Lys Matematik sonrası bir rahatlama geldi gittim adada ki evimize balkondan denizi seyrederken bir yandan Hearts of Iron 3 oynuyordum. Dedim küçük bir araştırma yapiyim. Nazi Almanya'sı faşist bir devlet olmasına rağmen liderleri askerleri çok saygın insanlar olarak hayata gözlerini yummuşlar kimisi ise intihar etmiştir. Bir araştırma yaptım umarım severek okursunuz.
Joseph Goebbels(Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı)
Karl Dönitz(Almanya Cumhurbaşkanı)
Heinrich Himmler(Waffen-SS lideri)
Hermann Göring(Hava Kuvvetleri Komutanı)
Rudolf Hess(Führer Vekili)
Goebbels son ana kadar Hitler ile Berlin'de kaldı. Hitler'in intihar etmesinin ardından 1 günlüğüne Üçüncü Reich'ın Şansölyeliğini yaptı. Son saatlerinde karısı Magda Goebbels önce altı çocuğunu zehirleyerek öldürdü. Kısa süre sonra Goebbels önce karısını sonra da kendisini vurdu. Karısının ve kendisinin cesetleri vasiyeti üzerine yakıldı.
Bugün bazı üniversitelerde, iletişim bölümü öğrencilerine Goebbels'in ses kayıtları dinletilir. Hemen her görüşteki insan, onun bu alandaki dehasını kabul etmiştir.
Karl Dönitz, hapisten çıktıktan sonra Kuzey Batı Almanya'nın Schleswig-Holstein eyaletinde, Aumühle belediyesine bağlı küçük bir köyde inzivaya çekildi. Anılarını yayınlamak için iki kitap üzerine çalışmalar yürüttü. 1 Ekim 1956 tarihinde kitapları yayınlandı. Zehn Jahre, zwanzig Tage (Anılar: On Yıl ve Yirmi Gün) isimli kitabı 1958 yılında Almanya'da ortaya çıktı ve bir İngilizce çevirisi ertesi yıl yayımlandı. Bu kitap, U-bot komutanı olarak (10 yıl) ve Almanya Cumhurbaşkanı olarak (20 gün) Dönitz'in deneyimlerini anlattı. Kitabında, Nazi hükümetinin temelde kusurlu biçimini, diktatörlüğü eleştirmekte ve Nazi dönemininin başarısızlıklarını suçlamaktadır.
Hayatının son döneminde kendisine gönderilen yazışmaları cevapladı ve gönderilen kartpostalları imzaladı. 24 Aralık 1980 tarihinde, kalp krizi sonucu 89 yaşında öldü. Büyük Amiral rütbesiyle son Alman subayı olarak, 6 Ocak 1981 tarihinde yapılan cenazesinde saygılarını sunmak için gelen pek çok eski asker ve yabancı deniz subayları tarafından onurlandırıldı. Askerî cenaze töreni yapılmadı ve Aumühle'de, Waldfriedhof Mezarlığına gömüldü. Cenazeye gelen askerlerin üniforma giymesi yasaktı ancak bir dizi Alman donanma subayları bu emre uymadı ve ayrıca İngiliz Kraliyet Donanması üyeleri de cenazesine katıldı.
Tutuklanmaktan kurtulmak için, kendisinin Gizli Ordu Polis Şefi olduğunu gizledi ve adını Heinrich Hitzinger olarak değiştirdi. Hiç kesmediği bıyığını tıraş etti ve sol gözüne de bant taktı. Üstüne de askeri üniforma giydi. Bundan sonraki tek planı Bavyera'ya dönebilmekti. Sınırlardan geçebilmek için sahte evraklar düzenledi ve yanına 11 SS Subayı alarak yola koyuldu. Kafileyi ilk gün Hamburg ile Bremerhaven arasındaki İngiliz karakolu çevirdi. Fakat bu evrakların incelenmesi sonucu sahte oldukları anlaşıldı. Bir dizi sorgulamadan sonra Himmler, İngiliz yüzbaşısına kimliğini açıkladı. Yüzbaşı da Himmler'i yakalatarak Lüneburg'daki 2. Ordu karargahına gönderdi. Himmler daha sonra Nürnberg'de NSDAP liderlerinin yargılanacağı mahkemeye gönderilmek üzere hazırlandı. Karargahta üzerindeki elbiseler çıkartıldı, arandı. Elbisesinin içinde herhangi bir zehir saklamış olması ihtimaline karşı üstüne bir ingiliz askeri elbisesi giydirildi. Ama araştırma iyi yapılmamıştı. Himmler ağzındaki bir boşlukta potasyum siyanür kapsülü saklamıştı. 23 Mayıs'ta General Montgomery'nin karargahından yeni bir ingiliz Haberalma subayı geldi ve askeri doktora Himmler'in ağzını aramasını emretti. Bunu işiten Himmler hemen siyanürü ısırdı ve 12 dakika içinde öldü. Midesi yıkandığı ve kusturulduğu halde kurtarılamadı. Bu siyanür kapsülleri SS subaylarının dişlerinin içine Holokost'tan önce yerleştirilmişti. Takma dişin içinde bulunan kapsül herhangi olağanüstü bir durumda intihar edebilmeleri için hazır bulunuyordu. Himmler'in son sözleri "Ich bin Heinrich Himmler!" (Ben Heinrich Himmler!) oldu. Hemen ardından Himmler'in cesedi gizlice yakıldı ve Lüneburg Heath yakınlarında bilinmeyen bir mezara defnedildi. Himmler'in mezarının yeri günümüzde de bilinmiyor.
Göring, tutuklanmasının ardından uçakla Lüksemburg'a götürülerek, Mondorf-les-Bains'da kod adı Ashcan Kampı olan Palace Hotel'de tutuldu. Sıkı bir diyete girdi ve 27 kg kaybetti. En üst düzey NSDAP hükümeti yetkilileri ile beraber Eylül ayında Nürnberg'e transfer edildi. Kasım ayında askeri mahkemeler başladı. Göring üçüncü en yüksek rütbeli nasyonal sosyalist Alman subayı olarak Nürnberg yargılanan Reich Devlet Başkanı (eski Amiral) Karl Dönitz ve eski bakan olan Führer vekili Rudolf Hess'in arkasında yargılandı.
Göring o kadar büyük bir isim yapmıştı ki Amerikan askerleri bile kendisine çok büyük saygı gösteriyordu. Nürnberg mahkemesinde kendinden emin tavırları ve yöneltilen bütün suçlamalara verdiği akıllıca cevaplar sayesinde diğer Alman subaylarını da etkisi altına almıştı. Bunu fark eden mahkeme, Göring’in diğer mahkumlardan ayrı tutulmasına karar verdi. Bazı Alman subayları suçlarını inkar ederken, Hermann Göring çoğu suçlamayı kabul etti ve Hitler’e bağlılığını son dakikaya kadar sürdürdü. Mahkemenin hakkında verdiği idam kararından sonra infaz olmadan birkaç saat önce hücresinde kendisine bakan askerden özel kutusunu istedi, o kutunun içerisinde bulunan Potasyum Siyanür kapsülünü içerek tıpkı Himmler gibi asılmadan hayatına son verdi.
Hess, savaşın sonuna kadar Britanya tarafından alıkondu. Savaşın ardından Nürnberg mahkemesinde yargılandı ve Berlin’deki Spandau hapishanesinde ömür boyu hapis cezası aldı. Yargılamalar sırasında Hess tüm sanıklar içinde aklî yönden en dengesiz olanıydı. Mahkeme sırasında kendi kendine konuşuyor veya sebepsiz yere kahkahalar atıyordu. Rudolf Hess Nürnberg Mahkemesi'nde kendisine verilen son söz hakkında şunları söylemiştir: ''Milletimin binlerce yıllık tarihinde getirmiş olduğu en büyük evladının [Hitler] hizmetinde çalışmaktan büyük ayrıcalık duydum. Eğer hayatımın bu bölümünü silme gücü bende olsaydı, yine de yapmazdım. Mutluyum ki; Führer'in sadık bir takipçisi, bir Alman ve bir nasyonal sosyalist olarak milletime karşı bütün görevlerimi yerine getirdim. Hiçbir şeyden pişman değilim. Eğer her şeye yeniden başlama şansım olsaydı, sonunda korkunç bir ölüm olacağını bilsem de yine yaptıklarımı yapardım. İnsanların ne düşündüğü umurumda değil. Mahşer günü iradesi sonsuz olan Tanrı'ya hesap vereceğim. Yalnızca 'O'na hesap vereceğim, ve biliyorum, 'O' beni affedecek.''
Bu ifadesinden sonra 1 Ekim 1946 tarihinde hakkında verilen kararda Rudolf Hess ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır.
Baldur von Schirach ve Albert Speer'in 1966'da serbest kalmalarının ardından, Rudolf Hess Spandau hapishanesindeki tek mahkûm olarak kaldı. Gardiyanların anlattıklarına göre akıl sağlığı giderek bozuldu ve hafızasının büyük bölümünü yitirdi. Yirmi yıl boyunca tek ahbabı hapishane müdürü Eugene K. Bird idi. Bird 1974'te Hess ile ilişkisini anlattığı bir kitap yazdı.
1967 yılında Kurt Rüdiger Hess, babasının serbest bırakılması için bir kampanya başlattı. İngiltere'de Churchill, Almanya'da ise Willy Brandt gibi önemli politikacılardan destek aldı. Babasının ileri yaşı ve kötüleşen sağlığına rağmen çabaladı ama başarılı olamadı.
Hess, 17 Ağustos 1987 yılında Spandau hapishanesinde intihar ederek yaşamına son verdi. Cebinde Ailesine yazdığı kısa bir teşekkür notu bulundu. Öldüğünde 93 yaşındaydı ve Almanya'daki en yaşlı mahkumdu. Başlangıçta nasyonal sosyalizm sempatizanları tarafından ve medyanın ilgisini veya gösterileri önlemek için gizli bir yere gömüldü. Ölümünün hemen ardından Spandau hapishanesi, bir neo-Nazi türbesi haline gelmesini önlemek için yıkılmıştır. Rudolf Hess 17 Mart 1988'de Wunsiedel'de bir aile mezarlığına yeniden gömüldü. 1995 yılında Rudolf Hess'in ölen eşi de onun yanına gömülmüştür.
Rudolf Hess'in ölümüne ilişkin çeşitli çelişkiler vardır. İngiliz kaynaklarına göre Hess elektrik kablosuyla kendisini asarak intihar etmiş fakat Hess'in ailesinin iddialarına göre 93 yaşında yaşlı bir adamın bunu yapması imkânsızdır. Çeşitli çevrelere göre İngiliz MI6 ajanları tarafından Hapishane bahçesinde vurularak infaz edilmiştir. Bunun sebebi o günlerde Hess'in çeşitli çevrelerden artık tahliye edilmesi isteğiydi. Çok yaşlanmış olduğu için Batılı devletler onu serbest bırakmak istedilerse de Sovyetler'e bunu kabul ettiremediler.
Ben SSCB sempatizanı komünist Marksist ve Leninist'im Fakat Her zaman araştırırm.
Joseph Goebbels(Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı)
Karl Dönitz(Almanya Cumhurbaşkanı)
Heinrich Himmler(Waffen-SS lideri)
Hermann Göring(Hava Kuvvetleri Komutanı)
Rudolf Hess(Führer Vekili)
Bugün bazı üniversitelerde, iletişim bölümü öğrencilerine Goebbels'in ses kayıtları dinletilir. Hemen her görüşteki insan, onun bu alandaki dehasını kabul etmiştir.
Hayatının son döneminde kendisine gönderilen yazışmaları cevapladı ve gönderilen kartpostalları imzaladı. 24 Aralık 1980 tarihinde, kalp krizi sonucu 89 yaşında öldü. Büyük Amiral rütbesiyle son Alman subayı olarak, 6 Ocak 1981 tarihinde yapılan cenazesinde saygılarını sunmak için gelen pek çok eski asker ve yabancı deniz subayları tarafından onurlandırıldı. Askerî cenaze töreni yapılmadı ve Aumühle'de, Waldfriedhof Mezarlığına gömüldü. Cenazeye gelen askerlerin üniforma giymesi yasaktı ancak bir dizi Alman donanma subayları bu emre uymadı ve ayrıca İngiliz Kraliyet Donanması üyeleri de cenazesine katıldı.
Göring o kadar büyük bir isim yapmıştı ki Amerikan askerleri bile kendisine çok büyük saygı gösteriyordu. Nürnberg mahkemesinde kendinden emin tavırları ve yöneltilen bütün suçlamalara verdiği akıllıca cevaplar sayesinde diğer Alman subaylarını da etkisi altına almıştı. Bunu fark eden mahkeme, Göring’in diğer mahkumlardan ayrı tutulmasına karar verdi. Bazı Alman subayları suçlarını inkar ederken, Hermann Göring çoğu suçlamayı kabul etti ve Hitler’e bağlılığını son dakikaya kadar sürdürdü. Mahkemenin hakkında verdiği idam kararından sonra infaz olmadan birkaç saat önce hücresinde kendisine bakan askerden özel kutusunu istedi, o kutunun içerisinde bulunan Potasyum Siyanür kapsülünü içerek tıpkı Himmler gibi asılmadan hayatına son verdi.
Bu ifadesinden sonra 1 Ekim 1946 tarihinde hakkında verilen kararda Rudolf Hess ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır.
Baldur von Schirach ve Albert Speer'in 1966'da serbest kalmalarının ardından, Rudolf Hess Spandau hapishanesindeki tek mahkûm olarak kaldı. Gardiyanların anlattıklarına göre akıl sağlığı giderek bozuldu ve hafızasının büyük bölümünü yitirdi. Yirmi yıl boyunca tek ahbabı hapishane müdürü Eugene K. Bird idi. Bird 1974'te Hess ile ilişkisini anlattığı bir kitap yazdı.
1967 yılında Kurt Rüdiger Hess, babasının serbest bırakılması için bir kampanya başlattı. İngiltere'de Churchill, Almanya'da ise Willy Brandt gibi önemli politikacılardan destek aldı. Babasının ileri yaşı ve kötüleşen sağlığına rağmen çabaladı ama başarılı olamadı.
Hess, 17 Ağustos 1987 yılında Spandau hapishanesinde intihar ederek yaşamına son verdi. Cebinde Ailesine yazdığı kısa bir teşekkür notu bulundu. Öldüğünde 93 yaşındaydı ve Almanya'daki en yaşlı mahkumdu. Başlangıçta nasyonal sosyalizm sempatizanları tarafından ve medyanın ilgisini veya gösterileri önlemek için gizli bir yere gömüldü. Ölümünün hemen ardından Spandau hapishanesi, bir neo-Nazi türbesi haline gelmesini önlemek için yıkılmıştır. Rudolf Hess 17 Mart 1988'de Wunsiedel'de bir aile mezarlığına yeniden gömüldü. 1995 yılında Rudolf Hess'in ölen eşi de onun yanına gömülmüştür.
Rudolf Hess'in ölümüne ilişkin çeşitli çelişkiler vardır. İngiliz kaynaklarına göre Hess elektrik kablosuyla kendisini asarak intihar etmiş fakat Hess'in ailesinin iddialarına göre 93 yaşında yaşlı bir adamın bunu yapması imkânsızdır. Çeşitli çevrelere göre İngiliz MI6 ajanları tarafından Hapishane bahçesinde vurularak infaz edilmiştir. Bunun sebebi o günlerde Hess'in çeşitli çevrelerden artık tahliye edilmesi isteğiydi. Çok yaşlanmış olduğu için Batılı devletler onu serbest bırakmak istedilerse de Sovyetler'e bunu kabul ettiremediler.
Ben SSCB sempatizanı komünist Marksist ve Leninist'im Fakat Her zaman araştırırm.
wikipedia