Fakat mümkün olsaydı da ölümümden sonra gerçekte dinin ve Tanrının olmadığını öğrenseydim bile bundan gocunmazdım. Çünkü tamamen İslam'ın öngördüğü bir hayatı yaşamayı arzu ediyorum. Tabii sen bunu kendini kısıtlamak olarak gördüğün için bu cümleleri acıyarak okudun.
---
Mete ile Ali'nin boylarının karşılaştırılması bağlamında "Ali uzundur." dediğimizi düşünelim. Ali ile Ferhat'ın karşılaştırılması bağlamında ise "Ali kısadır." diyelim.
Yine, Mete ile Ali'nin koşu performanslarının karşılaştırılması bağlamında "Mete Ali'den iyidir." dediğimizi, yüzme performanslarının karşılaştırılması bağlamında ise "Ali Mete'den iyidir." dediğimizi düşünelim.
Şimdi, bağlamları çıkarırsak çelişen önermelerle karşı karşıya kalıyoruz. "Ali uzundur." ile "Ali kısadır." önermeleri çelişiyor. "Mete Ali'den iyidir." ile "Ali Mete'den iyidir." önermeleri de. Bu önermelerin her birinin geçerli olabilmesi için bağlamlarına ihtiyacımız var. Bağlamları elde ettiğimizde, farklı bağlamlarda söylendikleri için birbiriyle çelişmedikleri ve her birinin geçerli olduğu sonucuna ulaşırız.
Allah, Kuran'da muhkem ve müteşabih kavramlarından bahseder.
"Kitabı sana indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri muhkem yani manası apaçık ayetlerdir ki, bunlar kitabın esası ve anasıdır. Diğerleri benzeşen yani müteşabihtirler. Kalpleri gerçeklerden sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştıracak şeyler bulmak için ve ona keyfî anlamlar yüklemek amacıyla kitabın müteşabih denilen kısmına uyarlar. Oysa Allah'tan başka kimse onun kesin yorumunu bilemez. Bu yüzden, bilgide derinleşenler şöyle derler: “Biz ona inanırız, onun tamamı Rabbimizdendir. Derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da.”
Muhkem, yani manası apaçık olandır. Bir bakıma bağlama ihtiyacı olmayan, bağlamı kendinden anlaşılabilen demektir. "Allah'tan başka ilah yoktur." dediğimizde, bu önermeyi kavramak ve yorum yapmak için bağlama ihtiyaç duymayız. Yine "Muhammed Allah'ın elçisidir." dediğimizde de. O zaman bu önermeler apaçık, yani muhkemdir. "Ali uzundur." diyebilmek için bir bağlama ihtiyaç duyarız. Ali'nin kimden uzun olduğu bağlamına. "Mete Ali'den iyidir." diyebilmek için de yine Mete'nin hangi konuda Ali'den iyi olduğu bağlamını bilmemiz gerekir. Aksi halde bunları söyleyemeyiz, yani Ali uzundur veya Mete Ali'den iyidir diyemeyiz. Eğer denmişse ve bunu duymuşsak da, bağlamını bilmeden yorumda bulunamayız. Örneğin Ali herkesten uzundur yorumunu yapamayız veya Mete Ali'den şu konuda iyidir diyemeyiz. Çünkü bu keyfi bir yorum olurdu. Keyfi yorumun ise önermenin doğruluğu üzerinde bir etkisi yoktur, ancak yorumlayanın üzerinde bir etkisi olabilir. İşte Allah bu yanılgıya düşülmemesi için insanları uyarır ve bağlamı kesin olarak bilinemeyen ayetlerden anlam çıkarmaktansa, kesin olarak bilinen muhkem ayetlere uyulmasını söyler.
Bu üzerine konuştuğumuz, Allah'ın mutlak adaleti ve cehennemin ebediliği konusunda da, Kuran'da Allah'ın ahiret gününde insanları yargılarken kimseye zerre ağırlığınca bile haksızlık etmeyeceğini söylediği pek çok muhkem ayet vardır.
"Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar."
--
"Şüphesiz Allah kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz. Eğer hayırlı bir iş olursa, onu kat kat artırır ve kendinden de büyük bir mükafat verir."
--
"Kötülük yapanlara gelince, kötülüğün cezası misli iledir. Onları zillet kaplayacaktır. Onları Allah’a karşı koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedi kalacaklardır."
(Dikkat ederseniz kötülüğün cezasının misli ile olduğu ve cehennemin ebediliği aynı ayette geçiyor.)
Allah'ın mutlak adaletiyle ilgili daha pek çok muhkem ayet vardır. Şimdi bir yorumda/çıkarımda bulunacak olsaydık hangi çıkarımda bulunmamız akla uygun olurdu? Bağlamını bilmediğimiz bir önermeden mi yoksa emin olduğumuzdan mı? Zaten bağlamı bilinmeyen önermeden çıkarımda bulunmamak aklın gereğidir ve zaten bunu günlük yaşantımızda her zaman yaptığımızı, olayları yorumlarken mutlak ile muğlak arasında kaldığımızda mutlak olanı seçtiğimizi televizyon örneğiyle anlattım. Ama Kuran'a gelince mutlak yerine muğlak olanın seçilmesi durumunu malesef yine Al-i İmran 7'de vurgulanan kalpleri gerçeklerden sapmaya meyilli olanların bunu yapacağı gerçeğinin bir tezahürü olarak görüyorum. Fakat aklın yolu bir. Bilgide derinleşmek yine bu ayette vurgulanan tek bir söze bakıyor.
Edit: Sürekli ebedi cehennem ifadesini kullanıyorum ama burada erennumanın uyarısını dikkate almak gerek. Zira dediği gibi cehennemin ebediliği ile cehennemde ebedi kalmak farklı ifadeler.
erennuman_mb said:
Kuran'ın hiçbir yerinde ebedi cehennem veya sonsuz ceza denmez. Böyle bir ifade aynı zamanda "kim ne yaparsa karşılığını alır" ve "kim zerre kadar şer işlerse onun cezasını çeker" benzeri ifadelere de ters düşer. Amma velakin yadsıyanların cehennemde ebedi kalacağından bahsedilir. Bana kalırsa bunun anlamı cehennemden başka bir yere gitmeyecekleridir. Fakat cehenneme ne olacağının ucu açık bırakılmıştır:
[quote author=11:106-107]
Bedbaht olanlar ise ateştedir. Orada sızlayıp inlerler. Rabbinin aksini dilemesi hariç, gökler ve yer var olmaya devam ettiği sürece orada kalacaklardır. Rabbin istediğini yapandır.
[/quote]
--
Konuyu Musa ile Bilge Kul kıssası ile de yorumlamak istiyorum. Musa bilge kişiye tabi olur, birlikte yola çıkarlar. Bindikleri gemide bilge gemide delik açar. Musa bu duruma itiraz eder fakat tabi olmaya devam eder. Musa neden itiraz etti? Bilgenin Allah tarafından görevlendirildiğine ve bu yüzden kötü bir davranışta bulunmayacağına inanıyordu. Gemide delik açmak ise ona göre kötü bir davranıştı. Fakat gemide delik açmanın kötülük olmayacağı, tam tersine iyilik olacağı bir senaryo/bağlam mümkün olamaz mı? Eğer bilgenin Allah tarafından görevlendirildiğine ve kötülük yapmayacağına kesin olarak inanıyorsak, bunu mümkün görmeliyiz. Nitekim kıssada bu durum şöyle açıklanır;
"Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."
O zaman Musa'nın yapması gereken, karşılaştığı bu durumu, gemiyi delmenin kötü olacağı kabulü ile ilişkilendirmemesi gerekirdi. Bu duruma benzer şekilde, ebedi cehennemde kalmanın Allah'ın adaletiyle çatışmayacağı bir bağlam mevcut olamaz mı? Pekala olabilir, olamaz demek için acele etmeyelim. Televizyona bakıp, orada olamayan şeylerin orada olamayacağını söylemek için acele ediyor muyuz? Evet, orada olmayan şeyler orada olamaz. Bu bir önkabuldür ve doğrudur. Sonsuz azap adaletli değildir. Bu da bir önkabuldür ve doğrudur. Problem, önkabullerin durumlarla ilişkilendirilmesinde yatıyor. Televizyonda, orada olmayan şeyleri orada görürüz, ama bu, orada oldukları anlamına gelmez ve bunun bilimsel izahı mevcuttur. Televizyonda, orada olmayan şeylerin orada olması söz konusu değildir, ancak biz öyle ilişkilendiririz. Çatışmayı doğuran bu ilişkilendirmedir. Ancak günümüzde bu çatışmadan kurtulmak için ne yapıyoruz? Bilime güveniyoruz. Dikkat edin bu cümleye; orada olmayan şeylerin orada olamayacağı kabulü ile ilişkilendirmemeyi seçiyoruz. "İLİŞKİLENDİRMEMEYİ SEÇİYORUZ." Genelde büyük yazmam. Bu önkabul yanlış değildir, zira orada olmayan şeyler orada olamazlar. Fakat bunu, karşı karşıya kaldığımız durum ile ilişkilendirmemeyi seçiyoruz. Durumu bilime atfedefek, farklı bir ilişkinin söz konusu olması gerektiğine karar veriyoruz. "Bilim neye muktedir olamadı ki buna da olmasın?" dedirtecek pek çok buluş, icat bilime atfederken yararlandığımız, referans aldığımız ipuçlarıdır. Dikkat edin, bilime atfederken, bilimin, orada olamayan şeylerin orada olmasını mümkün kılacağını söylemiş/kabul etmiş olmuyoruz. Bu önkabul hala geçerli. Fakat bununla ilişkilendirmemeyi seçip, orada olmayan şeylerin orada görünmesinde bu önkabul ile çatışmayan farklı bir ilişkinin söz konusu olduğunu söylemiş/kabul etmiş oluyoruz. Cehennemde ebedi kalmaya dönersek. Allah'ın mutlak adaletiyle ilgili ipuçları, referans noktaları Kuran'da pek çoktur ve yoruma/tartışmaya mahal vermeyecek şekilde açıktırlar. Şimdi sorum şu: nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde, televizyonun içinde insanlar görmemizi, orada olmayan şeylerin orada olamayacağı kabulü ile ilişkilendirmememiz için bilim ve bilimin güvenirliğine dair ipuçları yeterli oluyor da, neden Allah'ın ahiret gününde kimseye haksızlık etmeyeceğini, günahkarları suçlarının misliyle cezalandıracağını, herkesi adilce yargılayacağını gösteren ayetler, cehennemde ebedi kalmayı sonsuz azabın adaletli olmayacağı kabulü ile ilişkilendirmememiz için yeterli olmuyor? Sonsuz azabın adaletli olmayacağı doğrudur. Ancak cehennemde ebedi kalmakla ilişkilendirmek zorunda değiliz çünkü ilişkilendirmemek için yeterli ipuçlarımız var. Umarım daha açık olmuştur.
Bu arada evet, epey boş zamanım var ehehe.