Bu sırada kendisine doğru ağır adımlarla ilerleyen kel adamı gördü. Görüşü bulanıklaşmaya başlamıştı. Bulanıklık dahada arttı, taki annesinin görüntüsü önünde oluşana kadar, annesi ona gülüyordu. "Altın sarısı saçları her zamanki gibi omuzlarına kadar iniyordu. Gülüşü, güneşten daha parlaktı. Sonra babası geldi annesinin yanına, oda üzerindeki deri kıyafetler ve kenarları yünlü bir pelerin giyiyordu. Kızıl saçları ve sakallarıyla beraber görkemli bir şekilde duruyordu. Ve kız kardeşi, onbeş yaşına girmişti bu yıl.Elrend'den iki yaş küçüktü. Babasının kızıl saçlarını almıştı, onunda gözleri ailenin diğer üyeleri gibi gökmavisiydi.

Elrend onlara elini uzatmak istedi, ama herkes ona sırtını dönüm uzaklaşmaya başladı. Bağırmaya çalıştı, ama yapamıyordu, sesi çıkmıyordu bir nedenden dolayı. Ve yerinden kımıldayamıyorduda, sadece izleyebiliyordu. Ailesinin sessizce uzaklaşışını, gözden kayboluşunu izleyebildi sadece. Sonra bir karanlık, gecedende kara bir karanlık çöktü. Siyahtan başka bir renk yok gibiydi...

Tekrar gözlerini açtığındaysa, bir kafesin içinde buldu kendini. Elleri ve ayakları zincirlenmişti. Etrafına dikkatlice baktı. Kendi gibi bir kaç kişi daha vardı, ama hiçbirini tanımıyordu. Kafesin dışına baktı, etrafta insanlar koşuşturuyordu. Bazı bağırışmalar duyuluyordu. Ağaçlarda canlı bir yeşillik vardı. Güneş en tepede ışık saçıyordu etrafa. Sonra adamın teki kafese yaklaşarak Elrend'e baktı, "Kalradya'ya hoş geldin Thodian* " dedi. "Merak etme, bu kafeste fazla kalmayacaksın, siz Thodian'ların burada alıcısı çok oluyor. Nord insanlarının size karşı özel bir merakı var. Hemen bir sahip bulursun kendine". Bu sözlerden sonra kahkahalar atarak uzaklaşmaya başladı. Elrend olanları yeni anlayabilmişti, ölmemişti. Bir köle tacirinin eline düşmüştü...

Bölüm Notları;
Thodian= Thodea kıtasında yaşayan Nordlara verilen isim.
 
V-man said:
Her zaman ki gibi güzel bir hikayeye benziyor ama diğer hikayeleri bırakmasaydın keşke senin gibi yazarlara forumun her zaman ihtiyacı olacaktır :smile: ..

Teşekkürler. İnşallah güzel birşeyler ortaya çıkarabilirim.

Diğer hikayelerle ilgili olarak, artık heyecan vermiyordu yazarken, bunu bitirdikten sonra tekrar onlara devam edebilirim belki, tam bilemiyorum. Ama şimdi üzerine düşeceğim hikaye bu.
 
Back
Top Bottom