Weyyah Fethinden İki Gün Sonra.
Weyyah'ı hanlığımızın sınırlarına kattıktan sonra oraya 6.000 asker bırakarak Shariz'e doğru yola çıkmıştık. Şu an benimle birlikte eli silah tutabilecek 14.000 kadar askerim vardı. Sayımız az olduğundan hızlıca hareket edebiliyorduk, böylelikle onlar Shariz'e varmadan bir gün önce Sancar Han ve ordusunu yakalayabilecektik.
Yola çıkalı 1,5 gün olmuştu artık ayak bastığımız yer Sarranid toprağıydı. Boş çorak arazileri aşmaya devam ederken askerlerimin yorulduğunu fark ettim, kavurucu sıcak gerçekten insanı delirtecek durumdaydı. Birkaç askerime burada bir süre dinleneceğimiz haberini verdim, bir süre sonra ordunun dört bir kanadından borular çalmaya başladı. Hemen tuğlar kaldırıldı, çadırlar kuruldu. Yerleşkemiz güneş batarken tamamen hazırdı. Yerleşkenin tam ortasındaki çadırımda Shariz'i düşünüyordum, çölün incisi Shariz'i. Rodoklar'ın bu anlaşmada bir fitne çıkaracağı endişesi hala vücuduma sıkıntı oluyordu. Bu düşünceler ışığında bir anlığına koyun derisi döşeğime uzandım ve hafif bir uykuya daldım.
Gözümü tekrar açtığımda bir bağırış kopuyordu, hemen kılıcımı belime takıp dışarı atıldım. Tam muhafızıma ne oldu diye soracakken muhafızım göğsüne saplanan bir ok ile yere yığıldı, oku incelediğimde Rodok oku olduğunu anladım. Anlaşılan endişem boş yere değildi. Bir anda kafamı kaldırıp sağımızda bulunan tepeye baktım, sayamadığım kadar çok Rodok askeri üzerimize oklar yağdırıyordu; oklar o kadar çoktu ki neredeyse bir sağanak yağmuru anımsatıyordu. Hemen askerlerime kalkan kuşanmalarını ve birbirleriyle irtibatı koparmamaları gerektiğini söyledim. Lakin ordunun büyük bir bölümüyle irtibat çoktan kopmuştu, sağ tepenin tam altına konuşlanan birliğin hemen hemen hepsi hayatını kaybetmişti. O ana kadar tahminen 4.000 kadar adam kaybetmiştik. Rodoklar'ın oklarının ucunu yakmaları çadırlarımızın yanmasına sebep oluyor böylelikle bu durum bizi iyice zora sokuyordu. O sırada 6.000 kadar askerimle irtibat kurup onları bir düzene sokmuştum, planımız birlikte kalmak; Rodoklar'ın okları tükenince ve tepeden aşağı inince atlarımızla onlara hücum etmekti. Lakin bugün talih bizden yana değildi, Rodok okçularının ardından binlerce Rodok piyadesi tepeden aşağı inmeye başladı. Bize doğru ilerleyen piyade birliği son derece zırhlı ve dinamikti. Biz ise henüz yaralarımızı dahi sarmış değildik. Lakin bu bir ölüm kalım savaşıydı ve esir düşmeye niyetimiz de yoktu. Askerlerime döndüm:
Nökerlerim! Bugün talih bizimle değildir, sadece biz bizeyiz, sadece asil Kergit ordusuyuz şu anda. Bizi ancak yine biz kurtarabiliriz, eğer bu Rodoklar bugün bizi burada yenerse bununla doymayacaklar; sınırlarımıza girecekler karılarınıza, kızlarınıza tecavüz edecekler! Anlaşılan Sancar Han büyük bir ihanetin içinde, kendisi sağ mı onu da bilmiyoruz lakin burada bugün destanlara konu olacaksınız. Ey Kergit Han'ın asil ordusu hücum!
6.000 atlı yıldırım hızında öne atıldı, her biri atını daha ileri atabilmek için can atıyordu atlar delirmiş gibi koşuyorlardı. Bir süre sonra Rodok piyadeleri ile çarpışma başladı, ilk etapta atlarımız ile üstünlük sağlamıştık. Rodoklar birer ikişer düşmeye başlamıştı. Ancak atlarımızın hızı kesildikten sonra durum tam tersine dönmeye başlamıştı, Rodoklar mızrakları ile askerlerimin canını almaya başlamıştı ve vakit gece olduğundan taktik yapmak zordu. Tek gördüğüm şey gözümün gördüğü bütün askerlerimin birer birer yere yığılmasıydı muhtemelen görmediklerimin akıbeti de farklı değildi. Bütün bu düşüncelerimi karnıma saplanan bir ok kesmişti.
Gözlerimi tekrar açtığımda etraf alabildiğine Rodok doluydu, biraz daha kendime gelince hareket ettiğimizi anladım. Bir at arabasındaydım ve arabanın tamamı demir parmaklıklar ile kaplıydı. Ayağa kalktığımda 1,5 kilometrelik bir kuyruk olarak hareket ettiğimizi anladım, ordu 15 sıralı kuyruk halinde ilerliyordu; Klasik Rodok Konuşlanması idi bu. Anlaşılan etrafımızdaki Rodoklar tahminen 20.000 kişi kadardı, ben kuyruğun ortalarındaydım ve benim biraz gerimde esir askerlerim vardı, tahminen 1.000 kişiydiler anlaşılan kalanların hepsi oracıkta ölmüştü. Bulunduğum arabanın yanındaki muhafız bana bozuk bir Kergit ağzıyla benim komutan olduklarımı bildiğini, halimin kötü olacağını söyledi. Muhafızın boğazına sarılırcasına yanındaki parmaklıklara sarıldım ve alabildiğine bağırdım:
-Bunlara pişman olacaksınız! Kargılarımızı kellelerinizle donatacağız, nicelerinizi öksüz bırakacağız, sizden öteye bir kuşak daha olmayacak!
Bunu benden beklemeyen Rodok muhafızının rengi atmış arabadan 3-4 adım uzaklaşmıştı. Bir süre sonra durduk ve yanıma baştan başa zırhlı, iyi giyimli, komutan olduğu anlaşılan bir adam geldi.
-Seni biliyorum Komutan Alpargu, Kergit sarayı içinde sözün geçerdi. Casuslarımız bile saray içinde bu kadar hızlı yükselmeni beklemezdi.
-Casuslar?
-Anlayacağın sizi sizden daha iyi tanıyoruz Komutan Alpargu ve bu bildiklerimizi devletinizi yıkarken kullanacağız.
-Sancar Han benim oraya varmadığımı fark edince geri dönecek ve o zaman Yüce Kergit Ordusu sizi öyle bir yıkacak ki bir daha toparlanamayacaksınız!
Rodok komutanı tok bir kahkahayla beraber:
-Şu anda Shariz zindanında değerli dostumuz Sultan Hakim'in onur konuğu olan Sancar Han'dan mı bahsediyorsun?
-Ne? Ne diyorsun sen it!
-Hepsi kılıçtan geçti Alpargu, hepsi. Shariz'in önü artık koca bir Kergit mezarlığı. Onların her birini parçalara böldük, Sultan Hakim'in yeni manzarası binlerce Kergit kellesi! Bahsettiğin Yüce Kergit Ordusu öldü!