Hassan Sabbah,Haşhaşiler ve Alamut Efsanesi

Users who are viewing this thread

cyberstalker

Sergeant
Hasan Sabbah
Hasan Sabbah(1035 - 1124), Büyük Selçuklu Devleti zamanında yaşamış olan, tarihin eski ezoterik ve Batıni örgütü fedaayiin (Karşı düşüncedekilere göre de Haşhaşileri) kuran ve ölene kadar liderliğini yapan kişidir.

İran'da Kum kentinde dünyaya gelmiştir(bazı tarihçilere göre buraya Kufe'den göç etmiştir). Zamanın önde gelen okullarında okuma şansı bulmuştur. Ailesiyle birlikte Rey şehrine gittiğinde burada Şii inancının önderleriyle temas etmiş ve Şiiliği benimsemiştir. Dini çalışmalarını geliştirmek için Fatimiler'in hakim olduğu Kahire'ye gitmiştir. İran'a döndüğünde Selçuklu sarayında yüksek bir memuriyetle işe başlayacaktır. Bazı suçlamalara göre onun aklında daima padişahlık vardır. Bu dönemde ünlü Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün emrinde çalışmaya başlamıştır.

Bazı iddialara göre Nizamülmülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah birlikte aynı dönemlerde öğrencidirler ve yakın dost olduklarına ilişkin söylenceler de vardır. Lakin bu efsanenin doğruluğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Öte yandan Nizamülmülk ile Hasan Sabbah arasında yaklaşık 30 yıllık yaş farkı vardır. Diğer yandan bunun doğru olabilmesi için üçünün de Nişapur 'da okumuş olması gerekmektedir. Oysa Hasan Sabbah öğrenimini doğduğu kent olan Kum'da ve daha sonra Rey'de yapmıştır. Bu konuda ilginç bir söylence, Hasan Sabbah'ın, Ömer Hayyamla bir sohbeti sırasında Ömer'in ona, "bu insanlar cennet için yaşıyorlar, ancak onlara bir cennet verebilirsen onları yönetirsin" sözünden bir strateji çıkardığı yönündedir.

Bundan sonra kesin olarak bilenen ise Hasan Sabbah'ın yoğun dini çalışmalarından sonra örgütlenmeye başladığı ve Alamut kalesini ele geçirip burada üslenmesidir. Söz konusu kalede 2 bin müridinin yaşadığı söylenmektedir. Dönemin ileri gelenlerine yönelik suikastleri işletmek için fedailerine haşhaş vererek (bu daha çok muhalifleri tarafından uydurulduğu söylense de) onların zihinlerine kontrol ettiği bilinmektedir. Bu yüzden örgütün adı Haşhaşiler olara anılagelmiştir.

Sabbah'ın Alamut'u ele geçirişinden de Semerkant (roman)'da bahsedilir.Romanda bunun İsmaililerin kaynaklarında yazdığı belirtilir.Sabbah önce Alamut'ta İsmailiyeliği yayar.Sonra da kaleye gelir ve komutana kaleyi teslim etmesini,kaledeki askerlerin kendi safına geçtiğini söyler.Komutan kalenin kendisine sultan adına verildiğini ve bunun karşılığında üç bin altın dinar ödediğini söyler.Hasan Sabbah bir kağıda bir şeyler yazar ve söylediği şehre gitmesini söyler.Komutan söylenilen şehre gider ve üçbin altın dinarı noksansız alır.

Hasan’ın kabul odasının zemininde derin bir dar kuyu vardı. Müritlerinden biri bu kuyunun içinde yalnızca başı ve boynu görülebilecek şekilde dikilirdi. Boynunun etrafında, ortasından bir delik bulunan ve birbirine sabitlenmiş iki parçadan oluşan dairevi bir disk vardı. Bu sanki zemin üzerinde metal bir levhada kesik bir baş varmış izlenimi uyandırıyordu. Görüntüyü daha inandırıcı yapmak için, levha üzerindeki kellenin çevresine kan döktürülürdü.
Kafası levhaya geçirilmiş mürit bu olaylardan önce haşhaş kullandıktan sonra Alamut Kalesi’nin gizli bahçelerine yine haşhaş tütsüleriyle donatılmış gizli koridorlardan bu tütsüleri içine çekerek giderdi. Gizli bahçede gördüğü Hasan Sabbah’ın kendisinin seçip yetiştirdiği güzel kızları hûri zannederdi. Bu bahçeyi Hasan Sabbah cennet diye beyni haşhaştan uyuşmuş olan müritlere tanıtır ve “İşte size vaat ettiğim cennet budur!” diye beyinlerini yıkardı.
Daha sonra acemiler (örgüte yeni alınan fedailer) içeri alınırdı. Bir köşeye oturtulurdu. Ardından sadece boynu görünen mürite neler gördüğü sorulurdu. Sahte cenneti görmüş mürit heyecanla gördüklerini anlatırdı. Daha sonra gerçekten adamın başı kesilir ve herkesin görebileceği bir yere koyulurdu. Ve acemilere “sizlere anlatması için onu canlandırdık.” denirdi. Acemiler bu aşkla kendilerinden geçerek bütün emirleri harfiyen yerine getirirlerdi.


İslamiyetin tarihinde yaşamış olduğu farklı mezheplerden biri olan Şiilik mezhebi İran'da yaygındır. Bu mezhepin üyelerinin Selçuklu hakimiyetindeki bölgelerde Sünni yöneticiler tarafından baskıya maruz kaldıklarından dolayı Şiilik gizli olarak kendisini varetmiştir. Hasan Sabbah'ın da mensup olduğu İsmailiyye tarikatının inancına göre 12 imamdan yedincisi olan Cafer öldükten sonra oğlu İsmail'i imam tayin etmiştir. Ancak İsmail babasından önce ölmüştür. İsmailiye tarikatı ise İsmail'in ölmediğini ve gizlenmek için ortadan kaybolduğunu, zamanı gelince geri döneceğini savunur. Bunun haricinde Hasan Sabbah'ın bağlı bulunduğu Nizari kolu ise 18. imam Mustansır'dan sonra ise Musta'li değil Nizari'nin gelmesi gerektiğini savunur..

1124 yılında ölen Hasan Sabbah öldüğünde arkasında güçlü bir silahlı örgüt ve sadece İran'da değil tüm Mezopotamya'da korkulur bir askeri ve siyasal güç bırakmıştır. Tarikat Moğol istilası yıllarına kadar ayakta kalmıştır. Alamut kalesi ise 1256 yılında civarına gelen Moğol komutanı Hülagû Han tarafından normal yollardan ele geçirilemeyince; o yıllarda yeni keşfedilen petrol; kalenin bulunduğu tepenin altına tüneller kazılarak ve bu tünellerin de içlerinde petrol havuzları oluşturularak ateşe verilerek patlatılmış dolayısıylada imha edilerek ele geçirilmiştir. Pratikte ele geçmesi imkânsız olan oldukça dik, sarp kayalıklar üzerinde kurulmuş olan bu kale; tarihte de pek çok güçlü orduya meydan okumuş konumu ve sert savunması nedeniyle asla ele geçirilememiştir.

Semerkant (roman)'da kurgulandığına göre ise kale kendiliğinden teslim olmuştur.Zaten Hasan Sabbah'ın verdiği ruh zayıflamaktadır.Teslim olunduktan sonra kale yakılacaktır.Moğolların hikâyesindeki bir bilgin Alamut kütüphanesindeki kitapları kurtarmak ister.Bir el arabası verilir ve alabileceği kadar alması söylenir.Adam önce Sünni olduğu için Kur'an'ları kurtarır.Sonra da uzun uzun kitaplara dalar.Vaktin geç olduğu konusunda uyarı gelince önündeki kitapları kaparak çıkar.Ve orada dünyadaki bir sürü şey hakkında bilgi içeren ve nüshası bulunmayan bir sürü kitap yanar.

Haşhaşiler(Assasins)
Haşhaşiler, Haşişin ya da Haşhaşiyyin de denir. İngilizcesi Assassindir. Türkçesi ise Suikastçidir.. Assassin's Creed Video oyunu Haşhaşinlerden esinlenerek yapılmıştır.

8. yüzyılda İsmaililiğin Nizarî kolundan çıkan bu topluluğun 15. yüzyıla dek faaliyetlerini sürdürdükleri sanılmaktadır. Kapalı bir topluluk olan haşhaşiler (suikastçiler) radikal bir din akımının takipçileri olarak ortaya çıktılar. Suikasti, Eyyubilere, Selçuklulara ve Abbasilere Tapınak Şövalyelerine Haçlılara karşı siyasi yaptırım aracı olarak kullandılar ayrıca üçüncü haçlı seferi sırasında haçlılara ve tapınak şövalyelerinede suikast yapmışlardır. Avrupa dillerine Haçlı Frankları tarafından taşınan assassin sözcüğünün kökeni haşhaşindir.

Kendilerine ed-da’va-t-ul-cedide (yeni dava, yeni öğreti) ya da fedaayiin (Arapça fedailer –bir amaç uğruna kendini feda etmeye hazır olan) derlerdi.

Haşhaşiler, Hasan Sabbah'ın 1090 yılında Alamut Kalesi'ni almasıyla kurulmuştur. Hasan Sabbah'ın amacı Selçuklu Devleti'nden intikam almaktı. Bunun için Nizamülmülk ve Sultan Melikşah'ı öldürmek istiyordu(Devlet sarayında kovulma mevzusundan dolayı). Hasan Sabbah, Alamut kalesini aldıktan sonra kalede bazı düzenlemeler yaptı; kalenin asma bahçelerini yeniledi, surlarını güçlendirdi. Hasan’ın gençlik yıllarında bir şeyhin ona haşhaş içirmesiyle haşhaşın büyük etkisinde kalmıştı. Haşhaşla birçok kişiyi kandırabileceğini o zaman anlamıştı. Alamut Kalesi’ni aldıktan sonra Hindistan'dan haşhaş meyvesini getirdi. Dünyanın dört bir yanından köle pazarlarında satılan güzel kadınları aldı. Başlarına bir hanım ağası koyarak onların yetişmesini sağladı. Hasan Sabbah çok geçmeden Alamut'a yakın küçük kaleleri de ele geçirdi. Hazar Denizi’ne yakın büyük bir kale almıştır. Hasan Sabbah’ın bu başarılarına duyan diğer İsmaili tarikatına mensup erkekler, Alamut kalesine akın etmeye başladı. Haşhaşiler kısa sürede güçlenirken Melikşah Nizamülmülk’ü büyük vezirlikten almış, sıradan bir vezir yapmıştır. Melikşah varis kim olacağına karar verirken, tarih 1092 yılına gelmiştir. O zamana kadar eğitilen fedailerden birisi olan İbn-i(Ebu) Tahir, Nizamülmülk savaş hazırlığı yaparken çadırına öğrenci kılığında girip onu öldürmüştür. Haşhaşiler’e (suikastçiler'e) yapılacak büyük sefer böylece başlamadan bitmiş olacaktır. Çok geçmeden yine Haşhaşiler tarafından Melikşah da öldürülmüş,Selçuklular’ın çöküşü hızlanmıştır. Daha sonra Sultan Sencer, Haşhaşiler’e (suikastçiler'e) bir saldırı yapmayı planladıysa da uyandığında yastığına saplanmış hançeri ve mektubu görünce vazgeçmiştir. Mektupta "İster bizimle ilgili planlarını gerçekleştir, ister bizi rahat bırak, yatak odana kendi evimmiş gibi girebiliyorsam arkanı sağlam tut. İbn-i(Ebu) Tahir". Selçuklular çöküşe geçtikten sonra Haşhaşiler İran’ın kuzeyi, Güney Asya, Orta Asya, Doğu Anadolu, Güney Anadolu ve Irak’ın kuzey bölgelerinde hakimiyet kurmuştur. İran kökenli bu örgüt, bölgeyi hakimiyetlerinde bulunduran ve İsmailileri baskı altına almaya çalışan Selçuklular’a karşı mücadele etmek amacıyla cinayeti sistemli bir saldırı aracı olarak kullanılmaya başladılar. Hedef aldıkları kişiyi öldürme konusunda çok titiz ve başarılıydılar. Eylemlerinin başka kayıplara yol açmama, masum olarak gördükleri diğer bireylere zarar vermemesi konusunda çok dikkatli davranırken, etrafa saldıkları korkuyla elde ettikleri etkin nüfuzu koruyabilmek için cinayetleri genelde halka açık mekanlarda, bilhassa camilerde işlemeyi tercih ediyorlardı. Hedeflerine kılık değiştirerek yaklaşan Haşhaşiler, kurbanlarına kurtulma olasılığı tanımamak için zehir, ok ve yay gibi araçlardan kaçınıp, hançer kullanmayı tercih ediyorlardı. Hiçbir koşul altında intihara girişmeyip hep yakalandıkları kişiler tarafından öldürülmeyi yeğlediler.

Hasan Sabbah müritlerine “Biz sadece bir kişiyi öldürmekle kalmayıp, bin kişinin kalbine de korku tohumları ekeceğiz” demiş ve Haşhaşiler’e kurbanı öldürdükten sonra kaçmamalarını, durup beklemelerini tembihlemiştir. Cinayeti de hemen işlememelerini söyleyip kurbanı en iyi biçimde tanıyıp alışkanlıklarını en ince şekilde öğreninceye kadar beklemelerini de söylemiştir. Bir rivayete göre bir Haşhaşin kurbanını öldürmek için birkaç sene kilisenin birinde keşişlik yapmıştır.[1] Selçuklular, Haşhaşiler’in Alamut Dağı’ndaki kalesini defalarca kuşatmış fakat alamamışlardır. Haşhaşiler; Moğol istilasından nasiplerini almış, 1256 yılında Alamut Kalesi’ni, 1260 yılında Masyaf Kalesi’ni kaybetmiştir ama Haşhaşiler yine de durdurulamamıştır. 1277 yılında bir çok komutana suikast yapmışlar, yine aynı yıl Alamut Kalesi’ni kuşatmışlar fakat alamamışlardır. Ardından 1281, 1292 ve en son 1389 yıllarında Alamut tekrar kuşatılmış ama alınamamıştır.

Assassin sözcüğünün kökeni

İngilizcedeki "assassin" sözcüğünün Arapça haşhaşin (afyonkeş) sözcüğünden türediği varsayılır. Hasan Sabbah'ın müritleri, kendilerini "esaslarına bağlı olan" anlamındaki 'Esasiyun' şeklinde adlandırıyorlardı. Bununla birlikte bazılarına göre sözcüğün kökeni Marko Polo'nun 1273'teki Alamut ziyaretini anlattığı anılarında bahsettiği, haşhaştan çok alkollü içecekleri andıran bir uyuşturucudur.

Bazı yazarlara göre de sözcük "Hasan'ın takipçileri" cümlesinden geliyordu. Bazıları ise, o çağlarda uyuşturucu kullanımı toplumda kabul görmeyen bir alışkanlık olduğundan "haşhaşin"i, yani toplum dışı ve serseri sözcükleriyle bağdaştırdı. Bir başka deyişle, Hasan Sabbah'ın İsmaili örgütünün bu sözcükle anılması uyuşturucu kullandıklarının ispatı olmayabilir. Bir başka rivayete göre, göreve çıkmadan önce sakinleşmek için haşhaş kullandıklarıydı. Bazıları kullandıkları maddenin bir uyarıcı olduğunu ve savaşta onları çılgına çevirdiğini iddia ederler. Bu maddenin erginleme törenlerinde yeni üyeye ölümden sonra kendisini bekleyen ödülleri göstermek için kullanıldığı da söylenir.

Alamut Kalesi ve Alamut
Alamut Devleti. Kurucusu Şiilik meşrebinin İsmailîlik mezhebinin Nizarilik koluna bağlı Hasan Sabbah'tır. Tarihe "haşhaşiler" ve "kiralık katil" olarak geçen İsmaililer'in bu şekilde tanımlanmalarının nedenlerinden biri Marco Polo'nun anılarında aktardığı bilgilerdir.

Heft Bab-ı Seyyidne Kelam-i Pir olarak anılan kurucusu Hasan Sabbah'ın Yemen’den gelip Küfe yakınlarında Himyari’de yerleşmiş, oradan İran’a geçerek bir süre Kum’da kalan, daha sonra Rey’de yaşamaya başlamış bir aileden geldiği iddia edilir. Devlet, İsmaililik öğretileri, inanç ve yaşam biçimi temelleri üzerine kurulmuştur.

Alamut Kalesi

Alamut Devleti'nin merkezi olarak sarp dağların tepesine yaptırılan bir kaledir.İddialara göre burası Hasan Sabbah'ın fedailerine sahte bir cennet vaad ederek kendi Haşhaşilik öğretisini yaydığı mekandır. Ögretisini yaymak için fedailerine cennetin anahtarlarını elinde bulundurduğuna inandırmış ve bu sayede suikastçılar yetiştirmiştir. Dünya üzerinde suikast kavramının ilk ortaya atıldığı yerdir. Zamanın Haçlı kaynaklı tarihçileri Hasan Sabbah fedailerinin kendilerini feda edecek kadar davaya bağlı olmalarını anlamlandıramamış ve siyasi suikastleri yerine getirmesi için haşhaşın uyuşturucu etkisini kullanıldığını öne sürmüşlerdir.

Hasan Sabbah'ın ölümünden sonra yerine Rudbarlı bir Türk ve sağ kolu olan Kiya Muhammed Buzurg Umid (1124 - 1139), Alamut Piri olur. Alamut Devleti’nin 1256 yılında Moğollar tarafından yıkılıncaya dek de aynı soydan İranlılar yönetime gelirler. Nizari İsmaililer Hazar Denizi’nin güneyine Deylem ve Gilan’a da egemen olmuşlardır.

Farklı konulardan alıntı yapılmştr ön amaç tarihimizi bilmek olup bnm amacım deha olan insnların kötülüğü seçince nasl bir durum ortaya çıkıyor vesairesinden birşey ve Hasan Sabbah gibi büyük bir kötü kişiyi tanıtmak ama unutmayalım ne kadar zeki ve büyük olursa olsun bu masum insanların canına kıyması ve onlarca cinayete girmiş olması gerçeğini değiştirmez.

Edit: Bir rivayete göre Selçuklu Sultanı Selahaddin Hasan Sabbahın peşine kelle avcılarını göndermiş kellesini istemiş, gel zaman git zaman Hasan Sabbahın elçisi Sultana gelmiş
"Sultana bir lafımız olacak." demiş Sultan buyur demiş elçi "bu kalabalıkla olmaz" deyince Sultan kalabalığı göndermş, sonra elçi "lafım sana korumalarıda gönder" demiş.Sultan meraklanmış korumalarıda göndermiş, o zaman elçi sultanın yanındaki 2 kölemen korumaya bakmış "onlarıda gönder" demiş, Sultan demişki "onları göndermem onlar benim oğullarım en çok onlara güvenirim biz 3 kişi bir kişiyiz" demiş, o zaman elçi o 2 kölemen korumaya yönelmiş demişki  "size kılıçlarınızı çekin hükümdara kıyın desem ne yaparsınız?" , iki adam tereddüt bile etmemiş "emrin olur" demiş bunun üzerine elçi arkasına bakmadan çekip gitmiş. Ertesi gün Selahaddin gönderdiği kelle avcılarını geri çağırmış.
 
Konu İçin Teşekkürler Bu Adamın Haşhaşileri ve Kendisi Yüzünden Selçuklu Sultanları Öldü :cry:
 
Fedaiyyun işte, İsmailiyye fırkasına mensuptu sanırım. Ayrıca tapınakçılarla da bağlantıları varmış. Cyberstalker ellerine sağlık, iyi konu.
 
Artizan said:
İran'da Şiiliği yayan haşhaşinler değil Şah İsmail'di, o döneme kadar da İran sünni'ydi(Akkoyunlular, Karakoyunlular).

Hz. Ömer zamanından beri İran şii'di.Şah İsmail zamanında Azerbaycan , Bağdat gibi sünni şehirler şii olmuştu.

Konu güzel olmuş :smile: Ayrıca meraklısı varsa Ömer Rıza Doğrul'n "Hasan Sabbah Cennet Fedaileri" kitabını okusun.:smile:
 
önemli değil arkadaşlar. kendisi şiidir fakat ismailliye kolundandır ismailin hz.caferden sonraki ismail caferin oğlu idi 12. imamdan biri olduğunu iddia eder ve Batinilik diye bir akım oluşturur.Hakkında bir çok kitap vardır ama çoğunda hikayeler farklıdır şu an en doğru bilgiye sahip olan kitapları araştırıyorum.
 

Similar threads

Back
Top Bottom