Karanlık Dünya [Korkunun Kızı] İlk Bölüm

Users who are viewing this thread

king of the kırım

Knight at Arms
5pmkJz.jpg
Büyük savaşın üstünden tam elli yıl geçmişti ama buna rağmen Dünya hala huzur bulamamıştı. İç savaşlar devam ediyor. Üstün ırklar gelişmekte olanları eziyor sokaklarda kötülük kol geziyordu.

Nevxsen Süvarisi Fredrion Knail Ülkesi'nin kralı olmuştu ve hakimiyeti genişlerken kendisine karşı duran halk ve isyancıları acımasızca eziyordu. Ancak Fredrion güç arzusuyla yanıp tutuşan tek kişi değildi. Siyah Lonca adında gizemli bir örgüt korkunç geçmişi tekrar yaşatmak istiyordu ve bu amaç uğruna elinden geleni ardına koymuyordu.

Loncanın, kötü planlarını uygulamaya koyabilmesi içinde çok iyi askerlere ihtiyacı vardı. 17 yaşındaki Eve de bunlardan biriydi. Eve Knail'in şüphesiz en iyi hırsız ve dolandırıcısıydı. Korkunun kızıydı. Mükemmel bir öldürme yeteneği. Gözünü hiç kırpmadan 10 erkeğe baş çıkartabilecek acayip bir kan tutkusu onu loncanın en iyi askeri yapıyordu. Ama Eve bundan habersizdi.

Ayrıca Loncanın Eve'yi kullanmak için elinde çok güçlü bir büyü vardı. Onu tek bir hamle ile ölüm makinesine çevirebilecek bir büyü.


  Herdrold ve Mequen en nöbeti bırakmış ve satranç oynuyorlardı. Mequen bir yandan konuşup bir yandanda elindeki peynirli ekmeği yerken bir yandanda sarranç oynamayı başarabilen tek kişi olarak Knail'de nam salmış bir nöbetçiydi.

  Helma efendisi Elina'nın bu adamı nasıl nöbetçi olarak tuttuğunu. Hatta bu adama nasıl kendinden fazla maaş verildiğini düşünürek yanlarına gitti. Adama tiksinti ile bakarak " Merhaba beyler bu akşamda mı nöbet tutmuyorsunuz?" diye bir konuşma açtı.
Mequen ters bir bakış atarak elini 'Git' der gibi salladı. Helma ona aldırış etmeyerek Herdrold'un yanına gitti ve bir şeyler mırıldandı. Heldrold ayağa kalktı ve birlikte uzaklaştılar. Mequen ne olduğunu anlamayarak birasını yudumlarken dışarıdan bir tıkırtı geldiğini duydu.

  Ekmeği bitirdiğinde ayağa kalkmak için taburesinden yardım alarak kalkmıştı ki sendeleyerek yere düştü. Sanki bir şey onun hareket etmesini engellermiş gibi yere mıhlanmıştı.
Gözünü az hareket ettirmeyi denediğinde göğsünde bir ok olduğunu gördü. İşi bitmişti...
Üzerinden çok narin bir şekilde biri geçmişti. Bağırmak istedi ama bağıramadı. Çok acı çekiyordu , kıza yalvarır gibi baktı ve kız söylemek istediğini anlamış gibi tepesinde durdu.
1 saniyelik bir acı hissi ve ...
 
  Kız hızla uzaklaşarak gitti. Şimdi uzun koridorda yalnız başına yürüyordu. Odaları kontrol ede ede baş şövalyenin odasına ulaştı. Elina mışıl mışıl uyurken kız çoktan aradığını bulmuştu.
Kadının baş ucuna bir bıçak koydu ve kapıyı sesli çarparak gitti. O kadar sesliydiki Elinanın bir anda zıplamasına neden oldu.

    Baş ucundaki bıçağı farketti ve hemen koşarak çekmecesine baktı. Sinirle " Muhafızlar, Eve burda. Hemen bulun onu!!" diye bağırdı ama onu duyacak muhafız yoktu.
Köşkün dışına çıktığında ise orada bir kaç muhafız olmasına karşın hiç bir şey gören olmamıştı. Elina yürüyerek giden bir vücudu görünce çok şaşırdı. Sanki kendisini yakalatmak istermişcesine bir yürüyüşü vardı. Elina eline oku aldığı gibi çekti ve fırlattı. Hırsız arkasına döndü ve ona doğru gelen oku bir hamlede savuşturdu.
Ok ikiye bölünürken Elinanın yüzünde büyük bir şaşkınlık. Hrısızın yüzünde ise büyük bir zevk vardı.

Knail'in başkenti Mordron devasa bir şehirdi. Sınırlarının neresi olduğu ancak akşam olup evlerin, hanların, köşklerin ve sarayların ışıkları yandığı zaman belli olurdu. Merkezi Kral ve Asillerin oturduğu saraylar ile kümelere bölünmüştü. Diğer mahallelerde ise hanlar, pazarlar, sirkler ve diğer insanların yaşadığı binalar vardı.Evlerin duvarlarından destek alarak yürüyen biri vardı. Çok çelimsiz gözüküyordu. İnsanlar o kargaşada onu farketmemişlerdi bile. Oldukça sessiz bir biçimde hareket ederek kaldığı hana ulaştı.Şimdi bile, üzerine düşen görevi halletmiş olmasına rağmen tedirgindi. Altındaki tahtaların hiç gıcırdamamasına özen gösterirdi çocukluktan gelen bir takıntıydı bu...

  Bu gece handa kalacaktı ve yarın ayrılması gerekiyordu. Başka bir hana yada bir evin çatısına saklanarak izini kaybettirmeliydi. Hep böyle yapardı. Üst kattaki odasına çıktı. İçeriyi kontrol etti ama çok sessizdi. Muhtemelen hanın sahibi bile meydanda soyulma haberini dinlemek için gitmişti. O kadar iyi kulakları vardı ki. 50 metre uzaktan gelen sesleri kolaylıkla yorumlayabiliyordu. Saray görevlisinin Sör Elina Rendhuin'in evinin soyulduğunu anlatmasını dinlemekten gayet zevk alıyordu. Masasının başındaki bıçağı gördüğünde şok oldu ama buna aldırış etmedi. Yani sadece bir yemek bıçağıydı. Hancı unutmuş olabilirdi. Kıyafetlerini çıkardı ve yatağının üzerine koydu. Sonra teker teker bıçağını,zehrini, yay ve okunu masanın üzerine bıraktı.

  Biraz dikkatli bakınca odanın kasvetli görüntüsü ve dışarıdan gelen ay ışığı iyice tedirgin ediyordu insanı. Geceliğini giydikten sonra aynaya baktı ve bir daha güzelliğini farketti. Yorgundu. Yemek yemeye inmeyi bırak önüne gelen yemeği bile yiyemeyecek durumdaydı. O geceki görevi, kadının bakışı. Uyuma isteği tüm bu düşünceleri kafasından alıp götürmüştü.

      Ertesi gün Mordron hırsızlık haberi ile çalkalanıyordu. Eve duymayanın kalmadığını düşündü. Fredrion'un baş leydisi onun sağ kolu Elina'nın evi soyulmuştu. Şimdi hayatını düşünmesi gereken yedi sekiz kişi daha vardı. Tüm saray muhafızları akşam üstü idam edilmeye mahkum kılındılar. Sadece Helma ve Heldrold'a sürgün verilmişti. Büyük Argdrad savaşındaki kahramanlıkları ve o gece görev için köşkte olmamaları onlar için bir şanstı. Knail'de duyulan bu haber yeni bir şey değildi. Genelde zenginlerin evi soyulurdu. Halk neden böyle davranıldığını anlamamıştı ve idam kararı alınan askerlerin aileleri feryat ediyordu. Ama çalınan şeyin değerini onu çalan kişi bile daha bilmiyordu...

  Eve erkenden handan ayrılmıştı. Onun idam palavralarına ayıracak zamanı yoktu. Şimdi yapması gereken tek şey çaldığı şeyi Yarm'a götürmekti. Odasından çıktığında tam anlamıyla meteliksizdi ama bunun çok sürmeyeceğine inanarak hancının yanına doğru yürüdü. Odanın ücretini önceki işinden kalan paralarla ödedi ve dikkat çekmeyerek şehrin kapısından çıkmayı başardı.Kendini tekrar Yarm yolunda buldu. Yol herzaman ki gibi sezsizdi. Sadece arada bir kervanlar yada Ormancı çocukları yolda ona eşlik ederdi. Hızlı hızlı yürürken yol kenarındaki Redrim'ler dikkatini çekti. Fredrion'un büyük hakimiyeti zamanında buraya göçmüş yaratıklardı. Bir toprakları olmayan, gittikleri her yerden kovulan. Kendi türlerinden uzaklaştırılan çocuklar kadar masum yaratıklar. Ama bir zamanlar öyle değildi. Thetruon'un hakimiyeti altındaki korku dolu dönemlerde onlar bu dünyanın hükümedicileriydi. Varlıklarının tek nedeni bir savaş makinesi olmalarıydı. Kan ile yaratılmış hayvansı bir görünüşleri vardı. Thetruonun en nefret ettiği yaratıklar olmalarına rağmen onları kullanma şekli mükemmeldi.
 
    Bedenleri kızıl, sert bir tabaka ile kaplı. Birbiri ile uyumsuz kol uzantıları ve sinirlendiklerinde uzayan dişleri onları ölüm makinesi yapan şeylerden sadece birkaçıydı. Ama felaket çağının kahramanı Neihel onlara karşı direnerek sayılarını 100'e kadar indirmeyi başarmıştı. Daha doğrusu şairler ve ozanlar öyle diyordu. Eve ustasını düşünerek yola devam etti. "Giderek yok olan dünyada insanın huzur sahibi olabileceği tek yer burası." derdi ustası. Yarma ulaştığında kalacak bir yer bulmak için biraz şehirde gezinmeye karar verdi. Dubhe aradaığı yeri kısa sürede buldu. Evlerin olduğu bir mahallede kapalı bir iksir dükkanı. Dükkanın sahibini tanıyordu ve onu kabul edeceğinden adı gibi emindi.

    Kapıyı tıkladı ve neredeyse onbeş dakika bekledikten sonra kapı aralandı. Kapıyı açan kimse olmamıştı. Dacmil'in ağaçlaşmış yüzü, oturduğu yerdeki yosunlar ve kökler onu bir ağaç gibi gösteriyordu. Aslında onu tanımasa yanından ağaç diye geçebilirdi. Dacmil bu şekilde tanrının psişik yeteneklerinden korunduğunu düşünüyordu. Ve bu görünümü neredeyse 50 yılda kazanmıştı. Eve ona el salladı. Herzamanki gibi Dacmil cevap verememişti. Eve onun yaşadığını bile tahmin etmiyordu. Arada sırada buraya geldiğinde kütüphaneye girip kitaplar arasında kaybolmayı çok severdi. Özellikle zehir kitapları en çok ilgisini çeken şeylerdi. O gece evi soyduğunda adama attığı okun ucundaki zehri burada öğrenmişti. Zehri denemesi için onlarca hayvan vardı burada. Şu dünyadaki en sevdiği şeylerden biriside şüphesiz burasıydı. Kitap okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayarak uykuya daldı. Eve bir gözü açık uyurdu. Ustasından öğrendiği bir şeydi bu. Ustası sadece gerçek huzuru bulduğunda iki gözünü kapatarak uyuması için yemin ettirmişti. Yine ustasını düşünerek uykuya daldı.


Okuduğunuz için teşekkürler. Yorumlara açığım.
 
Öncelikle ilk yorumumu size yapacağım. Hataların fazla olduğunu söyleyebilirim. Noktalama hatalarınız var. Hikayenizin üzerinden hiç geçmediğiniz, yazdığınız gibi paylaştığınız çok belli oluyor. Hataları sıralamam gerekirse;

Mequen bir yandan konuşup bir yandanda elindeki peynirli ekmeği yerken bir yandanda satranç oynamayı başarabilen tek kişi olarak Knail'de nam salmış bir nöbetçiydi.

Burada o kadar çok "yandan" tekrarı var ki, akıcılığı zedeliyor.  Kelime tekrarı yapmak akıcılığı bozar.

Ekmeği bitirdiğinde ayağa kalkmak için taburesinden yardım alarak kalkmıştı ki

Yine burada da kelime tekrarı var.

Bunun dışında anlatımınız yeterli değil, geliştirilmesi gerekiyor. Çok basit cümleler kurmuşsunuz, bu beni üzdü gerçekten :sad:
Ayrıntıları öğrenmek çok isterdim. Şöyle anlam veremediğim bir şey var; Şimdi karakterimiz niye ses çıkartıyor, niye kendisini yakalatmak ister gibi oyalanıyor? Bilemiyorum ama, ben yetersiz buldum.

Sizden çok daha iyi "İKİNCİ" bölüm bekliyorum. İçimden bir ses sizde daha iyisini yapacak bir yeteneğin olduğunu söylüyor. Hadi koçum, göreyim seni.

Selametle, nam-ı diğer Volante...
 
Yazdığın yazılara değer veriyorsan önerilerimi dikkate alırsın. Sana kalmış.
 
  Knail'in başkenti Mordron devasa bir şehirdi. Sınırlarının neresi olduğu ancak akşam olup evlerin, hanların, köşklerin ve sarayların ışıkları yandığı zaman belli olurdu. Merkezi Kral ve Asillerin oturduğu saraylar ile kümelere bölünmüştü. Diğer mahallelerde ise hanlar, pazarlar, sirkler ve diğer insanların yaşadığı binalar vardı.Evlerin duvarlarından destek alarak yürüyen biri vardı. Çok çelimsiz gözüküyordu. İnsanlar o kargaşada onu farketmemişlerdi bile. Oldukça sessiz bir biçimde hareket ederek kaldığı hana ulaştı.Şimdi bile, üzerine düşen görevi halletmiş olmasına rağmen tedirgindi. Altındaki tahtaların hiç gıcırdamamasına özen gösterirdi çocukluktan gelen bir takıntıydı bu...

  Bu gece handa kalacaktı ve yarın ayrılması gerekiyordu. Başka bir hana yada bir evin çatısına saklanarak izini kaybettirmeliydi. Hep böyle yapardı. Üst kattaki odasına çıktı. İçeriyi kontrol etti ama çok sessizdi. Muhtemelen hanın sahibi bile meydanda soyulma haberini dinlemek için gitmişti. O kadar iyi kulakları vardı ki. 50 metre uzaktan gelen sesleri kolaylıkla yorumlayabiliyordu. Saray görevlisinin Sör Elina Rendhuin'in evinin soyulduğunu anlatmasını dinlemekten gayet zevk alıyordu. Masasının başındaki bıçağı gördüğünde şok oldu ama buna aldırış etmedi. Yani sadece bir yemek bıçağıydı. Hancı unutmuş olabilirdi. Kıyafetlerini çıkardı ve yatağının üzerine koydu. Sonra teker teker bıçağını,zehrini, yay ve okunu masanın üzerine bıraktı.

  Biraz dikkatli bakınca odanın kasvetli görüntüsü ve dışarıdan gelen ay ışığı iyice tedirgin ediyordu insanı. Geceliğini giydikten sonra aynaya baktı ve bir daha güzelliğini farketti. Yorgundu. Yemek yemeye inmeyi bırak önüne gelen yemeği bile yiyemeyecek durumdaydı. O geceki görevi, kadının bakışı. Uyuma isteği tüm bu düşünceleri kafasından alıp götürmüştü.

      Ertesi gün Mordron hırsızlık haberi ile çalkalanıyordu. Eve duymayanın kalmadığını düşündü. Fredrion'un baş leydisi onun sağ kolu Elina'nın evi soyulmuştu. Şimdi hayatını düşünmesi gereken yedi sekiz kişi daha vardı. Tüm saray muhafızları akşam üstü idam edilmeye mahkum kılındılar. Sadece Helma ve Heldrold'a sürgün verilmişti. Büyük Argdrad savaşındaki kahramanlıkları ve o gece görev için köşkte olmamaları onlar için bir şanstı. Knail'de duyulan bu haber yeni bir şey değildi. Genelde zenginlerin evi soyulurdu. Halk neden böyle davranıldığını anlamamıştı ve idam kararı alınan askerlerin aileleri feryat ediyordu. Ama çalınan şeyin değerini onu çalan kişi bile daha bilmiyordu...

  Eve erkenden handan ayrılmıştı. Onun idam palavralarına ayıracak zamanı yoktu. Şimdi yapması gereken tek şey çaldığı şeyi Yarm'a götürmekti. Odasından çıktığında tam anlamıyla meteliksizdi ama bunun çok sürmeyeceğine inanarak hancının yanına doğru yürüdü. Odanın ücretini önceki işinden kalan paralarla ödedi ve dikkat çekmeyerek şehrin kapısından çıkmayı başardı.Kendini tekrar Yarm yolunda buldu. Yol herzaman ki gibi sezsizdi. Sadece arada bir kervanlar yada Ormancı çocukları yolda ona eşlik ederdi. Hızlı hızlı yürürken yol kenarındaki Redrim'ler dikkatini çekti. Fredrion'un büyük hakimiyeti zamanında buraya göçmüş yaratıklardı. Bir toprakları olmayan, gittikleri her yerden kovulan. Kendi türlerinden uzaklaştırılan çocuklar kadar masum yaratıklar. Ama bir zamanlar öyle değildi. Thetruon'un hakimiyeti altındaki korku dolu dönemlerde onlar bu dünyanın hükümedicileriydi. Varlıklarının tek nedeni bir savaş makinesi olmalarıydı. Kan ile yaratılmış hayvansı bir görünüşleri vardı. Thetruonun en nefret ettiği yaratıklar olmalarına rağmen onları kullanma şekli mükemmeldi.
 
    Bedenleri kızıl, sert bir tabaka ile kaplı. Birbiri ile uyumsuz kol uzantıları ve sinirlendiklerinde uzayan dişleri onları ölüm makinesi yapan şeylerden sadece birkaçıydı. Ama felaket çağının kahramanı Neihel onlara karşı direnerek sayılarını 100'e kadar indirmeyi başarmıştı. Daha doğrusu şairler ve ozanlar öyle diyordu. Eve ustasını düşünerek yola devam etti. "Giderek yok olan dünyada insanın huzur sahibi olabileceği tek yer burası." derdi ustası. Yarma ulaştığında kalacak bir yer bulmak için biraz şehirde gezinmeye karar verdi. Dubhe aradaığı yeri kısa sürede buldu. Evlerin olduğu bir mahallede kapalı bir iksir dükkanı. Dükkanın sahibini tanıyordu ve onu kabul edeceğinden adı gibi emindi.

    Kapıyı tıkladı ve neredeyse onbeş dakika bekledikten sonra kapı aralandı. Kapıyı açan kimse olmamıştı. Dacmil'in ağaçlaşmış yüzü, oturduğu yerdeki yosunlar ve kökler onu bir ağaç gibi gösteriyordu. Aslında onu tanımasa yanından ağaç diye geçebilirdi. Dacmil bu şekilde tanrının psişik yeteneklerinden korunduğunu düşünüyordu ve bu görünümü neredeyse 50 yılda kazanmıştı. Eve ona el salladı. Herzamanki gibi Dacmil cevap verememişti. Eve onun yaşadığını bile tahmin etmiyordu. Arada sırada buraya geldiğinde kütüphaneye girip kitaplar arasında kaybolmayı çok severdi. Özellikle zehir kitapları en çok ilgisini çeken şeylerdi. O gece evi soyduğunda adama attığı okun ucundaki zehri burada öğrenmişti. Zehri denemesi için onlarca hayvan vardı burada. Şu dünyadaki en sevdiği şeylerden biriside şüphesiz burasıydı. Kitap okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayarak uykuya daldı. Eve bir gözü açık uyurdu. Ustasından öğrendiği bir şeydi bu. Ustası sadece gerçek huzuru bulduğunda iki gözünü kapatarak uyuması için yemin ettirmişti. Yine ustasını düşünerek uykuya daldı.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yorumlarınızı eksik etmez iseniz sevinirim. Yazım hataları için özür dilerim.
 
Hemen onlarca yorum bekleme, hikayenin dikkate alınması için baya bir vakit sarfetmen gerekiyor, bölümleri paylaşmaya devam et iyiyse okuyanlar gelecektir.
Paylaştığın bölümleri okudum ayrıca, noktalama ve bazı yazım hataların var ama bunları düzeltirsen kurgusu güzel olmuş, iyi bir yere varabilirsin. Birde yazını lütfen kurallara uygun yaz, yani paragraflar arasında boş bir satır olması, satır başının rastgele uzunluğu, şu noktaların 3'te birinin virgül olması gerektiği vs. biraz daha önem vermelisin, ben yine beğendim.
 
Back
Top Bottom