İhanet Çemberi - 10.Bölüm Geldi *Dhirim Seferi*

Users who are viewing this thread

Tanhu

Banned
~ İhanet Çemberi ~
Kalradya'da Dönen İhanet Çemberi...

Hikayenin Adı: İhanet Çemberi
Ana Karakter: Lort Varyag
Konu: Zor bir dönem yaşayan Kalradya'da çıkarlar doğrultusunda dönen ihanet çemberi...

~ Özet ~
 
    Kalradya, sonu gelmez savaşlar yüzünden yıpranıyordu. Yapılan yağmalar, kuşatma saldırıları, meydan muharebeleri ve birçok çarpışmanın gerçekleşmesi birbirlerinden güçlü ve yıkılmaz denebilecek kadar kuvvetli krallıkları bile zayıflatıyor, binlerce can anlamsız bir savaştan dolayı gidiyor ve kâr sağlayacağını düşünenler yanılıyordu. Bu felaketin içinde iyi birşeyler bulabilen tek canlı akbabalar ve leş kargalarıydı. İşte bu zorlu günlerde ne olduysa Nord Krallığı'na olmuştu...

~ Önsöz ~

    Merhabalar, arkadaşlar. Yazmış olduğum bu hikayede, tek hedeflediğim şey yazılarımın akıcılığıyla sizlere zevkli bir okuma sağlamak ve mutlu etmektir. Ümit ediyorum ki okuyacağınız bu hikayeden hoşlanırsınız ve yorumlarınızı eksik etmezsiniz. Ve tekrar ümit ediyorum ki okuyacağınız bu metinde yazdığım bir bölümün zevkinden sonra okuyacağınız diğer bölüm sizlerin keyfini bozmaz. Artık fazla uzatmadan hikayeme geçmek istiyorum ve sizlere bu hikayeyi okurken zevk almanızı diliyorum...

   
Bölüm Adı: Saldırı
Bölüm: 1

  Kan kokusunun ormanları, köyleri, şehirleri ve tüm Kalradyayı kuşattığı bir dönemde, kılıçların çarpıştığı, ok yağmurları altında hayatta kalma mücadelesinin verildiği vakitlerde ayak seslerinin yeri adeta titrettiği Nord Askerleri, soğuk kışta donan insanların arasından karlı dağları aşarak Reyvadin'e doğru Lort Varyag'ın komutasında ilerliyordu. Ön safta bulunan askerler kalkanlarıyla gelecek saldırılara karşı kendilerini korurken arkada kalan 180 asker öyle uyumlu ve düzenli bir şekilde ilerliyordu ki, yukarıya doğru yükselen o uzun baltaları olmasa sanki 20 askerle birlikte düşmana doğru ilerliyormuşcasına bir görüntü  oluşacaktı. Lort Varyag atıyla ilerlerken yanındaki taktik uzmanı Lezalit ile taarruzda uygulanacak olan stratejinin doğurabilecek sorunları tartışıyorlardı. Varyag, "- Lezalit, Reyvadin'i kuşatırken Kral Yaroglek'in kaçma ihtimalini nasıl ortadan kaldırabiliriz?" dedi. Lezalit iç çektikten sonra "- Yüce lordum, acaba saldırmadan önce şehre sızıp kralı mı alsak? Garnizon ve nöbetçiler birşey farketmeden kralı şehirden çıkartırız." diye seslendi ve Varyag bir anda "- Afferin, Lezalit! Hemen 5 tane tecrübeli asker ayarla ve onları şehre sızdır. Kapıdan gizlice köylü kılığında girin ve askerleri kale kapısının yanında bir yere gizleyin. Havaya iki ateşli ok attığımda kralı bana getireceksiniz!" şeklinde bağırdı. Ardından Lezalit topladığı beş askerle on civarlarında köylü grubu öldürerek kıyafetlerini aldı ve askerlere giydirdi. Daha sonra şehrin yolunu tuttular.
   
    - Efendim, efendim! Beni affedin efendim ama hepimiz çok yorulduk. Bir gündür dinlenmeksizin sadece yürüyoruz ve ayaklarım çoktan ağrımaya başladı.
    - Aslında doğruyu söylemek gerekirse Marnid, at sırtında gide gide arkam terledi. Bugün burada kalacağımızı tüm askerlere duyur ve özellikle Ymira ile Katrin'e yemekleri hazırlamalarını söyle.
    - Emredersiniz, efendim! Derhal!

    Marnid arkasına bile bakmadan koşarak askerlerin yanına gitti. Lort Varyag'ın emirlerini bildirdikten sonra Ymira ile Katrin'in yanına geldi ve yemek hazırlanmasını söyledi. Bir saat içerisinde çadırlar kuruldu ve iki saat sonra yemekler dağıtılıp yenildi. Geceyi bulundukları konumda geçirdiler ve sabah olduğunda çadırları kaldırıp öğlen yola koyuldular. Alacakaranlık, sis ve sûkunet çöktüğünde ordular Reyvadin'in önündeydi...

    Havayı adeta delip geçen okun çıkarttığı ses kuledeki muhafızın kafasını yardığında son buldu. Şehir surlarındaki muhafızların hepsi olaya bir anlam veremeden şaşkın bir yüz ifadesiyle önce ölen muhafıza baktılar, sonra oklarını çekip etrafı gözetlediler. Sis bölgeye öylesine çökmüştü ki ancak iki insan uzunluğu kadar mesafe zorda olsa görünüyordu. Sonra bir daha aynı ses... En sol köşedeki askerde kafası yarılmış bir şekilde yere yığıldı. O ses tekrar ve tekrar duyuldu. Muhafızlardan biri "- Aptal Yaroglek, beyinsiz Yaroglek! Sana o büyücüyü öldürmemeni söylediğimde bana gülmüştün ama senin yüzünden lanetlendik!" diye bağırdı. Yüzündeki tebessüm ne kadar korktuğunu ve o andaki şaşırdığını ifade ediyordu. Tüm nöbetçiler bir anda sessizliğe büründü. Sadece nefes alma ve verme sesi duyuluyordu. İri bir muhafız eğilerek duyduğu bir sesin geldiği yere doğru ilerliyordu. Bir anda sisin içinden bir sürü asker fırladı. Bunlar Lort Varyag komutasındaki ulu Nord askerleriydi...

    - Saldırın, hücuum!
 
Bu bağırışın ardından tüm askerler merdivenlerden sırayla tırmanmaya başlıyordu. Reyvadin'in garnizonundaki 500'e yakın asker surların yukarısına Nordları engellemek için çıktı. Surlar gittikçe kalabalıklaşıyordu ve birçok asker merdivenden çıkamadan ya ölüyor, ya da bayılıyordu. Merdiven düşmanca düşürüldü ve askerler kalkanlarıyla korunma pozisyonunu aldı. Sıra ikinci denemedeydi. "- Görevli askerler, derhal koçbaşlarını hazırlayın! Yılmak yok aslanlarım, madem merdivenle giremiyoruz, bizde kapıları kırarız!" diye bağırdı Varyag. Yedi tane asker iki tane koçbaşını kaldırıp surların önüne yerleştirdi. Kapıyı kırmak için odun önce geri çekildi, sonra vuruldu. Çekildi, vuruldu ve yine çekildi, ve tekrar vuruldu. Bu üç defa daha yapıldı ve sonra kapılar kırıldı. Düşman birlikleri durumu farketti ve tüm askerler meydana konuşlandırıldı. Varyag, " - Askerler, bu itler bize rahat girme şansını sunmuyorlar. Bizde zorla gireriz o zaman! Girişe konuşlandırılmış o askerleri aşmanın tek yolu balistaları kullanmaktan geçer. Öndeki direnci kırdıktan sonra okçular dışında hepiniz içeri saldırın. Okçular surların üstündeki askerleri öldürdükten sonra içeri gelsinler." dedi. Balistalar hazırlandı, yedi askerden oluşan beş grup ellerindeki balistalarla kapıdaki direnci kırmak için hücum etti.

    Şimdiye kadar 20'ye yakın asker öldü fakat düşman da ağır zaiyat verdi. Kuşatma devam ediyordu. Direnç kırıldıktan sonra balistalı birlikler geri çekildi ve baltalılar taarruza geçti. Balistalılar ellerindekileri bırakıp baltalarını aldılar ve tekrar saldırıya geçtiler. Lort Varyag bu sırada şehrin en derinlerine doğru ilerlemişti. Silahçının bulunduğu yerde Vaegir askerleriyle çarpışıyordu. Gökyüzü uçuşan oklardan ve baltalardan dolayı görünemiyordu. Düşmanların nerdeyse tamamı öldürüldükten sonra Varyag hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştı. Şehir ahalisi sokaklara boşalmıştı. Ellerindekiyle yirmi askeri öldürdü ve bu durum Varyag'ı sinirlendirdi. Bir şehirli kadın elindeki orakla ve diğer elindeki yıpranmış Vaegir bayrağıyla Varyag'a doğru ilerledi. Varyag ilk başta dokunmak istemedi ama kadın orakla Varyag'ın  bacağını yaralayınca hemen kılıcını çekip iki adım geri çekildi. Şehirliler adeta kudurmuştu. Sinirlenen Varyag, kılıcıyla kadının bayrağı tuttuğu elini kesti ve ani bir hamleyle kemerindeki hançeri kadının suratına sapladı. Varyag, "- Tüm askerler, bu şehirliler umduğumuz gibi sakin ve korkak çıkmadı! Taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmasın! Bir tane görürsem hepinize hesap sorarım!" diye öfkeyle bağırdı. Sonra eline aldığı iki oku tutuşturup havaya ateşledi...

    - Lezalit, şunu görüyor musun?
    - (Uykulu bir sesle) Neyi görüyor muyum?
    - Şu yanan iki oku, Lezalit!
    - Tamam, beyler. Sakin olun...
    - Lezalit, uyansana! Yaroglek'i alacağız!
    - (Anında ayağa fırladı ve elleriyle gözlerini ovuşturduktan sonra) Bu Lort Varyag'ın işareti! Derhal saraya girip Kral Yaroglek'i alıyoruz!

    Kral Yaroglek, pencereden savaşı izlerken açılan kapının cırıltısından irkilip geri adım attı. Kapı hızla duvara vurdu ve Lezalit kılıcını kınından çekip Yaroglek'e doğru uzattı. Yaroglek, "Siz kim oluyorsunuzda benim gibi yüce bir kralın sarayına kudurmuş köpek gibi girme cürretini gösteriyorsunuz. Muhafızlar, alın şu köpekleri zindana atın!" Lezalit gülmeye başladı ve "- Muhafızlar mı? Ah, onlarını biz öldürdük ya. Lütfen affedin majestereli, yalvarırım size affedin. Daha çok genciz, lütfen affedin efendim." dedi. Kral Yaroglek, "- Sizi affetmek mi? Bu saygısızlığınızın bedelini zindanda kırıltı yiyerek ödeyeceksiniz!" diye seslendi. "- Lort Varyag namına, tutuklusunuz! Bundan sonrali hayatınızı ahırda sizin gibi ineklerle birlikte geçireceksiniz." Askerler ellerindeki uzun mızraklarla yuvarlak oluşturup Yaroglek'i içlerine aldılar. Sonrada Lezalit'e verdiler ve Lezalit hızlı bir yumruk atıp kralı bayılttı. Sonra da çantasındaki kalın iple ellerini ve ayaklarını bağlayıp dışarıda saray kapısının önünde bekledi...

    Sabah olduğunda Reyvadin diye bir şehir kalmamıştı. Tüm evler yıkılmış, kapılar kırılmış ve cesetler şehrin sokaklarına yığılmıştı. Varyag'ın 200 askerinden geriye 23 kişi kalmıştı ama şehir artık kontrol altına alınabilmişti. Lort Varyag yıpranmış Nord bayrağını şehrin en yüksek yerine yerleştirdi ve düşman sancaklarını atıp Nord sancaklarını sallandırdı. Dumanlar arasında zor nefes alınıyordu. Kral Yaroglek esir düşmüştü ve geçici olarak zindanda tutulmaktaydı.

    - Aslanlarım, nasılsınız?
    - (Hep bir ağızdan) Sağolun komutanım! Hepimiz demir gibi sapasağlamız.
    - Yorgun musunuz?
    - (Yine hep bir ağızdan) Hayır, komutanım!
    - Yalan konuşmayın, yorgunuz! Hepiniz iyi bir dinlenmeyi hakettiniz! Bana bu zaferi yaşamayı sağlayan sizler bir gece dinlenmeyi hakettiniz.
    - (Hep bir ağızdan) Sağolun komutanım!

    Tüm askerler garnizona girdi ve Katrin'in hazırladığı yemekler yendikten sonra akşam olunca hepsi yattı. Sabah olduğunda Varyag'ın yanına bir ulak geldi. "- Efendim, aziz lordum!" dedi ulak. "- Seni kim gönderdi?" "- Kral Ragnar'dan geliyorum lordum. Bu gizli mektup sizindir. Bu arada Kral Ragnar ödemeyi sizin yapacağınızı bildirdi." Lort Varyag, son cümleyi duyunca kahkaha atmaya başladı. Sonra kesesinden çıkarttığı 600 dinarı ulağa verdi ve mektubu açıp bir köşeye çekildi.

    Merhaba, Lort Varyag...

Değerli derebeyim, Varyag. Sen Reyvadin kuşatmasına gittiğinden beri birçok kötü olay oldu. Düşmanlarımız bize büyük bir darbe vurdu ve şimdi bunun acısını çekiyoruz. Lafı fazla uzatmadan detaya giriyorum... Dün akşam saatlerinde birkaç asker huzuruma geldi. Ne olduğunu sorduğumda batıdaki tüm şehirlerimizi kaybettiğimizi, Lethwin Ufuk-Aşan ve destekçi 11 lordun Sargothu almaya geldiğini söyledi. Lethwin birkaç aydır sessizliğini koruyordu. Anlamıştım onun bir hainlik yapacağını ama engelleyemedim. Amacı tüm krallığı ele geçirmekti ama tam destek toplayamadı. 11 derebeyini tarafına çekti ve yarı yarıya tüm toprakları bizden geri aldı. Lethwin'in önderliğindeki Batı Nord Krallığı bizden oldukça daha güçlü ve biz fazlasıyla zayıfız. Hatta ittifakımız olan Svadya Krallığı ve Kergit Hanlığı bile bize ihanet edip savaş ilan ettiler ve yeterli destek toplayamadık. Bu durumda ne yazık ki Vaegirlarla müttefik olmak zorundayız ve bunun için Kral Yaroglek'i kesinlikle bana getirmen lâzım. Onu bizimle ittifak olma şartıyla serbest bırakacağız ve düşmanlarımızdan bu şekilde birazda olsa kurtulacağız. Bu arada, yeni başkentimiz Wercheg. Seni en geç bir haftaya kadar ümitle bekliyorum. İyi şanslar...

Kral Ragnar'dan...

    Varyag'ın yüzündeki mutlu ifade, bir anda sinirli bir hâl aldı. Mektubu parçalayıp yere attıktan sonra askerlerin yanına, garnizona gitti. Askerlere toplanma emrini verdikten sonra Kral Yaroglek zindandan alındı ve ata bağlanarak şehirden ayrıldılar. Reyvadin'de sadece sert esen rüzgârın uğultusu duyulabiliyordu...

    Wercheg Şehri'ne gitmek için yola koyulan Varyag ve ordusu, güvenli olduğu tahmin ettikleri güzergâhtan, karlı dağların arasından geçeceklerdi. Vaegir orduları bu alanı kullanmıyor, ayrıca Kergit ve Svadyalılardan oldukça uzakta oluyordu. Aradan bir gün geçtiğin işte bu dağların arasındaydılar. Arazi yukarı eğimli ve bol ağaçlıydı. Bu durum ordunun geçiş yolunu zorlaştırıyor, ve fazlasıyla da yavaşlatıyordu. Birçok kurt açlık içerisinde dolaşıyor, ayılar bölgede yoğunluk gösteriyordu. Akşam olduğunda sis heryere çökmüştü ve sadece dört adım ilerisi görünebiliyordu. Tehlikeli alandan çıkılmadan kesinlikle uzun süreli dinlenmeler ve kamp kurmalar yasaktı. 23 tane askerle birlikte soğuk havada yol alınıyordu.

    Sis, kar ve fırtına... Kar dizlere kadar ulaşıyordu ve herkes yorgun ve uykuluydu. Bir saate kadar rüzgâr dinmişti ama hala hafifte olsa kar yağıyordu. Sis ve sûkunet bölgeye hakimken ağaç yapraklarının ötmesi ve karların dökülmesi Lort Varyag'ı ürküttü. Yorgunluktan başı dönüyor, ayakları sızlıyor ve soğuktan gözleri kapanıyordu. Bir Tundra haydutu Varyag'ın üzerine fırladı ve Varyag karda yuvarlanmaya başladı! Yüze yakın Tundra Haydutu sağ ve soldaki tepelerden aşağıda doğru hücuma geçti. Askerlerin bir kısmı bayılırken diğer kısmı kalkanlarıyla kendilerini kapatıp mızraklarını kalkanların arasından dışarı çıkartıp kendilerini koruyorlardı. Varyagla haydut hançer hançere kapışıyordu. Gittikçe aşağı doğru yuvarlanıyorlar, bi' haydut Varyag'ın tepesine çıkıyor, bi' Varyag haydutun tepesine çıkıyordu. Varyag'ın sırtı kara değdi. Haydut çıkarttığı hançeri tam da Varyag'ın kalbine saplayacaktı ki eliyle haydutun kolunu tutup engel oldu. Sonra haydutu kara değdirip hançerini haydutun miğdesine sapladı. Zorla ayağa kalktı ve eliyle kendisine saplanan hançeri tutan hayduta baktı. Bulunduğu yerde sızlanıyor, vahşice Varyag'a bakıyordu. Varyag baltasını çıkartıp haydutun kafasına vurdu ve geri çekip baltayı aldı. Bir okçu haydut Varyag'ı bacağından yaraladı ve Varyag yere düştü. Bir saat kadar süren savaşta tüm Nord askerleri öldürülmüştü ve Varyag Kral Yaroglek'i de sırtına alıp alandan uzaklaşmıştı.

    Yorgun, yaralı, uykulu ve bitkin haline karşın ilerleyebildiği kadar ilerlemişti. Bir saat yol aldıktan sonra Bunduk ile karşılaştı ve Bunduk'ta çok yaralıydı. Tahminine göre İsmirala Köyü'nün ilerisindeydiler. Varyag ileride bir nehir görmüştü. Elindeki baltasını yere bastırarak yürümeye çalıştı ve nehrin kenarındaki ağaca bağlanmış kayığa çıktı. Yaroglek'i sırtından kayığa attı ve Bunduk'u da kayığa aldı. Sonra ipi kesti ve bir anda etraf kararmaya başladı. İki üç adımdan sonra sarsıldı ve kayığa düştü. Kayık hızla suda ilerlerken Bunduk'a baktı ve yavaş yavaş gözleri kapanmaya başladı. Tundralıların attığı ok bacağından epey kan akıtmıştı ve Varyag bu sızlamaya daha fazla dayanamamıştı...
Bölüm Adı: Pirush'tan Uslum'a
Bölüm: 2

      - Uyanın, uyanın. Beni duyuyor musunuz?
    Soğuk ve şiddetli esen rüzgar, Pirush Nehri'nin akıntılarına kapılan kayığı Uslum köyüne kadar sürüklemişti. Şanslıydılar ki hem köyün yakınlarında durmuşlardı, hemde durmalarını sağlayan ağaç dallarına ve taşlara rastlamışlardı. Ayrıca onları farkeden köylü kız yara bakımında da gayet iyiydi. Köylü kız, Varyag'ı uyandırmak için sürekli sallıyordu ve en sonunda Varyag gözlerini açmıştı.
      - Ihı, ıhı, ıhı... Sizde kimsiniz? Neredeyim ben ve diğerleri nasıl? Ihı, ıhı, ıh...
      - Sonunda uyandınız, bacağınızdaki o ok epey kan kaybetmenize sebep oldu fakat şanslıydınız ki ben vardım. Adım, Alvia; bu köyde yaşamaya mahkum edilen ve zorda olsa hayatta kalmayı başaran Alvia... Bu arada diğerleri sizden daha önce uyandı ve hepside gayet iyi.
    Varyag, gözlerini zorda olsa açabiliyordu. Bulunduğu oda biraz dardı. Evin odundan yapılmış olmasına karşın bazı çıkıntılarda bir sürü mum vardı. Biraz ilerisinde bir ateş yanıyordu ve daha da ilerisinde rüzgarın açıp kapattığı gıcırdayan bir kapı bulunuyordu. Üç tane cam sağ tarafında vardı. Camın kenarlarındaki kar o kadar yükselmişti ki dışarısı zor görünüyordu. Camın biraz üstüne asılmış yırtık mavi bir bez onun dikkatini çekmişti ama sonra gözleri kapatıp tekrar uyumak istedi. Ve tabiki de biraz sonra uyuyakalmıştı.


    Akşam olmuştu ve dışarıdaki kar hızla devam ediyordu. Varyag daha yeni uyanmıştı ve daha da uyumak istemiyordu. Bu sırada Alvia nehirden yakaladığı balıkları pişiriyorken Yaroglek ve Bunduk birbirlerinden biraz uzakta yağan karı seyrediyordu. Varyag yastığını usulca kaldırıp duvara dayadı ve sonra yastığına sırtını yasladı. Usulca, "- Bunduk, sen nasılsın?" dedi. Bunduk, biraz dışarıyı izledikten sonra kafasını Varyag'a döndürdü ve "- Efendim, yaralarım sarılmış ama hala sızlıyorlar ve bir haftaya kadarda geçeceği görünmüyor. Şuanda yine öncekisinden daha iyiyim. Siz nasılsınız, efendim?" dedi. Varyag'ın canı sıkılıyordu ve hiç konuşası yoktu. Kafasını öne doğru salladı ve "- İyiyim" dedi. Bu sırada Alvia elindeki demir tasları yere koydu. Sonra örtüyü serip yere koyduğu tasları örtünün üzerine yerleştirdi ve mutfağa gidip yemeklerle birlikte balıklarıda getirdi. Yaroglek kaşlarını çatmış bir şekilde yemeklere bakıyordu. Bunduk, elindeki tahta parçasını arbaletmiş gibi elinde oynarken Varyag, çorbayı tabaklara yerleştiren Alvia'yı izliyordu. Alvia döndü ve "- Yemekler hazır, hadi gelin." dedi. Varyag yaralı ayağıyla yere basmadan yerine oturdu. Bunduk elindeki tahtayı bir köşeye fırlatıp kalktı ve o da tabağının önüne oturdu. Yaroglek ise "- Ben yemek yemeyeceğim! Bu cadı bizi zehirler!" dedi ve önüne döndü. Bunduk sinirden, "- Burada zehirli olan tek şey senin varlığındır, Yaroglek! Yemezsen, yeme. Açlıktan gebermen işimize yarayacaktır, daha hızlı Wercheg'e döneriz! " diye bağırdı. Varyag, kafasını Yaroglek'e döndürerek, "- Seni Wercheg'e getirdiğimizde Yaroglek, hergün zindanda pis kırıntıları yiyeceksin. Buraya gelde son defa güzel yemeklerden bir tat." dedi. Yaroglek huysuz bir şekilde oraya geldi ve diğerleri gibi yemeğini yemeye başladı.


    Yatma vakti geldiğinde Alvia, Varyag'ı başka bir odaya yerleştirdi. Orada da ateş yanıyordu ve diğerlerine oranla daha sıcaktı. İlk önce Bunduk bu durumdan şüphelenmişti fakat daha sonradan odalarının kalabalıklığınıda hesaba katarak bu durumu normal olarak kabul etti. Bunduk önce Yaroglek'in ellerini ve ayaklarını bağladı ve sonra da yatağına yattı. Varyag'da diğer odada yatmaya hazırlanıyordu.

    Alvia: Senin adın Varyag galiba.
    Varyag: Evet, adım Varyag. Sen bir Vaegir'sın. Niye bize böyle iyi bir muamele gösterdin? Bizi gece kalkıp öldürebilirdin fakat bunu yapmadın.
    Alvia: Yıllar öncesinde, Kwynn Köyü'ne bir sürü düşman ordusu gelmişti. Ellerindeki kocaman baltalar annemin boyu kadar birşeydi. Köyümüzü yakıp yıktılar ve herşeyimizi aldılar, bizi bile... Beni daha sonradan bu köye sürdüler ve burada tek başıma bıraktılar. İlk başlarda biraz zorlansamda burada yaşamaya alışmıştım.
    Varyag: Kwynn Köyü mü? Ihı, ıhı, ıhı... Annem ve babam orada evlendiler. Oralıylarmış zaten ama ben Sargoth'ta doğdum. Annem vebadan öldüğünde daha çocuktum. Babam şuanda hala Kwynn'da yaşıyor ve uzun zamandır oraya gitmedim. Herneyse, sen kısacası Nord'sun.
    Alvia: Evet, öyleyim... Pek şanslı sayılmam aslında. Esir alındığım gün askerler beni buraya sürerken türlü işgenceler yaptılar. Yüzüme öyle derin bir kesik açtılar ki izi hala geçmedi. Ve sonunda çirkin bir köylü kız olmaya mahkum oldum...
    Varyag: Çirkin bir kız mı? Kendini kandırmanın gereği yok. Yüzündeki çizik seni çirkin yapmaz, sen güzel bir kızsın ve iyi de bir insansın.
    Alvia bir erkeğin kendisine güzel demesinden utandı. Yüzü güldü, arkasını dönüp yerdeki diğer örtüleri katlamaya başladı. Bu sırada Varyag'la konuşuyordu. Sesi ince ve güzeldi, Alvia'nın.
    Alvia: Örtüyü üzerine sıkıca ört. Bu gece çok soğuk olacak gibi geliyor bana. Ben biraz yukarıda yatacağım, sabah kalktığında aç olursan beni kaldırabilirsin veya mutfaktaki tencereden yemek alıp yukarıdaki çıkıntıya astığım demir tabaklardan birine yemek koyup yiyedebilirsin. Kaşıklar en sol tarafta olacaktır.
    Varyag: - Gülümseyerek- Sanki yarın hiç burada olmayacakmışsın gibi konuşuyorsun.
    Alvia: Sabah erken saatlerde nehrin ilerilerinden balık tutmaya gideceğim. Öğlen evde olurum tahminimce.
    Varyag: Tamamdır, iyi geceler.
    Alvia: İyi geceler.
  Alvia katladığı örtüleri bir köşeye koydu ve mumları söndürdü. Sonra da yatağına yatıp uyudu. Varyag'da uyuyakalmıştı. Dışarıdaki soğuk rüzgar ağaçları sallıyordu. Kar çok sert yağmaktaydı. Bir ses duyuldu... Yaroglek aniden gözlerini açtı ve etrafına bakındı. Sonra kapattı ve tekrar açtığında ellerindeki ip yastığının yanına düşmüştü. Ellerindeki ipi bir şekilde çözmeyi başarmıştı ve ayaklarına yönelmişti. İşte şimdi Yaroglek'in bekledi o fırsat tam da karşısındaydı...
Bölüm Adı: Geri Dönüş
Bölüm: 3

    Aradan tam tamına iki hafta geçmişti...

      - Bunduk, sana emrettiğim gibi herşey hazır mı?
      - Evet, efendim. Emrettiğiniz gibi Yaroglek'in ellerini iple ata bağladım. Ayrıca ata birazda erzak yükledim.
      - Aslında o erzakları attan indirsen daha iyi olur.
      - Neden efendim? Yol boyunca ne yiyeceğiz?
      - Daha güneş yeni doğuyor ve birazdan da yola çıkacağız. Az önce yediğimiz yemekle tahminin gece yarısına kadar kendini tutmak zorunda kalacaksın. Ancak gece yarısı Khudan Şehri'ne varırız.
      - Nasıl uygun görürseniz, efendim.
    Varyag, son bir kez Alvia'ya bakmak istedi. Yavaş adımlarla eve doğru yürüdü, usulca kapıyı araladı. Alvia yatağında bükülmüş bir şekilde uyuyordu. Üstüne örttüğü örtünün ince olduğunu farkeden Varyag, kapıyı tam açtı ve kendi yattığı örtüyü Alvia'nın üzerine serdi. Yavaşça ilerleyip raflarda bulunan dört bıçaktan iki tanesini aldı ve kapıya doğru ilerledi. Son bir kez Alvia'ya baktıktan sonra evden çıktı ve kapıyı kapatıp ata doğru ilerledi. Artık yola çıkma vaktiydi...

    Bunduk, Yaroglek'in ipini iyice kontrol etti ve emin olduktan sonra atın sırtına, Varyag'ın atı süreceği yerin biraz arkasına bindi. Bu sırada Varyag'da geldi ve ata çıkıp sürmeye başladı. Atı ilk başta yavaşça yürüttü. Yaroglek, dalgınlığından olsa gerek hiç hareket etmiyordu ve Varyag bunu farketmişti. Atı bir anda hızlandırdı ve Yaroglek yere düşüp sürünmeye başladı. Yaroglek, "- Yavaş sürsene be Varyag!" diye bağırdı ve Varyag'da karşılık olarak "- Kusura bakma ama atta yeterli yer yok. Sen sürünerek bize eşlik edeceksin" dedi. Bir saate kadar Uslum Köyü'nden uzaklaştılar ama hala uzun bir yol vardı. Aslında şehir ile köy arasındaki mesafe oldukça kısaydı ve öğleye kadar varılabilecek mesafedeydi ama yağan kar ve yükseltiler durumu bir hayli zorlaştırıyordu. Bunduk arkasına bakıyor, Varyag'da son sürat atını sürerken Yaroglek acınası bir şekilde yerlerde sürüklene sürüklene onlara eşlik ediyordu. Sonunda gece olmuştu ve köprü aşılıp Pirush Nehri'nin ortasındaki Khudan'a varılmıştı.


    Alacakaranlığın tundralarla birlikte Khudan'a da çöktüğünde, soğuk rüzgarın uğultusu dışında boş sokaklarda sûkunetin hakim olduğu saatlerde tam da istedikleri gibi şehre varabilmişlerdi ve ya şimdi yapacaklardı, ya da hiçbir zaman. Aslında bu hiçte kolay değildi. Soğuk bir hava ve sert bir rüzgar, zaten uykuyu getirmek için birebirdi. Varyag, Yaroglek'i ağaca sıkıca bağladıktan sonra Bunduk'un yanına gitti ve:
      Varyag: Sonunda Yaroglek itini ağaca bağlayabildim. Ihı, ıhı, ıhı!
      Bunduk: Şimdi ne yapacağız?
      Varyag: Gece uzun sürecek ama biz işimizi ne olursa olsun hızlıca halletmeliyiz. Şehirde büyük bir soygun gerçekleştireceğiz. İkimize zırh, miğfer, ayakkabı, hançer, balta, arbalet, at ve erzak alacağız. Şehrin refah durumu oldukça iyi fakat bugünden sonra biraz daha alt seviyelere düşecekler.
      Bunduk: Şehre nasıl gireceğiz?
      Varyag: Evden ayrılmadan önce iki tane bıçak aldım. Birini sen, diğerini de ben alacağım. Sen sola, ben sağa ilerleyeceğiz ve girişteki iki muhafızın boğazını kesip şehre sızacağız. İşimizi hallettikten sonra çıkış içinde bir taktik uygulayacağız. Şu bıçağı al, şimdi gidiyoruz.
      Yaroglek: Hahaha, siz gittiğinizde sesimin çıktığı kadar bağıracağım ve hepinizi ele vereceğim!
      Varyag: Anlaşılan sen uyumak istiyorsun. Tamam, nasıl istersen.
   
    Varyag, Yaroglek'i bağladığı ağaçtan kalın bir dal koparttı ve sivriltilerini bıçağıyla kesip dalı pürüzsüzleştirdi. Yaroglek'e doğru dönüp elindeki kalın dalı hızla ona vurdu ve Yaroglek biraz etrafına bakınıp bayıldı. Varyag elindeki dalı yere attı ve Bunduk'u eliyle yaptığı işaretle yanına çağırıp şehre doğru ilerlemeye başladılar. Bunduk sola, Varyag ise sağa doğru sessizce ilerledi. Bunduk eğilerek muhafızın arkasına geçti. Varyag ise yanındaki uyukluyan muhafızın tam karşısındaydı. Bıçağı sessizce çıkarttı ve muhafızın tam da kalbine sapladı ve muhafız yere yığıldı. Diğer muhafızın dikkati dağıldığı gibi Bunduk fırsatı kaçırmadan onun boğazını kesti ve Varyag'ın yanına gitti. Varyag fısıldayarak "- İlk kurbanları verdik. Şimdi şehre rahatça girebiliriz fakat surların üstündeki askerleri ve kuledeki okçularıda unutmamak gerekir. Kesinlikle ses çıkartmadan ilerleyeceğiz ve yanımdan ayrılmayacaksın. El işaretlerime dikkat et, komutu bu yolla vereceğim." dedi ve ikisi şehir kapısından içeri girdiler. Varyag bir ses duydu. Ses gittikçe ona yaklaşıyordu. Eliyle Bunduk'a bir işaret yaptı ve bir anda geriye doğru dönüp arkasından sinsice gelen Vaegir Muhafız'ını öldürdü. Bunduk ise bıçağını muhafızın miğdesine saplayıp Varyag'la yola devam ettiler. İleride zırhçının dükkanı ve karşısındada evi vardı. Varyag aniden durdu ve "- Şu karşıdaki evi görüyor musun? Orası zırhçının evi ve mümkünse oldukça sessiz bir şekilde içeri girip işimi halledeceğim. Duyduğuma göre bu zırhçı kadar iyi zırh yapanı başka yerde yokmuş. Ama artık hiçbir yerde olmayacak, sen burada kal." dedi. Fazla birşey görünmesede evin bazı yerlerinde tırmanılabilecek çıkıntılar olduğunu ve en üstteki camın açık olduğunu farketmişti. Elindeki bıçağı kemerine takıp tırmanmaya başladı. Zorda olsa camdan içeri girmeyi başardı ve etrafını iyice gözden geçirdi. Odada iki tane kapı vardı ve bir tanesi açıktı. Açık olan kapının karşısındaki kapı ise kırılmıştı ve orada yatan iki kişinin zırhçı ve karısı olduğunu anlamıştı. Yerler tahtadan yapılmaydı ve oldukçada gıcırdıyordu. Sessizce diğer odaya girdi ve bıçağını zırhçının kalbine doğrulttu. Ve hızla ona saplayıp çıkarttı. Karısı bir anda yatağından fırladı ve Varyag'da mecbur olarak onuda öldürmek zorunda kaldı. Merdivenlerden koşarak alt kata indi ve kapıyı tekme atarak kırdı. Bunduk'a bakıp "- Derhal buraya gel!" dedi. Bunduk'la birlikte depoya yığılan zırhlardan uygun olanlarını seçtiler ve giyindiler. Varyag, örgülü bir zırh, kalın bir ayakkabı, demirden bir eldiven ve bir Nord miğferi bulup kuşandı. Bunduk ise Rodok çavuşlarının kullandığı bir zırh, ince fakat örgülü bir ayakkabı, kışlık eldiven ve arbaletçilerin kullandığı bir miğfer kuşandı. Varyag eliyle evin arkasında kalan silahçının evini işaret etti. Üst kattaki cam, diğer evin camıyla karşı karşıyaydı ve bu Varyag'ın gözünden kaçmamıştı. Bunduk'la birlikte üst kata çıktılar ve önce Varyag, sonra da Bunduk silahçının evinin camına atladı. Varyag içeride beklerken Bunduk camdan içeri girmeye çalıştı ve sonunda girmeyi başardı. Varyag ve Bunduk, silahçının yatak odasına geçmişlerdi ve silahçı burada uyuyordu. Bu defa Bunduk bıçağını çıkartıp silahçının boğazını kesti ve ikisi hızla karşıdaki deponun kapısını açıp içinden kendilerine teçhizat beğendiler. Varyag bir balta, arbalet, hançer ve kalkan; Bunduk ise hançer, asker orağı, arbalet ve kalkan aldı. Bunduk "- Sandığımdan da kolay oldu, şimdi geriye atlar ve erzak kalıyor." dedi. İki saate kadar iki at ve erzak aldılar. Gün ağırmak üzereydi...

  Bunduk, tüm erzakları her iki ata da eşit olarak yükledikten sonra Varyag'a herşeyin hazır olduğunu bildirdi. Varyag ise düşüncelere dalmıştı. Bunduk son bir kez daha seslendi ve bu Varyag'ı uyandırdı.
      - Sabah oluyor, Bunduk.
      - Evet, efendim. Bence hemen yola çıkmalıyız.
      - Ne duruyoruz ki o zaman?
      - Nasıl çıkacağız efendim?
      - Çok basit, Bunduk. Sen ve ben ata bineceğiz, ve bir elimizle atı kontrol ederken diğer elimizle kalkanımızı tutup kendimizi koruyacağız ve bu sırada atı hızla sürüp şehirden ayrılacağız. Büyük bir ihtimal peşimize takılacaklar ve bundan dolayı acele etmemiz gerekecek. Yaroglek senin arkanda ata binecek ve elleri ile ayakları bağlanacak.
      - Tamam, ben ata biniyorum.
      - Bende...
    Varyag ve Bunduk atlarına bindiler. Varyag atını kapıdan rahatça çıkabilecek şekilde ayarladı. Kalkanı bileğine geçirip atın ipini eline aldı. Diğer eline de baltasını alıp atı şaha kaldırdı ve hızla sürmeye başladı. Varyag'ın arkasından da Bunduk geliyordu ve muhafızlar ikisinide farketmişti. Varyag kapıdan çıkarken atını zıplattı ve aynısını Bunduk'ta uyguladı. Hızla şehirden ayrıldılar ve Yaroglek'i bağladıkları ağaçtan çıkartıp ata bindirdiler. Ata bindirip ellerini ve ayaklarını bağladılar. Ayrıca ipin bir kısmı ata takılıydı ki Yaroglek attan düşmesin diye bu yapılmıştı. Hızlıca atlarını sürüp şehirin yakınından uzaklaştılar ve yola koyuldular.

  Aradan iki gün geçmişti ve sadece öğleleri yemek yemek için duraklıyorlardı. Kar dinmişti ve hiçte rüzgar yoktu. Sonunda Pirush Nehri'ni tamamen aşmışlardı ve Mazen Köyü yakınlarına kadar gelebilmişlerdi. O günü köyde geçirmişlerdi ve Uslum'dan ayrıldıklarından bu yana ilk defa uyumuşlardı. Sabah olduğunda tekrar yola koyulmuşlardı ve aradan geçen üç günün sonunda Wercheg'in yakınlarına gelebilmişlerdi.

      - Efendim, sonunda Wercheg'e gelebildik. Çok şanslıyız ki hiçbir saldırıya uğramadık.
      - Evet, göklere şükürler olsun ki hiçbir sorun yaşamadan buraya kadar gelebildik. Şimdi Wercheg'e girmek üzereyiz ve bu ormanı geçip şehre gelmemiz en fazla bir saat sürer.
      - Biraz dinlensek mi efendim?
      - Üzgünüm, ama olmaz. Hadi, yola devam.
 
    Varyag'ın hiç durmaya niyeti yoktu. Tek isteği Wercheg'e varıp Kral Ragnar'a Kral Yaroglek'i teslim etmekti. Ağaçların çok yoğun olması onları yavaşlatmıştı ve ancak iki saat sonra ormandan çıkabilmişlerdi.

      Bunduk:İşte, surları görebiliyorum! Wercheg'deyiz!
      Varyag: Sonunda aziz yurdumuzun aziz şehri Wercheg'e varabildik.
      Bunduk: Evet, sonunda.
    Atlarıyla şehir kapılarına geldiler. Muhafızların selamlamasından sonra atlarından inip Yaroglek'in ipini çözdüler. Varyag, Bunduk'un beklemesini söyledi ve Yaroglek'i tutup Kral Ragnar'ın sarayına doğru ilerledi. Sarayın kapıları açıldı, ve Varyag içeri girdi. Kral Ragnar arkasını dönüp gelenlere baktığında çok şaşırdı ve duygulandı. Kral Ragnar, "- Lort Varyag, o sen misin? Umarım gözlerim bana yalan söylemiyordur!" dedi. Varyag, "- Evet, efendim. O benim ve zorlu bir yolculuğun sonunda Yaroglek itinide yanıma alarak buraya gelebildim." dedi ve Yaroglek'i Kral Ragnar'ın önüne attı.
      - Kralım, bu it biraz dinlensin. Yol boyunca çok yara aldı, herhalde yaşamasını istersiniz.
      - Evet, derebeyim Varyag. O bize çok lazım olacak. Sen bana neden bu kadar geç gelebildiğini anlatsana.
      - Anlatayım, efendim. Reyvadin surlarından içeri girip şehri ele geçirdikten sonra müjdeli haberi size getirmek için dönmeye başladık. Hatırladığım kadarıyla 23 kişi kalmıştık. Ama dönerken yüze yakın Tundra haydutunun saldırısına uğradık ve çoğumuz öldü. Bazılarından da haber yok ve sadece  ben, Bunduk ve Yaroglek kurtulabildi. Yaramız ağırdı, iki hafta bir köyde dinlendik. Daha sonradan Khudan'a gece yarısı sızdık ve birkaç şey çalıp yola koyulduk. Ve sonunda Wercheg'e varabildik...
      - Sen bana Kral Yaroglek'i getirdin, şimdi dile benden ne dilersen!
      - Efendim, bana 200 kişilik tam donanımlı bir ordu ve iki gün istirhat verin, başka birşey istemiyorum.
      - Tamamdır, sana bir haftalık istirhat veriyorum ve bu süre içerisinde ordunu hazırlatacağımı bildiriyorum. Ve bundan sonra seni Doğu Nord Krallığı mareşali ilan ediyorum!
      - Çok sağolun efendim, size bunun hakkını vereceğim.
      - Önemli değil. Haftaya göreve başlayacaksın.
      - Tamam efendim, bu arada Yaroglek'i bu kadar şiddetle neden istediniz?
      - Müttefiklerimizin ihanetine uğradık ve üstüne ülkemiz bölündü. En zayıf taraf biziz ve bir destekçi bile işimizi görür. Kral Yaroglek'i bana getirmeni istememin sebebi onu kullanarak Vaegirlarla beraber düşmanımızda çarpışmak. Biz toparlanana kadar destek olmalarını isteyeceğiz. İstersen sen biraz dinlen, sana daha sonra anlatırım.
      - Evet, dinlensem iyi olur. İzninizle ben gidiyorum...
      - Tabi ki Varyag, hoşçakal.

    Varyag, bir haftalığına dinlenmek üzere saraydan ayrıldı ve odasına gidip yatağına yattı. Gelecek haftaya hazır olmanın ilk adımını dinlenerek atacaktı...
     
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,204501.msg5120478.html#msg5120478
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,204501.msg5195259.html#msg5195259
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,204501.msg5279497.html#msg5279497

10.Bölümü yayınladım, umarım beğenirsiniz. Biraz kısa oldu ama olsun.
 
Şimdi seni yerin dibine batırmaya başlayayım bakalım
Korkma korkma şaka yaptım. Çok güzel olmuş. Birkaç küçük hata dışında süper olmuş. Hataların:
1) Lord yerine Lort yazmışsın tabii bu senin tercihin de olabilir bilemiyorum.
2) "Lafı fazla uzatmadan detaya giriyorum" demişsin. Bir mantık hatası olmuş. "Lafı fazla uzatmadan asıl söylemek istediğime geliyorum" diyebilirdin.
Bu iki küçük hata dışında çok güzel bir hikaye.
 
Şimdi yerin dibinden çıkalım bakalım. :grin: Lord yerine lort diye yazmamın sebebi Türkçe'de öyle olması. Türkçe'de "lort" diye yazılır. Evet, ikincisinde hata var. Diğer bölümlerde dikkat edeceğim... Yorumun için gerçekten teşekkürler. :grin:
 
Tanhu said:
Şimdi yerin dibinden çıkalım bakalım. :grin: Lord yerine lort diye yazmamın sebebi Türkçe'de öyle olması. Türkçe'de "lort" diye yazılır. Evet, ikincisinde hata var. Diğer bölümlerde dikkat edeceğim... Yorumun için gerçekten teşekkürler. :grin:
Doğrudur, Edebiyat dersim pek iyi değil(!) :grin:
Önemli değil. Gerçekten özenle hazırlanmış bir hikaye görmek beni sevindirdi.
 
Eline sağlık, gerçekten çok güzel olmuş. Ve bunun ilk bölüm olduğunu düşünürsek, hikayenin sonraki bölümleri çok daha güzel olacaktır. Başarılar, umarım hikayen hak ettiği ilgiyi görür.  :grin:
 
Umarım ilgi görür ama okul dönemi olduğundan dolayı forumda fazla gezilmiyor. Eğer okuyanlar 100'ü geçerse ikinci bölümü yazacağım. Yorumun için teşekkürler...
 
Sonunda ikinci bölümü çıkarttım fakat birinci bölüme karşın daha kısa tuttum. Ama üçüncü bölümde tam bir macera anı yaşayacaksınız ve üçüncü bölümü en geç Cuma günü bu konuda göreceksiniz. Umarım bu bölümü beğenirsiniz...
 
II.Bölüm' ün sonunda Yaroglek' in ipleri falan çözülmüştü, neden kaçmamış onu anlamadım.  :grin:
 
İlk bölümü okuma fırsatı buldum güzel olmuş diğer bölümleri daha sonra okuyacağım. Tebrikler
 
Yorumlarınızı paylaştığınızdan dolayı teşekkürler, dörtüncü bölümü yakında çıkartacağım. :grin:
 
Back
Top Bottom