Bir Haydutun hikayesi:Ögeday

Users who are viewing this thread

Bölüm 34
3 şubat 1293
Kral Ragnar’a Mareşal Olaf’ın yanında Kont Aedin de 70 kişilik bir kuvvetle katıldı.Ordu Derchios Kalesine doğru harekete geçti.Ragnar ile Aedin,kaleyi kuşatacak,Olaf ise Meltor’u oyalayacaktı.
Askerler heyecan doluydu.Nord Kahramanı yanındaki arkadaşına seslendi.
-Sabah sabah uyuyacağımıza  bu soğukta yürüyoruz.Ayaklarım donuyor  dostum.Balta çok ağır.
Nord kıdemlisi ilk arkadaşına sonra da sırtındaki baltaya umursamaz bir şekilde baktı.
-Dostum o balta senin savaşta hayatını kurtarabilir.Canın için bu zahmetlere katlanmalısın.Savaşırken ısınacaksın.
Nord Kahramanı durdu ve elini yanındaki kıdemli piyadeye uzattı.Gözlerine bakıp gülümsedi.
-Benim adım Elvin.Seninki nedir dostum ?
Kıdemli Piyade,elini uzattı ve Kahramanın elini sıkıca kavradı.Tebessüm edip başını hafifçe öne eğdi.
-Ben de Alfred dostum.Yaşın kaç ? Nerelisin ?
Elvin,kahkaha attı ve gür bir sesle cevapladı.
-Şimdiden soru yağmuruna tutmaya başladın beni yani.
Bu laf üzerine Alfred’de güldü.
-Ben 29 yaşındayım.17 yaşından beri askerim.Fearichen köyünde doğdum ve büyüdüm.Sırtımdaki balta çok can aldı.
Alfred,ciddi bir ses tonuyla ve gülümsemeyen bir yüz ile sordu.
- Ailen var mı?
-Eşim  ve 2 oğlum var.Fearichen köyünde ailemle birlikte yaşıyorlar.Uzun süredir  oğullarımı ve eşimi görmedim.
Elvin,cümlesini tamamladıktan sonra elleriyle gözlerini sildi.Alfred’e duygulandığını belli etmemek için gülümsemeye çalıştı.Lakin Alfred, Elvin’in sakallarındaki yaşlarından ağladığını anlamıştı.
Elvin,titreyen bir sesle sordu.
-Ya sen nerelisin ?
Alfred,gülümseyerek cevapladı.
-Rizi köyündenim.Yaşım 25.Ailem yok.Svadyalılar tarafından köyümüz yağmalandığında öldürülmüşler.Bir haydut grubunun yanında esir olarak yaşadım.Ama aralarından birkaç tanesi lidere isyan edince,lider beni alıp kaçtı.İki oğlu,ben ve o yaşadık.Bana da dövüşmesini öğrettiler.Öğretmek zorundaydılar çünkü işlerine ancak böyle yarayabilirdim.
Elvin,iri mavi gözleriyle bakarak hızlıca sordu.
-Sonra ?
-Sonra bir grup çatışmasında lider ve oğulları ölünce bende canımı kurtarmak için kaçtım.Mareşal Olaf,o zamanlar daha konttu.Yalvar yakar ordusuna girdim.
Elvin,tam bir şey diyecekti ki Alfred sözünü keserek devam etti.
-Şimdi öyle savaşacağım ki insanlar Tyr’ın ruhu,insan bedenine bürünüp yeryüzüne inmiş diyecek.Önüme gelen svadyalıyı acımadan geberteceğim.Ne aşık olduğum bir kadın var ne de ailem.Ardımda dur Elvin.Senin kaybedecek şeyin çok.Benim ise kaybedecek hiçbir şeyim yok.
Ve bir süvarinin mızrağını kaldırıp bağırdığı duyuldu.
-Vayejeg köyündeyiz.Mechin köyünde biraz mola verip devam edeceğiz.
Ordu da tarihçiler de vardı.Ragnar,her şeyi kayıt altına aldıran bir adamdı.Bilgiye saygısı sonsuzdu.
Svadya Krallığı-Praven Şehri
Kral Harlaus,sefere çıkmamaya karar vermişti.Mevsim kıştı ve hava soğuktu.Bu havada askerlerin soğuk yüzünden hasta olup ölmesini hoş göremezdi.Beklemeye karar verdi.Havalar ısındığında ve çiçekler açtığında,bahar geldiğinde ordusuyla harekete geçecekti.Şimdilik sadece Kontların nabızlarını ölçüyordu.
Kont Clais’in kendisine ihanet ettiğini,Clais’in yakın muhafızlarından birisi söylemişti.Clais’i Kontluktan atıp elindeki topraklara el koymayı düşünüyordu.
İçeri bir svadya muhafızı girdi.Uzun boylu ve iri yarıydı.Mızrağını yere bıraktı ve dizlerinin üstüne çöktü.Yüzü terlemişti,endişeliydi.
-Kralım.Tevarin kalesinde,Ögeday Hanlığının sancağı dalgalanıyor.Şehir halkı isyan etse de Clais,askerleriyle isyanları acımasızca bastırıyor.
Harlaus,elini alnına götürdü ve ovalamaya başladı.Birkaç dakika düşündükten sonra muhafıza sertçe baktı.
-Aralarından bizim taraftarımız olan askerler var mı?
-Casuslarımız her yerde var.Ama Kont’un yanına sıradan bir askerin yaklaşması imkansız.Muhafızları var.Savaş meydanında Kontu öldürmek mümkün.
-Ordumla hareket edip Tevarin’i almamda mümkün değil.Şimdilik bekleyeceğiz.Tevarin’de onu rahatlıkla sıkıştırabiliriz.Bizim tarafımıza geçerse de öldürtürüz.Bir kere isyan eden bir daha isyan eder.
Dusturil Köyü
Köy kalabalıklaşmıştı.Göçler ve bozkırdaki savaş bunda çok etkiliydi.Köye Mazigh ve Tazjunat köyünden de sarranidler gelmişti.Memlük Askerleri,en elit askeri birim oldukları için halka istedikleri gibi davranıyorlardı.Sultanlar ve Emirler ise bu birime karışamıyordu.Çünkü savaşta hep kendilerini kurtaran ve galip gelmelerini sağlayan bu elit birimdi.
Ne yazık ki göç eden Sarranidler,bu köyde de huzur bulamamışlardı.Ögeday Han’a bağlı olan zamanında haydut olup asker olan devriyeler hayla haydutluktan vazgeçememişti.
Halktan zorla para alıyorlar ve Han’a söylerlerse canlarıyla ödeyeceklerini tehdit ediyorlardı.Kızları zorla alıkoyan bile vardı.
Sarranidli adam yediği yumruktan sonra yere düştü.Kan içinde kalan dudağını sağ eliyle kapattı.Kan ak sakallarını kızıllaştırmıştı.Ağlıyordu ve bağırıyordu.
-Durun! Bize yardım kimse edecek yok mu?
Kimse bir şey diyemiyordu.Bunun üzerine Kergit Kargıcılarından biri kahkaha attı.
-Yokmuş ihtiyar.Kızını yarın getiririz.Paranda bize seni koruduğumuz için hediye olsun.
Sarranidli ihtiyar sinirlendi.
-Sizi Han’a şikayet edeceğim.O sizin hakkınızdan gelir.
Kergit kargıcılarından biri bu laf üzerine öfkelendi ve kılıcını kınından hızlıca çıkardı.Savurup ihtiyarın boğazını kesti.İhtiyarın boğazından boşalan kana bakarken kahkaha attı ve bağırdı.
-Hadi isteyen gidip şikayet etsin.Bu ihtiyar size ibret olsun.Kızıyla da işimiz bittikten sonra ona da gerekeni yapacağız.Tabi nasıl durduğuna bağlı.
5 kergit kargıcısı bunun üzerine kahkaha attı ve kızı sürükleyerek götürdüler.Kızın gözlerinden akan yaş yanaklarını sırılsıklam etmişti.Ela gözleriyle babasına baktı.17 yaşlarında genç bir kızdı.Ne kadar ağlasa da onun gözyaşlarını dindirecek birisi çıkmamıştı.Yine de acı bir sesle bağırdı.
-Bana yardım edecek kimse yok mu?
Kergit kargıcılarından bir tanesi kızı taşırken diğerleri ise gülüyorlardı.Birden durdular.Karşıalrında 2 metre boylarında bir Sarranid belirmişti.Belinde kılıcı ve üstünde günlük elbiseleri vardı.
Kargıcılardan birisi kılıcını çekerek Sarranidli gencin üstüne doğrulttu.
-Çekil yolumuzdan,canını almamızı istiyorsan başka tabi.
Sarranidli genç belinde kahkaha attı.Ve kargıcıları birer  birer küçümseyici bakışlarla süzdü.
-Ben Sarranid diyarının sayılı savaşçılarındanım.Adım Hattab.Ahmerad Şehrindeki Memlüklerin ileri gelenlerindenim.Emir Hamezan’ın yakın muhafızlarındanım.
Kergit kargıcılarının yüzlerindeki gülümseme kayboldu.Bir tanesi kızı yere fırlattı.Sarranidli savaşçı kadar olmasa da uzun boyluydu.
Sağ elinin işaret parmağını Sarranidli savaşçıya doğru tuttu ve sol elini kılıcının kınına götürdü.
-Senin çöldeki yaptığın marifetler burada işe yaramaz.
Sarranidli savaşçı kahkaha attı.Yavaşça alkışladı.
-Doğru söze ne denir.Ama ben buraya neden geldim bilginiz var mı ?
Kargıcılar cevap veremediler.Birbirlerine anlamsızca bakıştılar.Sarranidli savaşçı sağ kolundaki gömleğin kolunu kıvırdı.Bir sembol gösterdi.Bir kadeh ve Hilal olan bir dövme.
-Bu ne demek umarım biliyorsunuzdur.Şimdi ya kaçın ya da ölün seçim sizin.
Sarranidli savaşçı bu söz üzerine bir kahkaha attı.
Kargıcılar bir anda hızlıca arkalarına bakmadan kaçtılar.Sarranidli savaşçı ,kızı kollarının arasına alıp hekime doğru yürümeye başladı.Kız meraklı bakışlarla genci süzdü.
-Sen kimsin ?
Savaşçı kızın gözlerinin içine baktı ve tebessüm etti.
-Kim olduğum önemli değil.
 
Bölüm 35
Bölüm 35
7 şubat 1293
Köy Muhtarı Adan,Hattab’ı huzuruna çağırır.İyi bir yemek hazırlatır ve iyi muamele eder.
Ve gencin mührünü bir kağıda çizip Ögeday Han’ın huzuruna yollar.
Ögeday Han,mektubu iyice süzdü ve yanındaki Seuryan’a gözlerini dikti.Kağıdı ona uzattı ve Seuryan uzun süre bu mührü inceledikten sonra başıyla onaylayarak tebessüm etti.
-Bu mühür çok eskilere dayanır Hanım.Sarranid Sultanlığı,Sancar Han’ın dedesi Abaka Han tarafından yıkılmak üzereydi.Abaka Han da tıpkı sizin gibi insanları tek bir bayrak altında birleştirmek istiyordu.Tabii başarılı olacaktı da.Abaka Han,başa geçtiğinde Rindyar ve Sungetche kaleleri Kergitlerin elindeydi.Abaka Han,bu devleti daha da büyüttü.Batıda Tilbaut,Dramug,Derchios,Senugzda,Dhirim’i  ele geçirdi.Güneyde Sharwa,Jameyyed,Samarra ve Ahmerrad ele geçirilmişti.Rodoklar da Shariz’e kadar ilerlemişti.
Ögeday,Seuryan’ın sözünü kesti ve sordu.
-Sarranid Sultanı ne yapıyordu ?
-Sarranid Sultanı barışçıl ama çok zekiydi Han’ım.Özel bir ekip kuruyordu.Zor testlerden geçen bir ekip.Memlükler bu ekibin yanında bir acemi gibiydi.Sultan bu ekibi oluşturmak için yıllarca uğraştı.Rodoklara teslim oldu ve Rodoklar ile Kergitler arasındaki husumet böylelikle başladı.Abaka Han,Sarranidlilerden Durquba şehrini de aldı.Bariyye Şehrine ulaşmayı denemedi.Mesafeden çekindi.Bariyyeyi ele geçirseydi bu ekip belki de var olmayacaktı.
-Ekip hakkında bilgi versen olmaz mı Seuryan?
-Efendim bu ekip her ırktan oluşur.Çocukken alınırlar ve aileleri öldürülür.Onlara ailelerinin düşman tarafından öldürüldüğü aşılanır.Bunun nedeni kaybedecek ve düşünecek bir şeyleri olmamasını sağlamaktır.Son derece acımasızdılar.Bariyye Şehrinde eğitildikten sonra 70 kişilik bir ekip memlüklü zırhıyla Ahmerrad Şehrine doğru harekete geçti.Ve Ahmerrad şehrinde Baycu Noyan’ın 170 kişilik kuvvetiyle karşılaştılar.Ordunun tamamı imha oldu.Baycu Noyan’ın başını kesip,Abaka Han’a gönderdiler.Baycu aynı zamanda Abaka Han’ın mareşali ve kardeşiydi.
Ögeday,sıkıldı ve Seuryan’a öfkeyle baktı.Sinirlendiği gözlerinden belli oluyordu.
-Sadede gel Seuryan.
-Ahmerrad Şehrinde canlı bırakmadılar.Başlardan kuleler yaptılar.Sultan bu ekip sayesinde Abaka Han ve Rodokları alt etti.Devamlı onlardan eğittirdi.Ama bir yerden sonra bu ekip ihtilal yapmak isteyince Sultan tarafından soykırıma uğradılar.Ekibe boyu kısa olanlar alınmazdı.İri kıyım kişilerden oluşurdu.Böylelikle düşmana korku salarlardı.Kısa boylu olanlar güçlerini ispat ederlerse süvari olurlardı.Evlenmeleri ve kadınlarla düşüp kalkmaları yasaktı.
Ögeday merakla sordu.
-Sence bunu başka hükümdarlarda duymuş mudur?
-Duyarlarsa kendi zararlarına olur efendim.
Dusturil Köyü
Küçük kız merakla Hattab’ı süzüyordu.Hattab,kılıcını özenle biliyordu.Kız hafifçe öksürünce Hattab kıza baktı.Çatık Hilal kaşlı,Kirli siyah sakallı,yeşil gözlü biriydi.Yeşil gözleri ile kızı iyice süzdü.Hiç bir şey olmamış gibi kılıcını bilemeye devam etti.
Kız bu soğuk havayı dağıtmak için Hattab’a ince bir sesle seslendi.
-Benim adım Esma.
Hattab,kıza baktı ve başıyla onayladı.Kılıcına kafasını çevirdi ve bilemeye devam etti.Kız sinirlendi ve Hattab’a kaşlarını çatarak bağırdı.
-Neden konuşmuyorsun?  Somurtkanlığı bırakıp gülmeyi denesen.
Hattab,kızın gözlerinin içine baktı.Ve kılıcını kınına sokup belindeki kemerine sıkıştırdı.Kapıyı açıp dışarı çıktı.İçinden kıza öfke dolu sözler sarf ediyordu.Biraz temiz hava alması sakinleşmesine yol açacaktı.
Düşünce alemine dalmaya başladığı anda bir ses duydu.
-Hattab!
Hattab arkasını dönerek sesin nereden geldiğine baktı.Kimseyi göremedi.Karanlıktan ve  içinden ışık süzmesi yayılan evlerden başka hiçbir şey yoktu.
Önüne döndüğü an karşısında birisini gördü.Hemen kılıcını kınından çıkardı.
-Benim dostum,Adud.
Hattab kılıcını gerisi geriye kınına koydu.Tebessüm etti.Işıldayan gözlerle sordu.
-Ne işin var burada dostum?
-Dedem buraya kaçmıştı.Ben buranın yerlisi sayılırım.Tam bir ruh gibisin.4 gün önceki olaydan beri evinden çıkmıyorsun.Senin geceleri ne kadar sevdiğini bilirim.Bir sürpriz yapayım dedim.
-İyi yapmışsın.Savaşmıyor musun ?
-Ögeday Hanlığı ordusunda bir Çavuşum dostum.
Hattab’ın yüzündeki tebessüm değişti.Bu cevaptan hoşlanmadığını dostuna belli etti.Kalın gür sesiyle cevapladı.
-Kergitler talancıdır.Onların ordusunda bir Sarranid olarak durman yanlış.Irkçılık yaparlar ve sarranidleri sevmezler.
Adud,ortamı yumuşatmak için neşeyle cevapladı.
-Savaşçılıkla konusunda rakip tanımıyorlar.
Hattab,tepkisini bozmadı.Öfkeyle cevapladı.
-Onlarca Kergit kanı döktüm.
Adud,üzgün bir ifadeye büründü.Dostunun sinirini üstüne çekmesi,onu üzmüştü.Hattab,dostunu üzgün görünce dayanamadı ve devam etti.
-Rodoklar ve Svadyalılardan iyi oldukları kesin.
Adud,bu cümle üzerine güldü.Hattab’ta tebessüm etti.Adud bilgili ve meraklı birisiydi.Savaşçı değil de bir bilgin olmalıydı aslında.Öfkesi bedenini ele geçirdiğinde durdurulması çok zordu.
Adud ile birlikte yürümeye başladılar.Adud onu evine davet etmişti.Hattab meraklı bakışlarla Adud’u süzdü.
-Adud,diğerlerine ne oldu? Soykırımdan kaçanlara.
Adud,Hattab’ın dostlarını düşünmesine sevindi ve içten bir tebessüm etti.
-Hepsi dağıldılar.Rodok ve Sarranid Krallıkları haricinde her yere kaçtılar.Eğer Ögeday Han,bizi düşmanı olarak seçerse yakında buradan da kaçmak zorunda kalabiliriz.Onlarca askere karşı savaşmamız imkansız.Sadece 2 kişiyiz.Kaçmalıyız yoksa öldürülürüz.
-Peki ya Liderimizin oğullarına ne oldu?
-Hepsi katledildiler.Kundaktaki torunları bile.
Hattab sustu bir şey diyemedi.Dedesi bu ekibe ihanet etmişti.Lider tarafından öldürülmüştü.Oda Emir Hamezan’ın yakınında büyüdü.Emir’in himayesi altında kaldı.
Adud’a dönüp;
-Neden biz bir olup bir devlet kurmuyoruz?
Adud cevapsız kaldı.Bir şey demek istemedi,diyemedi.Dili tutuldu konuşamadı.

Tosdhar köyü yakınları
Meltor ordusuyla yemi yutup Olaf’ın ordusunu Tosdhar yakınlarında karşıladı.Ragnar ve Aedin’in orduları ise Tadsamesh köyü arkasındaki ormanın yakınında kamp kurdular.Biraz bekleyip hareket edeceklerdi.
Olaf zırhını ve kılıcını kuşanıp,atına bindi, askerlerinin ortasında durdu.Kılıcını havaya kaldırıp gür bir sesle konuşmaya başladı.
-Özgürlüğünüz için savaşacaksınız.Pes etmeyin.Acımayın.
Tüm askerler kılıçlarını,savaş çekiçlerini,baltalarını havaya kaldırıp bağırdılar.
-Savaş ! Savaş ! Savaş !
Meltor’un ordusu kanatlardan saldıracak ve orduya darbe vuracaktı.Olaf,Meltor’un bu savaş stratejisini sezdiğinden dolayı savaşmaya karar vermişti.Meltor’un süvarileri ordunun sağ ve sol kısımlarındaydı.Olaf’ta bu stratejiye karşılık vermeliydi.Kanatlara Nord kahramanlarını,ortaya ise Nord Okçularını yerleştirmişti.Okçuların arkasında Nord Kıdemlileri ve savaşçılar duruyordu.Okçular üstlerine atak olduğunda geriye çekilip atışlarına devam edeceklerdi.Zorunda kaldıklarında ise kılıçlarını çekip savaşa dahil olacaklardı.
Meltor’un bu hızlı karşılamasından dolayı ormana tuzaklar kuramadı.
Alfred okçuların arasında,Elvin ise sağ kanattaydı.Meltor askerlerine hücum emri verdiğinde sağ kanata doğru zırhlı ve svadyalı şövalye atakları başladı.Olaf,paralı süvarilerine,Svadyalı Süvarileri durdurma emri verdi.10 süvari sağ kanat üzerinden,10 süvari ise sol kanat üzerinden gelen saldırıları bloklamaya başladı.Paralı Süvariler kayıplar vermeye başlayınca savaştan firar etmek için atlarını mahmuzlamaya başladı.
Sağ ve Sol kanattaki Nord Kahramanlarına yük yüklenmişti.Ölene kadar çarpışıyorlardı.
Alfred,dostunun ölmesinden korkuyordu.Olaf’ın hücum emrini dört gözle bekliyordu.Eğer emir biraz daha gecikirse durmayıp saldıracaktı.Tam bu sırada Olaf’ın emri duyuldu.
Okçular hemen geriye doğru kaçtı ve Nord savaşçıları düşmana doğru koşmaya başladılar.Alfred kalkanını önüne siper etti ve kılıcını çekti.Üstüne doğru gelen bir süvariyi görünce kılıcının kesmeyen yüzünü çevirdi.Ve atın ayak bileklerine yavaşça vurdu.At bunun üzerine devrildi.Zırhlı süvari attan düştükten sonra ayağa kalkarken,Alfred fırsat vermeyerek kılıcını süvarinin karnına soktu.Ve süvari kanlar içinde yere yığıldı.
Bir Svadyalı Piyade ona doğru gelmeye başladı.Alfred,diğer nord savaşçılarının önüne geçti.Arkasını kollayan birileri olmalıydı.Kalkanını önüne siper etti.Kılıcının ucunu düşmana doğru kalkanın üstünden doğrulttu.Svadyalı Piyade ona iyice yaklaşınca,piyadenin karnına bir tekme attı.Kalkanıyla piyadenin suratına vurdu.Kalkanın demir tarafı piyadenin yüzünde kan akmasına sebep oldu.Piyade acıdan kılıcını rastgele savurmaya başladı.Tam bu sırada kalkanıyla kılıcı blokladı,kılıcını piyadenin karnına sapladı.
Ona doğru gelen svadyalı şövalyeyi gördü.Kalkanını yere bıraktı.Kılıcını fırlatmak için hazırlandı.Hedefine sabitledi ve koluna tüm gücünü vererek fırlattı.Kılıç,Şövalyenin zırhını delerek göğsüne saplandı.Şövalye attan yere yığılırken acı içinde bağırdı.
Tam bu sırada bir ses duydu.
-Dostum !
Yan tarafına baktı ve Elvin’in üstüne doğru geldiğini gördü.Elvin’e baka kaldı.O kadarki Elvine yaklaşan şövalyeyi göremedi bile.Şövalyenin mızrağını savurması ile Elvin’in zırhının delinmesi bir oldu.Kanlar içinde yere yığıldı.
Alfred,hayatında hiç öfkelenmediği kadar öfkelenmişti.Yerden kılıcını aldı ve Şövalyeye seslendi.Şövalye bu meydan okumaya karşılıksız kalamazdı.Atını Alfred’in üstüne sürdü.Amacı atın alfred’i ezmesini sağlamaktı.
Alfred,biraz bekledikten sonra at tam onu ezecekken yana zıpladı.Şövalye mızrağını ona saplayacakken bir takla attı.Kılıcını şövalyenin  boşluğuna sapladı.Şövalye kılıcını çekti ve arkasına baktı.Arkasında Alfred’i göremedi.Önüne baktığı an havada zıplayan bir silüetin boğazına kılıcını saplaması bir oldu.Atından yere yığıldı.
Alfred,Elvin’in yanına gitti.Onun yaşayıp yaşamadığını nabzından kontrol etti.Elvin,canını vermişti.Elvin’in gözlerini kapattı.Tam bu sırada bir ok koluna saplandı.Oku  yaşadığı bu trajiden sonra hissetmedi bile.Elvin için üzülmüştü.
Önüne gelen her askeri  yaralı haliyle biçip geçti.Kana susamış bir canavar gibiydi.Durmadan savaştı,dakikalarca.Düşman firar etmeye başlayınca savaşa ara verdiler.Ordu Derchios kalesine doğru ilerlemeye başladı.Yaralılar orada tedavi olunacaktı.Ragnar,kaleyi ele geçirmişti.
Alfred,öfkeliydi hala kana doymamıştı.Elvin’den çok onun ailesine acıyordu.Toprak için,ganimet için yapılan bu savaşlara bir son vermeliydi.Aklındaki düşüncelerle ilerlemeye devam etti.
 
Bölüm 36
Bölüm 36
10 şubat 1293
Derchios Kalesi,zorlu ve kanlı bir kuşatmadan sonra Kral Ragnar’ın sancağıyla şereflendi.Kale,Mareşal Olaf’a verildi.Kont Aedin ile Olaf yakın dosttu.Bu yüzden Aedin,Olaf’a kalenin verilmesine tepki göstermedi.Kale halkından kimsenin malına,canına zarar gelmedi.Savaş tazminatı ödediler.Ragnar,şehirdeki zanaatkarları,bilginleri vergiden muaf etti.Şehirdeki okulları imar için emir verdi.
Devriyeleri çevreye yollayıp,kervanlardan haraç kesmelerini istedi.Paralı asker toplama emri verdi.Kale garnizonunu tekrar güçlendirip,Dhirim Şehrini ele geçirmeyi düşünüyordu.
47 yaşındaydı ve her kral gibi saygıyla anılmak,devletini büyütmek istiyordu.
Tulga Şehri
Ögeday Han,Tendrü ile konuşup,ona çeyiz verdi.Kızı Nadan ile evlenecek ve şehirde şenlik olacaktı.Halka yiyecekler dağıtılacaktı.Askerlerin maaşlarına zam verilecekti.Herkes bu düğünün olmasından memnundu.Bazıları kazanacakları para için,bazıları da karınlarını doyuracakları için bu günü dört gözle bekliyorlardı.
Ögeday,Bariyye Şehrini tek bir askerini kaybetmeden almıştı.Şehirde isyanlar olduğunu öğrenince,Tağut’u isyanları bastırması için gönderdi.Böylelikle bir katliam yaşanacaktı.Halk ondan korkmalıydı.
Mazigh Köyü
Emir Mundhalir,Emir Amdar,Emir Nuwas,Emir Dhashwal,Emir Raddoun,Emir Azadun köyde bir araya toplandılar.Aralarında Sultan’ın oğlu Şehzade Aybek’te bulunuyordu.
Üstünde kırmızı bir kaftan vardı.Kaftanın üstüne sarı motifler işlenmişti.Kaftanın içine ise beyaz bir gömlek giymişti.Gömleğin kol kısımlarında güzel işlenmiş siyah motifler vardı.Belinde yeşil zümrüt bir taş bulunduran kabza sahipti.Kabza başı tamamen altındandı.Balçak kısmı siyah demirdi.Üstünde ise sarı işlenmiş motifler bulunuyordu.Kılıcın kını ise tamamen sarıydı.Kının üstünde yakut,elmas gibi bulunması zor taşlardan işlenmiş motifler vardı.
Saçları gürdü ve omuzlarına dökülüyordu.Gözleri siyahtı.Beyaz teni ile siyah sakalları uyum içindeydi.Mimiklerini iyi kullanırdı.Sultanın 3 oğlundan biriydi.Parmağında değerli bir yüzük vardı.Bu yüzükle mektuplarına mühür basardı.
Tüm Emirleri birer birer süzdü.Sert ve ciddi bir tonla,masanın başındaki sandalyeden ayağa kalkıp onlara sordu.
-Beni neden çağırdınız?
Dayısı Emir Mundhalir,yeğeniyle iyi anlaşırdı.Ona bakıp gülümsedi ve narin bir ses tonuyla cevapladı.
-Konuşmamız gerekli Şehzadem.
-Ne konuşacağız? Yazmam gereken bir kitap var.Burada durmam bile ömrümden zaman götürüyor.
-Şehzadem.Babanızın hareketleri hakkında düşünceniz nedir? Bilirsiniz ki babanız Bariyye Şehrini,düşmandan korkup verdi.
Şehzade Aybek,çömlekten bardağa su koydu.Ve içtikten sonra eliyle bıyıklarını sildi.Dayısına baktı.
-Babam savaşçı bir adam değil.Devleti ilerleteceğine geriletti.Ama o hem sultanım hem babam.Ona karşı bir faaliyette bulunmamı beklemeyin.Babam devleti seferler ile değil de imar ile geliştiriyor.Farkındaysanız ülkedeki insanların okuma yazma oranı arttırıldı.Her köye okullar,değirmenler açıldı.Kergitlere savaş açıp onlara buraları yağmalatsa daha mı iyiydi ?
Emir Amdar,söze karıştı.
-Dedeniz Sultan Adil’in yaptıkları size kondisyon sağlamıyor mu Şehzadem? Biz tüm emirler olarak tahta çıkmanızı istiyoruz.Babanız Sultan Hakim’e bu sultanlığı bırakırsanız yazık olacak.Kergitler bizi sömürüyor.Hanları yakında daha da sefer düzenleyecektir.Korkuyoruz bir şeyler yapmalısınız Şehzadem.
Şehzade Aybek,sandalyeye oturdu.Ellerini masaya koydu.Ellerini birleştirdi ve uzun süre masaya bakıp düşündü.Babasıyla çekişmelerini hatırladı.
Abilerinden Kutluk,Kergit ve Sarranid meleziydi.Ortanca şehzadeydi.Eğer Taht’a o geçerse devleti büyütemezdi.Kutluk,Kergitti ve Kergitlerle savaşmazdı.İmkansız gibi bir şeydi bu.Kutluk’un erkek oğlu da yoktu.Taht riske girebilirdi.
En büyük abisi ve tahta en yakın olan kurtulmuş’u düşündü.Şehzade Kurtulmuş’unda annesi Nord’du.Nord kızları fazlasıyla güzel olduğundan dolayı,babası Kurtulmuş’un annesine bağlanmıştı.Kendi annesi sarayda statüsü en düşük Sultan eşiydi.Düşündü uzun süre.En akıllı ve en sert şehzade oydu.Çok kitap okudu,her ırktan bilginden nasihat aldı.Her yeri dolaştı.Seyahat günlükleri yazdı,stratejik planlar yaptı.Fırsatı değerlendirmeliydi.Diğer iki şehzade onun gözünün yaşına bakmaz,onu sürgün ederlerdi.
Tüm Emirleri birer birer süzdükten sonra gülümsedi.Başıyla onayladı.
-Kabul ediyorum.
Emir Mundhalir,yeğeninin bu kararına sevindi ve gülümsedi.Alkışladı ve ayağa kalktı.Tüm Emirlere emretti.
-Yeni Sultanınıza saygınızı sunun.
Tüm Emirler ayağa kalkıp başlarını eğdiler.Şehzade Aybek,saltanatı sevmişti.Hepsine emretti.
-Ordularınızı hazırlayın.Baş üstünde baş,taş üstünde taş bırakmayacağım.
Kılıcını kınından çekti ve masaya sapladı.
 
TaparHan said:
Bölüm 36
Bölüm 36
10 şubat 1293
Derchios Kalesi,zorlu ve kanlı bir kuşatmadan sonra Kral Ragnar’ın sancağıyla şereflendi.Kale,Mareşal Olaf’a verildi.Kont Aedin ile Olaf yakın dosttu.Bu yüzden Aedin,Olaf’a kalenin verilmesine tepki göstermedi.Kale halkından kimsenin malına,canına zarar gelmedi.Savaş tazminatı ödediler.Ragnar,şehirdeki zanaatkarları,bilginleri vergiden muaf etti.Şehirdeki okulları imar için emir verdi.
Devriyeleri çevreye yollayıp,kervanlardan haraç kesmelerini istedi.Paralı asker toplama emri verdi.Kale garnizonunu tekrar güçlendirip,Dhirim Şehrini ele geçirmeyi düşünüyordu.
47 yaşındaydı ve her kral gibi saygıyla anılmak,devletini büyütmek istiyordu.
Tulga Şehri
Ögeday Han,Tendrü ile konuşup,ona çeyiz verdi.Kızı Nadan ile evlenecek ve şehirde şenlik olacaktı.Halka yiyecekler dağıtılacaktı.Askerlerin maaşlarına zam verilecekti.Herkes bu düğünün olmasından memnundu.Bazıları kazanacakları para için,bazıları da karınlarını doyuracakları için bu günü dört gözle bekliyorlardı.
Ögeday,Bariyye Şehrini tek bir askerini kaybetmeden almıştı.Şehirde isyanlar olduğunu öğrenince,Tağut’u isyanları bastırması için gönderdi.Böylelikle bir katliam yaşanacaktı.Halk ondan korkmalıydı.
Mazigh Köyü
Emir Mundhalir,Emir Amdar,Emir Nuwas,Emir Dhashwal,Emir Raddoun,Emir Azadun köyde bir araya toplandılar.Aralarında Sultan’ın oğlu Şehzade Aybek’te bulunuyordu.
Üstünde kırmızı bir kaftan vardı.Kaftanın üstüne sarı motifler işlenmişti.Kaftanın içine ise beyaz bir gömlek giymişti.Gömleğin kol kısımlarında güzel işlenmiş siyah motifler vardı.Belinde yeşil zümrüt bir taş bulunduran kabza sahipti.Kabza başı tamamen altındandı.Balçak kısmı siyah demirdi.Üstünde ise sarı işlenmiş motifler bulunuyordu.Kılıcın kını ise tamamen sarıydı.Kının üstünde yakut,elmas gibi bulunması zor taşlardan işlenmiş motifler vardı.
Saçları gürdü ve omuzlarına dökülüyordu.Gözleri siyahtı.Beyaz teni ile siyah sakalları uyum içindeydi.Mimiklerini iyi kullanırdı.Sultanın 3 oğlundan biriydi.Parmağında değerli bir yüzük vardı.Bu yüzükle mektuplarına mühür basardı.
Tüm Emirleri birer birer süzdü.Sert ve ciddi bir tonla,masanın başındaki sandalyeden ayağa kalkıp onlara sordu.
-Beni neden çağırdınız?
Dayısı Emir Mundhalir,yeğeniyle iyi anlaşırdı.Ona bakıp gülümsedi ve narin bir ses tonuyla cevapladı.
-Konuşmamız gerekli Şehzadem.
-Ne konuşacağız? Yazmam gereken bir kitap var.Burada durmam bile ömrümden zaman götürüyor.
-Şehzadem.Babanızın hareketleri hakkında düşünceniz nedir? Bilirsiniz ki babanız Bariyye Şehrini,düşmandan korkup verdi.
Şehzade Aybek,çömlekten bardağa su koydu.Ve içtikten sonra eliyle bıyıklarını sildi.Dayısına baktı.
-Babam savaşçı bir adam değil.Devleti ilerleteceğine geriletti.Ama o hem sultanım hem babam.Ona karşı bir faaliyette bulunmamı beklemeyin.Babam devleti seferler ile değil de imar ile geliştiriyor.Farkındaysanız ülkedeki insanların okuma yazma oranı arttırıldı.Her köye okullar,değirmenler açıldı.Kergitlere savaş açıp onlara buraları yağmalatsa daha mı iyiydi ?
Emir Amdar,söze karıştı.
-Dedeniz Sultan Adil’in yaptıkları size kondisyon sağlamıyor mu Şehzadem? Biz tüm emirler olarak tahta çıkmanızı istiyoruz.Babanız Sultan Hakim’e bu sultanlığı bırakırsanız yazık olacak.Kergitler bizi sömürüyor.Hanları yakında daha da sefer düzenleyecektir.Korkuyoruz bir şeyler yapmalısınız Şehzadem.
Şehzade Aybek,sandalyeye oturdu.Ellerini masaya koydu.Ellerini birleştirdi ve uzun süre masaya bakıp düşündü.Babasıyla çekişmelerini hatırladı.
Abilerinden Kutluk,Kergit ve Sarranid meleziydi.Ortanca şehzadeydi.Eğer Taht’a o geçerse devleti büyütemezdi.Kutluk,Kergitti ve Kergitlerle savaşmazdı.İmkansız gibi bir şeydi bu.Kutluk’un erkek oğlu da yoktu.Taht riske girebilirdi.
En büyük abisi ve tahta en yakın olan kurtulmuş’u düşündü.Şehzade Kurtulmuş’unda annesi Nord’du.Nord kızları fazlasıyla güzel olduğundan dolayı,babası Kurtulmuş’un annesine bağlanmıştı.Kendi annesi sarayda statüsü en düşük Sultan eşiydi.Düşündü uzun süre.En akıllı ve en sert şehzade oydu.Çok kitap okudu,her ırktan bilginden nasihat aldı.Her yeri dolaştı.Seyahat günlükleri yazdı,stratejik planlar yaptı.Fırsatı değerlendirmeliydi.Diğer iki şehzade onun gözünün yaşına bakmaz,onu sürgün ederlerdi.
Tüm Emirleri birer birer süzdükten sonra gülümsedi.Başıyla onayladı.
-Kabul ediyorum.
Emir Mundhalir,yeğeninin bu kararına sevindi ve gülümsedi.Alkışladı ve ayağa kalktı.Tüm Emirlere emretti.
-Yeni Sultanınıza saygınızı sunun.
Tüm Emirler ayağa kalkıp başlarını eğdiler.Şehzade Aybek,saltanatı sevmişti.Hepsine emretti.
-Ordularınızı hazırlayın.Baş üstünde baş,taş üstünde taş bırakmayacağım.
Kılıcını kınından çekti ve masaya sapladı.

Harika olmuş, devamını 4 gözle bekliyorum(z)
 
Bölüm 37
Bölüm 37
17 Şubat 1293
Bariyye Şehri Kuşatması
Tağut,140 kişilik bir güçle şehri kuşattı.Şehirdeki isyancılar Tağut’un bu olağanüstü gücü karşısında dayanamayıp düştüler.
Bazı insanlar evlerinin kapılarını kilitlemiş korkuyla beklerken,bazıları ise çevre köylere sığınmışlardı.Kergit askerleri kadınları ve eşyaları ganimet olarak alıyorlardı.Bariyye Şehri’nin hazinesi yağmalandı.İsyancıların kadınları ve çocukları köle yapılmak için alınıyorlardı.
Kergit okçularından bir tanesi kilitlenen bir kapıyı kırmak için omzuyla vuruyordu.Tağut’u atının üstünde geçerken görünce önüne döndü ve tebessüm ederek başını eğdi.
Şehirde çocukların ağlaması,kadınların feryatlarından başka hiçbir şey duyulmuyordu.Bir kergit askeri kızın tekini yerde sürüyerek götürüyordu.Sadece acı ve gözyaşlarından başka hiçbir şey yoktu şehirde.

Şehzade Aybek,Ahmerrad Şehrini kendisinin başkenti seçmişti.Sultan Hakim,oğlunun bu isyanını haber almıştı.Şehzade Aybek,tahtında neler yapacağını düşünürken içeri bir elçi girdi.Uzun,kırlaşmış sakalları vardı.Şehzadenin önünde saygıyla eğildi.Üstünde yırtık pırtık bir yelek vardı.Yeleğin altında ise kahverengi,kaliteli bir kumaştan yapılmış gömlek bulunuyordu.Yeleği dışında üstü gayet güzeldi.Elindeki mektubu başını öne eğerek Şehzadeye uzattı.
Şehzade Aybek,mektubu açtı.
[size=12pt]Gel pişman ol,son ver isyanına affedeyim.
Sen Sultan olamazsın oğul.Herkesi başımıza toplarsın.Celallisin oğul.
[/size]
Tahtın,yanı başındaki yer sehpasının arkasına oturdu.Birkaç dakika bir şeyler yazdıktan sonra elçiye doğru yürüdü.Elçi başını eğdi. Bir elini elçinin omzuna koydu. Başını kaldırmasını söyledi. Elçiye mektubu uzattı.Tebessüm etti,elçinin kalbindeki korku kaybolup gitti bu tebessüm karşısında.Titreyen bir sesle konuştu.
-Babama bu mektubu ilet.Seninle birkaç memlük yollayacağım.Seni koruyacaklar.
Elçi,tebessüm edip başını eğdi.Ve arkasına dönmeden saraydan çıktı.Bu sırada içeri bir memlük girdi,telaşlı ve korkaktı.Hızlıca şehzadenin önünde diz çöktü.
-Sultanım.Bariyye Şehrindeki isyana,Ögeday’ın Tağut Noyan isimli bir beyi son vermiş.Şehirde canlı kalmamış.Hepsi de sizin destekçilerinizdi.Sultan Hakim karşıtlarıydılar.
Şehzade Aybek,zorla yutkundu ve gözleri nemlendi.Başını eğdi ve askere çıkması için işaret verdi.Dokunaklı bir sesle asker giderken seslendi.
-Kendi ordumu hazırlayacağım.Herkese belirt savaşa hazırlansınlar.
Memlük arkasını döndü ve başını eğip hızlıca çıktı.
Şehzade Aybek,ellerini belinde birleştirdi.Sarayın ahşap kapısına bakıp donakaldı.

Shariz Şehri-Sultan Hakim'in Sarayı
Sultan Hakim,Aybek’in isyanı konusunda üzgündü.Tahtı Şehzade Kurtulmuş’a bırakmayı düşünüyordu.Şehzade Kurtulmuş,babası gibi imara ve savaşa değil barışa yönelik politikaya sahip biriydi.İsyanı bastırıp bastırmamak konusunda kararsızdı.Eğer Şehzade Aybek’e ,Kergitler veya Rodoklar bir destek verirse, tahttan indirilirdi.
Aybek,küçüklüğünden beri boyun eğmeyen,sivri dilli bir çocuktu.Saraydaki en yaramaz çocuk oydu.Şehzade Kutluk ile dövüşürlerdi.Ya Kurtulmuş ya da Sultan Hakim bu ikiliyi ayırırdı.Oğulları arasında ayrım yapmadı.Ya ordusu ile gidip şehzadenin isyanına son verecekti ya da tahtı ona bırakacaktı.Gönlü Kurtulmuştan yana olsa da aklı Aybekten yanaydı.
Şehzadenin isyanına destek veren Emir Hamezan’da oradaydı.Emir Hamezan dışında Emir Uqais, Emir Muhnir Emir ,Ayyam Emir Tilimsan Emir Biliya Emir Nuam Emir Lakhem Emir Ghulassen Emir Quryas,Emir Ghanawa’da orada bulunuyordu.
Sultan Hakim,Emir Hamezan’a durmadan bakıyordu.Emir Hamezan ile göz göze gelince eliyle onu yanına çağırdı.Sultan Hakim,Hamezan tahtının önüne gelince ayağa kalktı.
Hamezan’ın gözlerine sertçe baktı.
-Oğlumu niye bana tercih ediyorsunuz? Ya o baba katili olacak,ya ben oğul katili olacağım.Saltanat için kan mı dökeceksiniz.
-O dedelerine benzeyecek.Tahtı ona bırakmalısınız Sultanım.Ukalalık ediyor olabilirim ama en doğru karar bu.Siz zeki bir sultansınız.Bilirim ki oğlunuz ile savaşmazsınız.
Sultan Hakim,başıyla onayladı ve yere baktı.Kurtulmuş’u düşündü.Kendisi gibiydi Kurtulmuş’ta.Yıkıcı değil yapıcıydı.Ama Sultanlık tehlikedeydi.
-Oğlumu en yakın zamanda çağır.Tahtı ona devredeceğim.Başka çarem yok.
Emir Hamezan,başıyla onayladı.
Hawaha Köyü
Şehzade Kurtulmuş ve iki muhafızı,kamufle olmuş bir şekilde köyde dolaşıyorlardı.Şehzade,köyde dedelerinin ve onlardan önceki sultanlıkların yaptıkları imarlara bakıyordu.Tarihe ilgisi büyüktü.Köydeki evlerin arasından uzakta,bir ağacın yanında yıkık dökük ev gördü.Oraya doğru ilerledi.Hava bulutluydu,yağmur yağacaktı.Kurtulmuş,havaya baktı ve arkasındaki muhafızlara döndü.
-Ardım sıra gelmeyin.Uzaklarda durun.Ben sıradan bir insan gibi dolaşayım.İnsanlar benim Şehzade olduğumu anlarlarsa ne önemi kaldı kamufle olmanın.
Muhafızlar,başlarını sallayıp uzaklaştılar.Birisi bir evin altında oturmaya başladı.Diğeri ise seyyar satıcıların yanına doğru ilerledi.Şehzade ağaca doğru ilerleyip eliyle ağacı sıvazladı.Başını kaldırıp ağacın dallarına ve boyuna baktı.Yaşlı bir ağaca benziyordu.İyice etrafında dolaşıp kabuğunu inceledi.
Yere eğilip köklerini inceledi.Yıkık eve doğru ilerledi.Evde bir ağlama sesi duydu.Bir adam değilde çocuk ağlıyordu.Ağlama sesini duyduğu yere doğru gitti.Bir çocuk yere bağdaş  kurmuş ağlıyordu.Ara sıra kirli elleriyle gözyaşlarını siliyordu.Gözyaşları ellerindeki kirleri temizliyordu.Çocuğun yanına doğru gitti.Çocuk korkup sustu.Şehzade çocuğun yanına gitti ve bir dizinin üstüne çöktü.Kendi elleriyle çocuğun yanaklarındaki yaşı sildi.Siyah gözleri ile çocuğun ela gözlerine baktı.
Şefkatli bir ses tonuyla konuştu.
-Ne oldu çocuk.Kim üzdü seni?
Çocuk,tebessüm edip,neşeli bir ses tonuyla cevapladı.
-Sen kimsin ki ne yapacaksın?
-Söyle çocuk.Her derdin bir dermanı vardır.
-Benim babam savaşta ölmüş.Annemde tek başına bana bakamayacağından korktuğu için bir adamla evlendi.Adam beni istemeyince,sokağa atıldım.Bu evde yaşıyorum.
-Kim besliyor seni.
-Yardım sever insanlar bana ekmek,su verirler.
-Üzme kendini.Annen ile bir konuşalım.Belki fikri değişmiştir.
Çocuk omuzlarını silkti.Sinirlenerek baktı.
-İstemem.
Şehzade,gülümsedi.Çocuğun elini tuttu ve ayağa kalktı.
-Gel hadi bakalım bir.İstemezse buluruz bir çaresini.
Çocuk,mecbur bir biçimde onayladı.Şehzadenin elini sıkıca tuttu ve ilerlemeye başladılar.Şehzade,ne kadar öfkelense de öfkesini belli etmiyordu.Çocuk etrafındaki insanlara bakarken,bir eliyle evin çatısının altında oturan muhafızı çağırdı.Arkasını işaret etti.Muhafız kimseye belli etmeden Şehzadeyi takip etmeye başladı.
Şehzade çocuğa baktı.Çocuk o nereye giderse oraya gidiyordu.Böyle olmamalıydı.Çocuğun elini bıraktı.Çocuk bir an korktu.Çocuğun korktuğunu görünce başını okşadı.
-Sen önden git.Bende seni takip edeyim.
Çocuk başıyla onayladı ve ilerlemeye başladı.Şehzade,çocuğa baktı ve üzüldü.Ne kadardır sevgi görmemişti belki de.İyi ki köye gelmişim diye sevindi.Çocuğa bakıp dalmışken,çocuk şehzadenin yeleğini çekiştirdi.İşaret parmağıyla bir evi işaret ediyordu.
-Bak burası işte geldik.
Şehzade,kapıyı 3 kere tıklattı.Orta yaşta bir kadın kapıyı açtı ve çocuğu görünce kapamaya çalıştı.Şehzade eliyle kapıyı tuttu.
-Kapatma.Konuşacaklarım var.
Kadın,kapıyı kapatmak için ne kadar zorlasa da kapatamıyordu.Öfkeyle Şehzadeye baktı.
-Benim konuşacak bir şeyim yok.
Şehzade,öfkelendi ve kapıyı tüm gücüyle itti.Kadın yere yığıldı.Kadına öfkeyle baktı.
-Sana kapıyı kapatma demiştim değil mi?
Eliyle çocuğu çağırdı.Kadını tekrar öfkeyle süzdü.
Çocuk,ağlayıp annesine doğru koştu.Sarılmaya çalıştı,annesi çocuğu itti ve çocuk yere yığıldı.Tekrar ağlamaya başladı. Şehzade,kalın sesiyle konuşmaya başladı.

-Kendine anne mi diyorsun? Madem çocuğa bakamıyorsun daha üst mertebeden insanlardan neden yardım istemedin.
Kadın,anlamsızca bakmaya devam etti.Arkasından bir tokat sesi ve çocuğun bağırma sesini duydu.Şehzade,kadına öfkeyle baktıktan sonra arkasına döndü.Bir anda bir yumruk yüzünde patladı.Şehzade ilk afalladıktan sonra üstüne gelmekte olan insan azmanı bir adam gördü.Adamın atacağı diğer yumrukta sağa çekildi ve adamın burnuna bir yumruk attı.Adamın burnundan kan akmaya başlayınca tüm gücüyle karnına bir tekme attı.
Adamın bacaklarına ardı ardına tekmeler atmaya başladı.Adam bacaklarının acısına dayanamayıp yere diz çökünce,suratına bir tekme attı.Adam yerden kalkıp vurmaya çalışırken,ayağıyla adamın boğazına bastı.Adam öfkeyle ve ağzından tükürükler saçarak konuşmaya başladı.
-Benim kim olduğumu bilmiyorsun.Bilsen seni affetmem için yalvarırdın.
Şehzade adamın gözlerinin içine tehditkarca baktı.
-Kimsin?
-Köyün muhtarının oğluyum.Babamın varisi sayılırım.
Şehzade,bir anda kahkaha patlattı.Adama gülümseyerek baktı.
-Bu köyün delisi olmayasın?
Bu sırada içeri iki muhafız girdi.Birisinin suratı kızarmıştı.Belli ki adam onu dövüpte içeri girmeyi başarmıştı.Bellerindeki kılıçları çıkardılar.
Şehzade,adamlara durmalarını işaret etti.Tekrar başını yerde yatan adama çevirdi.
-Şimdi söyle bana.Hangi elinle çocuğa vurdun ve bana yumruk attın.
Adam tekrar yumruk atmaya çalışınca sol eliyle yumruğunu yakaladı yakaladı.Muhafızları çağırdı.Muhafızlardan bir tanesi belinden hançerini çıkardı.Şehzade adamı yerden kaldırdıktan sonra muhafız tüm gücüyle adamın kollarını tuttu.Zorla koltuğa oturttu.Adamın işaret parmağını tüm gücüyle tuttu.
Diğer muhafız kılıcını çıkardığı gibi adamın parmağını kesti.Adam tüm gücüyle bağırıp ağlamaya başladı. Şehzade,adama baktı.
-Senin yaptığını ancak bir deli yapar.Bir Şehzadeye yumruk atmak akıllı bir adamın işi mi ya da çocuk hakkı yemek?
Adamın gözlerini korku kapladı.Şehzade sözüne devam etti.
-İşte bende elini kesmedim.Deliliğine verdim bir parmağını kestim.Ne kadar da şefkatliyim değil mi?
Çocuk,korku dolu bakışlarla etrafı süzerken,çocuğun elini tuttu.Tekrar tebessüm etti.
-Korkma çocuk.O hak etti.Sen artık benim şehzademsin.
Çocuk,gülümsedi ve şehzade kapıdan dışarı çıkıp ilerlemeye başladı.Mutlulukla etrafı süzdü.Kimse olacakları görmemiş ve duymamıştı.Herkes  hayatına devam ediyordu.
 
catboy said:
TaparHan said:
Bölüm 36
Bölüm 36
10 şubat 1293
Derchios Kalesi,zorlu ve kanlı bir kuşatmadan sonra Kral Ragnar’ın sancağıyla şereflendi.Kale,Mareşal Olaf’a verildi.Kont Aedin ile Olaf yakın dosttu.Bu yüzden Aedin,Olaf’a kalenin verilmesine tepki göstermedi.Kale halkından kimsenin malına,canına zarar gelmedi.Savaş tazminatı ödediler.Ragnar,şehirdeki zanaatkarları,bilginleri vergiden muaf etti.Şehirdeki okulları imar için emir verdi.
Devriyeleri çevreye yollayıp,kervanlardan haraç kesmelerini istedi.Paralı asker toplama emri verdi.Kale garnizonunu tekrar güçlendirip,Dhirim Şehrini ele geçirmeyi düşünüyordu.
47 yaşındaydı ve her kral gibi saygıyla anılmak,devletini büyütmek istiyordu.
Tulga Şehri
Ögeday Han,Tendrü ile konuşup,ona çeyiz verdi.Kızı Nadan ile evlenecek ve şehirde şenlik olacaktı.Halka yiyecekler dağıtılacaktı.Askerlerin maaşlarına zam verilecekti.Herkes bu düğünün olmasından memnundu.Bazıları kazanacakları para için,bazıları da karınlarını doyuracakları için bu günü dört gözle bekliyorlardı.
Ögeday,Bariyye Şehrini tek bir askerini kaybetmeden almıştı.Şehirde isyanlar olduğunu öğrenince,Tağut’u isyanları bastırması için gönderdi.Böylelikle bir katliam yaşanacaktı.Halk ondan korkmalıydı.
Mazigh Köyü
Emir Mundhalir,Emir Amdar,Emir Nuwas,Emir Dhashwal,Emir Raddoun,Emir Azadun köyde bir araya toplandılar.Aralarında Sultan’ın oğlu Şehzade Aybek’te bulunuyordu.
Üstünde kırmızı bir kaftan vardı.Kaftanın üstüne sarı motifler işlenmişti.Kaftanın içine ise beyaz bir gömlek giymişti.Gömleğin kol kısımlarında güzel işlenmiş siyah motifler vardı.Belinde yeşil zümrüt bir taş bulunduran kabza sahipti.Kabza başı tamamen altındandı.Balçak kısmı siyah demirdi.Üstünde ise sarı işlenmiş motifler bulunuyordu.Kılıcın kını ise tamamen sarıydı.Kının üstünde yakut,elmas gibi bulunması zor taşlardan işlenmiş motifler vardı.
Saçları gürdü ve omuzlarına dökülüyordu.Gözleri siyahtı.Beyaz teni ile siyah sakalları uyum içindeydi.Mimiklerini iyi kullanırdı.Sultanın 3 oğlundan biriydi.Parmağında değerli bir yüzük vardı.Bu yüzükle mektuplarına mühür basardı.
Tüm Emirleri birer birer süzdü.Sert ve ciddi bir tonla,masanın başındaki sandalyeden ayağa kalkıp onlara sordu.
-Beni neden çağırdınız?
Dayısı Emir Mundhalir,yeğeniyle iyi anlaşırdı.Ona bakıp gülümsedi ve narin bir ses tonuyla cevapladı.
-Konuşmamız gerekli Şehzadem.
-Ne konuşacağız? Yazmam gereken bir kitap var.Burada durmam bile ömrümden zaman götürüyor.
-Şehzadem.Babanızın hareketleri hakkında düşünceniz nedir? Bilirsiniz ki babanız Bariyye Şehrini,düşmandan korkup verdi.
Şehzade Aybek,çömlekten bardağa su koydu.Ve içtikten sonra eliyle bıyıklarını sildi.Dayısına baktı.
-Babam savaşçı bir adam değil.Devleti ilerleteceğine geriletti.Ama o hem sultanım hem babam.Ona karşı bir faaliyette bulunmamı beklemeyin.Babam devleti seferler ile değil de imar ile geliştiriyor.Farkındaysanız ülkedeki insanların okuma yazma oranı arttırıldı.Her köye okullar,değirmenler açıldı.Kergitlere savaş açıp onlara buraları yağmalatsa daha mı iyiydi ?
Emir Amdar,söze karıştı.
-Dedeniz Sultan Adil’in yaptıkları size kondisyon sağlamıyor mu Şehzadem? Biz tüm emirler olarak tahta çıkmanızı istiyoruz.Babanız Sultan Hakim’e bu sultanlığı bırakırsanız yazık olacak.Kergitler bizi sömürüyor.Hanları yakında daha da sefer düzenleyecektir.Korkuyoruz bir şeyler yapmalısınız Şehzadem.
Şehzade Aybek,sandalyeye oturdu.Ellerini masaya koydu.Ellerini birleştirdi ve uzun süre masaya bakıp düşündü.Babasıyla çekişmelerini hatırladı.
Abilerinden Kutluk,Kergit ve Sarranid meleziydi.Ortanca şehzadeydi.Eğer Taht’a o geçerse devleti büyütemezdi.Kutluk,Kergitti ve Kergitlerle savaşmazdı.İmkansız gibi bir şeydi bu.Kutluk’un erkek oğlu da yoktu.Taht riske girebilirdi.
En büyük abisi ve tahta en yakın olan kurtulmuş’u düşündü.Şehzade Kurtulmuş’unda annesi Nord’du.Nord kızları fazlasıyla güzel olduğundan dolayı,babası Kurtulmuş’un annesine bağlanmıştı.Kendi annesi sarayda statüsü en düşük Sultan eşiydi.Düşündü uzun süre.En akıllı ve en sert şehzade oydu.Çok kitap okudu,her ırktan bilginden nasihat aldı.Her yeri dolaştı.Seyahat günlükleri yazdı,stratejik planlar yaptı.Fırsatı değerlendirmeliydi.Diğer iki şehzade onun gözünün yaşına bakmaz,onu sürgün ederlerdi.
Tüm Emirleri birer birer süzdükten sonra gülümsedi.Başıyla onayladı.
-Kabul ediyorum.
Emir Mundhalir,yeğeninin bu kararına sevindi ve gülümsedi.Alkışladı ve ayağa kalktı.Tüm Emirlere emretti.
-Yeni Sultanınıza saygınızı sunun.
Tüm Emirler ayağa kalkıp başlarını eğdiler.Şehzade Aybek,saltanatı sevmişti.Hepsine emretti.
-Ordularınızı hazırlayın.Baş üstünde baş,taş üstünde taş bırakmayacağım.
Kılıcını kınından çekti ve masaya sapladı.

Harika olmuş, devamını 4 gözle bekliyorum(z)

Teşekkürler :smile:
 
TaparHan said:
Bölüm 37
Bölüm 37
17 Şubat 1293
Bariyye Şehri Kuşatması
Tağut,140 kişilik bir güçle şehri kuşattı.Şehirdeki isyancılar Tağut’un bu olağanüstü gücü karşısında dayanamayıp düştüler.
Bazı insanlar evlerinin kapılarını kilitlemiş korkuyla beklerken,bazıları ise çevre köylere sığınmışlardı.Kergit askerleri kadınları ve eşyaları ganimet olarak alıyorlardı.Bariyye Şehri’nin hazinesi yağmalandı.İsyancıların kadınları ve çocukları köle yapılmak için alınıyorlardı.
Kergit okçularından bir tanesi kilitlenen bir kapıyı kırmak için omzuyla vuruyordu.Tağut’u atının üstünde geçerken görünce önüne döndü ve tebessüm ederek başını eğdi.
Şehirde çocukların ağlaması,kadınların feryatlarından başka hiçbir şey duyulmuyordu.Bir kergit askeri kızın tekini yerde sürüyerek götürüyordu.Sadece acı ve gözyaşlarından başka hiçbir şey yoktu şehirde.

Şehzade Aybek,Ahmerrad Şehrini kendisinin başkenti seçmişti.Sultan Hakim,oğlunun bu isyanını haber almıştı.Şehzade Aybek,tahtında neler yapacağını düşünürken içeri bir elçi girdi.Uzun,kırlaşmış sakalları vardı.Şehzadenin önünde saygıyla eğildi.Üstünde yırtık pırtık bir yelek vardı.Yeleğin altında ise kahverengi,kaliteli bir kumaştan yapılmış gömlek bulunuyordu.Yeleği dışında üstü gayet güzeldi.Elindeki mektubu başını öne eğerek Şehzadeye uzattı.
Şehzade Aybek,mektubu açtı.
[size=12pt]Gel pişman ol,son ver isyanına affedeyim.
Sen Sultan olamazsın oğul.Herkesi başımıza toplarsın.Celallisin oğul.
[/size]
Tahtın,yanı başındaki yer sehpasının arkasına oturdu.Birkaç dakika bir şeyler yazdıktan sonra elçiye doğru yürüdü.Elçi başını eğdi. Bir elini elçinin omzuna koydu. Başını kaldırmasını söyledi. Elçiye mektubu uzattı.Tebessüm etti,elçinin kalbindeki korku kaybolup gitti bu tebessüm karşısında.Titreyen bir sesle konuştu.
-Babama bu mektubu ilet.Seninle birkaç memlük yollayacağım.Seni koruyacaklar.
Elçi,tebessüm edip başını eğdi.Ve arkasına dönmeden saraydan çıktı.Bu sırada içeri bir memlük girdi,telaşlı ve korkaktı.Hızlıca şehzadenin önünde diz çöktü.
-Sultanım.Bariyye Şehrindeki isyana,Ögeday’ın Tağut Noyan isimli bir beyi son vermiş.Şehirde canlı kalmamış.Hepsi de sizin destekçilerinizdi.Sultan Hakim karşıtlarıydılar.
Şehzade Aybek,zorla yutkundu ve gözleri nemlendi.Başını eğdi ve askere çıkması için işaret verdi.Dokunaklı bir sesle asker giderken seslendi.
-Kendi ordumu hazırlayacağım.Herkese belirt savaşa hazırlansınlar.
Memlük arkasını döndü ve başını eğip hızlıca çıktı.
Şehzade Aybek,ellerini belinde birleştirdi.Sarayın ahşap kapısına bakıp donakaldı.

Shariz Şehri-Sultan Hakim'in Sarayı
Sultan Hakim,Aybek’in isyanı konusunda üzgündü.Tahtı Şehzade Kurtulmuş’a bırakmayı düşünüyordu.Şehzade Kurtulmuş,babası gibi imara ve savaşa değil barışa yönelik politikaya sahip biriydi.İsyanı bastırıp bastırmamak konusunda kararsızdı.Eğer Şehzade Aybek’e ,Kergitler veya Rodoklar bir destek verirse, tahttan indirilirdi.
Aybek,küçüklüğünden beri boyun eğmeyen,sivri dilli bir çocuktu.Saraydaki en yaramaz çocuk oydu.Şehzade Kutluk ile dövüşürlerdi.Ya Kurtulmuş ya da Sultan Hakim bu ikiliyi ayırırdı.Oğulları arasında ayrım yapmadı.Ya ordusu ile gidip şehzadenin isyanına son verecekti ya da tahtı ona bırakacaktı.Gönlü Kurtulmuştan yana olsa da aklı Aybekten yanaydı.
Şehzadenin isyanına destek veren Emir Hamezan’da oradaydı.Emir Hamezan dışında Emir Uqais, Emir Muhnir Emir ,Ayyam Emir Tilimsan Emir Biliya Emir Nuam Emir Lakhem Emir Ghulassen Emir Quryas,Emir Ghanawa’da orada bulunuyordu.
Sultan Hakim,Emir Hamezan’a durmadan bakıyordu.Emir Hamezan ile göz göze gelince eliyle onu yanına çağırdı.Sultan Hakim,Hamezan tahtının önüne gelince ayağa kalktı.
Hamezan’ın gözlerine sertçe baktı.
-Oğlumu niye bana tercih ediyorsunuz? Ya o baba katili olacak,ya ben oğul katili olacağım.Saltanat için kan mı dökeceksiniz.
-O dedelerine benzeyecek.Tahtı ona bırakmalısınız Sultanım.Ukalalık ediyor olabilirim ama en doğru karar bu.Siz zeki bir sultansınız.Bilirim ki oğlunuz ile savaşmazsınız.
Sultan Hakim,başıyla onayladı ve yere baktı.Kurtulmuş’u düşündü.Kendisi gibiydi Kurtulmuş’ta.Yıkıcı değil yapıcıydı.Ama Sultanlık tehlikedeydi.
-Oğlumu en yakın zamanda çağır.Tahtı ona devredeceğim.Başka çarem yok.
Emir Hamezan,başıyla onayladı.
Hawaha Köyü
Şehzade Kurtulmuş ve iki muhafızı,kamufle olmuş bir şekilde köyde dolaşıyorlardı.Şehzade,köyde dedelerinin ve onlardan önceki sultanlıkların yaptıkları imarlara bakıyorlardı.Tarihe ilgisi büyüktü.Köydeki evlerin arasından uzakta,bir ağacın yanında yıkık dökük ev gördü.Oraya doğru ilerledi.Hava bulutluydu,yağmur yağacaktı.Kurtulmuş,havaya baktı ve arkasındaki muhafızlara döndü.
-Ardım sıra gelmeyin.Uzaklarda durun.Ben sıradan bir insan gibi dolaşayım.İnsanlar benim Şehzade olduğumu anlarlarsa ne önemi kaldı kamufle olmanın.
Muhafızlar,başlarını sallayıp uzaklaştılar.Birisi bir evin altında oturmaya başladı.Diğeri ise seyyar satıcıların yanına doğru ilerledi.Şehzade ağaca doğru ilerleyip eliyle ağacı sıvazladı.Başını kaldırıp ağacın dallarına ve boyuna baktı.Yaşlı bir ağaca benziyordu.İyice etrafında dolaşıp kabuğunu inceledi.
Yere eğilip köklerini inceledi.Yıkık eve doğru ilerledi.Evde bir ağlama sesi duydu.Bir adam değilde çocuk ağlıyordu.Ağlama sesini duyduğu yere doğru gitti.Bir çocuk yere bağdaş  kurmuş ağlıyordu.Ara sıra kirli elleriyle gözyaşlarını siliyordu.Gözyaşları ellerindeki kirleri temizliyordu.Çocuğun yanına doğru gitti.Çocuk korkup sustu.Şehzade çocuğun yanına gitti ve bir dizinin üstüne çöktü.Kendi elleriyle çocuğun yanaklarındaki yaşı sildi.Siyah gözleri ile çocuğun ela gözlerine baktı.
Şefkatli bir ses tonuyla konuştu.
-Ne oldu çocuk.Kim üzdü seni?
Çocuk,tebessüm edip,neşeli bir ses tonuyla cevapladı.
-Sen kimsin ki ne yapacaksın?
-Söyle çocuk.Her derdin bir dermanı vardır.
-Benim babam savaşta ölmüş.Annemde tek başına bana bakamayacağından korktuğu için bir adamla evlendi.Adam beni istemeyince,sokağa atıldım.Bu evde yaşıyorum.
-Kim besliyor seni.
-Yardım sever insanlar bana ekmek,su verirler.
-Üzme kendini.Annen ile bir konuşalım.Belki fikri değişmiştir.
Çocuk omuzlarını silkti.Sinirlenerek baktı.
-İstemem.
Şehzade,gülümsedi.Çocuğun elini tuttu ve ayağa kalktı.
-Gel hadi bakalım bir.İstemezse buluruz bir çaresini.
Çocuk,mecbur bir biçimde onayladı.Şehzadenin elini sıkıca tuttu ve ilerlemeye başladılar.Şehzade,ne kadar öfkelense de öfkesini belli etmiyordu.Çocuk etrafındaki insanlara bakarken,bir eliyle evin çatısının altında oturan muhafızı çağırdı.Arkasını işaret etti.Muhafız kimseye belli etmeden Şehzadeyi takip etmeye başladı.
Şehzade çocuğa baktı.Çocuk o nereye giderse oraya gidiyordu.Böyle olmamalıydı.Çocuğun elini bıraktı.Çocuk bir an korktu.Çocuğun korktuğunu görünce başını okşadı.
-Sen önden git.Bende seni takip edeyim.
Çocuk başıyla onayladı ve ilerlemeye başladı.Şehzade,çocuğa baktı ve üzüldü.Ne kadardır sevgi görmemişti belki de.İyi ki köye gelmişim diye sevindi.Çocuğa bakıp dalmışken,çocuk şehzadenin yeleğini çekiştirdi.İşaret parmağıyla bir evi işaret ediyordu.
-Bak burası işte geldik.
Şehzade,kapıyı 3 kere tıklattı.Orta yaşta bir kadın kapıyı açtı ve çocuğu görünce kapamaya çalıştı.Şehzade eliyle kapıyı tuttu.
-Kapatma.Konuşacaklarım var.
Kadın,kapıyı kapatmak için ne kadar zorlasa da kapatamıyordu.Öfkeyle Şehzadeye baktı.
-Benim konuşacak bir şeyim yok.
Şehzade,öfkelendi ve kapıyı tüm gücüyle itti.Kadın yere yığıldı.Kadına öfkeyle baktı.
-Sana kapıyı kapatma demiştim değil mi?
Eliyle çocuğu çağırdı.Kadını tekrar öfkeyle süzdü.
Çocuk,ağlayıp annesine doğru koştu.Sarılmaya çalıştı,annesi çocuğu itti ve çocuk yere yığıldı.Tekrar ağlamaya başladı. Şehzade,kalın sesiyle konuşmaya başladı.

-Kendine anne mi diyorsun? Madem çocuğa bakamıyorsun daha üst mertebeden insanlardan neden yardım istemedin.
Kadın,anlamsızca bakmaya devam etti.Arkasından bir tokat sesi ve çocuğun bağırma sesini duydu.Şehzade,kadına öfkeyle baktıktan sonra arkasına döndü.Bir anda bir yumruk yüzünde patladı.Şehzade ilk afalladıktan sonra üstüne gelmekte olan insan azmanı bir adam gördü.Adamın atacağı diğer yumrukta sağa çekildi ve adamın burnuna bir yumruk attı.Adamın burnundan kan akmaya başlayınca tüm gücüyle karnına bir tekme attı.
Adamın bacaklarına ardı ardına tekmeler atmaya başladı.Adam bacaklarının acısına dayanamayıp yere diz çökünce,suratına bir tekme attı.Adam yerden kalkıp vurmaya çalışırken,ayağıyla adamın boğazına bastı.Adam öfkeyle ve ağzından tükürükler saçarak konuşmaya başladı.
-Benim kim olduğumu bilmiyorsun.Bilsen seni affetmem için yalvarırdın.
Şehzade adamın gözlerinin içine tehditkarca baktı.
-Kimsin?
-Köyün muhtarının oğluyum.Babamın varisi sayılırım.
Şehzade,bir anda kahkaha patlattı.Adama gülümseyerek baktı.
-Bu köyün delisi olmayasın?
Bu sırada içeri iki muhafız girdi.Birisinin suratı kızarmıştı.Belli ki adam onu dövüpte içeri girmeyi başarmıştı.Bellerindeki kılıçları çıkardılar.
Şehzade,adamlara durmalarını işaret etti.Tekrar başını yerde yatan adama çevirdi.
-Şimdi söyle bana.Hangi elinle çocuğa vurdun ve bana yumruk attın.
Adam tekrar yumruk atmaya çalışınca sol eliyle yumruğunu yakaladı yakaladı.Muhafızları çağırdı.Muhafızlardan bir tanesi belinden hançerini çıkardı.Şehzade adamı yerden kaldırdıktan sonra muhafız tüm gücüyle adamın kollarını tuttu.Zorla koltuğa oturttu.Adamın işaret parmağını tüm gücüyle tuttu.
Diğer muhafız kılıcını çıkardığı gibi adamın parmağını kesti.Adam tüm gücüyle bağırıp ağlamaya başladı. Şehzade,adama baktı.
-Senin yaptığını ancak bir deli yapar.Bir Şehzadeye yumruk atmak akıllı bir adamın işi mi ya da çocuk hakkı yemek?
Adamın gözlerini korku kapladı.Şehzade sözüne devam etti.
-İşte bende elini kesmedim.Deliliğine verdim bir parmağını kestim.Ne kadar da şefkatliyim değil mi?
Çocuk,korku dolu bakışlarla etrafı süzerken,çocuğun elini tuttu.Tekrar tebessüm etti.
-Korkma çocuk.O hak etti.Sen artık benim şehzademsin.
Çocuk,gülümsedi ve şehzade kapıdan dışarı çıkıp ilerlemeye başladı.Mutlulukla etrafı süzdü.Kimse olacakları görmemiş ve duymamıştı.Herkes  hayatına devam ediyordu.


Gene harika bir bölüm başarılar
 
Bölüm 38
21 Şubat 1293
Aybek ve 100 kişilik birliği harekete geçmişti.Unriya köyünde kamp kurup,Tağut ve askerlerinin gelmesini beklediler.Hava yağmurluydu,yağmur çiseliyordu.Gök devamlı gürlüyordu.Aybek atının üstünde uzaklara bakakaldı.
18 yıl öncesine.

Hava yağmurluydu,ardı ardası kesilmez gök gürlemeleri insanları kurtarıyordu.Bu gök gürlemelerinin neden olduğunu kimse bilmiyordu.Sadece batıl inançlarıyla bu olayı yorumluyorlardı.Kurtulmuş hızlıca ilerlemeye başladı.Ara sıra çakan şimşek,ortalığı daha da aydınlatıyordu.Kurtulmuş,hızlıca bir hana girdi.Odalara bakındı ve tam karşısında duran bir satranç ustası gördü.Satranç ustasına doğru ilerlemeye başladı.Aybek ile Kutluk ise arkasındaki bir kuyruk gibi onu takip ediyorlardı.Usta,gelen üçlüyü görünce mutlu oldu.Tekrar para kazanacağına adı gibi emindi.Kurtulmuş,ustaya baktıktan sonra kuşağından bir kese dinar çıkardı.
-Bak burada tam 100 dinar var.
Usta,karşısında durmuş 15 yaşındaki çocuğa bakakaldı.Bu bir meydan okumaydı.Eliyle sandalyeyi işaret etti.Satranç taşlarını dizmeye başladı.Kurtulmuş ise mutlu bir şekilde satranç tahtasını süzüyordu.Kutluk ile Aybek ise ağızları yarı açık bir şekilde ağabeylerini süzüyorlardı.Kutluk,Aybek’i omzuyla dürttü.Aybek,ortanca abisine döndü.Sessizce,fısıltıyla konuştu.
-Buyur Abi.
Kutluk,Kurtulmuş’a bakıp tebessüm ettikten sonra kardeşine fısıldadı.
-Bu salak bu 100 dinarı kaybedecek.Saraydan da kaçtık biliyorsun zaten.Eğer sorguya alınırsak bil ki bu salağın suçu tamam mı ?
Aybek sinirlendi.
-Ama yalan bu abi sen bizi ikna…
Kutluk,sertçe kardeşinin sağ kolunu cımırdı.Aybek,eliyle sağ kolunu tuttu.Ağlamamak için kendini zor tuttu.
-Tamam abi.Öyle yaparız.
Kutluk,mutlulukla Kurtulmuş ile Ustayı izlemeye devam etti.Kurtulmuş,15 yaşında olmasına rağmen daha büyük gösterirdi.Satranç müsabakası  zorlu geçiyordu.
Kutluk,Aybek’in kulağına eğildi.
-Tahta geçersen ne yapacaksın? Gerçi babam senin gibi bir aptala devlet vermez.
Aybek,Kutluğa tam cevap verecekti ki vazgeçti.Çünkü ona karşılık verirse dayak yiyeceği aşikardı.Abisine tebessüm etti.
-Bilmem ki.Seninle birlikte yönetirdik devleti abi.
Kutluk,kahkaha attı.Kurtulmuş’un birkaç saniyelik bakışı sonrası kahkahasını kesti.Aybek’e döndü ve kendini tekrar gülmemek için zor tuttu.
-Ammada salaksın.Sana devlet değil koyun sürüsü bile verilmez.
Aybek,dayanamayıp karşılık verecekti ki ortalık bir sesle çınladı.
-Şah Mat !
Usta dayanamayıp elleriyle yavaşça çocuğu alkışladı.Şaşkın bakışlarla diğer şehzadeleri süzdü.Ayağa kalkıp iki para kesesini Kurtulmuş’a uzattı.Tebessüm etti ve  elini uzattı.Kurtulmuş,Ustanın elini sıktı.Usta,Kurtulmuş'a bakıp konuştu.
-Çok zekisin doğrusu.
Ustaya tebessüm etti ve başını yere eğdi.
-Teşekkür Ederim.
Usta kardeşlere de oturmaları için işaret etti.Aybek ile Kutluk,sandalyeleri aldı.Kutluk Ustanın yanına,Aybek Kurtulmuş’un yanına oturdu.Ortam sessizleşti ve birbirlerini süzmeye başladılar.
Usta ortamdaki sessizliği bozmak için Kurtulmuş’a sordu.
-Çok zekisin.Siz kimsiniz? Nerelisiniz?
Kurtulmuş,hiç afallamadan cevap verdi.Kim olduğunu belli etmemeliydi.
-Benim babam bir memlük.Bu ikisi de kardeşim.Hawaha Köyündeniz.Ama Shariz’de yaşıyoruz. Babamın işi gücü burada olunca.
Usta başıyla onayladı.Bu cevaba inanmıştı.Kırlaşmış sakallarını biraz sıvazladıktan sonra soru sormak için hazırlandı.Yavaşça öksürdü.Gözlerini Kurtulmuş’un gözlerine odakladı.
- Sen bu zeka…
Ustanın sorusu bitmeden araya Kutluk’un ince sesi karıştı.
-Amca kaç yıldır satranç ustasısın.
Usta,Kutluk’un saçlarını okşadı.Ona tebessüm etti.
-40 yılımı satranca adadım.
Kutluk,başıyla onayladı ve devam etti.
-En az 50 yaşındasın doğru muyum ?
-Evet.
-15 yaşında birine yenilmek seni utandırmadı mı peki ?
Usta,istifini bozmadı.Sinirlenmeden sakince konuşmaya devam etti.
-Demek ki abinde bende ve sende bulunmayan bir şey var.
Kutluk,merakla sordu.
-Ne?
-Zeka.
Kurtulmuş ve Aybek kendilerini gülmemek için zor tuttular.Usta kendini de siper ederek Kutluğa hayatında yemediği bir lafı yedirmişti.Kutluk,kıpkırmızı kesildi.Hep kibirliydi ustaya öfkelendi.O an ustayı orada öldürmek istedi.Sandalyeden kalktı.Hızlıca ilerlemeye başladı.Kurtulmış ve Aybek'de  kalkıp arkasından ilerlemeye başladılar.Yağmur,azalmış  çiselemeye başlamıştı.Kutluk,arkasını döndü ve ikisine baktı.Öfkeliydi,hızlıca konuştu.
-O ustayı öldürecektim beni çok kızdırdı.
Kurtulmuş’un Kutluğa şefkatle baktı.
-Ama öldürmedin.Öfkenle baş ettin.
Kutluk,anlamsızca Kurtulmuş’a baktı.
-Devletleri yıkan kibir ile öfkedir.Saltanat geçici,iyi duygular kalıcıdır. Sakın öfkene yenilme.
Kutluk,ikna olmuş bir şekilde başını salladı.Kurtulmuş,Aybek’e döndü.
-Sen Aybek.Sakın ola ki saltanat için yakınlarına kıyma.Sen fazla öfkelisin.Zekan ile öfken yarış içinde.Dilerim ki öfken zekana galip gelmesin.
Aybek,abisine bakıp tebessüm etti.
***
Aybek bir sesle kendine geldi.
-Sultanım.Tağut’un ordusu Fishara yakınlarında,köyü yağmalıyorlar.Fırsat bu fırsattır.
Aybek,başıyla onayladı.Askere emredici ,kalın ses tonuyla konuştu.
-Askerler hazırlansın.Gidelim ve Kergitlere savaş nasıl olurmuş gösterelim.
Memlük,hızlıca ayrılıp her askere birer birer durdurup emri söylemeye başladı.Aybek,yapacağı stratejiyi ve  kergitlerin savaşma biçimlerini düşünüyordu.Tamamen süvari bir ordu vardı karşısında.Hızlı ve güçlü bir orduyla savaşacaktı.Ama Kergitler çöl iklimine alışık değillerdi.Susuz kalırlarsa kolaylıkla imha edilebilirlerdi.Fishara Köyünü yağmaladıklarından dolayı fazlasıyla su stoğu yapmış olabilirlerdi.Tağut Noyan,fazla Fishara köyünde kalamazdı.Unriya köyünde kamp yapmak zorunda kalacaktı.Gündüz çöl sıcak,gece soğuktu.
Çöle tuzak kuracaktı.Daha az asker kaybedecekti ve düşmanın kaçmasına izin vermeyecekti.Buda yiğitliğe sığmazdı.Ama askerlerinin canı ve hayatı için böyle yapmalıydı.
Dusturil Köyü
Hattab,gün doğup,güneş gökyüzünün ortasına ulaştığında bile yatağından kalmadı.Ellerini başının arkasında birleştirmiş yatıyordu.Yavaş yavaş geçmişine doğru yolculuk yaptı.Çocukluğuna,babasına,eğitimine doğru yola çıktı.
*
Karşısında bir adam vardı.Boyu uzundu,Hattab’ın gözünde bir devden farksızdı.Yüzüne bakmak için ne zaman başını kaldırsa,suratına okkalı bir tokat yiyordu.Yere bakmayı öğrenmişti.Adamın sesi kulaklarında çınlıyordu.
-Zayıflığa yer yok.Zayıfsan ölür,güçlüysen yaşarsın.Acıya dayanacaksın.Burası ana kuzularının yeri değil.
Hattab’ın çenesine adamın beyaz eli uzandı.Çenesinden tutup Hattab’ın gözlerine baktı.”Hattab,korkudan gözlerini kaçırıp arkadaki ağaçlara,başka çocuklara bakmaya başladı.
Bir anda adamın kalın sesini duyup korktu.Adam,Hattab’ın çenesini tüm gücüyle sıkıyordu.Hattab,çenesinde uyuşmayla karışık sızlama duyuyordu.
-Gözlerime bak!
Hattab,korka korka adamın gözlerinin içine baktı.Yeşil,içinde siyah ve kahverengi parçalar olan göze bakakaldı.Adam daha da öfkeyle bağırdı.
-Sert bak! Gözlerin öfkeni saçsın.
Hattab,ağlamaklı bir sesle konuştu.
-Yapa..
Cümlesini bitirmeden suratına bir tokat indi.Hattab,ağlamaya başladı gözyaşları ardı ardına inip yere damlıyordu.Daha sekizini bile doldurmamıştı.Bu sert muamele onu fazlasıyla zedelemişti.Adam iyice öfkelenip ardı ardına tokatlar savurmaya başladı.Hattab’ın burnu ve dişleri kan içinde kalmıştı.Ağlama şiddeti adam vurdukça artıyordu.
Hattab,”Baba” diye bağırmaya başlayınca,sesini birisi duydu.Yüzü peçeli,iri yarı bir adam,Hattab’ın yanına doğru ilerlemeye başladı.Adamın arkasında durdu.Adam hala Hattab’a tokat atmaya devam ediyor ara sıra bacaklarına tekme atıyordu.Yüzü peçeli adam,zırhlı askerin omzuna dokundu.Zırhlı asker öfkeyle arkasını döndü.Tam tokat atacaktı ki eli havada kaldı.Hattab,askerin arkasından çekilip yanına geçti.Yüzü peçeli adam,asker ona vuracakken elini tutmuştu.
Askerin demir plakalı göğsüne parmağıyla vurdu.Öfkelendiği belliydi.Kalın ve gür sesiyle konuşmaya başladı.Emredici bir ses tonu vardı,gök gürültüsünü andırıyordu.
-Çocuğu ben eğiteceğim.
Sözü bittikten sonra adamın elini tuttu ve belindeki kemerinden çıkardığı hançeri bileğine yavaşça batırdı.Tekrar aynı tonla konuştu.
-Burayla düşünme !
Hançerini,adamın kalbine batırdı.Zincir zıbın adamın acı çekmesini engelliyordu.Bunu fark edince biraz daha basıncı arttırdı.
-Buranla düşün.
Asker,başını yere indirdi ve kaldırmadı.Adam arkasını dönüp ilerlemeye başladı.Hattab’ta adamın arkasından hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.Adamın bir adımı,Hattab’ın üç adımına eşitti.Adam,Hattab’ı ordugahtaki en güzel çadırın önüne getirdi.Hattab’a doğru döndü ve eliyle gitmesini işaret etti.Emredici ses tonuyla konuştu.
-Bugün izinlisin git dolaş.Çadırımı da öğrendin.Gün kararırken gelirsin.
Hattab,ufak adımlarla etrafını süzmeye başladı.Karargahta neredeyse hiç minyon tipli adam yoktu.Hepsi iri yarı adamlardı,zırhları iyi demirciler tarafından yapılmıştı.Tek bir zırh yoktu,bazıları memlük bazıları süvari zırhı giyiyordu.Bazılarınınki motifli,hayvan resmi bulunan zırhlardı.Aklında soru işaretleri dolanıyordu.
Pek çok çadır,hepsi sade renklerden oluşan ufak çadırlardı.Önlerinde bazıları kütüklere oturmuş,kılıcını biliyor,bazıları da yağlı bezlerle yaylarını siliyorlardı.İki çocuk gördü,talim alanında ellerindeki tahta kılıçlarla birbirleriyle düello yapıyorlardı.Birisi Hattab’tan birkaç yaş büyük,diğeri ise yaşıt gibiydi.Ama vücutları yaşlarına göre daha yıpranmıştı.Küçük olanın vücudunda morluklar ve kırmızılıklar vardı.Sağ kolu sola göre daha kalındı.
Kısa çitlerden atlayıp çocuklara doğru yürüdü.Kısa boylu çocuk Hattab’ın geldiğini görünce arkadaşına eliyle durmasını işaret etti.Hattab’ın üstüne doğru ilerledi.Elinde tahta kılıcını hala sıkıca kavrıyordu.Daha uzun olan çocukta Hattab’ı görünce hızlıca geldi.Hattab,titreyen bir sesle ikisine “ Merhaba” dedi.
Çocuklar konuşmadılar,süzmeye devam ettiler.Dostça görünmedikleri fazlasıyla belli oluyordu.Hattab,çocuklardan korksa da gitmiyordu.Öğrenmesi gerekeni öğrenecekti.
Kısa boylu çocuk,Hattab’a eliyle gitmesini işaret etti.Tahta kılıcını kaldırıp diğer elinin avuç içine vurmaya başladı.
Uzun boylu olanı yanındaki çocuğa durmasını işaret etti.Hattab’ı sade bakışlarla süzdü.Kalın sesiyle konuştu.
-Ne istiyorsun?
-Ben yeni geldim hiç dostum yok.Sizin iyi dövüştüğünüzü gördüm.Bana belki birkaç taktik öğretirsiniz hem de tanışmış oluruz.
-Hadi yavaş yavaş git.Burada çocuk avutmuyoruz.
Arkasını dönüp giderken bir ses duydu.
-Ona dövüşmeyi öğreteceğim.
Hattab,tam arkasını dönüp gidiyordu ki omzundan bir el onu tutup çevirdi.Suratına bir tokat yemesi bir oldu.Kısa boylu çocuk Hattab’ın suratına sağlam bir yumruk patlattı.Hattab çocuğun karnına tekme atıp üstüne atladı.İkisi de yere yığıldı.
Kısa boylu çocuğun karnına çıkan Hattab,suratına yumruklar savurmaya başladı.Kısa boylu çocuk yüzünü elleriyle koruyup kalkmaya çalıştı.Tam bu sırada Hattab’ı birisi çocuğun üstünden alıp yumruklamaya başladı.Hattab,ın suratına inen tekmeler,karnına inen yumruklar artık bilincinin kaybolmasına sebep olmuştu.
Vücuduna gelen darbelerin kesildiğini hissediyordu.Sadece vücudu ağrıyordu,sürekli devam eden acı yoktu.Gözlerini açtığında iri yarı bir adamın başında durduğunu gördü.Hattab’ın yüzündeki kanları bir bez parçasıyla siliyordu.
Hattab,adamın yüzüne baktığında bulanık ve sert bir yüz görmüştü.Esmer,siyah sakallı,kalın kaşlı bir yüz gördü.Bakışları kalbi titretiyordu.Yakışıklı değil heybetliydi.Hattab’ı kaldırdı ve kucağına alıp taşımaya başladı.
Sert bir sesle ileriye bakarak konuştu.
-İyi dayak yemişsin.
Bir anda hayalinden koptu.Geçmişle bağı kesildi.Kendini evin duvarına bakarken buldu.O adamı düşündü,yüzü peçeli adamı.Kendini yiğit sananlardan daha yiğitti.O bir aslandı,diğerleri ise bir çakaldan farksızdı Hattab’ın gözünde.
*
Tulga Şehri
Tulga Şehri,kalabalıklaşmış,gürültüsü artmıştı.Seyyar satıcılar şehirde devamlı dolaşır olmuştu.Tulga artık düğün yeriydi.Ögeday Hanlığına bağlı noyanlar ve aileleri,bu şölene katılmak  için gelmişlerdi.Arena da turnuva düzenletiliyor,şehirde insanlara yemek dağıtılıyordu.Kergit askerlerine özel bir ikramiye de verilmişti.Sadece Kergit Hanlığının yöneticisi Targut bu düğün şölenine katılmadı.Müttefikler olarak Dustum Han’da düğün şölenindeydi.
Bazı askerler kendi aralarında konuşuyor bazıları ise dikkatlice etrafı süzüyorlardı.Elleri bellerindeki palalarda dolaşıyorlardı.Bazıları şarap içiyor,bazıları et yiyordu.Şehrin bazı yerlerine sofralar kurulmuş,halk masaların başına toplanıp yemekten istifade ediyorlardı.Fakirler için de eşsiz bir fırsat olmuştu.
Ögeday’ın otağının bulunduğu yerde onlarca muhafız vardı.Suikast durumundan hanlarını korumak için hazır olda duruyorlardı.Otağın önünde sadece bir muhafız kalkanı ve mızrağıyla duruyordu.Otak tamamen değiştirilmişti.Daha büyüktü ve etrafını çevreleyen çizgiler minik değerli taşlarla süslenmişti.
Düğün geceye kadar sürecekti.Ögeday Han’ın giydiği kıyafet pek gösterişli olmasa da güzeldi.Beyaz ve üstünde sarı anlamsız motifler olan bir kıyafetti.Parmağına değerli yüzüğünü takmış,saçlarını örmüştü.Nadan da son derece çekici giyinmişti.Üstündeki gelinliği ve başındaki taç fazlasıyla çekiciydi.Taç altınlarla kaplanmış,gözlerine sürme sürülmüştü.
Düğün saatlerce sürdü.Gece olduğunda Nadan,Ögeday’ın çadırındaydı.Sadece yere oturmuş,yüzü kızarmış bir halde Ögeday’ı bekliyordu.Ögeday içeri girdiğinde Nadan’ın gözlerinin içine baktı.Tebessüm etti.
Nadan’ın yanına gidip oturdu.Çenesini eliyle tutup gözlerine getirdi.Tebessüm etti,Nadan Ögeday’ın gözlerinin içine baktı.
Ögeday,siyah güzel bir kolyeyi çıkarıp,Nadan’ın boynuna taktı.Narin ve ince bir sesle konuştu.
-Çok güzelsin Nadan.
 
TanilT said:
TaparHan said:
Bölüm 37
Bölüm 37
17 Şubat 1293
Bariyye Şehri Kuşatması
Tağut,140 kişilik bir güçle şehri kuşattı.Şehirdeki isyancılar Tağut’un bu olağanüstü gücü karşısında dayanamayıp düştüler.
Bazı insanlar evlerinin kapılarını kilitlemiş korkuyla beklerken,bazıları ise çevre köylere sığınmışlardı.Kergit askerleri kadınları ve eşyaları ganimet olarak alıyorlardı.Bariyye Şehri’nin hazinesi yağmalandı.İsyancıların kadınları ve çocukları köle yapılmak için alınıyorlardı.
Kergit okçularından bir tanesi kilitlenen bir kapıyı kırmak için omzuyla vuruyordu.Tağut’u atının üstünde geçerken görünce önüne döndü ve tebessüm ederek başını eğdi.
Şehirde çocukların ağlaması,kadınların feryatlarından başka hiçbir şey duyulmuyordu.Bir kergit askeri kızın tekini yerde sürüyerek götürüyordu.Sadece acı ve gözyaşlarından başka hiçbir şey yoktu şehirde.

Şehzade Aybek,Ahmerrad Şehrini kendisinin başkenti seçmişti.Sultan Hakim,oğlunun bu isyanını haber almıştı.Şehzade Aybek,tahtında neler yapacağını düşünürken içeri bir elçi girdi.Uzun,kırlaşmış sakalları vardı.Şehzadenin önünde saygıyla eğildi.Üstünde yırtık pırtık bir yelek vardı.Yeleğin altında ise kahverengi,kaliteli bir kumaştan yapılmış gömlek bulunuyordu.Yeleği dışında üstü gayet güzeldi.Elindeki mektubu başını öne eğerek Şehzadeye uzattı.
Şehzade Aybek,mektubu açtı.
[size=12pt]Gel pişman ol,son ver isyanına affedeyim.
Sen Sultan olamazsın oğul.Herkesi başımıza toplarsın.Celallisin oğul.
[/size]
Tahtın,yanı başındaki yer sehpasının arkasına oturdu.Birkaç dakika bir şeyler yazdıktan sonra elçiye doğru yürüdü.Elçi başını eğdi. Bir elini elçinin omzuna koydu. Başını kaldırmasını söyledi. Elçiye mektubu uzattı.Tebessüm etti,elçinin kalbindeki korku kaybolup gitti bu tebessüm karşısında.Titreyen bir sesle konuştu.
-Babama bu mektubu ilet.Seninle birkaç memlük yollayacağım.Seni koruyacaklar.
Elçi,tebessüm edip başını eğdi.Ve arkasına dönmeden saraydan çıktı.Bu sırada içeri bir memlük girdi,telaşlı ve korkaktı.Hızlıca şehzadenin önünde diz çöktü.
-Sultanım.Bariyye Şehrindeki isyana,Ögeday’ın Tağut Noyan isimli bir beyi son vermiş.Şehirde canlı kalmamış.Hepsi de sizin destekçilerinizdi.Sultan Hakim karşıtlarıydılar.
Şehzade Aybek,zorla yutkundu ve gözleri nemlendi.Başını eğdi ve askere çıkması için işaret verdi.Dokunaklı bir sesle asker giderken seslendi.
-Kendi ordumu hazırlayacağım.Herkese belirt savaşa hazırlansınlar.
Memlük arkasını döndü ve başını eğip hızlıca çıktı.
Şehzade Aybek,ellerini belinde birleştirdi.Sarayın ahşap kapısına bakıp donakaldı.

Shariz Şehri-Sultan Hakim'in Sarayı
Sultan Hakim,Aybek’in isyanı konusunda üzgündü.Tahtı Şehzade Kurtulmuş’a bırakmayı düşünüyordu.Şehzade Kurtulmuş,babası gibi imara ve savaşa değil barışa yönelik politikaya sahip biriydi.İsyanı bastırıp bastırmamak konusunda kararsızdı.Eğer Şehzade Aybek’e ,Kergitler veya Rodoklar bir destek verirse, tahttan indirilirdi.
Aybek,küçüklüğünden beri boyun eğmeyen,sivri dilli bir çocuktu.Saraydaki en yaramaz çocuk oydu.Şehzade Kutluk ile dövüşürlerdi.Ya Kurtulmuş ya da Sultan Hakim bu ikiliyi ayırırdı.Oğulları arasında ayrım yapmadı.Ya ordusu ile gidip şehzadenin isyanına son verecekti ya da tahtı ona bırakacaktı.Gönlü Kurtulmuştan yana olsa da aklı Aybekten yanaydı.
Şehzadenin isyanına destek veren Emir Hamezan’da oradaydı.Emir Hamezan dışında Emir Uqais, Emir Muhnir Emir ,Ayyam Emir Tilimsan Emir Biliya Emir Nuam Emir Lakhem Emir Ghulassen Emir Quryas,Emir Ghanawa’da orada bulunuyordu.
Sultan Hakim,Emir Hamezan’a durmadan bakıyordu.Emir Hamezan ile göz göze gelince eliyle onu yanına çağırdı.Sultan Hakim,Hamezan tahtının önüne gelince ayağa kalktı.
Hamezan’ın gözlerine sertçe baktı.
-Oğlumu niye bana tercih ediyorsunuz? Ya o baba katili olacak,ya ben oğul katili olacağım.Saltanat için kan mı dökeceksiniz.
-O dedelerine benzeyecek.Tahtı ona bırakmalısınız Sultanım.Ukalalık ediyor olabilirim ama en doğru karar bu.Siz zeki bir sultansınız.Bilirim ki oğlunuz ile savaşmazsınız.
Sultan Hakim,başıyla onayladı ve yere baktı.Kurtulmuş’u düşündü.Kendisi gibiydi Kurtulmuş’ta.Yıkıcı değil yapıcıydı.Ama Sultanlık tehlikedeydi.
-Oğlumu en yakın zamanda çağır.Tahtı ona devredeceğim.Başka çarem yok.
Emir Hamezan,başıyla onayladı.
Hawaha Köyü
Şehzade Kurtulmuş ve iki muhafızı,kamufle olmuş bir şekilde köyde dolaşıyorlardı.Şehzade,köyde dedelerinin ve onlardan önceki sultanlıkların yaptıkları imarlara bakıyorlardı.Tarihe ilgisi büyüktü.Köydeki evlerin arasından uzakta,bir ağacın yanında yıkık dökük ev gördü.Oraya doğru ilerledi.Hava bulutluydu,yağmur yağacaktı.Kurtulmuş,havaya baktı ve arkasındaki muhafızlara döndü.
-Ardım sıra gelmeyin.Uzaklarda durun.Ben sıradan bir insan gibi dolaşayım.İnsanlar benim Şehzade olduğumu anlarlarsa ne önemi kaldı kamufle olmanın.
Muhafızlar,başlarını sallayıp uzaklaştılar.Birisi bir evin altında oturmaya başladı.Diğeri ise seyyar satıcıların yanına doğru ilerledi.Şehzade ağaca doğru ilerleyip eliyle ağacı sıvazladı.Başını kaldırıp ağacın dallarına ve boyuna baktı.Yaşlı bir ağaca benziyordu.İyice etrafında dolaşıp kabuğunu inceledi.
Yere eğilip köklerini inceledi.Yıkık eve doğru ilerledi.Evde bir ağlama sesi duydu.Bir adam değilde çocuk ağlıyordu.Ağlama sesini duyduğu yere doğru gitti.Bir çocuk yere bağdaş  kurmuş ağlıyordu.Ara sıra kirli elleriyle gözyaşlarını siliyordu.Gözyaşları ellerindeki kirleri temizliyordu.Çocuğun yanına doğru gitti.Çocuk korkup sustu.Şehzade çocuğun yanına gitti ve bir dizinin üstüne çöktü.Kendi elleriyle çocuğun yanaklarındaki yaşı sildi.Siyah gözleri ile çocuğun ela gözlerine baktı.
Şefkatli bir ses tonuyla konuştu.
-Ne oldu çocuk.Kim üzdü seni?
Çocuk,tebessüm edip,neşeli bir ses tonuyla cevapladı.
-Sen kimsin ki ne yapacaksın?
-Söyle çocuk.Her derdin bir dermanı vardır.
-Benim babam savaşta ölmüş.Annemde tek başına bana bakamayacağından korktuğu için bir adamla evlendi.Adam beni istemeyince,sokağa atıldım.Bu evde yaşıyorum.
-Kim besliyor seni.
-Yardım sever insanlar bana ekmek,su verirler.
-Üzme kendini.Annen ile bir konuşalım.Belki fikri değişmiştir.
Çocuk omuzlarını silkti.Sinirlenerek baktı.
-İstemem.
Şehzade,gülümsedi.Çocuğun elini tuttu ve ayağa kalktı.
-Gel hadi bakalım bir.İstemezse buluruz bir çaresini.
Çocuk,mecbur bir biçimde onayladı.Şehzadenin elini sıkıca tuttu ve ilerlemeye başladılar.Şehzade,ne kadar öfkelense de öfkesini belli etmiyordu.Çocuk etrafındaki insanlara bakarken,bir eliyle evin çatısının altında oturan muhafızı çağırdı.Arkasını işaret etti.Muhafız kimseye belli etmeden Şehzadeyi takip etmeye başladı.
Şehzade çocuğa baktı.Çocuk o nereye giderse oraya gidiyordu.Böyle olmamalıydı.Çocuğun elini bıraktı.Çocuk bir an korktu.Çocuğun korktuğunu görünce başını okşadı.
-Sen önden git.Bende seni takip edeyim.
Çocuk başıyla onayladı ve ilerlemeye başladı.Şehzade,çocuğa baktı ve üzüldü.Ne kadardır sevgi görmemişti belki de.İyi ki köye gelmişim diye sevindi.Çocuğa bakıp dalmışken,çocuk şehzadenin yeleğini çekiştirdi.İşaret parmağıyla bir evi işaret ediyordu.
-Bak burası işte geldik.
Şehzade,kapıyı 3 kere tıklattı.Orta yaşta bir kadın kapıyı açtı ve çocuğu görünce kapamaya çalıştı.Şehzade eliyle kapıyı tuttu.
-Kapatma.Konuşacaklarım var.
Kadın,kapıyı kapatmak için ne kadar zorlasa da kapatamıyordu.Öfkeyle Şehzadeye baktı.
-Benim konuşacak bir şeyim yok.
Şehzade,öfkelendi ve kapıyı tüm gücüyle itti.Kadın yere yığıldı.Kadına öfkeyle baktı.
-Sana kapıyı kapatma demiştim değil mi?
Eliyle çocuğu çağırdı.Kadını tekrar öfkeyle süzdü.
Çocuk,ağlayıp annesine doğru koştu.Sarılmaya çalıştı,annesi çocuğu itti ve çocuk yere yığıldı.Tekrar ağlamaya başladı. Şehzade,kalın sesiyle konuşmaya başladı.

-Kendine anne mi diyorsun? Madem çocuğa bakamıyorsun daha üst mertebeden insanlardan neden yardım istemedin.
Kadın,anlamsızca bakmaya devam etti.Arkasından bir tokat sesi ve çocuğun bağırma sesini duydu.Şehzade,kadına öfkeyle baktıktan sonra arkasına döndü.Bir anda bir yumruk yüzünde patladı.Şehzade ilk afalladıktan sonra üstüne gelmekte olan insan azmanı bir adam gördü.Adamın atacağı diğer yumrukta sağa çekildi ve adamın burnuna bir yumruk attı.Adamın burnundan kan akmaya başlayınca tüm gücüyle karnına bir tekme attı.
Adamın bacaklarına ardı ardına tekmeler atmaya başladı.Adam bacaklarının acısına dayanamayıp yere diz çökünce,suratına bir tekme attı.Adam yerden kalkıp vurmaya çalışırken,ayağıyla adamın boğazına bastı.Adam öfkeyle ve ağzından tükürükler saçarak konuşmaya başladı.
-Benim kim olduğumu bilmiyorsun.Bilsen seni affetmem için yalvarırdın.
Şehzade adamın gözlerinin içine tehditkarca baktı.
-Kimsin?
-Köyün muhtarının oğluyum.Babamın varisi sayılırım.
Şehzade,bir anda kahkaha patlattı.Adama gülümseyerek baktı.
-Bu köyün delisi olmayasın?
Bu sırada içeri iki muhafız girdi.Birisinin suratı kızarmıştı.Belli ki adam onu dövüpte içeri girmeyi başarmıştı.Bellerindeki kılıçları çıkardılar.
Şehzade,adamlara durmalarını işaret etti.Tekrar başını yerde yatan adama çevirdi.
-Şimdi söyle bana.Hangi elinle çocuğa vurdun ve bana yumruk attın.
Adam tekrar yumruk atmaya çalışınca sol eliyle yumruğunu yakaladı yakaladı.Muhafızları çağırdı.Muhafızlardan bir tanesi belinden hançerini çıkardı.Şehzade adamı yerden kaldırdıktan sonra muhafız tüm gücüyle adamın kollarını tuttu.Zorla koltuğa oturttu.Adamın işaret parmağını tüm gücüyle tuttu.
Diğer muhafız kılıcını çıkardığı gibi adamın parmağını kesti.Adam tüm gücüyle bağırıp ağlamaya başladı. Şehzade,adama baktı.
-Senin yaptığını ancak bir deli yapar.Bir Şehzadeye yumruk atmak akıllı bir adamın işi mi ya da çocuk hakkı yemek?
Adamın gözlerini korku kapladı.Şehzade sözüne devam etti.
-İşte bende elini kesmedim.Deliliğine verdim bir parmağını kestim.Ne kadar da şefkatliyim değil mi?
Çocuk,korku dolu bakışlarla etrafı süzerken,çocuğun elini tuttu.Tekrar tebessüm etti.
-Korkma çocuk.O hak etti.Sen artık benim şehzademsin.
Çocuk,gülümsedi ve şehzade kapıdan dışarı çıkıp ilerlemeye başladı.Mutlulukla etrafı süzdü.Kimse olacakları görmemiş ve duymamıştı.Herkes  hayatına devam ediyordu.


Gene harika bir bölüm başarılar

Sağol :smile:
 
Kardeşim ellerine saglık 2 gündür soluksuz okudum 1 senedır buna ugrasıyorsun sırf bu mesajı yazmak için kayıt oldum 37.ci bölümdeyim devamını beklıyorum yada bekliyoruz daha dogru olur  :grin: :grin: resmen film yazmıssın helal olsun  :mrgreen: :mrgreen: :mrgreen:

Edit: Hattab`ın çocukluğundan daha fazla bahset olurmu  :lol:
 
Bölüm 39
22 Şubat 1293
Aybek ve ordusu Unriya köyünde kamp kurmuş duruyorlardı.Çöl soğuktu,askerler ellerini ovuşturuyor,ateşe tutuyorlardı.Bazı askerler gruplar halinde birbirlerine hoş hikayeler anlatıyor,bazısı da ne kadar asker öldürdüğünü,ne kadar iyi savaştığını abartarak söylüyordu.
Askerler Aybek’e güveniyorlardı,yenileceklerini zannetmiyorlardı.Ordunun çok azı savaşmasını bilen adamlardan oluşuyordu.Ama Kergitler için aynı şey söylenemezdi.Kergitler,doğa ile iç içe,avlanan,devamlı egzersiz yapan bir milletti.Bozkırda at koşturmak,kurt avlamak,şahin yavrularını yakalamak çok büyük şeylerdi.Sarranid askerleri ise sadece savaş zamanlarında egzersiz yaparlardı.Savaş olmadığı zamanlar da sadece askeriyelerde,talim alanlarında zaman geçirirler,bazıları da sokaklarda dolaşırdı.
Ateşin başında palasını özenle bileyen,iri yapılı bir asker vardı.Zırhı demir pullarla kaplı bir yeleğin altına giyilmiş,kumaş bir tunikten oluşuyordu.Sırtında koyu kahverengi yayı vardı.Kısa menzilli bir yay taşıyordu.Uzun menzile atış yapan yayların boyları uzun olduğundan,at sırtında taşınması daha zordu.
Asker,karşısındaki gence baktı.Gencin önünde sadece demir bir plak vardı.Hayati önem taşıyan organlarını korumaya yeterdi.Başındaki demir  miğferi de kafasına gelecek darbeleri engelleyecekti.
Oğlu,babasının kılıcını bilemesini hayretle izliyordu.Oğluna dikkatlice baktı ve gülümsedi.Kulağındaki küpesi parıl parıldı.
-Babamı da ben böyle izlerdim.Güneşin altında vücudumuz terden sırılsıklam olana kadar çalışırdık.Çölün sayılı savaşçılarındandı,kılıçkıran isyanında öldürüldü.Kahramanca çarpıştı ve bu kılıcı bana bıraktı.
Temuge,babasına şaşkın gözlerle baktı.Aklına bir şey takıldığı belli oluyordu.Sorup sormamakta tereddüt etti,babasından çekinirdi.Ama içindeki merak,korkuya galip geldi.
-Kılıç Kıran isyanı ne baba?
Demir’in yüzü soldu,oğluna cevap verip vermemekte tereddüt etti.Kelimelerini seçerek konuştu.
-Sultanın kulları,boyun eğmeyen askerlere galip geldi.
-Nasıl ?
-Köpeklerin evcilleştirilmesini bilir misin ? Vahşi köpekler disiplinle,zorbalıkla evcilleştirilirler.Evcilleşmeyip saldıranları da öldürülür.İşte Sultanda boyun eğmeyenleri öldürdü.Yollanan son ordu da bende bulunuyordum.
-Savaşta kaç adam öldürdün peki baba ?
-Bir kuzu,kurdu öldürebilir mi?
-İmkansız.
Demir,oğluna sertçe baktı ve başıyla onayladı.Sakince ve yavaşça konuştu.
-Demek istediğimi anlamışsındır umarım.Savaş meydanında arkalarda dur.Önden cengaver gibi saldırırsan soluğu  mezarda alırsın.
Temuge,kaşlarını kaldırdı ve başını salladı.
-Hedefin ne baba ?
-Seni ilgilendirmez.İşine bak.Ama şunu unutma.Ben diğer askerler gibi kadın veya ganimet için savaşmam.Onurum için savaşırım.Sende benim gibi olacaksın.
Temüge,yerdeki kurt kürküne başını koydu.Ayaklarını uzattı ve sağ tarafına ateşin sıcağını,sol tarafına çölün soğuğunu alarak uykuya daldı.Babasına güveniyordu ama korkuyordu.Daha önce hiç savaşmamıştı,adam öldürmemişti.

Aybek,çadırında yatağına oturmuş düşünüyordu.Hayatında hiç savaş komuta etmemişti.Strateji kitaplarından,tarihçilerden öğrendiği savaşlardan başka hiçbir şey yoktu hatırında.Karşısındaki kergit ise pek çok savaş komuta etmiş,deneyimli bir adamdı.Tuzağı sezmesi demek,mağlubiyet demekti.Kaşlarını çattı,öfkelendiği yüzünde oluşan ciddi ifadeden belli oluyordu.
“Kazanacağım” dedi.
*
Tağut,atının üstünde ilerliyordu.Durmadan ilerliyorlardı,Unriya köyünde yapacağı keyfi düşünüyordu.Etraftaki gözcülerinden bir haber alamamıştı.Bir tehlike olmadığını düşünüyordu ama aklında tehlike olduğuna dair düşüncelerde mevcuttu.Gözcüler öldürüldüyse ya da bir ordu görüp kaçıp gittilerse,bu tehlikeydi.Yenilirse,merhamet yoktu.Ögeday Han,merhamet etmez,öldürtürdü.Zorba değildi ama sertti.Tağut,hiçbir çatışmada yenilmemiş bir haydut reisiydi.Siyah atı gecenin karanlığına karışmıştı.Üstündeki göçebe kıyafeti ve demir pullar onun için işe yaramazdı.Ağırlıklarını zor taşıyordu,belindeki palasını insan kanıyla kana doydurmuş,şehirde bulduğu iyi bir yayı kendine almıştı.Gökte uçan şahini yayıyla vuracak kadar keskin atıcıydı.Sağ pazısı,sol pazısına göre daha büyüktü.Sağ kolundaki damarlar daha belirgindi,ağır palasıyla yıllardır dost olduğundan palanın kaslarını geliştirdiği gerçeği değişmezdi.Ögeday Han’ı bilek güreşinde yenerdi ve hep bununla gurur duyardı.Ögeday’ın kalıbı ne kadar gözünü korkutsa da ondan korkmuyordu.Yasalarından ve sertliğinden korkuyordu.
Sadece iki kere güldüğünü görmüştü.Onda da tebessüm etmişti.Uykusu iyice bastırmaya başlamıştı.İlerleyecek gücü kalmadığını hissediyordu.Elini havaya kaldırdı dur işareti verdi.Tüm askerler atlarının dizginlerini çekip durdurdular.
Atını döndürüp birliğe döndü.Sert ifadesine büründü ve bağırdı.
-Kamp yapacağız.Dinlenin ve yemek yiyin.Şarap içmeyin.
Askerler,atlarından inmeye başladılar.Bazıları keçe yorganlarını çıkardı,kürklerini yere serdiler.Bazıları ise direk çölün kumlarına kendini bıraktı.
Tağut,askerlerin hepsi atlarından indikten sonra atından indi.Yere bir keçe yorgan serdi.Palasını ve yayını kenara bırakıp keçe yorganın üstüne yattı,kendini serbest bıraktı.Kimse ateş yakmamıştı,yorgundular ve soğuk umurlarında değildi.
İki birlikte de onlarca hayal vardı.Bazıları evlenmeye söz verdikleri sevgililerini,eşlerini,ailelerini bazıları ise kazanacağı ganimetleri ve zenginliği düşünüyordu.
Sadece tek bir kişi,geçmişi ve ölümü düşünüyordu.Geçmişin içinde kaybolmuştu.
*
Şemşirini karşısındaki korkuluğa sallıyordu.Başına,bedenine darbeler indiriyor bazen korkuluğa batırıyor daha rahat ediyordu.Kolları dakikalardır kılıcı sallamaktan yorulmuş,takati kalmamıştı.Babasından korkmasa oturup ağlayacaktı.Alnından akan terler yüzünü kaşındırıyordu ama elini şemşirinden çekip terlerini silemiyordu.Şemşirini bıraktığı an tokadı yiyecek,azar işitecekti.Başını kaldırıp,uzun boylu silüete baktı.Güneş gözünü alıyordu,babasının suratını seçemiyordu.
Kısık sesle konuştu,bağıramıyordu.
-Yoruldum baba,susadım.
Cevap alamadı.Bekledi kılıcını hala bırakmamış,omzuna almıştı.Şimdi ağırlık omzuna biniyordu,kolları rahatlamış,omzu acımaya başlamıştı.Beklediği cevabı aldığında kılıcını yere bırakıp,eve monte edilmiş bambulardan yapılmış kare güneşliğin altındaki sıraya oturdu.Rahatlamıştı,derin nefes alıp verdi.
Yanına babası oturunca sıra çatırdadı.Babasının yüzüne baktı,her zamanki gibi mimiksizdi.Babasının kulağındaki küpe hep hoşuna giderdi.Neden taktığını bilmezdi.Aklına takılan sorusunu sordu.
-Baba neden Kalradya orduları az kişilerden oluşuyor?
-Seçkin kişilerden oluşur ordular.Acemi erler genellikle alınmaz.Eğer alınsaydı daha fazla olurdu.Seçkin askerler birbirleri ile çarpışır.
Anlamış gibi başını salladı.Bir soru soracaktı ama bir gürültü duydu.Soluna baktığında kapıdan annesi çıka geldi.Bir çömleği yere bırakıp baba ile oğlunun ellerine kilden yapılmış birer bardak verip gitti.Demir,elindeki bardağa şaşkın şaşkın bakarken babasının sesiyle kendine geldi.
-Bardakları bir kenara bırak.Çömleği bana ver.
Babasının elinden bardağı aldı ve kendi bardağıyla sıraya koydu.Çömleğe uzanıp babasına uzattı.Babası çömleği dikti ve sakallarından sular süzülmeye başladı.Birkaç saniye sonra oğluna çömleği uzattı.Demirde babası gibi çömlekten suyu içti.
Merakla babasına baktı.Soru sorup,sormamakta tereddüt ediyordu.Dayanamadı ve sordu.
-Baba bu gördüğüm eğitimin bana faydası ne?
Babası uzaklara baktı,cevabını hemen vermedi.Düşündü,kelimelerini seçerek konuşurdu.Oğluna döndü ve gözlerine baktı.
-Savaş seni sabırlı kılar.Hayatı daha iyi yaşarsın.Hayatın değerini anlarsın.
Sıraya dayanmış,kınında duran palasını aldı.Yavaşça kılıcı kınından çekti.Palanın demiri pırıl pırıldı.Paslanma,leke yoktu.Oğluna kılıcını uzattı.Kılıcı babasının elinden aldı.Bir eliyle ucundan bir eliyle kabzasından tuttu.Bir eliyle kabzanın sertliğini ve dayanıklılığını hissediyor,bir eliyle kılıcın keskinliği derisini zorluyordu.Babasının palasına hayran kalmıştı.Ağırlığının kollarını zorlaması tatlı bir histi.Üstüne işlenen demir motifler dikkatini çekiyordu.Yapan demirci çok uğraşmış olmalıydı,haliyle aldığı para da uğraşıyla aynı yönde ilerlediğinden iyi para almıştı.Çok meraklıydı bu pala daha da merakını kabartmıştı.Babasına merak dolu gözlerle baktı ve sordu.
-En iyi palayı hangi ırk kullanıyor?
Babası aceleyle cevap verdi.
-Kergitlerin palası iyidir.
Babası elini uzattı ve palasını istedi.Demir,istemeyerek palayı babasına uzattı.
*
Birinin kendisini dürtmesiyle uyandı.Kumaş tuniğinin kolunu çekiştiriyordu.Gözlerini açtı hemen ayağa kalktı.Karşısında oğlunu gördü,sabah olmuştu.Dinlenmişti biraz uyku sersemiydi ama kendini daha dinç hissediyordu.Oğluna şaşkın gözlerle baktı.Oğlu heyecanlı bir tonla konuştu.
-Kergitler yaklaşıyor.Tuzağa düşmediler,meydan savaşı yapacağız.
Gözlerini ovuşturdu,başıyla onayladı.Yerde durmakta olan palasını aldı ve kemerine sıkıştırdı.Atların bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladı.Oğlu da arkasından bir kuyruk gibi onu takip ediyordu.Gökyüzüne baktı,güneşin gökyüzünün ortasına yaklaşmasına az kalmıştı.Öğle vakti çölün sıcaklığı dayanılmaz olurdu.Kergitleri düşündü ve gülümsedi.Kalın göçebe kıyafetleriyle,zırhlarıyla işleri zordu.Ama kergitlerin,Sarranidlerden öğrendiği şeyler vardı.
Soğuk su değil de sıcak su içerlerdi.Çölün suyu ısıtmasına izin verirlerdi,sıcak su harareti alırdı.Vücuda ısı su alındığında,vücut ısısı yükselir böyle olduğunda da terletirdi.Böyle olunca da harareti alırdı.
Köy azda olsa yeşillikti.Kalabalıktı ve kuyunun başında bekleyen kadınlar gördü.Atların bulunduğu bölüme geldi,her renkten at vardı.Kendi atını seçmesi zor olmadı.5 yaşındaki kısrağı,koyu kahverengiydi,ayak bilekleri siyahtı.Yelesini örmüştü,kısrağını çok severdi.
Atın yanına gitti,elleriyle boynunu okşadı ve öptü.İpini çözdükten sonra atın eğerine atladı.Sağrılarına yavaşça ayaklarını gömdü.At ilerlemeye başladı,hafif tempoda gidiyordu.Atın dizginini çekiştirdi,at dur komutunu anlamıştı,durdu.Arkasına baktı.Oğlu atıyla zar zor baş ederek geliyordu.Atın dizginlerini kontrol etmesini bilmese at sırtından atacaktı.
Atın eğerine bağladığı sadağındaki okları kontrol ettikten sonra sert bir sesle “Deh” dedi.At ilerlemeye başladı.Tüm askerler atlarına doğru koşmaya başlamıştı.Piyadeler ve okçular çoktan hazırdı.Hava tam ısınmadan savaş yapılmalıydı.Orduda kergitler de vardı.Sarranid diyarlarında yaşayan Nordlar,Svadyalılar,Rodoklar ve Kergitler vardı.Tek bir millet üzerine kurulu bir devlet değildi.Pek çok milletten insan barındırıyordu.
Sağına baktığında bir kergitin kendisine başını eğerek selam verdiğini gördü.Tebessüm etti ve aynısını yaptı.Kergit kısa boylu boz atını rahatlıkla kontrol ediyordu.Bu atlar boylarına rağmen  dayanıklıydılar,çabuk yorulmazlardı,savaşta rakipsizdiler.Sarranid diyarının dayanıklı atları bunlardı.
Siyah örülmüş saçları,miğferinin kulaklarını ve boynunu koruyan zincirin içinden görülüyordu.Miğferin kafatasını ve alnın bir kısmını koruyan yeri ise demirdi.Göçebe kıyafeti yoktu,dışı kumaş içi ipekten bir kıyafet üstüne,deri omuzluklar ve eldiven ile demir plaklardan oluşan yelek giymişti.
Demir’e bakarak tebessüm etti.Bahsi çok severdi ve aklında bir şeytanlık geçtiği yüzündeki kurnaz ifadeden belliydi.Demir aklından “Şimdi ne saçmalayacak bu salak” diye geçirdi.Gülerek konuştu.
-Ordumuzun medarı iftiharı nasıllar?
Demir öfkelense de bu kergitin mizah yaptığını biliyordu.Sert yüz ifadesini bozmadı.Soruya soru ile karşılık verdi.
-Sence nasıl olabilirim?
Kergit tam cevap verecekti ki başıyla birini işaret etti.Demir,sol tarafına baktı ve onu gördü.Şehzade Aybek,ihtişamlı bir zırh giymiş,kır atının üstünde ilerliyordu.Demir omuzlukları ve zincir zırhı güneşte parlıyordu.
*
Tağut ve askerleri düşmandan haberdar olduklarından dolayı yaylarını ellerine almışlar ilerliyorlardı.Bir elleri yayda diğeri atlarının dizginindeydi.Tağut,Ögeday’ın en iyi savaşçısıydı.Sırtı yere gelmezdi,bir oturuşta bir kuzuyu yer,bir dikişte bir çömlek şarabı bitirirdi.Yayını öyle şiddetle çekerdi ki yayın kirişi kopacak gibi olurdu.Yayını bırakınca ok düşmanın zırhını parçalar,paslanmış ucu kana karışır ve enfeksiyona sebep olurdu.Okların ucu parıldayan gümüşten değil,hafif paslanmış gümüştendi.Bu okun delici gücünü azaltsa da vereceği hasarı iki kat arttırırdı.Düşmanın vücudundan o ok çıkarılsa bile kurtarılamazdı,imkansızdı.
Vücudunda yağ yoktu,devamlı idman yapardı.Koşar,ağır taşlar kaldırırdı.Heyecanlı değildi,pek çok savaşa katılmıştı.Yara izleri onun deneyimini arttırmıştı,vücudunun her yerinde bir kılıç izi vardı.Dersini almıştı,atağın nereden geleceğini bilirdi.
Savaşa herkes hazırdı,kergitler en dayanıklı,savaşa hazır milletti.Kadınlarla yatıp kalkıp durmadan yemek yiyen,yağ bağlayan adamlardan değillerdi.İdmanlıydılar,durmadan at sürerlerdi.Onlardan iyi at kullanan bir millet yoktu.Yürümezler,atlarıyla dolaşırlardı.Her kergitin 3 atı olurdu.Üçü de eğitimliydi ve sahiplerine bağlıydılar.Her bir at 2-5 yıl eğitimden geçer,sadece sahibine bağlı olurdu.Savaş meydanında zorunda kalmadıkça at öldürmezlerdi.Atları kutsal sayarlardı.Tağut,ilerideki kalabalığı görünce,Aybek'in birliği ile karşılaştığını anladı.Gözlerini iyice kısarak her yüzü süzmeye çalıştı.En ihtişamlı zırhı,en güzel atı olanı arıyordu ve buldu da.Aybek'i gördüğünde onu hedef olarak gözüne kestirdi.Emir vermeliydi.Hafızasına Aybek'i kaydettikten sonra elini havaya kaldırdı,askerlerine "dur" emri verdi.
İşaret parmağını havaya kaldırdı ve askerler oklarını yaylarına yerleştirmeye başladılar.Elini yumruk yaptı ve havaya kaldırdı.Askerler “Saldır” emrini anlamışlardı.Hepsi atlarının dizginlerine yüklendiler ve bağırarak düşmana doğru ilerlemeye başladılar.Tağut,geç kalmadan atının sağrılarına ayaklarıyla yavaşça vurdu.At hafif tempoda koşmaya başladı,atın üstünde sabit duruyordu,ayaklarının gücünü dizginlere vermişti.Attan düşerlerse işleri biterdi.
Moğollar bağırarak saldırmaya başladılar,Aybek ordusunda bu bağırışlardan ve vahşi köpekler gibi saldırmalarından korkanlar vardı.Aybek,kalın,heyecan dolu sesiyle bağırdı.
-Kalkanlar ve Mızraklar !
Piyadeler hemen koşarak ordunun önüne geçtiler bazıları koşarken vücuduna ok saplandı,canları ne kadar yansa da ok sadece zırhı delip deriyi deliyordu.Kasları yırtıp vücuda girmiyordu.
Orta büyüklükteki yuvarlak kalkanlarını önlerine çektiler,mızraklarını kergit süvarilerine doğrulttular.Arkalarına okçular geçti ve Kergit atlılarına  ardı ardına oklar atmaya başladılar.
Bazı kergit atlıları vücutlarına saplanan oka aldırmadan devam ediyorlardı.Sarranid ordusuna yağan oklar güneşi perdeliyordu.Mızraklı ünitelere zarar gelmese de okçuların bir kısmı ölmüştü.Kergitler mızraklı ünitelere yaklaşmadan ordunun etrafında çember çizerek oklarını atmaya başladılar.Aybek kendine küfür etti.Büyük hata yapmıştı.
“Hücum” diye bağırdı,çemberi yarıp kurtulmalıydı.Bu gidişle yenilecekti ama bir ümit vardı.Sarranid süvarileri kergit atlılarının üstlerine atlarını sürdüler.Memlükler gelen oklara aldırmıyordu bile,zırhlarını kergitlerin oku parçalayamıyordu.Memlük zırhlıları dayanıklı olsalar da ağırdılar.Kergit atlıları kaçarken bile düşmana zarar verirlerdi.
Oku biten kergitler palalarını çekip saldırıyorlardı.Aybek bir kergitin kendisine doğru geldiğini görünce atının sağrılarına ayaklarını gömdü ve at hızlı bir şekilde kergite doğru koşmaya başladı.
Kergitin göğsüne bir cirit attı ve kergit yere yığıldı.İri yarı bir kergitin kendisine doğru geldiğini gördü.Elinde tuttuğu palası ihtişamlıydı.Aybek’in Şehzade olduğunu anlamıştı,alacağı ganimeti düşünüyordu.Aybek ciritlerden bir tane daha aldı ve parmağıyla Kergitin bedenine odaklamaya çalıştı.Tüm gücüyle fırlattı,kergit atının üstünde eğildi,cirit kergitin üstünden geçip gitti.
Aybek belindeki kılıcını çekerek kergite doğru atını sürdü.Kergite kılıcını savurdu,kergit palasının sırtıyla kılıcın keskin yönünü bloke etti,tüm gücüyle Aybek’e yüklendi.Aybek,kergitin güçlü pazılarına karşı koymaya çalışsa da başarılı olamıyordu.Bir anda kergit palasını geri çekip,kabzayla Aybek’in başına vurdu.Aybek atından yere yığılırken gözleri kararıyordu.
*
Suratına dökülen suyla uyandı.Karşısında bir kergit vardı.Sert yüzlü,orta yaşta görünümü olan kergit Aybek’e baktıktan sonra gülümsedi.Yana çekildiğinde Aybek’in gördüğü sahne,kalbinin hızlı atmasına yol açmıştı.
Esir alınan askerlerin başları kesiliyordu.Ölenlerin başlarından yarı piramit yapılmıştı.Bir askerin başı kergit tarafından kesilecekken,asker Aybek’i görüp ondan yardım istedi.
Aybek çaresizdi,elleri bağlıydı kalkamıyordu.Tağut başına tekrar geldi ve gülümsedi.Başını aşağı yukarı sallayarak,imalı bakışlarla Aybek’i süzdü.
Tağut,elini kılıcının kabzasına atarak askerlerine hareket emri verdi.Askerler atlarına binmeye başladılar.Ganimetler bir at arabasına doldurulmuştu.Tağut,Aybek’in ellerinin bağlı olduğu çekiştirdi,atına bindi ve ilerlemeye başladı.Aybek ister istemez ayağa kalkıp yürümeye başladı.Tağut bir eliyle ipi tutuyor bir eliyle atının dizgini ile ilgileniyordu.Aybek ,çöl sıcağında uzun yolları yaya olarak yürüyeceğini anlamıştı.Susuzluktan dili damağı kuruyacaktı ve ona bir damla su verilmeyeceğini biliyordu.Büyük bir hata yapmıştı,gözlerinin feri gitmiş askerleri aklına geldi.Pişmandı,acıdan ağlayamıyordu bile.
Tağut ise alacağı ödül ile mutluydu.Terfi edilecekti ya da Ögeday ona başka bir sürpriz yapacaktı.Şehzadenin atını Ögeday’a verecekti,pahalı ve güzel bir attı.Bozkır atını bu ata değişmezdi,dayanıksızdı.Yaralılar at arabalarında taşınıyordu. Tağut’un Bariyye Şehrinde öldürmeyip  ordusuna dahil ettiği bir hekim onlarla ilgileniyordu.
 
Bölüm 40
27 Şubat 1293
Şehzade Kurtulmuş,kütüphanesindeki masada açtığı kitaba odaklanmış,pür dikkat okuyordu.Kütüphane kapısında bir hizmetçi bekliyordu.Kapının sürgüsü çekilmişti,acil bir durum olduğunda hizmetçi süngüyü çekecekti ya da birisi geldiğinde Şehzade kalkıp kapıyı açacağına,hizmetçi açacaktı.Şehzadeyi korumakla da mükellefti.
Kapı aceleyle tıklanmaya başladığında,Şehzade bakışlarını sağdaki kapıya çevirdi.Hizmetçi,şehzadeden emir bekliyordu.Şehzade,hizmetçiye bakıp tebessüm etti ve başıyla onayladı.Hizmetçi kapıyı açar açmaz içeri bir ulak girdi.Hızlı adımlarla şehzadenin masasının dibine geldi ve bir dizinin üstüne çöktü.Nefes nefeseydi.
“Şehzadem” dedi,sesi kesildi derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.
-Sultan Hakim,sizi sarayına bekliyor.
Şehzade anlamsız bakışlarla,ilk hizmetçiye,sonra ulağa baktıktan sonra sordu.
-Bu davetin nedeni nedir?
Ulak başını önüne eğip sağa sola salladı.Şehzade ayağa kalktı ve kütüphaneden aceleyle çıktı.O kadar ki kitabını kapatmayı bile unutmuştu.
*
Sultan Hakim,tahtına oturmuş,düşünüyordu.Tüm emirler Sultan’ın yüzüne gözlerini sabitlemişler bu davetin neden olduğunu bilmiyorlardı.Bazıları zevk sefa alemindeyken, avdayken,köyleri denetlemekteyken rahatsız edilmişlerdi.Yapacak işleri çoktu ama emir demiri keserdi.Emire uymalıydılar,uymayanlar Sultan’ın gazabına maruz kalırdı.
Sultan düşüncelere dalmışken içeri Şehzade girdi.Şehzadenin üstünde kumaştan yapılmış uzun,sarı renkte bir kaftan vardı.Sarı renkli kaftanın kolları altın renkli ipliklerle yapılmış işlemelerden oluşuyordu.İçine giydiği kahverengi kazağı aynı renkte giydiği pantolon ile süslemişti.
Babasının huzurunda dizlerinden birinin üstüne çöktü, başını yavaşça eğdi ve kaldırdı.Etraftaki emirleri süzdü.Aybek’in isyanını destekleyenler de buradaydı.Sultana karşı gelenin sarayda ne işi var diye düşündü.
Sultan Hakim,oğluna yaşlı gözlerle bakıyordu.Şehzade,bu bakışları nadiren görürdü.Kalbi hızlı atmaya başladı,heyecanlanmıştı.
Sultan Hakim,ağlamaklı bir sesle konuştu.
-Kardeşin Aybek,Kergitlere esir düşmüş durumda.Kolcularımızdan bu durumu öğrendik.Şu an sadece emirler ile benim aramda.Gizlemeye çalışıyoruz.
Kurtulmuş yarı şaşkın bir biçimde babasına bakakaldı.Üzülmüyordu,kalbinde bir sızı yoktu ama şaşırmıştı.Üstüne bir yük binmiş gibi hissediyordu.İçini sıkıntı basmıştı.
Babasının dediklerine sağır kaldı.Düşüncelere dalmışken bir ses onu kendine getirdi.
-Sen benim her zaman ilk veliahtımdın.Aybek’in isyanı yüzünden Aybek’i ilk veliahtım olarak atadım.Ama Aybek,başarısız oldu.Kergitler karşısında yenik düştü.Esir bir Sultan ya da Şehzade,Sarranid Sultanlığının acizliğinin simgesidir.Bana böyle bir oğul yakışmaz.Tahtı sana bırakıyorum.
Aybek yanlısı emirlerin bir an yüzü sarardı.Kurtulmuş yanlısı emirler ise tebessüm ederek,galibiyetin kalplerindeki kibiri yüceltmesini sağladılar.
Sultan Hakim,tahtından yavaşça kalktı.Oğluna doğru yaklaştı.Bir elini oğlunun omzuna koydu.Ağlamamak için kendini tuttuğu belliydi.Gözlerinden yaşlar süzülmüş,yanaklarını ıslatmışlardı.Sakallarına doğru akan göz yaşı damlalarını Şehzade gördükten sonra,kalbinde bir sızı hissetti.
-Artık Sultansın oğlum.Yüzlerce masumun sorumluluğu üstünde.Akacak her kanın senin aleyhine olduğunu unutma.Ben doğru düzgün bir meydan savaşına girmedim.Asker oğullarımı senden ayrı tutmam.Kılıç kalkıp inmelidir ama bu saltanat hırsı için değil,milletin yücelmesi içindir.Devleti devlet yapan,milletidir.Milletine sahip çık.Vergileri ağırlaştırma.Her halükarda sana muhalifler olacak.Fikir özgürlüğüne önem ver,muhaliflerine kötü yanlarını sor.Böylelikle açıklarını kapatırsın.Onları kendi safına çekersin.
Şehzade başıyla onayladı.Sultan ,şehzadenin omzundan elini yavaşça çekti.Şehzadenin yanından geçip yürüdü.Şehzadenin arkasındaki kapı açıldı ve birkaç saniye sonra kapandı.
Şehzade tahta uzun süre baktıktan sonra yavaşça ilerledi.Tahta oturur oturmaz üstüne bir ağırlık çöktü.Kendinde yücelik buldu.Sultan olmuştu.
Tulga Şehri-Han’ın sarayı
Şehzade diz üstüne zorla çöktürüldü.Karşısında tahta oturmuş,çekik gözlü,saçlarını örmüş bir adam vardı.Adamın yüzüne bakmaya korkuyordu.Kergitlerin acımasızlığını yaşadığı savaştan sonra görmüştü.Belli etmemeye çalışsa da korkuyordu.
Ögeday ayağa kalktı.Etrafındaki kergit muhafızları hemen ellerini kılıçlarına attılar.Kötü bir şey olduğunu zannetmişlerdi.Şehzadenin yüzüne baktıktan sonra içindeki şeytanı bu galibiyetle besledi.Kendini yüce görüyordu.Sarranid Sultanlığı artık Ögeday’ın gücü altında ezilmişti.O en büyük handı.
Kahkaha attıktan sonra tekrar tahtına oturdu.Tağuta baktıktan sonra emredici bir ses tonuyla konuştu.
-Ganimetlerin yarısını sen al kalan yarısını da askerlere paylaştır.
Tağut dizlerinin üstüne çöküp secde etti.Ögeday konuşmasına devam etti.
-Targut’a da söyle birliklerini savaşa hazırlasın.Eğer onu Asugan kalesi yakınlarında görmezsem kellesini gövdesinden ayırırım.
Şehzade şok olmuştu.Abisine bile bu kadar acımasız davranan bir adam bana ne yapmaz diye düşündü.Ögeday şehzadeyi süzdükten sonra bir kahkaha daha attı.Sert ses tonuyla bağırdı.
-Serseri !
Şehzade başını öfkeyle kaldırıp Ögeday’a baktı.Ögeday muhafızlarından birine seslendi.
-Cellatları çağırın.
Muhafız tam çıkıyordu ki bir kergit hemen söze karıştı.
-Kağanım eğer bu adamı öldürürsek bunun fidyesini de alamayız.Fidye almak varken neden öldürelim ?
Ögeday başıyla onayladı.Hak vermişti.Şehzadeyi işaret edip elini salladı.Muhafızlar şehzadenin kollarına girip onu zindana doğru götürmeye başladılar.Gözleri kararıyordu açlıktan ve susuzluktan kendini kaybediyordu.
Bir an omuriliğinde bir ağrı meydana geldi.Anahtar sesi duyduktan sonra uykuya daldı.İdrar kokusuna,etrafında dolaşan bitlere aldırmadan uykuya daldı.
 
Back
Top Bottom