Hadi bakalım, sağlam bir tartışma çıkaralım
Silahları kuşanın!
İman, inanç, tapınma insan doğasında yoktur. İnsanın doğasında olan şey, korkudur. İlkel, en temel duygu. Tanrıların ve dinlerin ortaya çıkışı ile insanın etrafındaki tehdit unsurlarından ya da o dönemin bilgisi ve şartlarıyla anlaşılamayan olgularından korku duymaya başlaması ve bunu sonradan gelişecek olan algısıyla değerlendirmesi paraleldir. O yüzden farklı coğrafyalarda farklı dinler var. Çünkü geçmişte farklı korkular yaşadı insanlar. Örneğin depremin çok sık yaşandığı coğrafi bölgelerde, Tanrı inancı daha yüksektir. Bilgisiz olduklarından depremi, onların göremediği daha yüce bir gücün uyarısı olarak algılamışlar. Tanrı kızdı, onu memnun etmek lazım düşüncesiyle de dinlerin içerikleri, kuralları, ceza ve ödül sistemleri vs. oluşmaya başlamıştır. Anlaşılamayan doğa olaylarına karşı bir cevap aranmış, doğal olarak da bulunamamış. Onun yerine teselli aramakla yetinmişler. İman doğuştan gelmez demiştim, bunu destekleyeyim. Çocuk sahibi iki farklı aileyi düşünün. Birinci aile çocuğuna "Vahşi hayvanla karşılaştığında kaç" diyor; ikinci aile ise "Tanrıya dua et" diyor. Aile hayatta kalmaları için çocuklarına rehberlik ettiklerini düşünüyorlar. Çocuklar henüz bilişsel olgunluğa erişmemişlerse sorgulamadan ailelerinin görüşlerini benimserler. Hayatta kalmanın bir yoludur bu ve genetik miras olarak günümüze kadar gelmiştir. Rasyonelliği tamamen bitiriyorum, o konuda bir sonuca varmak mümkün değil.
Şimdi yukarıdaki vakaya bakalım: Her iki çocuğu göre de yaptıkları faydalı. Ancak gerçek olan, ortada olan nedir? Birinci çocuk kaçar ve yok olma ihtimalini azaltmış olur, bu ona faydalı olanın kaçmak olduğuna inandırır. Kaçamama ihtimali de var, ancak kaçtığını düşünüyoruz. İkinci çocuğun hayatta kalma olasılığı sıfır, bakın sıfır! Şimdi, bu çocuk yaptığı şeyin faydalı olduğunu düşünüyordu. Ancak gerçek, her zaman ortadadır. Doğada hayatta kalma savaşı vardır ve mücadele etmeyene yer yoktur. Din, birçok konuda mücadele etmeyi, karşı koymayı, isyan etmeyi ceza sebebi sayıyor. "Buna da şükür" deyip geçiştiriyoruz.
Delil bir şeyi kanıtlamaya yönelik ipuçlarıdır. Eğer doğru olduğu sonucuna varılırsa kanıt olur. Delil denilince akla bilimsel kanıt gelmez. Yukarıda yazdığım vaka örneği de dinin fayda delili görüşünü çürütüyor. Dinin dört delili vardır: Kitap, sünnet, icma (sözde alimlerin lafları), kıyası fukaha. Fayda delili diye bir şey yok, iman edenlerin dinin faydasına baktığı da yok. İnanç rasyonalitesini bilimsel kuramlarda kullanılan tabirlerle ele almak da yok, dinin rasyonelliği de yok.
İster alın ister alnıma ama
konuk, tamamen saçmalıyorsun. Yazılan onca şeye karşı soru soruyorsun, yorum yapıyorsun, ona ben böyle derim diyorsun. Görüşlerini destekleyecek bir tek argümanın yok. Pascal'ın Bahsi'nden bahsettin, ona karşı bilinen bir argümanı yazdım. Cevabın: Peki, cennet ve cehennem gibi sonsuz ödül ve ceza sistemi bulunan dinlerin, bulunmayanlara göre bu açıdan daha üstün(rasyonel demeye korkuyorum) olduğunu kabul ediyor musun? Bana niye soruyorsun ki? Daha üstün olduklarını düşünüyorsan argüman sun, görüş belirt, metin paylaş. Laf cımbızlama, yorum katma ve soru döngüsünde gidiyorsun.