Psikolojik Danışma Hattı

Users who are viewing this thread

Çoğu insan kitap okumaktansa film izlemeyi tercih eder. Düşlemektense görmek daha keyiflidir çünkü. Ve o keyif bizi motive eder. Bu soyut ile somutun farkı. Bir şey ne kadar somutsa o kadar ödül ya da ceza. Ve ona ne kadar yakınsak onu o kadar somut görürüz. Sözler de o zaman anlamlı gelir. Böyle bakınca motivasyonu hedefe olan uzaklık belirliyor gibi görünüyor. Fakat çok uzaktaki hedefler için de çok fazla motive olabiliyoruz bazen. Neden böyle?

Sürekli oturduğum yerden bir eylemde bulunmak için nasıl motive olacağımı düşünüyorum. Bunun için elimde yalnızca düşünce gücüm var. Düşünce gücümle hayallerimi, hedeflerimi, olmak istediğim konumu, gerekçelerimi, nedenlerimi motive olmak için kullanabilirim. Bu bazen işe yarar, bazen işe yaramaz. Bazen çok işe yarar bazen hiç işe yaramaz. Bazen inanılmaz işe yarar, bazen o kadar faydasızdır ki. Aynı eylemler için aynı hayalleri kurup, aynı hedeflere odaklanıp aynı nedenleri sıralarken sonuçlardaki bu farklılığın sebebi ne?

Evet markete veya bir yere girmek o yerin kapısının önündeyken çok kolaydır, eğer önemli bir nedeni olsaydı o kapıdan girmeye can atardık. Peki o kapıya gelene kadar ne motive etmiştir bizi? Öyle ya kapıya kadar geldikten sonra dedem de girer o kapıdan. Ben kapıya getiren motivasyonu arıyorum. Ve bunun için elimde o kararsız davranan düşünce gücünden başka bir şeyim yok gibi. Bu kararsızlık sorununu çözebilseydim, her şeyi yapabilmek için tek bir nedenim olurdu belki de. Öne sürerdim nedenimi ve tamam, beynim de benimle aynı fikirde olup beni yönlendirirdi. Ama böyle bir neden bulamadım henüz. Ve beynin nedenleri uyarıldığı ölçüde kayda değer bulduğu fikrini ve somutun soyuta olan üstünlüğünü göz önüne alınca bu da beyhude veya konforsuz bir çaba gibi duruyor. Sesini kes ve kapıya yürü, aklınla o zaman barışacaksın.

Karmaşıklaştırdım dimi. Sabahı ettim ondan.
 
O kapıya kadar bir motivasyon ile değil merak ile gittin. Markete bir ürün bakmaya mı gidiyorsun iş istemeye mi?Ürün bakmaya gidiyorsan 100 tane sebep sayarım girmemen için. Bunlardan 1 tanesini motivasyonu kırmaya yardımcı olur. Bilinç kolay olana kapıdan dönmeye daha hızlı karar verir. Ama zor olan cezası bol olanı seçmez bu kadar kolay.

Planlarını yaparak ya da spontane ilerleyeceksin bu kadar kolay. Beyin asla emin olmadığı bir şeyi gerçekleştirmek için harekete geçmez. Uçaktan paraşütle atlamaya gittin, uçakta durduğun süre vazgeçme sebeplerini arttırır. Az düşün çok hareket et. Sonuçları düşünürsen kaybedersin mantığını sık sık kullanır beyin.

Bugüne kadar evrim süresince bu noktaya gelmemizi sağlayan milyon sebepten biri aslında. Sonunu düşünmeyen kahramanlar sonunu düşünen korkakların neslinin ilerlemesini sağlamıştır. Böylece sürekli sonucu düşünüp, daha en başta vazgeçen bireyler meydana geldi. Günümüz dünyasında survival instinctlere de çok gerek olmadığı için sonunu düşünmemek pek çok iş imkanını sağlar mesela. Girişimci ruh dedikleri olay budur...
 
Yoda said:
Yaklaşık 3 yıldır kendimi hiçbir zaman tam anlamıyla iyi hissetmedim ruhsal olarak.Haziran gibi üniversitem tatile girdiğinde ailem yanına döndüğümde her şeyi anlatmıştım onlara.Okulda başarısız olduğumu,başarısızlıklarımı vb. Pek başarılı biri olmamıştım genel olarak hayatta ama geçtiğim 3 yıla baktığımda genel olarak tam bir distopya.Aileme intihar etmeyi düşündüğümü de söyledim.İntihar etmememin tek sebebi inançlarımda bunun çok büyük bir cezası olması. Aslında mantelitem ödül ve cezalardan bağımsız insanın içinden nasıl geliyorsa, ya da nasıl olması gerekiyorsa o şekilde davranması gerekiyor şeklindeydi ama burada fikirlerim ve davranışlarım tutarsızlık sergiliyor. 5 seans psikolojik yardım aldım ve en azından bazı şeyleri çözdüğümü düşünüyordum. Ailem herhangi bir konuda bana kızmadı aksine olabildiğince yapıcı oldular.Konuştuk,tartıştık ve bir dönem daha en azından denemeye karar verdik.Sorunlar devam ederse başka seçeneklerimin de olduğunu söylediler. Açıkçası sorunlarım tam olarak ne bilmiyorum, sorunlarımı bilsem çözüm üretmek için bir şeyler yapabilirdim sanırım. Kendimi mutsuz hissetmem işte beni kimse sevmiyor ya tarzında bir şey değil, sevgililerim oldu, arkadaşlıklarım oldu ama benim için hiçbir zaman olmadı gibi, kendimi iyi hissetmedim. Sahip olmadığım ve olursa evet mutlu olurum dediğim tarzda şeyler oldu ama ben yine mutlu olmadım. Yaşam şartlarım kötü değil, bir rahatsızlığım ya da engelim yok. Kafam çalışmıyor değil az çok düşünebilen, sorgulayabilen biriyim ama hayata adapte olamıyorum gibi hissediyorum. Herşey bir yerlere giderken, bir hareket halindeyken ben hiçbir şeye tutunamıyorum, yerimden kıpırdayamıyorum gibi geliyor. Herşeye yeniden başlasam ya da okulumu, hayatımı vb değiştirsem ki ailem elinden geldiğince yardımcı olur ben yine bir şeylerin değişmeyeceğine inanıyorum. Bu olumsuz hava o kadar baskınki bir şey için çabalamak yerine olmayacağına emin bir şekilde durup izliyorum. Ne yapacağım bilmiyorum, yaşamak acı veriyor gibi. Cehenneme 1-2 basamak kaldı ve ben uzun zamandır aşağı doğru hızla ilerliyorum...
bu ya**a yemiş aga internet forumuna yazacağına ver parasını git psikologa a*.bu arada ne yazdın okumadım ama olm yapma yazıktır kendine az saygın olsun amw.
 
butun olumsuz duygular catismalardan dogar(abartini seveyim). istenen veya beklenen sonuclar ile onlarla ters dusen sonuclarin catismasindan.

bu iki durum arasindaki catismayi ortadan kaldirip aralarinda uyum saglayabilecek bir mentalite kurulabilirse, olumsuz duygular da ortadan kalkar.

bugun yasli bir insan otobuste kendisine yer verilmese muhtemelen ofkelenir. fakat yaslilara yer vermenin bir gorgu kurali olmadigi bir kulturde yasasaydi ofkelenmeyecekti. bu beklenen ve basa gelen sonuclarin uyumudur.

utanma da uyumsuzluga karsi verdigimiz bir tepkidir. bazen bir davranistan vazgecerken yasadigimiz duygu, bu utanma tepkisinin icinde barindirdigi duyguya benziyor. peki bu davranislarin, utanma tepkisi vermemize neden olan uyumsuzlukla ortak yani ne olabilir?

bir saat kadar once, acikogretim sinavi icin ders calismam gerektigini dusundum ve bu sozunu ettigim, bir davranistan vazgecerken yasanilan hissi yasadim. kendime "neden vazgeciyorum?" diye sordum ve icimden "simdi sirasi degil" diye yanitlamak geldi. saat gecenin dorduydu ve ben gunduzleri de zaten ders calismiyordum. fakat sinavim yaklastigi icin ders calismaya istekli olacaktim gunduzleri. ama geceleri degil. neden diye sordum. "neden simdi sirasi degil?" acikca bu, o an sirasi olarak gordugum seylerle yapmayi dusundugum sey(ders calismak) arasindaki catismanin(uyumsuzlugun) ve dogal olarak catismadan dogan hissin ta kendisiydi. sirasi olarak gordugum seyler muhtemelen muzik dinlemek, hayal kurmak, video izlemek gibi seylerdi ve ben buna karsin ders calismayi aklima getirmistim. elbette, bu catismayi doguran saatin gece dort olmasiydi. eger oglen dort olsaydi catisma yasanmayacakti cunku gunduz ders calismak yapmanin yeri ve sirasi olarak gordugum seylerin icinde yer alacakti. gunduz olsaydi ders calismayi muzik dinlemeye tercih edebilirdim ve bu sozunu ettigim olumsuz hissi yasamayabilirdim cunku yasamam icin dedigim gibi ortada bir catismanin olmasi gerek. ha, surekli ders calismamayi tercih etmemden kaynakli tercihlerin catismasi da buna yol acabilir ama bilirsiniz sona yaklastikta dikkat artiyor.

duygular onemlidir zira bir seylere yonelmemize veya onlardan vazgecmemize neden olan baslica(belki de tek) unsurdur. uyumsuz bir davranista bulunmak istemeyiz. bizim icin faydali olsa bile.
 
Buranın varlığını yeni gördüm. Sosyal fobi ve majör depresyon varmış bende de doktorumun söylediğine göre.

2007 yani 7 yaşıma kadar benimle anneannem ilgilenirdi, annem işe gitmek zorunda ve abimle(aramızda 7 yaş fark var) ilgilendiği için benimle ilgilenemiyordu. Babam da sabah 7de çıkıyor evden, akşam 10'larda geliyordu. Ona baba diyip sarılmak istediğimde beni itiyordu kızarak. Artı yanımda cam kapalıyken oturup sigara içtiği olmuştu. Anneannem 2007'de vefat edince benim halimi düşünen kalmadı. Ben kendimi düşünmek zorunda kaldım daha 7 yaşımdan itibaren. Annem hiç manevi ihtiyaçlarımla ilgilenmedi. Tek derdi benim mükemmel notlar almamdı. Beni başkalarına kötülerdi çoğu zaman ve bunu şu anda da yapıyor. Benle abimi kıyasladığı oluyordu. Onun matematik notları senden daha iyi sen niye onun gibi iyi değilsin? Diye aşağılardı beni. İmamhatipe vermek istemişti beni liseye gideceğim zaman ama ben ona karşı çıkıp kendimi düşünüp Anadolu lisesi yazdım tercihlerime. Aynı şekilde üniversite sınavı bitmiş sözelde 33 bin sıralama yapmış olmama rağmen 247 bininci olduğum eşit ağırlıktan maliye ekonomi iktisat işletme gibi bölümleri özel okuluna giderek okumamı istedi İstanbulda olayım diye. Eğer yapmazsam hakkını helal etmeyeceğini de söyledi. Ben de dedim "senin dininde böyle bir şey olabilir ama benim dinimde böyle bir zorbalık yok. İstediğin kadar hakkını haram et. O sınavlara ayağım kırıkken ben çalıştım, sen beni ölmeden mezara koyduğun zamanlarda okula gidip 3 günde 15 sınava giren de bendim." dedim ve İstanbul dahil 19 tane tercihe de Türkçe öğretmenliği yazdım devlet okullarına. Trakya Üniversitesi tuttu. Edirne de bayağı güzel Bi şehir, en azından okuduğum bölümden memnunum. Çocukluğumda arkadaşım da olmadı hiç çünkü annem bir taraflarımı kırarım diye beni eve kitleyip gidiyordu işine. Evde de oynayacak tek bir şey vardı, o da bilgisayar. Bu sayede bu forumla, bu oyunla tanıştım diyebilirim. Toplumdan, insanlardan izole şekilde büyüdüğüm için, sosyalleşme konusunda çok sıkıntılar çektim hala çekiyorum. Kendimi bulunduğum ortamlara yabancı hissediyorum. Sanki insanlar çoktan kaynaşmış, konuşacak konu bulmuşlar ama ben öyle değilim, kimse sevmiyor beni gibi düşüncelere düşüyorum. Hiç sevgilim de olmadı 20 yaşıma geldim neredeyse. Çok istemiştim aslında ama reddedilmelerim bende "asla sevilmeyecek birisi" düşüncesini yarattı. Tipimden hoşlanmıyorum bunun yüzünden. Para mara da yok zaten, kendi bakımımı bırak yemeğe zor param yetiyor. Üniversitede ikinci sınıftayım bide. Olumsuz düşünceler döngüye girdi sürekli. İntihar etmeyi çok fazla istediğim oldu ama bu dünyada ben olmadığım zaman üzülecek tek kişi olan annemi düşündüm, ne halde olacağını düşündüm, sonra o düşünceden vazgeçtim ancak sık sık "allahım bu dünyadan al beni artık acısız bir ölüm istiyorum" dediğim oluyor. Diğer insanlar birbirlerinin yanında çok rahat şekilde konuşup anlaşabiliyorlar ama bende olmuyor bu. Doktorum bana prozac verdi şimdilik. 2 hafta sonrasına bir daha çağırdı.

Bayağı sıkıntılı bir geçmişim var, sürekli diyorum ki keşke 6 yaşımda geçirdiğim zatürre yüzünden ölüp gitseymişim böyle yaşamaktan evladır falan diye.

Öyle işte.
 
Hayat zor be abi. Edirne'de olsaydım da seninle bi' oturup karşılıklı çay sigara yapsaydım öyle hissettim. İnternette gördüğümüz insanların gerçekten çok farklı hayatları var öyle değil mi? Kimisi tüm gün odasında depresiftir kimisi tüm gün ölümü için gün sayar. Fakat hayatın bize attığı taş parçaları bizi daha güçlü bir kişilik yapar. Öyledir ki insan yediği her darbede daha ağırına katlanmaya hazırlanır. Aşk sevgi neredeyse gerçekçi olmayan hisler ama bunu kimse yaşamayacak değil. Daha 20 yaşında bir insan geçmişinde ne ağır şeyler yaşadıysa karşısındaki insanlarla o yaşadıklarının gücüyle duracak. İnsanlarla konuşmak da zor değil sadece bir selamına bakıyor hele ki bu şekilde güçlü birisi daima ilgi çekici olacaktır. Sadece hayatı değiştirmeye yönelik adımlar atmak gerekiyor. Sabah kalkınca spor yapmak. Okulun içinde var olan illaki sana göre olacak kulüpler. Kızlı erkekli arkadaş grupları vs. Çok depresyon belirtim vardı doktor çıkışlı, ilaçları reddedip adım atmayı denedim. Geçmişte ne acı yaşadıysam da onu gelecekteki problemleri çözmek için orada bıraktım. Naçizane benim fikirlerim. Sürç-ü lisan ettiysek affola.
 
YusufPasha said:
Hayat zor be abi. Edirne'de olsaydım da seninle bi' oturup karşılıklı çay sigara yapsaydım öyle hissettim. İnternette gördüğümüz insanların gerçekten çok farklı hayatları var öyle değil mi? Kimisi tüm gün odasında depresiftir kimisi tüm gün ölümü için gün sayar. Fakat hayatın bize attığı taş parçaları bizi daha güçlü bir kişilik yapar. Öyledir ki insan yediği her darbede daha ağırına katlanmaya hazırlanır. Aşk sevgi neredeyse gerçekçi olmayan hisler ama bunu kimse yaşamayacak değil. Daha 20 yaşında bir insan geçmişinde ne ağır şeyler yaşadıysa karşısındaki insanlarla o yaşadıklarının gücüyle duracak. İnsanlarla konuşmak da zor değil sadece bir selamına bakıyor hele ki bu şekilde güçlü birisi daima ilgi çekici olacaktır. Sadece hayatı değiştirmeye yönelik adımlar atmak gerekiyor. Sabah kalkınca spor yapmak. Okulun içinde var olan illaki sana göre olacak kulüpler. Kızlı erkekli arkadaş grupları vs. Çok depresyon belirtim vardı doktor çıkışlı, ilaçları reddedip adım atmayı denedim. Geçmişte ne acı yaşadıysam da onu gelecekteki problemleri çözmek için orada bıraktım. Naçizane benim fikirlerim. Sürç-ü lisan ettiysek affola.

Well, ölüm asla çare olamaz. Ancak benim hayatın acımasızlıklarına daha 7 yaşımdan itibaren karşılaşmam biraz fazla geldi bana. Var bana göre kulüpler. Ben de ilk zamanlarda ilacı reddedip davranışsal Bi tedavi görmek istedim, konuşma yoluyla, eylem yoluyla, korkularımı yenmek için falan ama olmadı. 3-4 ay zorladım kendimi bunun için. Kısmen başarılı oldu bazı konularda ancak sonrası gelmediği için ilaca başvurmak zorunda kaldım.

Neye gülüp neye gulmeyecegimi bilmiyorum mesela, hocanın söylediği bir şeye bazen sadece ben kikirdiyorum. Ama tüm sınıfın güldüğü kahkaha attığı şeylere benim gülmediğim çok oluyor. Zorla gülemem de onlara ayak uydurmak için. Aynı şey muhabbet ortamlarında da geçerli. Bunun yüzünden kendimi gerizekali veya çok ileri seviyede zeki olduğumu düşündüğüm oluyor. Ben mesela esprilerimi, mizahı falan ironilerden ve kurduğum saçma(insanlara göre) hayallerden yaparım. Bu tabii şimdiye kadar kimse tarafından normal karşılanmadı. Sanki yok edilmesi gereken bir salgın hastalık gibi gördü çoğu insan bu durumu.
 
İnsanlar seni çemberlerinin içine alması için onlar gibi olmanı bekliyorlar. Kendilerinden olmayanı istemezler tabi bu ayrı konu. Kendim de senin söylediklerini az çok tecrübe ettiğim için gerçekten evet diğerlerinden farklı davrandığım oluyordu. Fikirsel açıdan ya da standart bir espriye tepkim vs. Bunun olgunluk belirtisi olduğunu düşündüm benim ciddiyetime onlar da elbet yıllar geçtikçe ulaşacaklardı. Küçük bir ölçüde oldu. Gerçi sanırım onlar da benim gibi hissetmeye başlamıştı. Ben de kara mizahı çok severdim. Malum insanlar pek sevmiyordu. Sonuçta kendimizi değiştiremeyiz bu yüzden kendimizi değiştirmeden onlarla yaşayabiliriz.
 
İlaçlı tedavi yalnızca geçici olarak iyi hissetmeni veya kalıcı olarak iyileştiğini sanmanı sağlar, uzun yıllar iyi gibi yaşasan da travmalarının yarattıkları ileride patlamak için içeride birikip duruyordur. Seni travmalarınla tam olarak barıştıracak ve bunları çözümletecek bir doktora ihtiyacın var, en azından bunu bulana kadar iyi hissetmek için ilacı kullanmanı öneririm. Ama kesin çözümü terapiyle yapmanı şiddetle istiyorum senden.
 
Kaptan said:
İlaçlı tedavi yalnızca geçici olarak iyi hissetmeni veya kalıcı olarak iyileştiğini sanmanı sağlar, uzun yıllar iyi gibi yaşasan da travmalarının yarattıkları ileride patlamak için içeride birikip duruyordur. Seni travmalarınla tam olarak barıştıracak ve bunları çözümletecek bir doktora ihtiyacın var, en azından bunu bulana kadar iyi hissetmek için ilacı kullanmanı öneririm. Ama kesin çözümü terapiyle yapmanı şiddetle istiyorum senden.

Doğru diyorsun. Davranışlarım ile bu travmalarımın üzerine gitmem gerekiyor. İlacı da bunun için alıyorum zaten, iyi hissettirir ve böylece bu sorunlarla daha rahat baş ederim diye. :smile: ilacı ben sorunları yok saysın diye içmiyorum, kendimde bu sorunların var olduğunu biliyorum zaten, sadece bunları aşmaktan korkma durumu hakim. Travma bu adı üzerinde. Ameliyat yaparken bir yerin acımasın diye orayi uyuşturmuşsun gibi düşün. Ben en azından böyle düşünüyorum.  :smile:
 
İyi ki korkuyorsun, seni korkutmasalardı bu ancak onların doğru travmalar olmadığını gösterirdi. En azından şimdi üzerine gitmek gereken travmanın (veya travmalardan birinin) hangisi olduğunu biliyorsun.
 
Benim o kadar zor bir çocukluğum olmadı ama şuan intihar isteği bende de var. Ne istesem hep saçma sapan sebeplerle imkansız hale geldi. Ne hedefi koysam önüne anlamsız şekilde bir engel çıktı sağdan soldan. Halen öyle. Sürekli hedef değiştirmekten yoruldum. Geleceğime dair en ufak bir öngörüm bile yok. Günü birlik yaşıyor gibiyim şuan. Gelecekte ne olacak artık hiç umursamıyorum. Çünkü hayat yüzlerce kez yüzüstü bıraktı. ABD'de falan araştırma yapmışlar en çok intihar isteği gençlerde oluyormuş zaten. Yaşa veriyorum. Birkaç yıl sonra kalmaz herhalde bu durum. Çok duygusuzlaştım bu süreçte ama. Çevreme karşı falan aşırı duygusuzum. Önümde adamın birine araba çarptığını görüyorum içim gr kımıldamıyor. Belki düzelir ilerde. Düzelmezse de artık yapacak bir şey yok. OrtaDoğu etkisi diyip geçeceğim artık. Oyun falan oynamasam büyük ihtimalle delirirdim bir şekilde. Resmen beni çıldırmaktan kurtaran şey.
 
Bunu yaratıcı bir eyleme dökmeye çalışabilirsiniz aslında. Soğukkanlılık gerektiren bir iş veya hobi. Çömlek yapmayı öğrenin mesela hocam ya da ahşap oymacılığı. İnstagram Shop kısmında kapış kapı giden 2 çıra ile yapılan (40-80tl bazında değişen) kolye, yüzük bilimum aksesuar yapıp çok yer var.  Olay parası değil tabi ama emeğinizin birilerini mutlu ettiğini görmek sizi de mutlu edebilir.

 
Yani hakikaten hayatta bazı şeyler insanı bıktırıyor bu bir gerçek. İntihar isteğinin ya da intihardan korkanların tercihi olan "ölmek için Allah'a yalvarmak." seçeneğinin her insanın başına gelmesi muhtemel. Hele ki Türkiye gibi ateş çemberi bir ülkede yaşanıyorsa... Yine de yanlış bilmiyorsam o kendi yağında kavrulan İskandinav ülkelerinde intihar oranı Türkiye'ye göre daha fazla. Adamlar macerasızlıktan kendini öldürüyor sanırım bilemiyorum. Bunun çözümü kendimizden daha kötü durumda olanlara bakmak kısa vadede. Evet, bu biraz saçma gelebilir ama bombaların altında yaşamak zorunda olan akranlarımızın veya bizden büyüklerin hatta ve hatta küçücük çocukların yaşamlarıyla yüzleşmek (bir belgesel aracılığıyla olabilir, onlar hakkında yazılmış olan köşe yazılarıyla olabilir vs.) kendi yaşamımıza bir nebze olsun şükretmemize sebep olabilir. Daha iyisini yaşayamaz mıydık arkadaş? Evet yaşayabilirdik ama olmadı işte. Hiçbir zaman da olmayacak anlamına gelmiyor emin olun. Bir yerde bu talih dönecek ya, heh işte o günlere ulaşmak için hayat gerçekten yaşamaya değer...
 
Çalışma fikri epey bir gündür canımı sıkarken dün bir süre daha baba parası yemeye karar vermiştim ve bugün aniden aklıma gelince "işkura falan gidip halletmeliyim" diye düşündüm. Normalde böyle düşünmeyip sadece canım sıkılır, para gerektiren işler adına üzüntüye kapılıp mutsuz olurum, işe girmeye falan da istekli değilimdir. O zaman neden aklıma geldiğinde "işkura falan gidip halletmeliyim" diye düşündüm? Bence dün verdiğim karar buna sebep oldu. Kararım, bu konu hakkındaki can sıkıntımı giderip rahatlamamı sağladı, endişemi giderdi. Öyle ki artık aklıma gelince endişelenmiyordum. Bugün aklıma gelince de yine endişelenmedim fakat neden endişelenmediğim aklıma gelmemişti. Endişe olmayınca çalışma fikrine olumlu bakıverdim bir anda. Eğer endişe olsaydı muhtemelen yine olumsuz bakacaktım.

Belli bir konuya dair hafızamızdaki duygular, düşüncelerimizden daha hızlı çağrılıyor olabilir mi? O konuya dair düşüncelerimizi hatırlayamadığımızdaysa çağrılan(ya da çağrılmayan, dolayısıyla nötr kalan) duygularımıza göre yeni çıkarımlarda bulunuyor olabilir miyiz? Benim başıma gelen muhtemelen buydu. Bir nevi rasyonelleştirme. Kaygılanıyorsam buna göre çıkarımda bulunmalıyım (olumsuz bakış). Kaygılanmıyorsam da buna göre çıkarımda bulunmalıyım (olumlu bakış).

Demek ki çalışma fikri can sıkıcı değilmiş. Öyle olsaydı aklıma gelince canım sıkılırdı. Aslen çalışma fikriyle ilgili hafızamda kayıtlı olan duygu buna yol açıyormuş. Bu olumsuz duygu bir şekilde nötrlenince ben de buna göre (işkura falan gidip halletmeliyim) çıkarımda bulundum.

O değil de çalışmak istesem işkura falan gidip halledebilir miyim ki.
 
I Don't Know Who I Am said:
İşkur da iş görür tabi.
tenor.gif
 
Her yıl farklı farklı bölümlerden, yüzbinlerce Üniversiteli mezun veren bir ülkede işsizlik çoksa bunun en temel sorunu iş olanakları açmak değil, her mahallede olan Üniversitelerin bir kısmını kapatmaktır, 2009'dan önce ki verilere bakılacak olursa ÖSS kalkmadığı zaman ve her vilayete ve neredeyse ilçelere kadar inen Üniversiteler yapılmadığı zaman zor olan sınav sistemini kazanmak için öğrenciler çok çalışıyordu ama mezun olacakları zaman yine iş garantisi yoktu, ama bu kadar da işsizlikte çok değildi. Aramaktan başka umudumuz olmasın, herkese rızkı veren yaradan ona da bir çare bulur.
 
Back
Top Bottom