Halis Reis'in gemileri İstanbul'da sarayın önünde demir atmıştı. Reis ve yanındaki reisler ve vezirler sultanın huzuruna çıkmak için arz odasının önünde bekliyorlardı. Lakin sultan sarayda değildi. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Sultan Murat arada sırada bu şekilde saraydan ayrılır 2-3 saat sonra geri gelirdi. Kimse sultana bu vaziyeti sormayı düşünmüyordu, düşünemezdi de...
Sultan Murat geliyor!
Tüm koridoru inleten bu ses vezirlerin ve reislerin kendilerine çeki düzen vermesini sağladı. Sultan Murat kimseye bakmadan hızlı bir şekilde arz odasına girdi. Vezirler ve Halis Reis sultanı izlediler. Halis reisin yardımcıları ise kapının önünde beklediler...
Halis Reis sultanla ilk defa karşılaşıyordu. Sultan, beklediğinden daha sert mizaçlı çıkmıştı. El pençe divan bir şekilde sultanın yanına kadar gitti. Sultan ile 1-2 saniyeliğine göz göze geldiler. Halis Reis sultanın eteğini öptü ve tekrar ayağa kalktı.
Sultan Murat: Anlat Reis, anlat ki bu vahim hadise bir daha gelmesin başımıza...
18 Gün Önce, Rodos Adası Açıkları
Reis, Reis!
Halis Reis kamarasında kendine biraz da olsa vakit ayırmıştı, işlerinden arda kalan zamanlarda gittiği gördüğü yerleri, savaşları, anıları kaleme alıyordu. Halis Reis bu heyecanlı sesi duyunca bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Hemen elindeki mürekkepli kalemi masaya bıraktı. Koşar adımlarla kamarasının kapısını açtı.
Kapısını açtığında gemideki tüm leventlerin bir tarafa yönelip baktığını gördü. Koşar adımlarla geminin ucuna doğru geldi. Sancağında beyaz üzerine kırmızı haç olan bir geminin, üç hilalin ortasında bir yıldız olan yeşil sancaklı başka bir gemiye saldırdığını gördü. Dürbününü eline alan reis, birinin Osmanlı ticaret gemisi, diğerinin Ceneviz gemisi olduğunu anladı. Ceneviz gemisinin, Osmanlı gemisini yağmaladığı açıktı. Ceneviz ordusundaki askerler bir gemiden diğerine malları yüklüyordu. Reis ticaret mallarının ve altınların Ceneviz ordusuna gitmesine göz yumamazdı. Dürbününü indiren reis, leventlerine sert bir şekilde seslendi. "Düşman gemisinin kaçmasına izin vermeyin,
haydi aslanlar!" Sesi duyan leventler hemen işlerinin başına döndüler. Ceneviz gemisindeki askerler malların şehvetine kapıldıklarından dolayı kendilerine doğru gelen gemileri bir süre boyunca görememişlerdi. Gördüklerinde ise bir panik havasına bürünmüşlerdi. Hemen taşıdıkları malları gemilerine bırakıp, Osmanlı gemisindekileri kılıçtan geçirip öldürdüler. Aslında gemide birçok mal vardı hala. Ancak Ceneviz gemisinin bunları gemilerine yükleyecek vakitleri yoktu. Gemide kalan diğer ganimetleri gelen gemilerin almaması için Osmanlı gemisini ateşe verdiler. Halis Reis'in öfkesi daha da artmıştı. Hemen diğer gemilerini yarı yarıya ayırıp sağ ve sol cenahlardan
gönderdi. Kendisi de Ceneviz gemisini önüne almış kovalamaya başlamıştı...
Öğle vakti başlayan bu kovalamaca akşam vakitlerine kadar uzamıştı. Arkalarındaki gemilere yakalanacağını anlayan Ceneviz gemisi ganimetlerinin yarısını denize atmak zorunda kalmıştı. Bu sayede hem sayıca üstün olan, hem de manevra kabiliyeti kendilerinden daha fazla olan düşman gemilerine karşı bir avantaj elde etmişlerdi. Ancak artık öyle bir noktaya gelmişti ki Ceneviz gemisi yakalanmak üzereydi. Gemideki askerlerin bitap düştüğünü gören komutanları artık daha fazla dayanamadı ve buradan kurtulmanın yolunun Rodos'a sığınmak olduğunu anladı. Askerlerine Rodos limanına girmelerini emretti. Askerler bunun çok da iyi bir fikir olmadığını bilseler de bunu yapmak zorunda kaldıklarını biliyorlardı.
Ceneviz Komutanı: Limanı açın bizlere. Bizler Aziz Papa'nın askerleriyiz, sizlerin de kardeşiyiz.
Tapınak Şövalyeleri Amirali:Kardeşlerimize elbette kapılarımızı açarız. Ancak sizler gerçekten kardeşlerimiz iseniz bizlere kardeş olmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlatın.
Ceneviz komutanı bunun olacağını biliyordu. Tapınak Şövalyeleri alacağını almadan kimseye yardım etmezdi. Bunu bilen Ceneviz komutanı Osmanlı gemisinden aldığı ganimetin bir kısmını saklamıştı. Bunun yarısını Tapınak Şövalyelerine sundu ve böylece Rodos'ta sığınma hakkını elde etti.
Halis Reis Ceneviz gemisinin Rodos limanına girdiğini görünce yapacak bir şey kalmadığını anlamıştı. Dümenleri tekrar Akdeniz açıklarına çevirmeyi emretti. Lakin o an sabah ki o heyecanlı sese benzer bir ses duydu.
-Reis! Bir Osmanlı gemisi limana giriyor!
Halis Reis şaşırmış bir vaziyetteydi. Tapınak Şövalyelerinin o gemiyi içeriye sokmasını bırakın yanlarına bile yaklaşmasına izin vermemesi gerekti. Dürbünün tekrar eline aldı ve Osmanlı gemisine doğru doğrulttu. Büyük bir gemiydi. Sıradan bir gemi olamazdı. Dürbününü geminin sancak kısmına çevirdiğinde ise gözlerine inanamadı. Osmanlı Kaptan-ı Derya sancağı geminin tepesinde dalgalanıyordu. Dürbününü geminin baş kısmına çevirdiğinde ise Yakup Paşa karşısındaydı. Osmanlı Kaptan-ı Derya'sı Yakup Paşa...
Halis Reis dürbününü indirip yavaş adımlarla kamarasına yürüdü. Kamarasının kapısını açarken birden biri gözleri karardı. Kapının kolundan destek alıp ayakta durabildi. Leventler yanına yetişmeden kendine geldi. Kamaraya girip masasına oturdu. Kullandığı mürekkep yere düşmüştü. Sabah kamarasından çıkarken düşürmüş olabileceğini düşündü.
Boş mürekkep kutusunu yerinden kaldırdı ve dolabından yenisini çıkardı. Tam yazmaya başlayacakken sayfalarına da mürekkep döküldüğü fark etti. Dolabından yeni sayfalar çıkarıp masasına oturdu. Terlemişti. Başındaki kavuğu çıkarıp masaya koydu ve yazmaya başladı.
"Mahmut Paşa Hazretlerine..."
18 gün sonra Osmanlı Sarayı...
Sultan Murat: Halis Paşa bugünden itibaren yeni Kaptan-ı Derya'mız sensin. Tez hazırlıklara başla. Kaybedilen donanma tekrar imar edilecek. Akdeniz'i kontrol edemezsek ne Avrupa'ya yüzümüzü dönebiliriz ne de kendi sınırlarımızı koruyabiliriz. Papa da Cenevizliler de o fitne yuvası Rodos da Akdeniz'in bizim olduğunu öğrenecek!
Halis Reis bu vazifeyi beklemiyordu. Oradaki herkes gibi bir aferin alıp, biat edilip gönderileceğini umuyordu. Ancak bu vazifeyi de istiyordu. Koca Osmanlı'nın Kaptan-ı Deryalık vazifesi, tüm reislerin hayaliydi.. Böyle bir vazife ile ödüllendirilince sultanın, etrafında güveneceği pek adamı kalmadığını anladı.. Sultan, Reisin Mısır'a gidip oradaki donanmayı alıp tekrar İstanbul'a dönmesini emir buyurdu. Reis sultanın eteğini öpüp hiç vakit kaybetmeden Arz odasından çıktı ve yola koyuldu...
Vezir-i Azam Hasan Paşa bu durumdan hiç şüphesiz tedirgindi. Ona göre koca Osmanlı donanması bir korsanın emrine verilmişti. Bu durumun artık içini kemirmesine izin vermedi ve sultana fikrini söyledi.
Hasan Paşa: Sultanım Halis Reis'in geçmişi..
Sultan sözün nereye gideceğini anlamıştı, Hasan Paşa'nın cümlesini tamamlamasına izin vermeden sert bir şekilde konuşmaya başladı.
"Paşa! Yakup Paşa'nın geçmişi parlaktı da ne oldu? Halis Paşa görevini layıkıyla yerine getirecek, benim inancım tam."