İhanet Çemberi - 10.Bölüm Geldi *Dhirim Seferi*

Users who are viewing this thread

Bölüm Adı: Şafak Vakti
Bölüm: 4

      Gece yarısıydı ve hava oldukça soğuktu. Sert bir rüzgârın uğultusu ve yaprakların hışırtısı dışında hiçbir ses duyulmuyordu. Lakin dışarıda olağanüstü bir hareketlilik vardı ve sürekli olarak birkaç asker atlara yüklenmiş birkaç yükü kale kapısının önüne bırakıyordu. Kral Ragnar hızlı adımlarla Varyag'ın odasına yürüdü ve kapıyı açıp "- Lort Varyag, derhal yatağından kalk!" dedi. Varyag elindeki kitabı kapatıp yatağının kenarına koydu ve mumu eline alarak Kral Ragnar'a doğru yaklaştı. Sonra da "- Efendim, uyumuyordum. Elimdeki kitabı bitirecektim, sorun nedir?" diye fısıldadı. Kral Ragnar biraz etrafına baktı ve sesini yükselterek "- Lort Varyag, Sargoth Şehri'ne yerleştirdiğimiz casuslar sonunda görevden geldi ve topladığı istihbaratı bana sundu. Ne yazık ki haberler kötüden de kötü. Lethwin Ufuk-Aşan'ın komutasındaki 15.000 asker Wercheg'e, bize doğru yürüyor ve onlara karşı koyabilecek doğru düzgün sayıda bir ordumuz yok. Kısacası bu saldırı bizim sonumuz olacak ama belki sen..." derken Varyag Kral Ragnar'ın sözünü kesti ve "- Efendim, belki değil, kesinlikle bu savaşı biz alacağız. Onlarda 15.000 asker olabilir ama hepsi birer korkağın teki. Kralım, bana sabaha kadar izin verin, savaşta sergileyeceğimiz birkaç taktik düşünmeliyim." dedi. Kral Ragnar, biraz düşündükten sonra "- Ordular şafak vakti burada olur, güneş doğana kadar vaktin var, Varyag..." diyerek odadan çıktı. Lort Varyag, elindeki mumu masasına koydu, kapıyı kapattı ve kuş tüyünü mürekkebe batırarak kitabının boş bir sayfasına nasıl bir taktik sergileyebileceğini çizerek tasarlamaya çalıştı. Aradan geçen üç saatin sonunda aklına müthiş bir plan geldi ve ayağa kalkarak "- Evet, işte bu!" diye bağırdı. Hızlı adımlarla Kral Ragnar'ın yanına gitti ve konuşmaya başladılar.

    Lort Varyag: Efendim, işte bu defa onları kesin yenilgiye uğratacağımız müthiş bir planım var.
    Kral Ragnar: Nedir bu müthiş olan plan?
    Lort Varyag: Anlatayım efendim. Sizin, benim, Turya'nın ve garnizondaki birliklerin toplamı tam tamına 1600 asker ediyor. Bu birliklerin 800'ü benim komutamda, diğer 800'ü ise sizin komutanızda savunma yapacak. Tüm okçular surlara yerleştirililecek ve bazıları kulelerde bulunacak. Bu okçuların 20 tanesi 4'er gruplara ayrıltılarak evlerin çatısına yerleştirilecek ve kamufile olmaları için samanla örtülecek. Yine öndeki birimlerin 100 tanesi ellerindeki balistalarla düşmanı geri çekmeye zorlarken mancınıklarla şehre girmeyi bekleyen birlikler taş yağmuruna tutulacak. Düşman ağır kayıplar almaya başladığında benim komutamdaki birlikler şehrin arka kapısından geri çekilecek. Sizde düşmanı şehre almak için meydana doğru gerileyeceksiniz. Bu sırada evlerin çatısındaki okçular devreye girecek ve atışa başlayacak. Surlardaki birimlerde çatıdakilere destek vererek atış yapacak. Biz bu sırada şehrin dışarısından dolanıp ön kapıdan içeri gireceğiz ve Lethwin'in askerleri iki ateş arasında kalmış olacak. Aralarında bir tane bile canlı kalmayana kadar o itlerle savaşacağız!
      Kral Ragnar: Gerçektende bu taktik işimize yarayabilir. Eğer sen bu şehri kurtarırsan büyük bir şekilde ödüllendirileceksin, Varyag.
      Lort Varyag: Efendim, izninizle orduları sabaha kadar hazır hale getirmek istiyorum.
      Kral Ragnar Tamam, Varyag. Şimdi git ve hazırlıkları yap.
    Lort Varyag, odadan ayrıldı ve koşarak dışarı çıkıp hazırlıkları başlattı. Şafak vakti geldiğinde Lethwin'in komutasındaki 15.000 asker Wercheg surlarının karşısına dikilmiş olacak...

    -  Size teslim olmanız için sadece tek bir şans veriyoruz!
    Güneş dağların arkasından yavaşça yükseliyordu. Bu sözler, Lethwin'in ordusundaki bir komutanın ağzından çıkmıştı. Varyag, sinirli bir şekilde kale surlarının üzerinden düşman askerlerine bakıyordu. Gözlerini bu çağrıyı yapan adama çevirdi ve sırtındaki arbaleti çıkardı. Ve tekrar aynı çağrı yapıldı. "- Ya teslim olun ya da geberin!" cümlesi Varyag'ın kulaklarında yankılanıyordu. Kaşlarını çattı ve arbeletini o askere doğrultup atışını yaptı ve o komutan yere yığılıp gözündeki oku elleriyle tuttu ve can çekişerek öldü. Varyag, geri adım attı ve arkasına dönüp "- Ulu Nord askerleri! Tüm gücünüzle düşmanlarınıza karşı savaşın! Şimdi, öndeki 100 asker balistaları alıp kale kapısının etrafını sarsın!" diye bağırdı. Lethwin'in askerleri koçbaşıyla kapıları kırmaya çalışıyordu. Bu sırada okçular koşarak yerlerini almaya başlamıştı. Garnizondaki diğer askerlerde meydana konuşlandırılırken kalenin içerisindeki mancınıklar yağlanıp ateşe veriliyor ve fırlatılıyordu. Okçular kulelerden ve surlardan askerlere atış yaparken düşman birlikleri tüm güçleriyle kapıya yükleniyordu. Bir anda kapılar kırıldı ve büyük bir toz bulutu oluştu. Düşman askerleri hızla hücuma geçmişti fakat hiç farketmedikleri birşeyle karşılaştılar. Hücum edenler balistalara saplanmıştı ve diğerleri de saplanmaya devam ediyordu. İlk taş fırlatıldı ve arkadaki bir bölüğü vurup çoğunu öldürdü. Havada ciritler, oklar ve baltalar uçuşuyordu. Düşmanlar aynı zamanda surları kırıp delik açmak için uğraşıyordu. En öndeki birlikler önce vuruyor, sonra geri çekilip tekrar hızla dalıyor ve gelenleri balistadan geçiriyordu. Karşı taraf çok büyük zaiyat almıştı ama hala saldırılarına devam ediyordu. Lethwin bağırarak "- Askerler! Merdivenleri yerleştirin, surlara tırmanacağız!" diye emir verdi. Aynı zamanda kuşatma kuleleride yaklaşıyordu. Varyag, tahta kutulara doldurulan şişeleri çıkardı ve ucunu meşaleyle ateşe verip merdivenden tırmananlara fırlattı. Düşmanlar yanarak merdivenden düşüyor ve gerisindeki askere çarpıp onuda yere seriyordu. Kuledeki birlikler de bu şişeleri ateşe verip fırlatıyor ve merdivenleri itip düşürüyordu. Kuşatma tüm şiddetiyle sürürken birkaç asker kuşatma kulelerinden dışarı fırlayarak surlara çıkmayı başardı. Varyag, sert bir ses tonuyla "- Askerler, surlardaki düşmanları geri çekmeye zorlayın!" emrini verdi. 20 kadar asker ellerindeki şişeleri fırlatarak düşmanı yakmaya başladı. Mancınıkların hedefi kuşatma kulesi olarak belirlendi. Son bir atışla kuşatma kulesi yıkıldı ve birçok düşman askeri orada ölüverdi. Lort Varyag, koşarak aşağı indi ve "- Benim komutamdaki birlikler, beni takip edin!" diye bağırdı. İşte artık planlanan taktiğin uygulanma vaktiydi. Kral Ragnar durumu farketti ve Varyag ile askerlerinin arka kapıdan  çıkmasını bekledi. Çarpışma hızla devam ediyordu en az 1000 düşman askeri öldürülmüştü ve Nordların kaybı sadece 53 askerdi. Lort Varyag, askerlerle birlikte arka kapıdan dışarı çıktı ve şehrin ön kapısına doğru yürümeye başladı. Kral Ragnar, "- Birlikler, şehir meydanına doğru geri çekilin!" emrini verdi. İkinci aşama düşmanı şehrin içine çekmekti. Kral Ragnar ve komutasındaki 747 asker geri çekilmeye başladı ve Lethwin'in bir bölüğü dışındaki tüm askerler şehrin içine girmişti.  Birkaç asker dışarıdaki bölüğü mancınıkla taş yağmuru altına aldı. Ard arda atılan 10 ateşli taşın ardından tüm bölük imha edilmişti ve bu sıradaki çatıdaki okçular içeri çekilen düşman askerlerini ok yağmuruna tutmaktaydı. Kayıp 53 iken 293'e çıktı. Bu sırada şehrin ön kapısına gelen Varyag'ın askeri hep bir ağızdan "- Saldıralım!" diye bağırdı ve Varyag şiddetli bir sesle "- Hücum!" dedi. Lethwin olanlara şaşırmıştı. Düşman iki ateş arasında sıkışıp kalmıştı ve ayrıca tepelerinden de yağmur gibi yağan oklara kurban gidiyordu. Çarpışmalar güneş tam tepeye gelene kadar sürmüştü ve zafer sonunda Varyag'ın eline geçmişti.


    - Bugün müthiş bir zaferle bizi gururlandırdın, Varyag.
    - Efendim, bu zafer asıl sonuna kadar direnen askerlerimizin sayesinde elde edilmişti.
    - Evet, Varyag. Herneyse, Doğu Nord Krallığı seni hakettiğin bir seviyede ödüllendirilecek.
    - Teşekkürler, efendim. Lethwin'i elimizden kaçırsak bile büyük bir darbe ile hepsini sarstık. Esirimiz Yaroglek'ten ne haber?
    - Vaegir Krallığı ile görüşmelerimize başladık. İttifaklık anlaşmasının imzalanması an meselesi.
    - Kralım, zor bir savaş döneminde en azından bir dost bizim için belki de kurtuluş olabilir. Umarız kabul ederler.
    - Evet, umarız ki kabul ederler. Kergitlerin ve Svadyalıların saldırması an meselesi.
    - Hayır, kralım. Lethwin'in böyle feci bir şekilde yenildiğini duyduklarında bizimle savaşmaktan korkacaklar.
    - Aslında korkup saldırmamaya da bilirler.
    - Herneyse, efendim müsadenizi isteyeceğim.
    - Müsade senin, Varyag. Yarın akşam ziyafet var. Kesinlikle orada ol.
    - Tamam efendim, görüşürüz.
  Varyag, bu konuşmadan sonra ölen askerlerin cesetlerinin toplanması emrini verdi. Bu zaferin ardından gerçekten büyük bir orduyla sarsılan Batı Nord Krallığı'nı yıkmak gerektiğini düşünüyordu. Ama bunun için çok sayıda askere ihtiyaç vardı ve bu askerlerin donanımlı da olması gerekmekteydi. Bu en az iki haftada gerçekleştirilebilecek birşeydi ama yapılması gerekiyordu. Uzun uzun düşündü, sonra da hana doğru yürüdü. Hanın kapısını açıp içeri girdi ve yemek yedikten sonra ayrılıp akşam olana kadar odasında yatmaya gitti. Yatağının örtüsünü açtı, içine girdi ve üzerini örttükten sonra gözleri kapattı ve iki üç dakika sonra da uyuya kaldı.


    Varyag, akşam kalkmayı hedeflese de yorgunluğundan dolayı sabaha kadar uyumuştu. Çok acıktığından dolayı hizmetçilerine yemek hazırlanmasını emretti ve yatağından çıkıp zırhlarını giymeye başladı. Sonra da baltası yerine kılıcını alıp kınına geçirdi ve arbaletini sırtına alıp sandalyeye oturdu ve yemeğinin gelmesini bekledi. Biraz sonra da yemek geldi ve yemeğini yedikten sonra odasından çıkıp şehre indi. Şehirde biraz dolaştıktan sonra yanına 200 askerini alıp şehirden ayrıldı. Bunduk'ta yanındaydı...

      - Efendim, uzun zamandır görüşmüyoruz. Wercheg'e saldıran orduları geri püskürtmeyi başardınız ve her geçen gün izlenimlerime göre halk tarafından daha da fazla destekleniyorsunuz. Hatta gelecekte Nord Krallığı'nın kralı olacağınız gibi söylentiler de var.
      - Bunduk, amacım Nord Krallığı'nı tekrar birleştirip Kral Ragnar'la birlikte düşmanlarımızın boğazına dolanmak. Taht için ayrı bir isyan çıkartmak ya da darbe girişiminde bulun tahta oturmak değil.
      - Efendim, 200 askerinizle birlikte şehirden ayrıldığımıza göre bir saldırı yapmayı planlıyorsunuz.
      - Evet, bir saldırı yapacağım. Genişleyebilmemiz için Albruq Kalesi'nin kontrolünü hemen kendimize geçirmemiz lazım. Orada eminim 20'den fazla asker yoktur, bir tane bile canlı bırakmadan hepsini geberteceğiz ve bunun haberi kimseye yayılmayacak.
      - Tamam, efendim.
   
    Varyag, iki saatlik yolun ardından Albruq Kalesi'ne vardı. Kısa süren bir kuşatmanın sonunda kale ele geçirildi ve kısa sürede garnizon için asker gönderildi. Daha sonra akşam olmadan Wercheg'e dönüldü. Lort Varyag, önceki zaferleri ile birlikte Albruq Kalesini aldığınıda Ragnar'a duyurmak için heyecanla ve sevinçle Kral Ragnar'ın sarayına çıktı. Sarayın kapılarını açıp önüne bakınca gördüklerine inanamamıştı...
Arkadaşlar, dörtüncü bölümü de tamamladım. Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı eksik etmeyin.
 
Çok güzel hatta mükemmel yazıyorsun, kesinlikle devam etmen gerektiğini düşünüyorum. Gelecek bölümleri sabırsızlıkla bekliyoruz, başarılar dilerim.
 
Bölüm Adı: Kergit İstilaları
Bölüm: 5

    Varyag, gördükleri karşısında donakalmıştı. Böyle birşeyin nasıl olabildiğine bir türlü anlam veremiyordu. Tahta zeminin çatlakları arasına dolan kan Varyag'ın ayakkabısına kadar ulaşmıştı. Yavaş adımlarla Ragnar'a doğru yaklaştı ve dizlerinin üzerine çökerek "- Şimdi bizi kim yönetecek, Kral Ragnar?" dedi. Bir süre daha orada öylece durduktan sonra baltasını yere dayıyarak zorda olsa ayağa kalktı ve üzgün bir şekilde kapıdan dışarı çıkıp meydana indi. Böylesine kötü bir olaydan sonra Doğu Nord Krallığı için savaş adeta kaybedilmiş gibiydi. Yere yığılmış varillerden bir tanesini kendisine çekerek üzerine oturdu ve düşünceli bir şekilde gökyüzüne baktı. Hafif bir rüzgâr esiyordu. Pamuk gibi gökyüzünden yavaş yavaş inen kar tanelerine dikkatle baktı. Bir an sanki havadan kan yağıyormuş gibi gelmişti Varyag'a. Bu sırada şehir kapısından gelen bir casus koşarak Varyag'ın yanına geldi ve "- Efendim, Kral Ragnar nerede?" dedi. Varyag kafasını yavaşta casusa çevirdi ve "- Kral Ragnar öldürüldü." diye haykırdı. Sokaklarda yankılanan sesi ahaliyi şaşkına çevirmişti...


    Lort Varyag, oturduğu yerden hızla kalktı ve kapının önündeki muhafızı yakasından yakalayıp hızla duvara vurdu. "- Sen muhafız, gözlerin tepende midir?! Kapıdan gelip geçenleri kontrol etmiyor musun insan kılıklı?!" diye bağırdı. Kemerindeki hançeri hızla çekip muhafızın boğazına dayadı ve "- Sana bir soru sordum, cevap versene!" dedi. Şaşkın ahali ellerindekileri bir köşeye bırakıp öylece Varyag' bakıyordu. Muhafız korku içerisinde "- Efendim, şehrin içerisine sadece Shariz'den gelen Sarranid kervanları ve Odasan'dan mallarını pazarda satmak için şehre giriş yapan köylüler vardı. Gün içerisinde başka hiç kimse şehre giriş yapmadı, surların önüne bile gelen yoktu." dedi. Varyag hancerini muhafızın boğazına bastırdı ve "- Kral Ragnar öldürüldü, sende gebereceksin!" diye bağırdı. Muhafızın yakasını bıraktı, hançerini kemerine soktu ve iki adım geriledi. Kaşlarını çattı ve hızla kılıcını çekip muhafızın başını gövdesinden ayırdı. "- Bir alçak yüzünden kralımız öldürüldü, bu seninde öleceğin anlamına gelmişti ve artık geberdin!" dedikten sonra kılıcını bir bezle silip kınına soktu ve kendisini bekleyen casusun yanı gitti.
      - Raporları ver.
      - Raporlar? Ha tamam efendim, affedin. Alınız, elimdeki parşömende her türlü birgi var.
      - Hmm... Haberler ne yönde?
      - Kalradya'nın en kuzeyinde sıkışıp kalan tek ülke sadece biz değiliz, efendim. Vaegir Krallığı'da çoğu toprağını kaybetmiş durumda. Güneyde ise Rodoklar Sarranidlilerle yaptıkları savaşta toprak kaybederken Svadya ile yaptığı çarpışmalarda yeni kaleler ve şehirler ele geçirmiş. Sarranid Sultanlığı Jamayyed Kalesi'ni ve Ahmerrad Şehri'ni Kergitlere kaptımış.
      - Vaegir'ları kim işgal ediyor?
      - Kergitler, efendim. Svadyalılar dışında herkes bu olayı "Kergit İstilaları" olarak adlandırmış. Heryere durmaksızın saldırılar yapıp köyleri basıp taş üstünde taş bırakmıyorlar. Şu anda kendi sahalarını bir o kadar daha genişletmiş durumdalar.

      - Kergit İstilaları mı dedin?
      - Evet, efendim.
      - Onların daha doğru düzgün zırhları bile yok. Nasıl olurda her yeri basabilirler?
      - Sancar Han son bir yıldır sessizliğini koruyordu. Ne toprak almışlardı, ne de kaybetmişlerdi. Lethwin isyanının ülkemizi ikiye bölmesinden sonra bir anda gürlemeye başladı. Meğer bunca zaman içinde hiç boş durmamış, toplam 45.000 tane asker yetiştirmişler.
      - Ne dedin sen? Kırkbeş bin tane asker mi? Svadya ile Rodok ordularını toplasan bu kadar asker oluşmaz. Nasıl becermişler?
      - Bildiğiniz gibi son zamanlarda nüfuslarının hızla artışından yakınıyorlardı. Halkı boş bırakmamışlar, topyekün silahlandırıp orduya katmışlar.
      - O zaman Vaegirların sonu hiç iyi olmayacak, tedbir alınmazsa bizimde...
      - Ne yazık ki öyle...
      - Sana yeni bir görev veriyorum. Tüm Kalradya'yı dolaşıp herşeyi rapor edeceksin. Her askerin özelliğini, kullandıklarını, ne gibi fayda sağladığını, taktiklerini, ne ile beslendikleri ve daha birçok bilgi bir şekilde benim elimde olacak. İyi resim çizebilir misin?
      - Çizebilirim, efendim. Neden sordunuz?
      - O askerlerin resimlerini de çizeceksin. Buraya geldiğinde seni zengin edeceğim ve bir daha asla böyle bir yapmayacaksın.
      - Teşekkürler, efendim.
      - Şimdi git o zaman, yolun açık olsun.
      - Emredersiniz, efendim!
   
    Ahali yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Güneş batıyordu, kar daha da şiddetlenmişti ve uykusu da vardı. Alburq Kalesi'ni kuşatırken oldukça yorulmuştu ve aynı gün içerisinde Kral Ragnar'ın ölümü karşısında sarsılmıştı. Yavaş adımlarla merdivenlerden çıkıp odasına girdi. Muma sertçe üfledi ve söndürdükten sonra yatağına yatıp uyumaya  başladı...

    Etraf bembeyaz olmuştu. Kar yağmaya devam ediyordu ve oda oldukça soğuktu. Hatta soğuktan uzun zamandır kesmeye fırsat bulamadığı sakalları bile donmuştu. Gözlerini yavaşça açtı ve örtüsünü üzerine sararak pencerenin önüne geçti. Şehrin neredeyse tüm çocukları dışarıda kar topu oynuyordu. Herşeyden habersizdiler. Yaklaşan felaket belkide onlarında sonunu getirecekti. Varyag, çocukların oyunlarını izlerken "- Bir yandan şanslılar, bir yandan da şanslı değiller. Ama her ne olursa olsun benim küçüklüğümden daha iyi bir seviyedeler..." diyordu iç çekerek. Elini duvara yasladı ve bir süre daha dışarıyı seyretti. Ardından tekrar yatağına yattı ve gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Uyandığında yemekleri masasındaydı. Yemeğini yedikten sonra üzerini kuşanıp dışarı çıktı. Bunduk han kapısının önünde öylece etrafına bakıyordu. Varyag koşarak Bunduk'un yanına gitti.
      - Bunduk, ne yapıyorsun burada?
      - Handa yemeğimi yedikten sonra şu oyun oynayan çocukları izliyeyim dedim. Bir anda aklıma karım geldi, ve tabi ki de çocuğum.
      - Bunduk, seninle samimi konuşacağım. Bak, seni bekleyen bir karın ve de bir çocuğun var. Benimle birlikte düşmanlarımızla savaşarak onlardan çok uzak kalıyorsun. Sana tavsiyem ailenin yanına geri dönmen.
      - Şimdi olmaz ama daha sonra ailemin yanına gideceğim, efendim.
      - Ya daha sonrası olmazsa? Her zaman kazanacağız diye bir kural yok. Burası Kalradya, insanın başına herşey gelebilir.
      - Orası öyle ama ben sizin yanınızda savaşmak istiyorum. Ailemin yanına elbette bir gün döneceğim ama bunu Nord Krallığı tekrar kurulduğunda ve siz intikamınızı aldığınızda yapacağım.
      - Tamam, Bunduk. Sen nasıl istersen, ben gidiyorum. Uzun zamandır Yaroglek'i ziyaret etmedim, beni özlemiştir şimdi o.
    Hızlı adımlarla zindan kapısının önüne geldi ve gardiyana "- Burada durumlar nasıl?" diye sordu. Gardiyan "- Şimdilik hiçbir sorun yok, efendim." dedi ve Varyag anahtarları alıp kapıyı açtı. Zindan çok karanlıktı. Duvarın yukarısındaki bir delikten vuran ışık dışında hiçbir şey yoktu. Yaroglek ise ellerinden ve ayaklarından zincirlenmiş bir halde bulunduğu yerde öylece yatıyordu. Yüzü oldukça beyazlaşmıştı ve tüm canlılığını neredeyse kaybetmişti. Uzun zamandır zindanda kalmanın zorlukları karşısında her geçen gün daha da fazla güçsüzleşiyordu. Yaroglek gözlerini araladı ve bitkin bir ses tonuyla "- Varyag, öldür beni..." dedi. Varyag bir köşeye gidip oturdu ve konuşmaya başladı.
      - Uzun zamandır görüşmüyoruz, Yaroglek. Zindanda günlerin nasıl geçiyor?
      - Öldür beni Varyag!
      - Cidden ölmeyi mi istiyorsun?
      - Öldür beni!
      - Siz Vaegirlar'ın yeni başkenti Rivacheg'e gönderdiğim elçi bugün burada olur. Eğer bizimle ittifak yapmayı kabul ederlerse seni zindanda bir ay daha ağırlayıp serbest bırakacağız. Ama ittifak teklifimizi reddederlerse yarın şehir meydanında sallandırılacaksın.
      - Ihı, ıhı, ıhı! En azından doğru düzgün yemekler ver.
      - Dediğim gibi, teklifimizi kabul ederlerse bir ay daha buradasın ama daha iyi koşullarda yaşayacaksın. Neyse, ben gidiyorum.
      - Tekrar görüşeceğiz, Varyag.
    Kral Yaroglek'i uzun zamandır görmeyen Varyag, onun üzerinde ne kadar değişiklikler olduğunu yeni farketmişti. Zindandan düşünceli bir halde ayrıldıktan sonra garnizona gitti ve ordu komutanını yanına çağırdı.
      - Merhaba, Feragor.
      - Sağolun, efendim! Emirlerinizi bekliyorum.
      - Civar köylerden ve Batı Nord Krallığı'ndan bize yeterli sayıda gönüllü gerekiyor.
      - Bunun için hemen birkaç askeri görevlendirip asker toplatmaya başlayabilirim.
      - 20 kişilik atlılardan oluşan iyi donatılmış birlikler oluştur. Mümkünse en hızlı atlardan seç. Öncelikle bizim köylerimizden gönüllüler toplasınlar ve onları Wercheg'e bıraksınlar. Ardından da Batı Nord Krallığı'na geçip bulabildikleri kadar destekçiyi bize getirsinler.
      - Ama yakalanma riskleri çok yüksek. Bu durumda sadece askerler değil, bütün köylüler ölmüş olacaktır.
      - Köylüler toplandıktan sonra Gundig Burnu'na geçsinler. Kayıklar geldiğinde hepsi birlikte Wercheg'e ulaştırılsın. Yola çıktıkları gibi birkaç asker daha görevlendirip iki gemimizi ve yirmi tane de kayığımızı doğrudan Gundig Burnu'na yönlendirin.
      - Nasıl isterseniz, efendim.
    Ordu Komutanı Feragor hızla askerler topladı ve iki saat içerisinde gemiler ve kayıkları da sahile indirip eş zamanlı olarak hedeflerine gitmelerini emretti. Bu sırada ise Varyag yakın zamanda gerçekleşek taarruzun planlarını yapmak için odasına çekilmişti. Yakın zamanda gerçekleşen bunca olay Doğu Nord Krallığı çok feci bir şekilde etkilemiş de olsa ayakta kalmak zorundaydılar. Artık tüm Doğu Nord Krallığı birlik olup mücadele etmeye başlamalıydı. Varyag, bakanları topladı ve odasında konuşmaya başladılar.
      Lort Varyag: Evet, bugün burada çok önemli bir konu üzerine toplandık.
      Bakan: Sizi dinliyoruz, efendim.
      Lort Varyag: Bildiğiniz gibi son zamanlarda ardı ardına aleyhimize birçok olay gerçekleşti. Lethwin'in Wercheg'e taarruzu, Kergit İstilaları ve en önemlisi Kral Ragnar'ın öldürülmesi. Ne yazık ki kralımız kaybedildi ve cesedi şu anda tahta bir kayığa yerleştirilip yakılarak küllerinin sonsuz denizlere savrulmasını bekliyor. Cenaze töreninde tüm derebeyleri burada olmak zorunda. Ayrıca onlarla yakında başlayacak bir saldırı hakkında bilgilendirmemiz gerekiyor. Hala Doğu Nord Krallığı olarak bir bütün olmayı başaramadık.
      Bakan: Evet, bir şekilde toplanmamız gerekiyor. Tek başımıza hiçbir savaşı kazanamayız. Bunun için toplanma kararını ulaklar yoluyla tüm derebeylerine bildireceğiz. Kralımızın ölümünden sonra tahtın sahipsiz kalması çok kötü oldu. Bu durumda en yüksek mertebede olan siz mareşalimiz ülkeyi savaşlarda yöneteceksiniz.
      Lort Varyag: Krallığımızda toplam 8 derebeyi var. Bunlar: Yarl Turya, Yarl Aeric, Yarl Knudarr, Yarl Gearth, Yarl Turegor, Yarl Malayir, Yarl Aedin ve Yarl Bulba. Hepsine tek tek burada toplanmalarına dahir bir çağrı yapın. Ulaklar gönderin, ne bileyim yapın birşeyler. İki gün sonra burada olsunlar.
      Bakan: Emredersiniz, efendim. Derhal gerekli işlemleri yapıyoruz
    Tam bu esnada Vaegir Krallığı'ndan gelmesi beklenen elçi muhafızların kapıları açmasıyla kaleye giriş yaptı. Varyag, elçiyi görünce bakanlarının kaleden gitmelerini emretti.
      - Uzatmaya gerek yok, Vaegir Krallığı'nın cevabı nedir?
      - Vaegir Krallığı şu anda Kergit Hanlığı tarafından işgal ediliyor durumda. Sizinle aynı kaderi paylaşıyoruz, bizim kralımız esir, sizinkisi suikast sonucu öldürülmüş, biz işgal altındayız, sizde. Bu zorlu dönemde birbirimizle yardımlaşmamız gerekir. Ama bu ittifaklığın sağlanması için bizim de birkaç şartımız var.
      - Nedir bu şartlar?
      - Reyvadin Şehri'ni bize vereceksiniz. Ayrıca Kral Yaroglek'i de vaadettiğiniz gibi teslim alacağız ancak bunu ulusumuzdan birkaç asker geldiğinde onlar eşliğinde krallığımıza getireceğiz. Kergitlerle ortak düşman olacağız ve önemli saldırılarda bize yardım edeceksiniz.
      - İttifaklığın kuralı zaten dayanışmadır. Fakat bizimde bir takım şartlarımız var. Vaegir Krallığı şimdilik kendisini savunmaya çalışsın. Kilit noktalar son derece iyi bir şekilde korumaya alınırken yakında girişeceğimiz saldırıda bize toplam 10.000 asker yardımı yapacaksınız.
      - O zaman bu ittifaklık burada gerçekleşmiş bulunuyor. Şu parşömene imzanızı atınız.
    Varyag kuş tüyünü mürekkebe batırdıktan sonra imzasını attı ve parşömeni elçiye verdi.
      - Kral Yaroglek'i ne zaman alacaksınız?
      - İki hafta sonra buraya gelip Kral Yaroglek'i alacağız.
      - Yaroglek'i almaya gelirken talep ettiğimiz 10.000 askeri de buraya getirin. Aksi taktirde krallığınıza Yaroglek'in kellesiyle geri dönersiniz.
      - Öyle olsun, ben gidiyorum.
      - Gidebilirsin, unutma; geldiğinizde askerler hazır olsun.
    Lort Varyag, daha hızlı asker toplayabilmek için her fırsatı değerlendiriyordu. Tek bir amacı vardı. İhanet Çemberinin içinde dolaşan tüm hainleri temizleyip yok etmek...


***​

    Aradan geçen iki günün ardından tüm derebeyleri Kral Ragnar'ın cenaze töreni için Wercheg'deydi. Tören gerçekleştirildi ve tüm derebeyleri toplanıp hazırlıklara başlandı. Doğu Nord Krallığı mareşali Lort Varyag, herkesin taarruza kadar Wercheg'de kalmalarını emretti ve bu süre içerisinde hiç durulmadan askerlere giydirilecek zırhlar, savaşmaları ve vurmaları için kılıç, balta, ok, yay ve kalkan, miğfer ve daha birçok demirden silah üretildi. Yaklaşık 40.000'e yakın bu silahlar neredeyse şehre sığmamaya başlamıştı ama yakında sahalarını genişletecekleri için saklayabilecekleri çok yer olacaktı...
Yorumlarınızı eksik etmeyin
 
Hikaye çok güzel. Gerçekten çok akıcı, yani başlayınca sonuna kadar okumaya mecbur kalıyorum desem yeridir. :grin: Hikayenin içeriğine gelirsek, olaylar bir hikaye için çok iyi bir şekilde gelişiyor. Bir de o Kergitleri durdurmak zor olacak. Baksanıza adamlar hem Sarranid ile hem de Vaegirlerle savaşıyor ve ikisinde de üstün durumda. En çok merak edeceğim şey Kral Yaroglek' in kaderi. :grin: Başarılar...
 
Eline sağlık. Güzel hikaye yazmışsın. Olaylar nereye varacak meraklandım =). Başarılar!

Küçük bir şey var. Bazen konuşmalarda fazlalığın oluyor ya da gariplikler. Onlara da bi el atsan iyi olur. Son partta da var bi örnek :smile: .
      Bakan: Evet, bir şekilde toplanmamız gerekiyor. Tek başımıza hiçbir savaşı kazanamayız. Bunun için toplanma kararını ulaklar yoluyla tüm derebeylerine bildireceğiz. Kralımızın ölümünden sonra tahtın sahipsiz kalması çok kötü oldu. Bu durumda en yüksek mertebede olan siz mareşalimiz ülkeyi savaşlarda yöneteceksiniz.
      Lort Varyag: Krallığımızda toplam 8 derebeyi var. Bunlar: Yarl Turya, Yarl Aeric, Yarl Knudarr, Yarl Gearth, Yarl Turegor, Yarl Malayir, Yarl Aedin ve Yarl Bulba. Hepsine tek tek burada toplanmalarına dahir bir çağrı yapın. Ulaklar gönderin, ne bileyim yapın birşeyler. İki gün sonra burada olsunlar.

 
Hikayeni okumaya şimdi başladım ve anca 2 bölüm okuyabildim, biraz yorgunum da... :smile: Bence çok güzel, hatta mükemmel, devamını dört gözle bekliyorum...
 
Son bölüm, 4.Bölüme göre daha akıcı olmuş. Gerçekten bu konuda çok başarılısın ve muhteşem gidiyorsun. Yazmaya devam et, 6.'yı bekliyoruz.
 
Bölüm Adı: Büyük Taarruz
Bölüm: 6


    Neredeyse şafak vaktiydi, güneş karlı dağların arasından gökyüzüne doğru yükselmeye hazırlık yapıyordu. Kıpkızıl kesilen gökyüzünü örtmek için batıdan çılgınca ilerleyen kara bulutlar, gerilerinden getirdikleri yağmur ve fırtınayla birlikte şartları daha da zorlaştırmaktaydı. Denizde dalgalanmalar artmıştı ve neredeyse iki insan boyunu bulmuştu. Hafif bir rüzgâr Varyag'ın saçlarını dalgalandırıyorken aklından geçen tek şey uzun zamandır intikamı için beklediği zamanın ne zaman geleceğiydi. Bu sırada yapraklar havada uçuşuyor, bazıları denize karışıp suda öylece yüzüyordu. Varyag, yanında usulca bekleyen Bunduk'a "- Tan ağırıyor..." dedi fısıldayarak. Ahali bile yaklaşan savaş için orduya yardım ediyor ve teçhizatları kuvvet birliğiyle gemilere yüklüyordu. Mancınıklar, koçbaşları, balistalar ve kuşatma kuleleri. Ayrıca düşmanı yakmak için bol miktarda yağ yüklenmişti gemilere. Geceden bu yana süren çalışmalar aralıksızdı. Gundig Burnu'ndan denize açılıp Wercheg'e gelen toplanmış 25.000 gönüllü ve Kral Yaroglek'in takası karşılığında alınan 10.000 askerle birlikte 35.000 asker kendileri için hazırlanan ekipmanları kuşanmış, sahilde öylece bekliyorlardı. Bu sırada artan ekipmanlar lortların birliklerindeki askerlere veriliyordu ve erzakalar dükkan sahipleri tarafından yük arabalarına yerleştirilip gemilere taşınıyordu. Varyag, yavaş adımlarla bir köşede çalışmaları izleyen lortların yanına ilerledi ve yanlarına oturdu. Ardından konuşmaya başladılar.

      Lort Varyag: Merhabalar, değer dostlarım. Hazırlıklar gördüğünüz gibi sürüyor. Bir tanemizin bile aramızdan ayrılmasını ve hatta bir çizik bile almasını istemiyorum, sizden tek isteğim kendinizi koruyun. Bizler zorlu günlerimizde birlik olamazsak tekrar eskiden olduğu gibi hayatımızın geri kalanını denizlerde korsancılık yaparken geçireceğiz. Ama bizim kaderimiz bu olmamalı, çok dikkatli olun.
      Yarl Turya: Yüce Nord ulusunun kurtuluşu bu önemli günden geçiyor. Kana susamış Lethwin'in amaçları kesinlikle gerçekleşmemeli.
      Yarl Bulba: Nord Krallığı ikiye bölündü, ittifak olduğumuz ülkeler bize savaş açtı ve bu da yetmezmiş gibi kralımız aziz Ragnar öldürüldü. Ama buraya kadar, artık bunu yapanlardan hesap sormanın vakti geldi.
      Yarl Gearth: Wercheg'e saldırdılar, elleri boş döndüler. İşte bu değerlendirilmesi gereken bir fırsat.
      Lort Varyag: Kral Ragnar'a karşı darbeye giriştiler ve krallık ikiye ayrıldı. Şimdi de bizi temizleyip kendilerini kral ilan etmeye çalışıyorlar. Kendi kanlarında boğulacaklar...
      Yarl Turegor: Hava şartları olumsuz ama aradaki mesafe fazla uzun değil, alacakaranlık çöktüğünde Sargoth'un surlarına yükleniyor olacağız!
      Yarl Aeric: Hehehe, mancınığı gererek hepsini taş yağmuruna tutmak için sabırsızlanıyorum!
      Yarl Malayir: Kimse boşuna sevinmesin, hisarlardan fırlayan askerleri yağlayıp yakma görevinin benimdir.
      Yarl Aedin: Sende anca yakmayı bilirsin, artık ben öldüğüm zaman cesetimi sen yakıp denize verirsin.
      Yarl Malayir: Sen yeterki iste!
      Yarl Knudarr: Peh, sizinkilerde nedir yahu? Lethwin'in kellesini mareşalimiz Varyag'a hediye edecek olan adam karşınızda duruyor, siz neden bahsediyorsunuz?
      Lort Varyag: Hehehehe! Bakıyorumda moralleriniz yerinde, böyle olmaya devam edin. Şimdi toparlanalım, herkes askerlerini gemilere konuşlandırsın, tan çoktan ağırdı, birazdan denize açılmalıyız.

    Tüm lortlar ayağa kalktı ve aynı anda "- Zafer bizden yana olsun!" diye bağırdılar. Varyag, hafifçe gülümsedi ve "- Evet, artık hazırlanın, yarım saat içerisinde denize açılmış olacağız!" dedi ve yavaş adımlarla askerlerinin yanına gitti. Aradan geçen birkaç dakikadan sonra tüm lortlar ve askerler hazır duruma gelmişti. Tüm lortlar ve askerleri bölükler halinde sıra olmuştu. Varyag'ın birlikleri şehrin dışına kadar uzanıyordu. Varyag, konuşmasını yapmak üzere yerinden ayrıldı ve herkesin görebileceği bir yere geçti. Tüm lortlara ve askerlere selam verdikten sonra "- Değerli dostlarım! Bundan sonra bilesinizki siz benim için sadece bir asker değil, kahraman, güçlü, sadık, gururlu ve dahası benim dostlarımsınız. Kılıçlarımızı kınından çekip surlara yüklendiğimizde yüce ulusumuzun kurtuluşu adına savaşacağınızı unutmayın, bu düşünce sizin bileklerinize kuvvet, kılıcınıza keskinlik verecektir. Zafer bizden yana olsun, ileri!" diyerek askerlerin gemilere binmesini emretti. Askerler, ellerindeki baltaların sopalarını kalkanlarına vurarak morallerini yüksek tutmaya çalışıyordu. Varyag ise kenarda orduların geçişini gururla izliyordu. Askerler gemilerdeki yerlerini aldıktan sonra Varyag en başta hareket edecek gemide yerini aldı. Her lort kendi birliklerinin bulunduğu gemiyi kontrol ediyordu, ayrıca erzak ve teçhizat taşıyan gemilerde ahaliden ayrıca görevlendirilen özel adamların kontrolündeydi. Varyag ise 35.000 birliğini toplam 10 gemiye sığdırabilmişti. Gemiler, esen sert rüzgâra ve dev dalgalara aldırış etmeden yerinden ayrıldı. Nord Krallığı'nın Raven kuşu simgeli deniz rengiyle renklendirilmiş yüce bayrağı göklere verildi ve dalgalanmaya başladı. Önce Varyag'ın bulunduğu gemi limandan ayrıldı ve diğerleri ise "V" şeklini oluşturarak Varyag'ı takip etmeye başladılar. İhanetle yıkılma aşamasına gelmiş bir krallığın kurtuluşu için başlattığı bu büyük mücadelenin ilk aşamasıydı...

    Gökyüzü kara bulutların esareti altına girmişti. Fırtına başlamıştı ve dev dalgalar geminin içine kadar girebiliyordu. Herkes düşüncesiz bir şekilde öylece bekliyordu. Bir anda gözcü iplerden sarkılarak kulesinden aşağıya indi ve hasretle duyulmayı bekleyen o cümleyi söyledi. Yüksek bir sesle "- Kara göründü, kara göründü!" diye bağırdı. Etrafı kaplayan sis yüzünden Sargoth çok zor görünüyordu. Varyag gözcüye doğru koştu ve "- Kırmızı bayrağı dalgalandır, taarruza geçeceğiz!" dedi. Gözcü, hızla ipi tuttu ve kulesine tırmandı. Ardından direkteki ipi çekerek Nord Bayrağının yanına kırmızı bayrağı yükseltti. Kırmızı bayrağı gören diğer gemilerde kendi kırmızı bayraklarını kaldırarak göremeyenlere durumu bildirdiler. Gemiler sahile yaklaşıyordu ve arada çok az mesafe kalmıştı. Lort Varyag, hızla askerlerini hazırladı ve diğer lortlarda aynısını yaptı. Varyag sessiz olunmasını emretti ve tüm birlikler sırayla Sargoth Şehri surlarının önüne konuşlandırıldı. Ardından diğer lortların ve Varyag'ın diğer gemilerdeki askerleri şehrin önüne yerleşti. Teçhizatlar hazırlanıyordu ve bu sırada askerler sessizce merdivenleri surların karşısına yerleştiriyordu. Mancınıklara taşlar yüklenmiş ve yağlanıp fırlatılmaya hazır hale getirilmişti. Okçular hızlı adımlarla şehrin önündeki yerlerini aldı ve bu sırada piyadeler bölükler halinde ayrılarak saldırıya hazırlandı. Düşman daha hiçbir şey farkedememişti. Bu sırada balistalar değişik noktalara yerleştirilmiş ve mızraklı birlikler şehrin kapısından içeri girip direnci kırabilmek için hazır duruma gelmişti. Koçbaşları kıyıya indirildi ve görev dağılımları yapıldı. Herşey hazırlanmıştı, kuşatma artık başlayacaktı...

    "Hey, siz. Muhafızlar! Siz kral tarafından görevlendirilmediniz mi? Bu durumu Kral Lethwin'e bildirmemi istemiyorsanız uyuklamayı kesin ve nöbet yerlerinizde görevlerinizi uygulayın." dedi bir muhafız. Şehrin içinde ve dışında olanları izlemeleri yerine bulundukları yerde uyuyakalmışlardı. Bu sırada denetleme yapan muhafızın yanında uykusundan yeni kalkan bir muhafız elini kızıl bir noktaya uzattı ve "- Şuna bir bak, dostum. Hehehe, hayatımda ilk kez bir yıldız kayması görüyorum, bak, hareket ediyor" dedi. Denetleyici muhafız şaşkınca "- Gerizekalı, o yıldız değil, kaç!" diye bağırdı ve hızla koşmaya başladı. Aleve verilmiş mancınık taşı tahtadan surlara hızla çarptı ve büyük bir gürültü oluştu. Ardından birkaç tane daha taş fırlamaya başladı ve bir kaç tane daha. Kale muhafızları Lethwin'e durumu bildirdi ve Lethwin paniğe kapıldı. Garnizondan çıkan birlikler hızla zırhlarını ve kılıçlarını kuşanıp kulelere geçtiler ve bazıları da meydana konuşlandırıldı. Taş yağmuru sürüyordu. Kulelerdeki okçular ise oklarının ucunu ateşleyip atmaktaydı. Varyag, "- Balistalarla atış yapmaya başlayın, ne duruyorsunuz!" diye bağırdı. Bu sırada koçbaşlarını alan diğer birlikler kapıları kırmaya çalışıyordu. İki tarafta şimdiden aşırı zaiyat vermişti. Oklar havada uçuşmaktaydı ve bu sırada mancınıklardan sürekli taşlar fırlatılıyordu. Varyag "- Koçbaşlarını alın ve kapıları kırın!" dedi. Birlikler kapıları kırmaya çalışırken savunmadaki düşman kuvvetleri kapıya yüklenip açılmaması için çalışmaktaydı. "- Yarl Malayir, sen galiba şu yağ dolu şişelerle düşmanları yakmayı istiyordun, ne duruyorsun, istediğini yapsana." dedi Varyag. Yarl Malayir, yağ dolu şişeleri şehrin içine ve kulelere fırlattı. Bu sırada Varyag'da okunun ucunu ateşe verip yağlanmış yerlere atıyordu. Kulede ve surlardaki düşmanların bazıları yanarak yere düşüyorken bazılarıda durmadan karşılık koyuyordu. "Hadi, bir, iki, ve üç!" dedikten sonra koçbaşı tekrar gerildi ve hızla kapıya vuruldu. Son darbeyi kaldıramayan şehir kapısı, şiddetli bir gürültüyle birlikte yere yığıldı ve oluşan toz bulutları arasından fırlayan mızraklı birlikler düşmanın üzerine doğru koşarak saldırıya geçti. Hemen arkalarından gelen Nord Savaşçıları, kulelerdeki ve surlardaki okçuları öldürmek için şehrin içerisine girdi. Kuledekiler öldürüldükten sonra tüm bölükler sırayla şehrin içerisine girmeye başlamıştı. Yoğun ve şiddetli çatışmalardan dört saat sonra şehir düşmüştü. Sargoth Şehri artık Doğu Nord Krallığı'na aitti...

    Lort Varyag, yanındaki 10 Nord Savaşçısı'yla birlikte Lethwin'i almak için şehri didik dikik ediyordu. Gezilmemiş sokak, kırılmamış kapı kalmamıştı neredeyse.  "- Efendim, Lethwin sarayda olamaz mı?" dedi Bunduk ve bunun üzerine Varyag saraya doğru ilerledi ve içeri girdi. Lethwin, bir köşeye yaslanmış bir halde öylece oturuyordu. Elindeki son şarabıda içtikten sonra sarhoş bir halde yenisini aramaktaydı. Varyag, Lethwin'i uzunca izledikten sonra "- Lethwin Ufuk-Aşan, Kral Ragnar'ın pis katili!" dedi ve yanına giderek Lethwin'in yakasını tutup zindana kadar sürükledi. Sargoth cesetlerle doluydu ve garnizona yerleştirilen 400 askerden bir kısmı yerdeki cesetleri şehir dışına çıkartıp yakmaktaydı. Halk öylece sokaklarda koşuştururken bazı şehirliler yıkılmış veya hasar görmüş evlerini onarıyordu. Varyag, bir süre şehri izledikten sonra atından inip gardiyanın yanına gitti ve "- Şu şerefsizi zindana at ve on kişiyi zindanı korumakla görevlendir. Hiçbir lort bu zindanın içerisine giremesin, benim adımı söyleyerek girmeye çalışanlarıda içeri alma." dedi ve Lethwin'i muhafıza verdi. Gardiyan muhafızı zindana attıktan sonra Varyag tekrar atına bindi ve kendisini bekleyen lortlar ve orduların yanına gitti.
      Yarl Turya: Hehehe, inanılmaz bir zaferdi! Bunu kutlamamız gerekir, bugün burada bu zaferimizi kutlayarak yüceltelim!
      Lort Varyag: Aslında olabilirdi ama daha almamız gereken birkaç yer daha kaldı. Öğlen oldu fakat hava patlayacakmış gibi, hiç oyalanmadan geri kalan toprakları almamız gerekiyor.
      Yarl Turya: Batı Nord Krallığı'nın tüm topraklarını işgal edebileceğimizden nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Ya hiç ummadığımız bir direnişle karşılaşırsak ne olacak?
      Lort Varyag: İçini ferah tut, Yarl Turya. Sallanan bir diş gibi düşmeye hazır durumdalar, onları biraz daha sallarsak emin ol o diş yerinden çıkacaktır.
      Yarl Turya: Güzel bir benzetme, bakalım Batı Nord Krallığı'nın sonu dediğiniz kadar kolay olacak mı?
      Lort Varyag: Hiçbir zafer kolay değildir, bunu unutma. Herneyse, daha fazla hızlı davranmamız gerekiyor. Ayrılmamız lâzım.
      Yarl Turya: Nasıl yani?
      Lort Varyag: Sen benimle geleceksin, Knudarr'da. Yarl Aeric, Yarl Gearth, Yarl Turegor, Yarl Malayir, Yarl Aedin ve Yarl Bulba ise kendi grubumdan vereceğim 10.000 asker ile Tehlrog, Curin ve Jelbegi kalelerini kuşatacak. Bizde Thir Şehri, Hrus ve Chalbek kalelerini ilhak edeceğiz.
      Yarl Turya: Emirlerinizi diğer lortlara bildiriyorum ve Yarl Knudarr'ı yanınıza çağırıyorum. Başka bir emriniz daha var mı?
      Lort Varyag: Verdiğim görevleri tamamladıklarında Sargoth'ta bulunsunlar, bizim işimiz eminim daha da uzun sürecektir. Geldiğimizde büyük bir kutlama yapacağız.
      Yarl Turya: Tamam, efendim. Emirlerinizi bildireceğim.

    Yarl Turya hızla diğer lortların yanına gitti ve Varyag'ın emirlerini bildirdi. Yarl Knudarr'la birlikte geri döndüler ve Varyag 10.000 askeri şehre bırakıp yola koyuldular.  Daha sonra da diğer grup yola koyuldu. Akşam olduğunda Hrus Kalesi'nin önüne gelmişlerdi. Kalenin etrafına hafif bir sis hakimdi. Lort Varyag, atıyla öne çıktı ve "- Sizlere sadece bir defa söyleyeceğim, eğer kaleyi bize teslim etmezseniz sizi öldürmek zorunda kalacağız. Bunu istemezsiniz herhalde." dedi. Kalenin surlarından bir ulak göründü ve "- Hehehe, bizden kaleyi istiyorsunuz ha?" dedi. Bunun üzerine Varyag "- Arkamda dağların arkasına kadar uzanan o 20.000 askeri görüyor musun? Bunların sadece 500 tanesi bile bu kaleyi ilhak edip sizi tek tek gebertebilir, seçim sizin!" diye bağırdı. Ulak, kale kumandanın yanına gitti ve bir süre sonra geri gelip "- Kaleyi teslim ederiz, ama bir şartla. Buradan ayrılırken bize zarar vermeyeceksiniz!" dedi. Varyag, şartları kabul etti ve kale boşaltıldıktan sonra 500 askeri kaleye bıraktı. Ardında Chalbek Kalesi'ne doğru yol aldılar ve öteki günün sabahı orada oldular. Lort Varyag, aynı çağrıyı burada yapmış olsa da kaledekilerin inanılmaz direnişi savaşı uzattı ve kuşatma ancak akşam olduğunda sonuçlandı. Varyag, buraya da 500 asker bıraktıktan sonra Thir Şehrine ilerledi. Asıl direnişle karşılaşacağı şehir Thir Şehri'ydi. Bir gün sonra da Thir'a varmıştılar...

      "- Burayı teslim almak yok, bizzat kuşatarak alacağız. Gerekirse ordunun yarısını kaybedelim, ama kesinlikle bu şehir kan dökülerek alınacak" dedi Varyag. Hızla kılıcını kınından çekti ve havaya kaldırarak bağırmaya başladı, ardından Yarl Turya ve Yarl Knudarr kılıcını kaldırarak bağırmaya başladı ve Varyag "-Hücum!" dedikten sonra ordular saldırmaya başladı. Mancınıklarla yoğun taş yağmuruna tutulan düşman, çok sert karşı koymaya başlamıştı. Varyag bir an Thir'ın Batı Nord Krallığı'nın asıl başkenti olduğunu düşünmüştü. Kuledeki okçular çok hızlı atışlar yaparak kuşatma kulesini itmekle uğraşan piyadeleri öldürüyordu. Bu sırada koçbaşıyla kapı kırılmaya çalışıyordu ve balistalarla aralıksız atış yapılıyordu. Lort Varyag, hiç düşünmediği bir karşılık almıştı. Şehrin içinden gökyüzüne yükselen ve gitgide yaklaşan taşlar orduların üzerine doğru gelmekteydi. Şehrin içindeki mancınıklar dışarıdakilere karşı kullanılıyordu. Varyag'ın ordusu 1.000'e yakın asker kaybetmişti ve düşmanın kaybı yaklaşık 300 kadardı. Savaşın uzaması Varyag için kötü olmuştu. Şehrin içine ancak 3. gün girilemişti ve 6 gün sonra düşman bayrağı indirilebilmişti. Lort Varyag, savaşın sonunda Kont Olaf'ı ve diğer 4 hain lortu esir almışlardı. Varyag, eğer diğerleri de belirlenen yerleri almışlarsa Nord Krallığı'nın kurtulduğundan emindi. Yeni başkent Sargoth'a doğru yol alıyorlardı...

    "- Görüyor musunuz? Lort Varyag geliyor, Nord Krallığı'nın kurtarıcısı Lort Varyag!" diye bağırdı kuledeki bir muhafız. Şehrin kapıları açıldı ve diğer lortlar Lort Varyag'ı selamlamak üzere yerlerini aldılar. Ahali ise hiçbir zorlamaya marus kalmadan kendi iradeleriyle Lort Varyag'ı selamlamak üzere dışarıdaydılar. Lort Varyag, Turya ve Knudarr şehre giriş yaptı. Varyag, hiç ummadığı bir şekilde ağırlanmıştı. "- Lort Varyag, Lort Varyag..." diye çılgınca bağıran ahali neredeyse Varyag'ın ayağına kapanacaktı. Varyag gülümsedi ve atından inip halka seslenmeye başladı. "- Uzun bir savaşın ardından yüce Nord ulusu kendisine yapılan bir ihaneti yok etti ve tekrar bütünlüğü sağladı. Burada sadece benim değil, tüm lortların ve ölmüş kralımız Ragnar'ında oldukça faydası dokundu. Sadece Lethwin'le mücadele edecek olsaydık çoktan onları yenmiştik ve bütünlüğü daha önceden sağlamıştık ancak müttefik diye bildiğimiz Svadya Krallığı ve Kergit Hanlığı'da darbeye destek verdi. Ama yılmadık ve zaferi sayenizde elde ettik, sadece birşeyimiz eksik. O da yeni bir kral." dedi Varyag. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti. "- Dediğim gibi, artık yeni bir krala ihtiyacımız var, Nord Krallığı'nın kralı olmasını istediğiniz bir lordu seçmemiz gerekiyor. Kim kral olmak istiyor?" dedi. Lortlar oldukça şaşkındı, sebebi ise diğerleri gibi Varyag'ın tahtta gözünün olmamasıydı. Yarl Knudar bir anda öne fırladı ve "- Yüce ulusumuzun kralı Varyag olsun diyenler bağırsın!" dedi ve tüm lortlar ve ahali "- Kral Varyag" diye bağırmaya başladı. Kont Olaf ise elleri bağlı bir şekilde duvarın kenarında somurtuyordu. Yüce Nord Krallığı'nın yeni kralı artık belirlenmişti. Yeni kral Varyag'tı...
Önceki bölüme yazdığınız pozitif yorumlar beni mutlu etti, umarım bu da beğenilir, çok işim olduğundan uzun bir süredir yeni bölüm yazamamıştım. Yorumlarınızı eksik etmeyin.
 
Şu aralar, okumadığım hikayeleri en baştan okumaya çalışacağım fırsat buldukça. İlk olarak senin hikayen ile başladım. İlk bölümü bitirdim ve oldukça beğendim. Gözüme çarpan rahatsızlık verici bir şeye de rastlayamadım. Bakalım diğer bölümler nasılmış, vakit buldukça diğer bölümlerini de okuyacağım.

Kolay gelsin =)
 
sağlam olmuş bölüm. Kalemine sağlık. Kral Varyag neler yapıcak bakalım, çok bekletme :smile:.
 
Cezalı olduğum için yorum yazamamıştım. Biraz geç oldu ama gelişimin tüm hızıyla sürüyor ve 6.bölüm şu ana kadar en iyisi bana kalırsa. Bölüm uzun olmasına rağmen hiçbir yerde sıkılmadan hep aynı heyecanla okudum.

Son olarak tebrik ederim, burada böyle hikayeler görebilmek çok hoş.
 
Bölüm Adı: Kwynn Hadisesi
Bölüm: 7

      "Alvia, Alvia. Ben geldim, beni duyabiliyor musun? Hey, sana sesleniyorum; beni duyabiliyor musun Alvia?"
    Varyag, derenin kenarında uyuyakalan Alvia'yı uyandırmak için defalarca ona sesleniyordu. Bir kaç defa daha denedikten sonra hala uyanamayan Alvia'nın üzerine bir kayanın kenarına bırakılmış su dolu testiyi boşalttı. Suyun etkisindendir ki Alvia hızla yattığı yerden fırlayıverdi. Arkasına dönüp Varyag'a kaşlarını çatarak öylece baktı ve bir süre sonra kahkalarla gülmeye başladı. Yerdeki testiyi eline alıp dereye uzandı ve biraz su aldıktan sonra hızla Varyag'ın üzerine savurdu. Sırılsıklam kalan Varyag fısıldarcasına "- Tamam, ödeştik. Ama ben o suyu seni uyandırmak için üzerine dökmüştüm, bunu da unutma." dedi gülümseyerek. Bir süre gülüştükten sonra Alvia ile beraber eve doğru ilerlediler. Varyag, evi gördüğünde biraz şaşırmıştı, çünkü en son Bunduk ile buradan ayrılırlarken ev şuan ki halinde daha iyi bir durumdaydı. Şimdi ise birkaç tahtası kopmuş ve birazda çürümeye başlamıştı. Varyag eliyle kapıyı açtı ve sinir bozucu o gıcırdama sesi sona erince koşarak bir mindere oturup konuşmaya başladı.
      "Ev en son geldiğimizde bu kadar kötü bir halde değildi, ne olduda bu hale geldi?"
    Alvia derince bir iç çektikten sonra kapıyı kapattı ve Varyag'a dönüp konuşmaya başladı.
      "Geçenlerde yağan yağmur uzun zaman durmayınca dere taştı ve buraları hep su bastı. O zamandan beri bu ev böyle; ama her ne olursa olsun göklere şükretmeliyim, iki bıçağım ve birkaç altın dışında suya kapılıp kaybolan hiçbir eşyam yok."
      "Buna üzüldüm, neden dereden biraz daha uzağa ev yapmıyorsun?"
      "Sürekli olarak dereden balık tutuyorum, ne yazık ki buralarda hiçbir şey yetişmiyor. Pazara gideyim desen hem yollar tehlikeli ve soğuk, hem de Vaegirlarda beni tanımayan yok. Bu iyi anlamda değil tabi ki, benim lanetli ve uğursuzluk getiren bir cadı olduğuma inanıyorlar."
      "O zaman bu evi tamir etmemiz gerekir, baksana; sanki şimdi üzerimize çökecekmiş gibi."
      "Tundralarda ağaç olsaydı ne tamiri, bu evi yıkıp yerine daha sağlamını yapardım. Ama yok işte, ne yapayım?"
      "İstiyorsan Khudan'a gidebilirim odun almak için. Gerçekten yeni bir eve ihtiyacın var."
      "Beni düşündüğün için sağol, Varyag. Ama biliyorsun, son zamanlardır etrafta fazlasıyla Kergit çeteleri ve Tundra Haydutları dolaşıyor, daha Uslum'dan ayrılamadan seni yakalarlar."
      "Neyse, ben acıkmaya başladım. Ne zaman hazır olur yemek?"
    Alvia mutfağa gitti ve yeni kızarmış balıkları masanın üzerine koyarak;
      "Hazır bile" dedi. Varyag masanın yanına ilerledi ve balığı eline alıp yemeye başladı. Kılçıkları ayıklansa da küçükleri hala balığın içindeydi ve birkaç tanesi Varyag'ın ağzına saplanmıştı. Biraz da kılçıklarla uğraştıktan sonra balığını bitirdi ve yatmaya gitti. Alvia'da yattıktan sonra mumlar söndürüldü ve herkes uyuyakaldı.

    Gece olmuştu ve dışarıda müthiş bir soğuk vardı. Her zaman ki gibi yine kar yağmaktaydı. Yavaş yavaş şiddetini arttıran ayak sesleri eve doğru yaklaşıyordu. Gittikçe artmaya başlamıştı ayak sesleri, hatta Varyag'ı bile uyandırmıştı. Varyag, yatağından uykulu bir halde kalktıktan sonra sadece girişte yanan mumu eline alıp odasındaki mumu da yakıverdi. Sonra da yaktığı mumu eline alıp masaya bıraktı ve üzerini giyindikten sonra tekrar eline alıp dışarıya çıktı. Sönmesin diye eliyle muma vuran rüzgârı birazda olsa engelliyordu. Yağan şiddetli kar yüzünden önünü rahat göremese de yaklaşan seslerin kalabalık bir gruba ait olduğunu anlamıştı. Gökyüzünde bir kızıllık belirdi, gitgide kendisine doğru yaklaşıyordu. Bu sırada Alvia'da uyanmış ve Varyag'ın yanına gelmişti. "- Ne oluyor, Varyag? Uykun mu tutmadı?" dedi Alvia. Varyag gözlerini biraz kıstı ve dikkatle gökyüzüne baktı. Ardından "- Alvia, kaç!" diye bağırdı ve koşmaya başladı. Gökyüzünde süzülen o kızıl leke bir mancınık taşıydı. Varyag ve Alvia uzaklaştıktan bir dakika sonra taş evin üzerine düştü ve ev yıkılıp yerle bir oldu. Varyag hızla koşuyordu, Alvia ise Varyag'ın arkasında onu takip ediyordu. Yoğun kar yüzünden önünü göremese de öylece koşuyordu. Varyag'ın önene altı tane ok düştü, altısı da farklı renklerdeydi. Şaşkınca oklara bakıyordu, Varyag. "Ah!" diye bir ses duydu ve hemen arkasına döndü. Yedincisi Alvia'nın sırtına saplanmıştı ve Alvia'dan oldukça fazla kan akıyordu. Beyaz kar tabakasının üzerine dökülen kırmızı kan Varyag'ın ayaklarına doğru akmaktaydı. Alvia orada ölmüştü ve Varyag bir anda "- Hayır!.." diye bağırmaya başlamıştı. Bir anda her yer kapkaranlık oldu ve Varyag sanki bir yerden düşüyormuş gibi hissetmeye başladı. "Kwynn..." diye bir ses yankılanıyordu. Elinde tuttuğu Alvia bir anda kaybolmuş, kendisi de siyah bir boşluğa düşmüştü. Bir anda sanki fırçadan boyalar akarcasında bir görüntü belirmeye başladı gözlerinin önünde. Ne olduğunu anlayamamıştı, ne kadar hareket etmeye çalışsada bunu başaramıyordu; konuşmaya çalışıyordu fakat ağzından hiçbir ses çıkmıyordu. Öylece bakmaktaydı...

    Bir çığılık sesi ve koşuşturmacalar. Köy ahalisi, yere serilen genç kıza şaşkınlıkla bakmaktaydı. Korkuya kapılan köylülerden biri, yavaş adımlarla bu kızın yanına yaklaştı ve yere vurmuş kafasını kendisine doğru çevirerek kızın başına saplanan arbalet okuna baktı. Şaşkınlık ve korku köylülerin üzerine sinmişti. Bir çocuk ve annesi de bu kızın tam karşısında herkes gibi şaşkınlıkla öylece bakıyordu. Çocuk, annesini hafifçe sarstı ve sormaya başladı.
      "Anne, burada neler oluyor? Yine haydutlar mı basıyor köyü?"
    Çocuğun annesi, elini kızın başına saplanmış kundaklı yay okuna değdirdi ve;
      "Hayır, Varyag. Hadi, benimle gel; buradan derhal uzaklaşmamız gerekiyor."
    Çocuğu kucağına alan anne koşarak uzaklaşmaya başladı. Çocuk, eliyle arkadan gelenleri gösterdi ve anneside arkasına baktı. "- Kral Harlaus bu, hayır, hayır, Varyag, oğlum; benimle gel, şu ileride gördüğün samanların arasına saklan ve bu adamlar buradan gitmeden kesinlikle oradan ayrılma, tamam mı oğlum?" dedi annesi. Çocuk ise başını öne sallayarak onayladı ve kimseye görünmeden koşarak samanların arasına girdi. Koşarak uzaklaşan annesi, bir evinin içerisine girmişti. Saman yığının arasından olan bitenleri izleyen çocuk, Kral Harlaus'un köylüleri öldürmesine tanık olmuştu. Ordularla beraber tüm evler yağmalanıp yakılıyordu. Akşam olduğunda köydeki tüm kızlar bir ateşin etrafında elleri bağlı bir şekilde oturtulmuştu. Çocuk, hala olanları izlemekteydi. Ne kadar acıkmış olsa da yerinden gidemezdi, çünkü öleceğinin farkındaydı. Kral Harlaus'u gören çocuğun annesi, "- Hain köpek, domuz herif! Ne yaptık sana da bize saldırdın ha?" diye bağırdı. Çocuk dikkatle olanları izlemekteydi, ayrıca annesini bu halde görünce elinde olmadan gözünden yaşlar akıyordu. Kral Harlaus, kılıcını kınından çekti ve ucunu çocuğun annesine doğru uzattı. Fısıldar bir ses tonunda, "- Seni öldürmeyecektim, hatta Praven'de bana hizmet etmeni de düşünüyordum fakat bir şeyin farkına vardım, seni sarayıma hizmetçi olarak alsaydım gece ben uyurken bir yolunu bulup beni öldürürdün..." dedi ve bunun üzerine "- Aynen öyle yapardım, hayvan herif! Elimde olsa bunu şimdi yapar, ölmeyi de göze alırdım!" diye bağırdı annesi. Harlaus kılıcını aldı ve yeni bitmiş sakallarına biraz sürttükten sonra iki eliyle tutup hızla Varyag'ın annesine sapladı. Samanların arasında öylece olanları izliyor ve kendisini ne kadar sessiz tutmaya çalışıyorsada buna dayanamamıştı.

      "- Hayıır!!."
    Muhafızlar koşarak içeri girdiler ve;
      "- Efendim, efendim; bir sorun mu var? Emirlerinizi bekliyoruz."
    Kral Varyag, önce derin bir nefes aldı.
      "- Sorun yok, bu arada gidip yatabilirsiniz, nöbeti sıradaki kişi ile değiştirin."
    Muhafızlar hiçbir şey olmadığını anlayınca Kral Varyag'a selam verip odadan çıktılar. Varyag, sessizce "- Hepsi bir rüyaymış, neyse; artık uyumaktan vazgeçip biraz çalışmalıyım." dedi kendi kendine.

    Kâbuslarla dolu bir gecenin ardından, her ne kadar yorgunluğunu geride bırakmış olsa da sıkıntılı bir halde güneşin doğmasını beklemekteydi. Uyku, onu rahatlatacağına hiç olmadığı kadar sıkıntılı bir hale getirmişti. Geçmişini unutmuş olan Varyag'ın belki de annesini hiç görememe sebebi bu idi. Aklını her ne kadar zorlasada hala hatırlamamaktaydı. Sinirle pencereyi hızla kapattı ve odasından çıkıp saraya geçti. Güneş dağların arasından daha yeni yükselmekteydi ve daha çok erkendi. Kral Varyag, düşünceli bir şekilde tahtında otururken muhafızlardan biri hızla kapıyı araladı ve içeri girdi. Muhafızın yüz ifadesine bakılırsa büyük bir sorun vardı. Muhafız konuşmaya başladı...
      "Efendim, Lethwin Ufuk-Aşan ve diğer hain lortlar zindanda şiddetli bir kavgaya tutuştu. Bir muhafız bu itleri uzaklaştırmaya çalışırken, içeri artık nereden girmişse, kafasına vuran balyoz ile yere serildi. Birkaç muhafız şu anda kaçmamaları için kapıyı tutmakta, fakat benim görüşüm daha fazla dayanamayacaklar."
    Kral Varyag, daha da sinirlenmeye başlamıştı.
      "Yahu ben bir gün de olsa rahat edemeyecek miyim?"
    Muhafız başını yere doğru eğdi ve;
      "Yüce kralım, isterseniz garnizondan birkaç asker çağırıp şu itleri uzunca bir süre uyutalım; hiç kalkmanıza gerek yok."
      "Hayır, asker. Bana derhal bir balyoz getir, şu geçenlerde Rodoklar'dan aldığımız balyozlardan olsun. Bu itleri bizzat ben halledeceğim"
    Muhafız, koşarak ağır bir balyoz aldı ve hemen Varyag'a verdi. Varyag balyozu biraz elinde döndürdükten sonra omuzuna yasladı ve yavaşça zindana doğru ilerledi. Dışarıda esen sert rüzgar saçlanı savuruyor, bundan dolayı önünü rahat göremiyordu. Neyse ki zindana gelebilmişti. Birkaç muhafız kapıyı zorla tutmaktaydı. Kral Varyag, sessizce "- Ben size 'bırakın' dediğimde aynı anda hızla kapıyı bırakın ve oradan çekilin." dedi ve muhafızlar kafalarını öne doğru sallayarak onayladılar. Varyag, kapının önüne geldi ve balyozu kafasının üstüne kaldırıp "- Bırakın!!!" diye bağırdı. Muhafızlar bir anda kapıdan çekildiler ve hızla açılıp duvara vuran kapıdan fırlayan Kont Olaf Varyag'ın balyoz darbesiyle yere serildi. Diğer lortlar ve Lethwin Ufuk-Aşan, şaşkın bir yüz ifadesiyle doğruca Varyag'a bakmaktaydı. Varyag, sert bir sesle "- Eğer aranızdan başkalarıda bu balyozla tanışmak istiyorsa yanıma gelebilirler!" diye bağırdı. Ardından muhafızlara Kont Olaf'ı zindana tekrar atmalarını ve kapıyı sıkıca kapatıp garnizondan 5 askeri görevlendirmelerini söyledi. Balyozu yere bıraktı ve sarayına doğru ilerledi. Hala düşünceli bir halde olmasına karşın Kont Olaf'ı yere serdikten sonra biraz da olsa neşesi yerine gelmişti. Yavaş adımlarla saraya çıktı. Aslında biraz uykuluydu fakat yatağına yatıp tekrar uyumak istemiyordu. Doğruca tahtına oturdu ve öylece sabah olmasını bekledi. Fakat daha fazla dayanamayıp orada uyuyakaldı...


      "- Efendim, efendim. Yarl Turya içeri girmek istiyor, içeri alalım mı?"
    Kral Varyag, yavaşça gözlerini açtı. Eliyle biraz ovuşturduktan sonra gördükleri daha da netleşti ve "- Ne var?" diye sordu muhafıza. Muhafız sanki acelesi varmış gibi hızla aynı cümleyi tekrar etti. "Yarl Turya içeri girmek istiyor, kendisini içeri alalım mı?" dedi. Varyag, başıyla onayladı ve muhafız kapıyı aralayıp Yarl Turya'ya "- İçeri girebilirsiniz." diye seslendi. Yarl Turya, seri adımlarla Varyag'ın huzuruna çıktı ve selam verdikten sonra konuşmaya başladı.
      "- Yüce kralım, bu akşam verilecek ziyafet için hazırlıklara başladınız mı?"
    Varyag, eliyle başını biraz kaşıdı ve;
      "- Aslında, ben onu tamamen unutmuştum, Turya. Henüz daha yeni gün başladı, şimdi hazırlıkları başlatırım."
      "- Efendim, o zaman şimdi hazırlıkları başlatırsanız iyi olur, çünkü akşama yetişmesi çok zor olacak."
      "- Hmm... Muhafızlar, derhal size daha önceden bahsettiğim yemekler hazırlanmaya başlansın. Unutmayın, bu akşam o yemekleri yiyiyor olacağız!"
    Yarl Turya, biraz güldükten sonra Varyag'a doğru döndü. Varyag'ın suratının asık olduğunu farketti ve sormaya başladı.
      "- Efendim, canınızı sıkan birşey mi var?"
    Varyag, ilk başta rüyasını anlatmanın ne kadar mantıklı olacağını düşündü ve derin bir iç çekerek;
      "- Aslında var, ama anlatsam mı, emin olamadım."
      "- Anlatırsanız içiniz rahatlayabilir, fakat bu size kalmış birşey yüce kralım."
      "- Pekala, anlatayım Turya. Gördüğüm rüyada mekan Kwynn Köyü'ydü. Bir genç kız elindeki su dolu testilerle dereye doğru ilerlerken bir yerden gelen arbalet oku kafasına saplanıyor ve kız yere seriliyordu. Köylülerden bazıları evlerine kaçarken bir kısmıda ölen kızı görmek için yanına doğru ilerlemişti. Bir çocuk ve annesi de oradaydı. Bilemiyorum... Çocuğun annesi çocuğa "-Varyag..." diye hitap edince bunun ben olup olmadığımı da düşündüm, fakat emin değilim. Neyse, biraz sonra Kral Harlaus ve arkasındaki dev ordu köye doğru ilerledi ve köyde taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmadı. Çocuğun annesi karşı çıkınca Kral Harlaus onu öldürdü, çocuk ise samanların arasında öylece olanları izlemekteydi. Tabi bir anda "-Hayır..." gibisinden bağırmaya başladı ve bende uyandım."
    Yarl Turya, duydukları karşısında oldukça şaşırmıştı. Derin bir iç çekti ve sıkılgan bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
      "- Efendim, size gerçekleri söylemek zorundayım..."
    Varyag, iyice meraklanmaya başlamıştı.
      "- Ne gerçeyi?! Rüyayı ben gördüm, sen değil. Hangi gerçekten bahsediyorsun?"
      "- Efendim, yıllar öncesinde yaşanmış bir hadise... O zamanlar Kral Ragnar'da sizin gibi genç bir hükümdardı. Onun döneminde Nord Krallığı ile Svadya çok ağır bir savaşa tutuşmuştu ve her defasında Svadyalılar bu savaşta galip gelmişti. Ayrıca Nord Kralığı birçok hadiseye de tanık olmuştu. En önemlileri olan Sargoth, Ordular, Sarhoşlar ve Kwynn Hadiseleriydi.  Bunlardan en acı vereni ise Kwynn hadisesiydi. Kral Harlaus, dağları aşan ordularıyla birlikte Sargoth'a yürümekteydi. Geçiş güzergahında Kwynn Köyü'de vardı ve buraya uğramadan edememişlerdi. Belki bilmezsin ama o dönemlerde Sargoth'u zengin tutan Kwynn Köyü'ydü, en çok tarım orada yapılırdı ve neredeyse yok denecek kadar fakir bulunmazdı. Tabi bunu bilen Harlaus, Kwynn Köyü'nü talan etmek istedi. Topladığı ordularla birlikte bu köyü yok etti, birçok ev varken bir anda boş bir arazi haline gelmişti. Burada tüm köylüler ölmüştü, sadece Harlaus'un beğendiği kadınlar sağ çıkabilmişti. Bunlardan biriside senin annendi, ama annen namusunu korumayı ve canını vermeyi tercih edip Harlaus'a büyük bir cesaretle karşı çıktı ve oracıkta bizzat Harlaus'un kılıcıyla öldürüldü. Köyden canlı kurtulan bir çocuk, doğruca bir at kapıp Sargoth'a geldi ve Kral Ragnar'ın huzuruna çıkıp Sargoth'a saldırılacağını bildirdi. Ragnar, bu bilgi sayesinde Sargoth'a daha fazla asker yerleştirip güvenliği arttırdı ve Nord Krallığı kurtuldu. Kral Ragnar, bu çocuğa borçlu kalmıştı. O çocuk ise sendin... Ragnar'ın korumasında bir asker olarak yetiştirildin ve şu anki konuma kadar ulaştın. Şimdi geçmişini neden hatırlayamadığını merak ediyorsundur. Şanslısın ki sadece hatırlamıyorsun, ölmüş bile olabilirdin. Vaegirlar'la yapılan bir savaşta bir Kergitli asker gürzüyle seni yere serdi ve herşeyi unuttun, zamanla bazı şeyleri hatırlayabildiysende bazıları sır olup kaldı. Ve bugün, ne yazık ki Ragnar'a olan sözümü tutamayarak sana tüm geçmişini anlattım. Kral Ragnar, bunları sana anlatmamı iyi bir niyetle istedi. Geçmişini öğrenecek olsaydın, gerçeklere dayanamayıp yıkılabilirdin. Neyse, uzun bir süre herhangi bir hadise gerçekleşmedi. Zaten Svadyalılarla ve Kergitlerle müttefik olmuştuk, ama seninde bildiğin gibi ihanet edildi ve yeni hadiseler oluştu. Bunlar ise Lethwin ve Ragnar Hadiseleriydi."
   
    Kral Varyag, duydukları karşısında şaşkına dönmüştü. Cılız bir sesle "- Tamam, Turya. Anlattığın gerçekler için sana sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, şimdi beni yanlız bırak" dedi. İçinde büyük bir üzüntü ve engellenemeyecek bir intikam hissi vardı. Yarl Turya, Varyag'ın huzurundan ayrıldıktan sonra Varyag büyük bir hiddetle elini tahta duvara vurdu. Duvar kırılmış, Varyag'ın eli ise çizilmişti. Sinirinden oturduğu yerde titriyordu. Ancak gerçekler karşısındaki üzüntüsü ise onu daha sert birşeyler yapmaktan engelliyordu. Fısıldar bir tonla;
      "Kral Harlaus, bunu sen istedin. İntikamım yaptıkların kadar sert ve acı olacak..." dedi...
    Uzun bir zamandır hikayeyle ilgilenmemiştim, ama artık yedinci bölüm hazır durumda. Umarım beğenir ve yorumlarınızı eksik etmezsiniz. Ayrıca bir soru da sizi bekliyor...
# Sizce gelecek bölümlerde ne tür olaylar yaşanacak? [Tahmininiz]
 
Uzatırsan roman bile olur. Ama Varyag hemen kral olmasada biraz daha iyi olurdu. Ama yine de mükemmel
 
Evet, evet. Teşekkürler. Ayrıca yakın bir zamanda (büyük bir ihtimal yarın) 8. bölümü yayınlayacağım.
 
Back
Top Bottom