Dînî Tartışma

Users who are viewing this thread

Kur'an'ın uydurma bir kitap olduğunu, Muhammed doğduktan en az birkaç asır sonra yazılan bir kitap olduğunu anlamamak için...
Madem Muhammed doğduktan sonra yazılan uydurma bir kitap, nasıl oluyor da Muhammed öldükten sonra uydurulan hadis ve sünneti ifşa ediyor?
...rasyonellikten ve sorgulamaktan uzak olmak lâzım.
Hayır, bilakis rasyonellik ve sorgulama beni Kuran'a iletti. Sorgulamasaydım dinsiz kalırdım. Gerçeklere gözümü yumamam.
Allah bizi rasyonellikten uzak eylemesin zira başkalarının uydurma dogmalarıyla hayatımızı yaşıyor oluruz.
Seni bilmem ama bu dogma hem bana alâmetler sunuyor, ruhumu tatmin ediyor hem de özgürleştiriyor. Hayatımı rüzgârda süzülen bir yaprak gibi yaşamaktansa tabii ki onu kabul ederim.

"Onlar ki, sözü dinler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah'ın kendilerini hidayete erdirdikleridir ve onlar akıl sahipleridir." - Zümer/18

"Allah, sözün en güzelini bir kitap halinde indirmiştir..." - Zümer/23


Güzel ile kastedilen nedir? Sözün güzel olması ne demek? Bence hemen herkesin kavradığı anlamda "en makul, mantıklı, yararlı, iyi olan" demektir. Peki bizler neyi en makul, mantıklı, yararlı ve iyi görürüz? Kendimiz ve toplum için faydalı olanı. Bu bizim fıtratımızda olan bir şeydir.

"O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." - Rum/30

Fıtrat, yani yaratılışımızdan olan. Bu bağlamda İslam fıtratımızla uyumludur. İslam'da iyilik etmek ve kötülükten kaçınmak emredilir. Dinden bağımsız olarak iyilik yapmaya ve durup dururken kötülük yapmamaya meyilliyiz. Kötülükten kaçınmanın topluma ve bireye faydası göz önüne alındığında(bireye faydası özellikle cenneti kazanmasıdır) iyilik etme ve kötülükten kaçınma emrine uymak en makul, mantıklı, yararlı ve iyidir; yani en doğrusudur. Dolayısıyla fıtratımızla uyumludur.

Tek Allah'a inanmak ve yalnız O'ndan yardım istemek de fıtrat ile uyumludur. Çünkü Allah her şeye yetkin ve her şeyin üstünde olan varlıktır. Ondan alt bir varlığa uymak fıtrat ile çelişmek olacaktır. Çünkü yaratılışımız gereği, üstün olanı tercih etmeye meyilliyiz. Bu üstün varlık bir de iyi/adil ise her zaman ve her koşulda onu tercih ederiz. Bunun istisnası yoktur veya benim aklıma gelmiyor. Dolayısıyla, Allah'ın varlığından (her şeyden üstün ve her şeye yetkin olan mükemmel varlık inancından) haberi olan ama buna rağmen Allah'ın aşağısındaki bir varlığın dinine inanmayı sürdüren bir kimse fıtratıyla çelişmiş olur.

Öyleyse fıtrat birinci ölçüdür. İkinci ölçü ise kaynağın güvenilirliğidir.

Ad (kavmi) de, gönderilen elçileri yalanladı.
Kardeşleri Hud onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti.
Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. - Şuara/123-125


Buradan, Hz. Hud'un kavmi arasında güvenilir biri olarak görüldüğünü anlıyorum. Hz. Hud güvenilir bir insandı. Kavmi de ona güvenirdi ama elçiliğine güvenmeyi/inanmayı reddettiler. Bir insanın güvenilir olması, elçiliğine güvenmek için yeterli midir? Bu noktada, getirdiği mesaja bakmalıyız. Kendisi normalde güvenilir biri ama getirdiği mesajında ne söylüyor? Eğer bu mesaj, birinci ölçümüz olan fıtrat ile uyumluysa o zaman ona uymak en doğrusu olacaktır.

İş bittikten sonra şeytan der ki: “Allah size hak olan bir vaatte bulundu. Ben de size vaatte bulundum. Fakat ben sözümde durmadım. Size karşı bir gücüm de yoktu. Yalnızca sizi çağırdım, siz de cevap verdiniz. Artık beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz… Ben dahi, beni Allah’a eş koşmanızı zaten kabul etmemiştim.” Şüphesiz zalimler için, elem verici bir azap vardır. - İbrahim/22

"Size karşı bir gücüm yoktu" der şeytan. Peki, İslam'ın nasıl bir gücü vardır? Bu, fıtratın gücüdür işte. İnsan, fıtratıyla çelişmesinden ötürü Allah'a bir özür sunamaz. Çünkü doğru olanı bile bile yanlışı seçmiştir. Şeytan ise yanlışa çağırır. Yanlışın insana tahakkümü yoktur, tam tersine zararı vardır. Sadece doğrunun tahakkümü/gücü vardır insan üzerinde.
Fıtrata uygunluk muhakkak Kuran'ın doğruluğunun alâmetlerinden biridir. Sözün en güzeline uymak konusunda da hak veriyorum. Ben sadece neyi kutsal kabul etmemiz gerektiği konusunda şüpheci yaklaşmamız gerektiğini savunuyorum. Çünkü bir doktrini kutsal kabul ettiğin zaman ona tamamıyla uymak zorundasın demektir. Pek çok felsefi öğretiyi fıtratına uygun bulabilirsin. Eğer bunları bulanlar elçilik iddiasında bulunsaydı, onları kabul edecek miydin? Kutsal bir öğretiyi diğerlerinden ayıran bir şeyler olmalı.
Bu arada ikinci kritere Kuran için nasıl karar verdin? Muhammed'i hiç tanımadın, Kuran'ın güvenilirliğini Kuran'la kanıtlamak zorundasın.
 
Ben zaten yazını okurken gıpta ederek okuyorum. Din beni hayal kırıklığına uğrattı. Sabah ruzgarinda savrulup gittim. Kendimi dinle değil fikirlerle, görüşlerle, çoğu zaman hedoniyle tatmin ediyorum. Eğer gerçekten rasyonel ve sorgulayan birisiysen daha sonra da hayatının önemli bir kısmını dindar olarak yaşadığın için pişman olmayacaksan ne mutlu sana. Bı yerden sonra rasyonelligini kaybetmek zorunda kalacaksın çünkü. Zeal ve rasyonelite çok ayrı ve zıt şeyler.

Hacilardan seyhlerden dini tasvir yapan herhangi ama herhangi bir hocadan uzak durmani tavsiye ederim.kendine kafa dengi birini bulmanda zor gibi.

Sorduğun sorulara spesifik cevap vermiyorum.zira ihtiyacın yok gibi.
 
Last edited:
Neyi sorguladın da bir dini seçtin acaba? Bence yeterince sorgulamamışsın. İnanmak istediğin yerde yeterince sorguladım deyip doktrini kabul etmişsin. Doktrinin kendi içindeki mantıksal hataların nedenini sorgulasaydın biraz. Mükemmel kabul ettiğiniz yaratıcının kitabının da mükemmel olduğunu, mantık hatalarıyla dolu olmadığını söyleyebilir misin bana? Söylersin büyük ihtimalle çünkü yeterince sorgulamamışsın.
 
Fıtrata uygunluk muhakkak Kuran'ın doğruluğunun alâmetlerinden biridir. Sözün en güzeline uymak konusunda da hak veriyorum. Ben sadece neyi kutsal kabul etmemiz gerektiği konusunda şüpheci yaklaşmamız gerektiğini savunuyorum. Çünkü bir doktrini kutsal kabul ettiğin zaman ona tamamıyla uymak zorundasın demektir. Pek çok felsefi öğretiyi fıtratına uygun bulabilirsin. Eğer bunları bulanlar elçilik iddiasında bulunsaydı, onları kabul edecek miydin? Kutsal bir öğretiyi diğerlerinden ayıran bir şeyler olmalı.
Felsefi öğretiler tartışmaya açık öğretilerdir. Ama fıtrattan olduğu söylenenler tartışılabilir değildir; olsaydı zaten fıtrattan olduğunu söyleyemezdik. İnsanın fıtratından/yaratılışından olduğu söylenen şeyler hemen herkesin kabul edeceği şeylerdir. İnsan bu bilgiyi aldığı an kavrar ve doğruluğunu kabul eder. İki artı ikinin dört etmesi gibi. Kuran'da, Allah'ın eksikliklerden münezzeh olduğu yazar. Eğer yazmasaydı, bunu yazan başka bir kutsal kitap fıtrata daha uygun olacaktı. Çünkü güçlünün tarafını tutmak fıtratımızda var. Elbette haklı olanın da aynı zamanda. Ama burada sadece üstünlük bağlamında ele alırsak, eksiği olmayan bir varlık eksiği olan varlığa üstün gelir ve bizim eksiği olmayan varlığın tarafını tutmamız fıtratımıza daha uygun olandır. İçsel olarak biliriz ki eksiği olan varlığın tarafını tutan tercihinden pişman olacaktır. İşte Kuran'da bahsedilen yaratıcının kusursuz olması bu yüzden fıtratımıza uygundur ve bu yüzden önemlidir. Ve gördüğün gibi tartışılabilir bir mesele değildir. Bunun gibi Allah'ın adil olması, kimseye gücünün üstünde sorumluluk yüklememesi, itaat sebebi olarak cennet ve cehennemi var etmesi vs. yaratılışımızla uyumludur ve düşünüldüğünde hemen herkesin kabul edeceği şeylerdir.

Bu arada ikinci kritere Kuran için nasıl karar verdin? Muhammed'i hiç tanımadın, Kuran'ın güvenilirliğini Kuran'la kanıtlamak zorundasın.
İman artıp azalabilen bir şeydir. Elbette peygamberimizin zamanında yaşayıp ona şahit olsaydım bu imanımı artırırdı. Veya Cevapsız Sorular şahit olsaydı iddialarından birinden(Kuran'ın çok daha sonra yazıldığı sanrısından) vazgeçecekti. Fakat elimizde bir kitap var ve benim inanmam için yeterli oluyor. Rasyonel karar vermenin ikinci ölçüsü kaynağın güvenilir olmasıdır demiştim. Hz. Musa, güvenilirliğini birtakım mucizelerle gösterdi. Kitap verilmemiş olan elçiler davranışlarıyla, erdemli, dürüst olmalarıyla, tebliğleri karşılığında ücret istememeleriyle güvenilirliklerini gösterdiler. Kitap verilmiş olan ama kendilerine şahit olamadığımız peygamberler de kitaplarıyla gösteriyor. Şöyle düşün; yolda trafik işaretlerine uyarak gidiyorsun. Peki, uyarı levhaları oraya koyulurken şahit oldun mu? Belki görevli olmayan birileri onları koymuştur. Ama böyle düşünmüyorsun değil mi? Çünkü o uyarıların doğru olduğunu görüyorsun. Öyle ki görevliler de olsa zaten onları oraya koyacaklardı. İşte Kuran, uyarı levhasıdır. Sırf onu koyan görevliyi görmedin diye uymazsan kaza yaparsın :smile:
 
Mükemmel kabul ettiğiniz yaratıcının kitabının da mükemmel olduğunu, mantık hatalarıyla dolu olmadığını söyleyebilir misin bana?
Acaba Arapça biliyor musun çok merak ettim? Ya da fusha Arapçası bilen birinden Kur'an eğitimi aldın mı ya da öğrenmek istediğini bu dille indirilmiş bir kitapta bulmak için bu dilin tercümesinde tefsiriyle beraber buldun mu? Ben mantıksız olmadığını söyleyebilirim mesela. Hani en dandik kıçındırık bir kitabı bile o dille yazıldığı şekilde öğrenip okumak daha faydalı ya o bakımdan sordum.
 
sanki muhammed, hegel filan da soylediklerine bak. tabii ki turkcesinde belli bir olcude anlasilma kaybina ugrayabilir; ama bu, senin soylediginin mantikli bir cevap oldugu anlamina gelmiyor ya da arkadasin soyledigine herhangi bir cevap niteligi tasimiyor.
 
Burada mantıklı bi sonuca varmak zaten anlamsız. İnanan biri için o yazı hiyeroglifle de aktarılmış olsa kutsal olduğu için ortada bir sorgulamadan söz edemezsin. Kaldı ki Kur'an anlaşılmak için okunan bir kitap değil, kutsal olduğu için okunan bir kitap. Surelerde mantık aramak çok anlamsız bir çaba, çünkü daha kendi içinde anlaşılmamak üzere yazılmış bir kitabı açıp bakıp burada böyle demiş olabilir diye spekülasyonlarda bulunmaktan öteye gidemez bu çaba.
 
Burada mantıklı bi sonuca varmak zaten anlamsız. İnanan biri için o yazı hiyeroglifle de aktarılmış olsa kutsal olduğu için ortada bir sorgulamadan söz edemezsin. Kaldı ki Kur'an anlaşılmak için okunan bir kitap değil, kutsal olduğu için okunan bir kitap. Surelerde mantık aramak çok anlamsız bir çaba, çünkü daha kendi içinde anlaşılmamak üzere yazılmış bir kitabı açıp bakıp burada böyle demiş olabilir diye spekülasyonlarda bulunmaktan öteye gidemez bu çaba.
 
:lol:
İnanan biri için o yazı hiyeroglifle de aktarılmış olsa kutsal olduğu için ortada bir sorgulamadan söz edemezsin.
Ben inanmıyorum, kabul ediyorum. Bunu yapmak için sorgulayıp analiz etmem gerek.
Kaldı ki Kur'an anlaşılmak için okunan bir kitap değil, kutsal olduğu için okunan bir kitap.
Bunu sanırım Müslümanların(Sünni, Şii, vs.) çoğunluğu için söyledin ve doğru bir tespit. Ben anladığım için kutsal olduğunu kabul ettim. Kutsal olduğunu kabul ettiğim için de anlamak için daha da çabalıyorum. Mü'minin anlamı delil üzere kabul edendir. Delilsiz inanmak zandır.
Surelerde mantık aramak çok anlamsız bir çaba, çünkü daha kendi içinde anlaşılmamak üzere yazılmış bir kitabı açıp bakıp burada böyle demiş olabilir diye spekülasyonlarda bulunmaktan öteye gidemez bu çaba.
:lol: Kendi içinde anlaşılmamak üzere yazıldığını nereden çıkardın ki? Kuran'ın pek çok yerinde uyarma amacıyla, anlaşılmak üzere indirildiği yazar. "Peki kim anlasın diye?" diye sorabilirsin. Tabii ki de anlama imkânı olanlara. Kuran'ın ana muhatabı 7. yüzyıl Araplarıdır(12:2,41:44) ancak aynı zamanda aklı eren herkese de hitap eder(6:19).
+Bu sadece kendi düşüncem ama insanın Kuran'da anlayamayacağı yerlerden sorumlu olmadığını düşünüyorum. Zira din aslında oldukça basittir.
98:5
6:151
 
Karikateist facebook 2012 paylaşımları. O sureyi okumadığın bariz belli. Bahsettiklerinden başka bir sürü meseleden söz ediliyor. Off şimdi açıp tane tane açıklayamam zaten niye buraya gözüm takılıp cevap atıyorum anlamış değilim. Hep başa sar başa sar başka da bir şey yok.
 
Yanıt verilecek gibi değil diyorum. Mesela senin gibi, "falanca sureyi açın okuyun abi ya orada karılı kızlı bilmem ne var." tarzında bir iletiye yanıt anca bu kadar oluyor spesifik bir soru şeklin yok öyle iddiaya böyle yanıt demek istiyorum yani kapiş :wink:

Cidden eğer ateist dahi olacaksınız buna kopyala yapıştır meseleler üzerinden karar vermeyin diye tavsiyede bulunmak isterim. Biraz özgün olun da elle tutulur hah ulan tam tartışma ortamı bodoslama dalalım diyebilelim. Çünkü marjinal olma duygusunu karşı tarafta sezince teferruata girmeye tenezzül etmiyor insan ki onun cümleleri tanıdık geliyor. Belirli sureler veya ayetler üzerinden internette görülen süslü püslü cümleleri burada defalarca görmek banal kaçıyor.

Misal Hobeto'nun iletilerinde tarihsellik kokuyor. Tarihi bazı miraslar üzerinden bir şeyler yazıyor ve bazı konularda özgünlük barındırıyor. Biraz merak ediyorum sonuna kadar okuyorum iletilerini. Daha önce karşılaşmadığım bir şeyi gördüğümde vaktim olursa araştırmaya koyuluyorum. Ne diyor bu arkadaş acaba diye.
 
Last edited:
Burada mantıklı bi sonuca varmak zaten anlamsız. İnanan biri için o yazı hiyeroglifle de aktarılmış olsa kutsal olduğu için ortada bir sorgulamadan söz edemezsin. Kaldı ki Kur'an anlaşılmak için okunan bir kitap değil, kutsal olduğu için okunan bir kitap. Surelerde mantık aramak çok anlamsız bir çaba, çünkü daha kendi içinde anlaşılmamak üzere yazılmış bir kitabı açıp bakıp burada böyle demiş olabilir diye spekülasyonlarda bulunmaktan öteye gidemez bu çaba.
Peki spekülasyon olmayanlar üzerinden gidersek? İmtihan ve ahiret konusunda mesela. Bunlar akla yatkın değil mi inanmak için?
 
tüm insanlığa gönderilmiş evrensel bir kitapta peygamberin evlatlığının karısına göz dikmesi ve tüm insanlığa gönderilmiş evrensel kitapta bununla ilgili ayetler bulunması hatta peygamber, karıları ve rahatı konulu ayetlerin neredeyse bir sure olması sana mantıklı geliyorsa diyecek hiçbir şey yok. basbayağı adam, bazı şeyleri açık açık isterse belki sorun olur diye allah emrediyor demiş.
Mahkemenin bazı kimseler için verdiği hükümlerin seni ilgilendirmemesi, mahkemenin seni ilgilendirmediği anlamına gelmez.
 
Yazdıklarına kendinin bile inanmadığına eminim. :lol:

Şu Arapça mevzuunu atlamışım. Geri dön bir daha oku bakalım "Arapça biliyor musun?" dememdeki sebep ne acaba? Ya da de ki, Ahzab'ın şu numaralı ayetinde bu geçiyor neden kardeş? Bir açıklaması var mı, önü arkası var mı, hangi sebepten dolayı inmiş, hangi olaydan ötürü inmiş diye. Öbür türlü sana açıp da burdan Ahzab suresinin her bir ayetini inceleyemem herhalde dimi?

Ayrıca şu falanca sitede yazıldığı gibi açıklayacaksan mahalle çocuklarına açıkla demen bile senin benim izahıma peşinhükümlü yaklaşacağını gösteriyor. O yüzden bir şey ifade etmeyeceği gibi tartışmanın da bir manası yok çünkü algı kapalı.
 
Last edited:
İmtihan ve ahiret konusunda mesela. Bunlar akla yatkın değil mi inanmak için?
Değil artık küfür edicem yemin ediyorum. Değil aga değil. Yani neden akla yatkın olsun ki? Ben en baştan ezberletilip halka söylenen sureleri reddettiğimi, bunlara inanmadığımı, bolca hata olabileceğini, yazıya dökülürken mutlaka hatalar olacağını dile getiriyorum. Kitaplaştırılması çok çok sonradan yapılmış diyorum... Bunlara inanmadığımı söylüyorum neden ahirete ve imtihana inanayım? Ahiret dediğin şey ruhun varlığına inanmaktan başlar. Bedeninden, beyninden ayrı mistik bir gücün olduğuna inanmakla başlar. Eğer bu mistik güç tanrı ise hayır senin inandığın tanrı ile ruh aynı şey değildir. Yok bu mistik güç tanrıdan bağımsız ise ahiret konusunda çok daha gerçekçi uzak doğu inanışları var.
İmtihan konusuna gelince... Mitolojiden öteye gitmiyor bu. Neyin imtihanından bahsediyoruz? Kadını erkeğin minik bir parçasından yarattığını iddia eden bir tanrının imtihanından mı? Yoksa kendi yarattığı canlının ne yapacağını bildiği halde cezalandırdığı bir tanrıdan mı? Pek çok kez nefretini kusup, inanmayanları tufanla boğan bir tanrının imtihanından mı?
Akla yatkın değiller. Olmayacaklar da.

Yahu bunları iddia eden sen kaç defa açıp okudun, hangi çevirmenin tercümesine baktın, kaç tanesini karşılaştırdın da o olmaz mı? Bu olmaz mı? Diyorsun. İncili eline almayı da günah falan sanacaksın sanırım.
Bedava bu arada kuranın aksine, adresine kargo ile gönderiyorlar. Aç onu da bir oku.
 
Evrenin yaratılmasıyla alakalı şunu merak ediyorum: Milyonlarca gezegenden, galaksiden bahsediliyor. Çoğunu bilmiyoruz. Biz sadece kendi gezegenimizden haberdarız ve bu gezegende yaşayan insanlar olarak bazı inançlarımız (cennet, cehennem, tanrı vs.) var. Dinle ilgili araştırmalar yaptığımda bütün dinlerin, inançların ve din kavramlarının bizim dünyamızın yapısına göre şekillendirildiğini gördüm. Öyleyse diğer gezegenler niye var? Oralarda yaşayanlar var mı? Yaşıyorlarsa insan olamazlar, bu mümkün değil. İnsan değillerse Adem ve Havva'dan da gelmemişlerdir. Neye inanıyorlar? Hiç yaşayan yoksa onlarca gezegen, galaksi vs ne işe yarar ki? Var olma amaçları nedir? Bilim, Büyük Patlama Teorisiyle bir nebze bu konuya ışık tutuyor. Psikolojide etki tepki diye bir şey vardır. Canlı cansız ne olursa, bir etkene maruz kalırsa tepki gösterir. Evrenin oluşumu da buna benziyor. Doğanın düzeni de aynen bu şekilde, yüzyıllardır devam ediyor. Bunu kesintiye uğrattığımızda ya da zarar verdiğimizde önce doğa tepki gösteriyor. Ona bağımlı olduğumuz için sonra da biz tepki gösteriyoruz.
 
Ucu bucağı belirsiz bu kadar büyük bir evrenin içinde gerçekleşen her hâl belirli bir formüle dayalı oluşturulmuş ve bu formüllere aykırı hareket edildiğinde Homeros'un dediği gibi karşı tepki meydana geliyor. Ortada bu evreni oluşturan sebepler silsilesi var ve bu sebeplerin meydana gelme nedenini bilim dahil hiçbir çalışma, kişi, olgu vs. belirleyemiyor. Zibilyon tane zekasız, güçsüz, görmeyen, düşünemeyen atom bir araya gelip bu kadar muazzam bir hiyerarşiye sahip kainatı etki-tepki mesafesini bile tam ayarında ve dengede oluşturmayı başarabiliyor. Bütün bunlar ateizme göre durduk yere, rastlantısal bir şekilde sebepsiz oluşmuş vaziyette. Bu kadar mükemmel bir ihtişama sahip varlığın kendiliğinden oluşmasını anlamlandırmaya kimsenin ilmi ve iradesi yetmez. Bir sudan bilmem kaç megapiksele sahip gözü olan, küçücük bir et parçasına ve adına beyin denen bir organa dünyaları sığdırmayı başarabilen milyonlarca insan, parmak izleri bile birbirinden farklı milyarlarca insan nasıl durduk yere oluşabiliyor? Bunun cevabını bilen yok. Ama bunun cevabının işaretleri ve ispatları sayılamayacak kadar çok şaşarım kalırım ben de bu işe.

Benim de en çok merak ettiğim şey ise uzay. Hakikaten orada muhtemelen var olan varlıklar ne şekildedir, kendilerine ait düzenleri var mıdır, varsa nedir ne şekildir çok merak ediyorum.
 
Inappropriate language
Evren kendi kendine mi oluştu sana göre?
evet ulan evet evren kendi kendine oluştu. Ne alaka lan imtihan, ahiret ile evrenin oluşması? O konuya gireceksek bilim konusuna yallah. Orada istemediğin kadar açıklayayım sana.

Din ile bilimi karıştırma diye milyon defa söylesem anlamayacaksın. Gözlemleyebildiğin evrenin %1lik zaman diliminde bile değilsin, milyar yıllık bir sürecin daha en başındasın. Senden önce milyonlarca tür oluşmuş ve yok olmuş olabilir, bizim türümüzün sonu geldikten sonra da başka türler olacak. Sırf senin türünün yok olması için evrenin yok olması gerektiğini düşünüyorsan kendini tanrının yerine koyuyor olmalısın. 7 milyar tane insan, 1 tanecik gezegenin içine hapsolmuş... Ve inanılan (hinduizm), hala da takipçisi olan mantıklı en eski din sadece 5000 yıldır var. Senin inandığın din ise 1441 senedir var.

Neye nasıl inanacağını sana ben söylemek istemiyorum... Çocukça sorularından da sıkılmış durumdayım. Birbirinden uç alakasız sorularından bıkmış durumdayım. Bu konuda daha fazla yorumda bulunmakta istemiyorum. Doğru düzgün İSLAM dışında DİNİ tartışma yapacağınız zaman katılabilirim. Çünkü Din sadece İslamdan ibaret değil, incili, tevratı, doğu dinlerinin bir kısmını okuyup, hayatınızla olan bağdaştırmasını yapacağınız zaman yorumlarımı katabilirim dilerseniz.
 
Back
Top Bottom