Bölüm Adı: Ziyafet
Bölüm: 8
Güneş, yavaş yavaş Sargoth'un batısını çevreleyen Alviss Dağları'nın ardına doğru çökmeye başlamıştı. Gökyüzü kızıl kesilirken odasında kağıt üzerinde çalışmalarını sürdüren Varyag bir yandan da dışarıyı izlemekteydi. Akşam düzenlenecek olan ziyafette alınacak olan yeni kararları tekrar gözden geçiriyordu. Muhafızlardan biri, kapıyı çalıp izin isteme gereği duymayarak küstahça kafasını araladığı kapıdan içeri soktu ve etrafı bir süre yokladı. Ardından da büyük bir adım atarak odaya girdi ve Varyag'a dönerek;
"Efendim, emrettiğiniz gibi akşam düzenlenecek olan ziyafet için tüm hazırlıklar tamamlandı. Ziyafeti nerede düzenleyeceğiz?"
Kral Varyag, usulca ayağa kalktı ve muhafıza doğru döndü.
"Ziyafet sarayımda düzenlenecek. Masaya kırmızı bir örtü serin ve mumlarla etrafını aydınlatın. Aşırı derece şatafata gerek yok, ardından da tüm yemekleri bu masaya taşıyın. Ayrıca şaraplarda hazır olsun."
Muhafız bir kez daha selam verdi ve;
"Emredersiniz, efendim!"
Varyag, muhafız tam da odadan çıkacakken;
"Bir daha da kapıyı çalıp izin istemeden odama veya saraya gelme. Bu defalık seni affediyorum." dedi ve tekrar masasının başına geçti. Muhafız ise tekrar selam verip odadan ayrıldı. Varyag da bir süre daha odasında çalıştıktan sonra kapıyı kilitleyip meydana çıktı...
Hafif bir rüzgâr hakimdi Sargoth'un sokaklarına. Varyag, epeydir uğramadığı hana tekrar gitmek istedi fakat öncelikle zindana uğramasının daha iyi olacağını düşündü. Bir süre sol ayağını duvara yaslayarak dışarıyı izledi. Sokaklar bomboştu, sadece iki dakikada bir elindeki testilere doldurduğu suyu evine getiren birkaç köylü grup vardı dışarıda. Hafif esen o rüzgârın yerini küçük küçük yağan kar taneleri almıştı. Varyag derin bir iç çektikten sonra zindana doğru ilerlemeye başladı. Gardiyanın yanına geldi ve;
"- Nöbet nasıl gidiyor asker?"
"- Çok iyi efendim. Hiçbir sorun yaşanmadı, gerçi bu oldukça normal birşey. Elinize sağlık, geçen gün onlara yedirdiğiniz o tokmak sayesinde şimdi "çıt" bile çıkarmıyorlar."
"- Hehehe! Herneyse, şimdi içeri giriyorum. Kapıları aç bakalım..."
Gardiyan hızla cebindeki anahtarları çıkardı ve kapıyı açıp bir adım geri çekildi. Varyag içeri girdikten sonra kapıyı tekrar kapatıp kilitleyiverdi.
"- Merhabalar, bakıyorum da köpek gibi havlamıyorsunuz artık, çok iyi; bu çok iyi."
Lethwin somurtgan bir sesle;
"- Bu zindanda daha ne kadar kalacağım?"
"- Fazla değil, en çok bir yıl daha bu zindandasın."
Lethwin büyük bir heyecanla;
"- Yani bir yılın sonunda bizi serbest mi bırakacaksın?"
"- Tabi ki de hayır. En geç bir yıl içerisinde darağacında sallandırılacaksınız, benden kurtulabileceğinizi mi sandınız?"
Lethwin, oturduğu yerden bir adım daha geriye çekildi ve;
"- Hayır, hayır! Beni öldüremezsin, sen kim oluyorsun da beni öldürüyorsun ha?!"
Varyag öfkeyle;
"- Sen kim oluyorsun da Kral Ragnar'ı öldürtebiliyorsun ha?! Adi herif, yaban domuzu! Ulan ben şimdi senin... Neyse, seni şimdi öldürmeyeceğim. Ama o gebereceğin günü sabırsızlıkla bekliyorum, Lethwin. Bundan emin olabilirsin."
"- Kral Ragnar öldürüldü mü? Kim öldürdü Kral Ragnar'ı?"
"- Oradan bana bilmiyormuş takliti yapma, Lethwin. Onu sen öldürdün, ve de cezasını çekeceksin."
"- Kral Varyag, sana şerefim üzerine yemin ederim ki Kral Ragnar'ı ben öldürtmedim. Aslında bunu yapmak aklımdan geçmişti ama isyanı tamamlayıp halkın gözleri önünde darağacında sallandırmayı tercih ettim. Ama onu kesinlikle ben öldürmedim..."
"- Olmayan şerefin üzerine mi yemin ediyorsun? Herşeyi para için, altın için ve hükümdarlık için yaptın. Bir sürü insan hayatını kaybetti. Yaptığın o dehşet verici katliamı duymadığımı sanıyorsan yanılıyorsun. Hepsi tüm Kalradya tarafından biliniyor."
"- Evet, para için yaptım herşeyi. Hehehe, kontrolünü kendimize geçirdiğim o köyler ve şehirlerde inanılmaz sayıda destekçiniz çıktı, ne oldu sonra biliyor musun? Hepsinin elleri ve dilleri kesilip denize atıldılar. Bazıları Thir'da yakıldı, bazılarının da kolları ve bacakları kesilip bir köşeye atıldı. Bu söylediklerim tamamen benim emrimle gerçekleşti, ama Kral Ragnar'ı ben veya biz öldürmedik."
Kral Varyag, birazda olsa inanmaya başlamıştı ancak suçlamalarına devam etmek istedi.
"- Lethwin, umarım doğruları söylüyorsundur. Eğer ki doğruları söylüyorsan bil ki seni daha çabuk öldüreceğim, ama yalan söylüyorsan bunu da unutma. Yaptıklarım karşısında ölmeyi isteyeceksin fakat seni ölmekten beter edeceğim..."
Kral Varyag, arkasını döndü ve zindandan ayrıldı. Halâ düşünceli bir haldeydi. Sürekli kendi kendisine "- Acaba Kral Ragnar'ı kim öldürdü?" diye soruyordu. Bir süre daha dışarıda durduktan sonra doğruca sarayına çıktı. Aslında tavernaya uğrayacaktı ancak bunu tamamen unutmuştu...
"- Muhafızlar, muhafızlar! Kral Varyag'ın davetlileri geliyor, kapıları açın!"
Dağların ardına kadar uzanan ordularıyla birlikte Kral Varyag'ın daveti üzerine şehre ilerleyen lortlar, muhafızlar eşliğinde saraya doğru yürümekteydiler. Varyag, sarayın camından dışarıyı izliyordu. Masa oldukça iyi donatılmıştı ve lortların bu yemekleri beğeneceğinden emindi. Kapılar aralandı ve önce Yarl Turya olmak üzere diğer tüm lortlar saraya girdi. Ayaküstü kısa bir muhabbetin ardından tüm lortlar Kral Varyag'ın oturmasıyla masadaki yerlerini aldılar. Varyag, konuşmaya başladı.
"- Değerli derebeylerim. Bu akşam düzenlediğim bu ziyafetin başlıca sebebi, yüce Nord ulusu için önemli kararlar almak ve bir araya gelmektir. Yüce krallığımız sadece benim değil, hepimizin birlikteliğiyle kuruldu ve bu birlikteliğin devam etmesi gerekir. Neyse, eminim ki miğdeniz kazınıyordur ve içinizden bana laf saydırıyorsunuzdur. O zaman yemeğe başlayalım!"
Tüm lortlar, şarap dolu bardaklarını aynı anda havaya kaldırdılar ve bir yudum içdikten sonra masadaki yemeklere yöneldiler. Masada bir tek yemek kalmayana kadar hiçkimse birbiriyle konuşmamıştı. Varyag, en sonunda anlatmak istediği mevzuya geldi ve lortlara seslenmeye başladı.
"Değerli derebeylerim, bugün sözümü tuttum ve ziyafeti düzenledim. Ancak şimdi benimde anlatmak istediklerim var, ayrıca bugün burada yüce ulusumuz için oldukça önemli kararlar alacağız."
Tüm lortlar, Varyag'ı alkışlamaya başladı.
"Yüce krallığımız, Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldığında birçok derebeyimizi kaybettik. Ve en kötüsü olan Kral Ragnar'ı bir suikast sonucu kaybetmemiz oldu."
Yarl Aeric, söz hakkı isteyerek konuşmaya başladı.
"Yüce kralım, Nord ulusu için alınacak yeni kararları burada açıklayacakdınız, bu kararlar nelerdir?"
"Evet, evet. Şimdi o mevzuya gelelim. Krallığımızın isminden askeri teşkilattaki yeni düzenlemelere, kurulacak ilişkilerden yapılacak savaşlara kadar birçok konuyu burada sizlere sunacağım. Öncelikle krallığın ismiyle başlayalım... Yüce ulusumuzun ismi Doğu Nord Krallığı'ydı. Artık yeni ismi Nord Krallığı olarak değiştirildi ve deniz ötesi ve kıyılar Nordland olarak yeniden adlandırıldı."
Yarl Turya, ayağa kalkıp söz hakkı istedi ve tekrar yerine oturdu. Ardından konuşmaya başladı.
"Yani şuanki Nord toprakları ve kıyılar Nordland olarak mı adlandırılacak?"
"Evet, Turya. Nordland olarak adlandırılacak. Askeri teşkilatta da yeni düzenlemeler yapıyorum. Yakın bir zamanda tahminim Kergitlerle savaşacağız. Bu kaçınılmaz birşey... Süvarileri durdurabilmek için Rodoklardan esinerek Mızrakçı birlikler yetiştireceğiz. Ordu dağılımı %40 Piyade, %40 Okçu ve %20 Mızrakçı olarak değiştirilecek."
"Peki ya diplomasi ve savaşlar hakkında neler olacak?"
"Kergit İstilaları bildiğiniz gibi halâ devam etmekte ve gün geçtikçe tehlike bizim için büyüyor. Ayrıca Kergitlerle tek başımıza savaşırsak hiçbir şey yapabileceğimizi de sanmıyorum. Bundan dolayı Sarranid'lerin kapısını çalacağız."
"Tamam da, Sarranid Sultanı Sultan Hakim'in teklifinizi kabul edeceğini nereden biliyorsunuz?"
"Emin ol Turya, o bunu bizden çok istiyordur. Kergitler daha bizden hiçbir toprak alamadı, ama Sarranidler alınan istihbaratlara göre 5 toprağını kaybetti, hatta aralarında Ahmerrad bile var."
"O zaman muhtemelen bizimle birlikte Kergitlere karşı etkin bir savaşa girişmeyi isteyeceklerdir. Peki ya savaşlar hakkında neler diyeceksiniz? Ayrıca sürekli seferler düzenleniyor ve bu orduyu yoruyor."
"Sürekli savaşmak benide yoruyor, inanın benide yoruyor. Ama buna mecburuz, Kalradya'da kanun böyle. Herşey aniden gerçekleşiyor ve buna anında müdahale etmek zorunda kalıyorsun. Müdahalede bulunmazsan hemen saldırıya uğruyorsun. Yani bu mecburî olan birşey..."
"Svadya ile nasıl mücadele edeceğiz, efendim?"
"Tam iki gün sonra öğle vakti tüm ordular toplanacak ve Dhirim üzerine sefer düzenlenecek. Dhirim'i alacağımız gibi çevresindeki tüm kaleleride topraklarımıza katacağız. Svadyalılar nasıl bir belaya bulaştığını ancak bu şekilde anlayacaktır."
"Hmm... Efendim, o zaman izninizi istiyorum."
"Tabi ki, tüm lortlar, sonunda ziyafet sona erdi; ayrılabilirsiniz."
Tüm lortlar sırasıyla şehirden ayrıldıktan sonra Varyag bir süre odasına çekildi. Gece olmuştu, etraf oldukça sessisti. Meydan boşalmıştı, sadece iki üç muhafız ve zindanı koruyan gardiyan vardı. Varyag, uzun zamandır uğramadığı tavernaya gitmeye karar verdi ve odadan çıktı...
Tavernanın çevresinde hiçkimse yoktu, ancak içeride ışık ve ses vardı. Ayrıca etraf çok ağır bir içki kokusuna bürünmüştü. Varyag, eliyle tavernanın kapısını hızla itti ve isteksiz bir halde içeri girdi. İleride gördüğü boş bir masaya geçti ve üç şişe şarap istedi. Ardından etrafını biraz yoklayıp tekrar önüne döndü. İki dakika sonra şaraplar masasına gelmişti, hemen bir tanesini açtı ve içmeye başladı. Sol tarafta en köşeye çekilmiş olan kirli sakallı zayıf bir adam dikkatini çekmişti. Keskin gözleriyle doğrudan ona baktı ve bir süre izledikten sonra yanına çağırdı.
Adam, Varyag'ın yanına geldi ve selam verdikten sonra, "- Yüce kralım, beni mi çağırdınız?" dedi. Varyag, "- Evet, otur." dedikten sonra bir sandalyeyi yanına alıp Varyag'ın karşısına geçti.
"Sen kim oluyorsun?"
"Yüce kralım, ben Normanlı Eddesa. Tüm Kalradya'yı devamlı olarak dolaşır, notlar alır ve denizlere açılıp bir yerler keşfetmeyi denerim."
"Farketmiştim sende birşeyler olduğunu... Senden birkaç isim hakkında bilgi isteyeceğim."
"O isimler nedir efendim?"
"Marnid, Lezalit, Katrin ve Ymira."
"Efendim, bana biraz süre verin. Şu defterimi yoklamam gerekecek galiba."
"Tamam, ama çabuk ol."
Gezgin, tozlanmış kalın kitabını masaya bıraktı ve sayfaları hızla karıştırarak bu isimleri aramaya başladı. Ancak yirmi dakika sonra birşeyler bulabilmişti...
"Efendim, efendim! Buldum, aradığınız isimleri buldum."
"Anlat bakalım."
"Marnid... Tam altı gün önce Rivachegli Thonsky isimli bir köle tüccarında gördüm. Uzun bir süre Sargoth'ta yaşamış ve ticaretten oldukça iyi anlayan bir tüccar. Şimdi Lezalit'e bakalım. Lezalit... Onunla ilgili tam bir bilgim yok ama o da Rivacheg'de ve Thonsky'nin köle pazarında. İyi bir komutanmış ve savaşlarda bir ordu için oldukça gerekli bir kişiymiş. Ymira... Ymira, geçenlerde Rivacheg'de Topal Sovsoliosky isimli bir köle tüccarında satışa sunulmuştu. Adam akıllı birisiydi, erkekleri azdırmak için Ymira'ya açık saçık kıyafetler giydirip meydana sürmüş. Sarranid çöllerinden kervanla gelen Muhtalib Bin Ayyam isimli ayyaşın tekine satılmış. Vay haline!..."
"Ymira satıldı mı?"
"Evet, efendim. Shariz'den gelen bir kervan'da hurmalarını pazara getirmek için Rivacheg'e gelen Sarranidli bir ayyaşa satılmış."
"Onunla sonra ilgileneceğim... Katrin ile ilgili bir bilgi yok mu?"
"Hayır, efendim. Ne yazık ki yok."
"Pekala, sen o saydıklarının halâ Rivacheg'de olduğundan emin misin?"
"Evet, efendim. Orada olduklarından son derece eminim."
"Bana onlar hakkında bilgi içeren tüm sayfaları kopartarak ver."
"Ama efendim..."
"Ver dedim, ver!"
Gezgin, somurtarak sayfaları koparttı ve Varyag'a verdi.
"Alın efendim."
Varyag, biraz gülümsedi ve;
"Bu iyiliğini karşılıksız bırakacağımı mı sandın sen? Al şu 3.000 dinarı. Bu para sana epeyce bir süre yeter."
"3.000 dinar mı? Efendim, çok sağolun. Ben bu parayı bir ayda zor kazanıyordum, çok teşekkürler!"
"O bilgiler kadar önemli değil bu para. Hadi, sana kolay gelsin."
"Teşekkürler, efendim."
Varyag, yarım kalan şarabını masada bırakıp tavernacının yanına gitti ve parasını ödeyip oradan ayrıldı. İstediği tüm bilgileri elde etmişti. Artık tamamen bu bilgilerle ilgilenmeliydi, eski yoldaşlarının yaşadığını öğrenince zaten ayrı bir heyecana kapılmıştı. Koşarak yanına birkaç asker aldı ve zırhını kuşanıp sabah olana kadar meydanda bekledi...
* * * * * * * * * *